Kader nerede aranır?

Hazreti Muhammed sadece mümin, nebî ve aile reisi olarak değil, kurduğu şehirle ilişki açısından da bize rehberdir. Öyleyse kaderimizi şehrimizde arayalım. Pandemi sebebiyle gezip tozamadığımız, gezsek bile keyfimizin kaçtığı bu iklimde bir başka bakalım şehrimize.

RAMAZAN’ın son on gününde Kader Gecesi’ni aramamızı istiyor Allah’ın Resulü. Kader Gecesi; eşyanın, canlıların, insanın kaderinin tayin edildiği ve bunun korunan levhalarda (Levh-i Mahfuz) tutulduğu ve oradan bize indirildiği kutlu gecedir. Bizler de Ramazan’ın son on gününe girmiş olduk.

Peki, Kader Gecesi’nde ne var? Cebrail var, Kur’ân var, Nebî var... Fakat bir şey daha var: Mekke yani şehirlerin anası var. Kader şehirde aranır yani!

Gözümüzü açtığımız, gönlümüzü kaptırdığımız, sevdiklerimizi gömdüğümüz; korumak için canımızı verdiğimiz şehrin havası nefesimiz, suyu içeceğimiz, toprağı bedenimiz, meyveleri nimetlenmiş çocuklarımız olur.

Baba ocağı, Anadolu, memleketimiz derken ailemizden bahseder gibi gözlerimiz neşelenir, sesimiz hasretlenir. Onun için şehre uzak düşünce içlenir, “Gurbetteyiz” deriz. Şiirlerimiz, türkülerimiz vardır sıla hakkında. Şehir, hayatımızın ömür evidir.

Şehrini resmeden, şiirleştiren, öykülendiren, masallaştıran, türkü yakan insanlar şehrin sevgilisidir. El ele kıyısında gezerler suların pınar başlarında yudumlanan. Göz göze gün doğumu ve batımında dururlar birbirlerinin gece yıldızlara bakarak avunan. Şehir o kadar insan, insan o kadar şehir kokar.

Her insanın şehrine bağlı kalması, şehrini gözlerinde sevda, ellerinde bereket kılması ne güzeldir!

Hazreti Muhammed Mustafa işte öyle sever, bekler, özler ve öyle anlatırdı Mekke’yi. Çünkü Mekke her şeyden önce O’nun şehri idi. Vahiy kendisine gelmeden önce de Mekke, “anaların şehri” idi.   

Vahiy, “İnsanın insana ırk, renk, dil olarak; mâkâm, güç, şöhret olarak üstünlük taslaması haramdır, üstünlük ancak takvadadır!” buyurmuştur. Dolayısıyla şehirlerin de birbirlerine karşı büyüklüğü, zenginliği, gücü ile üstünlük taslaması haramdır Vahye göre. Üstünlüğün takvada olması şehir için de söz konusudur.

Nitekim Kudüs’ün, Mekke’nin üstün şehir olması da takvasıyla ilgilidir. Kuşkusuz vahyin indiği şehirler, takvanın kurucu adresi de olmuşlardır. Kur’ân’ın Mekke için “Şehirlerin annesi” demesi de bu takva sebebiyledir.

Dolayısıyla Hazreti Muhammed için Mekke, takvalı şehirdir aynı zamanda. Şehrin insanı olmanın yanı sıra takva şehri olması da güzellik üstüne gül kokusu taşınması gibidir.

Hazreti Muhammed’in Mekke aşkı, bir takva aşkıdır. Mekke’de takvaya aykırı olarak yayılan şirki görmekten çok üzüntü duymasının sebebi odur. Mekke’de duyduğu hırsızlık, fuhuş, yetimi itip kakma, büyüklere saygısızlık, kadını aşağılayan âdetlerden ötürü çok üzülmesi ve elinden geldiğince mücadele etmesi, kendi takvası ile şehrin takvasını bir bütün görmesinden kaynaklanmaktadır.

Mekke bizler için sadece umre ve hac ibadetlerinin adresi değil, insan ve şehir ilişkisinde rol model özelliği taşımaktadır. Hazreti Muhammed’in şehirle kurduğu bağ ve günlük şehir hayatı, insanın şehir algısı, kültürü ve onunla kuracağı ilişkiye örnektir.

Hazreti Muhammed sadece mümin, nebî ve aile reisi olarak değil, kurduğu şehirle ilişki açısından da bize rehberdir. Öyleyse kaderimizi şehrimizde arayalım. Pandemi sebebiyle gezip tozamadığımız, gezsek bile keyfimizin kaçtığı bu iklimde bir başka bakalım şehrimize.

Bir de Kur’ân indi Kader Gecesi’nde. 23 yılda tamamlandı sûreler… Öyleyse bu on günde Kur’ân’ı baştan sona okuyup anlama gayretinde olalım. “Evde kal, sağlıkla kal!” tedbirini bir de “Kur’ân’da kal, Cennet’te kal!” ile taçlandıralım.

Pandemi sebebiyle zor günler yaşıyoruz. Yardıma muhtaçlar çok daha fazla muhtaç oldular. Zaten yardımseveriz, daha da, daha da fazla koşalım hayrata inşallah. Çünkü insan böyle hâller üzere olunca, tüm şehirler Mekke kokusu taşır.