Kaçın, şeriat geliyor!

Çin Halk Cumhuriyeti gerçek bir cumhuriyet olmamasına rağmen cumhuriyetten korkmayanlar, İran’da ve Arabistan’da yanlış uygulanınca şeriatı suçluyorlar. ABD uçağına binmeye çalışan zavallıların görüntüleri üzerine “Şeriattan kaçış!” başlıkları atanlar, ellerinde pankartlarla militanların karşısına geçip Taliban’ı protesto eden kadınlara müdahale edilmemesinden bahsetmiyorlar. İşte Afganistan özelinde yaşanan son gelişmeler de bizi yeni bir şeriat düşmanlığına itmek üzere!

“ŞER” kökünden gelen “şeriat”, “Su içilen açık ve kesintisiz kaynak ve bu suya giden yol” anlamına geliyor. İhsan Şenocak Hoca, bu tanımdan hareketle, “İnsanlar suya giderse hayat bulur. Şehirler su kenarına kurulur. Eğer bir yerde şeriat varsa, orada hayat vardır” diyerek anlatıyor şeriatı. Toplumda kullanıldığı genel anlamda ise şeriat, İslâm’a göre insan ve toplum hayatını düzenleyen kurallar bütünüdür.

Aslında her dinin kendi içinde birtakım kuralları olduğu kabulüyle, şeriatın dinî hukuka ait kavram ve kurallar olduğu genellemesi de yapılabilir elbette. Ancak değişmeyen kurallardan oluşan şeriatın semavî dinler için kullanılması daha mantıklı olacaktır sanırım. Öyleyse günümüzde sadece Yahudi, Hıristiyan ve İslâm şeriatından bahsetmek mümkündür.

Ne var ki, yeni dünya düzeni, -bozulmuş semavî dinler geçerli bir kurallar bütünü sunamadığı için- sadece İslâmî kuralları şeriat olarak kabul ediyor. Böyle olunca, tabiî olarak bir “öcü” gibi gösteriliyor İslâm şeriatı. Peki, dinî kurallar gerçekten de korkulması gereken bir hayat mı sunar insanlara?

İnsanlar belli bir dinin mensubu olarak doğsalar da zaman içinde ya o dini kabullenir ya da daha doğru olduğunu düşündükleri başka bir dine geçerler. Her şekilde, eğer ateist olmadılarsa, seçtikleri dinin kurallarını kabul etmiş sayılırlar. Sonuçta semavî dinler, Allâh’ın gönderdiği dinlerdir ve orada hatâ ya da eksik aramak başlı başına bir sorundur zaten. Tâbi olduğu dinin kurallarını uygulamaktan imtina etse bile o kuralları reddedemez hiç kimse. Reddeder, kötüler ya da eksik ararsa, o dinin mensubu olduğunu da iddia edemez zira.

O hâlde dini olan hiç kimse için şeriat kötü olamaz, olmamalıdır. Ancak bir Yahudi için Hıristiyan ya da İslâm, bir Hıristiyan için Yahudi ve İslâm, bir Müslüman içi de diğer iki şeriat kötü olabilir. Nitekim bugün sorun edilen de, teknik olarak var olan tek şeriat yani İslâm şeriatıdır. Bizim için ise sorun, nüfus cüzdanında “Dini: İslâm” yazanların İslâm hukukunu reddediyor olmasıdır.

Nasıl ki bir devlet sadece adıyla cumhuriyet, bir iktidar sadece “Demokratım” demekle demokrat olmuyorsa, “Şeriat getirdim” demekle de bir ülke şeriatla yönetilmiyor maalesef. İçi doldurulmayınca, o tanımlar ya da kavramlar bozulmuyor aslında. Bozuk olan, o kavramların içini boşaltan, yanlış uygulayan zihniyet.

Ama Çin Halk Cumhuriyeti gerçek bir cumhuriyet olmamasına rağmen cumhuriyetten korkmayanlar, İran’da ve Arabistan’da yanlış uygulanınca şeriatı suçluyorlar. ABD uçağına binmeye çalışan zavallıların görüntüleri üzerine “Şeriattan kaçış!” başlıkları atanlar, ellerinde pankartlarla militanların karşısına geçip Taliban’ı protesto eden kadınlara müdahale edilmemesinden bahsetmiyorlar. İşte Afganistan özelinde yaşanan son gelişmeler de bizi yeni bir şeriat düşmanlığına itmek üzere!

İslâm’ı kendine düşman olarak gören herkes, “Taliban kötü” demek yerine “Şeriat kötü” der gibi davranıyor. İlk birkaç günün sonunda, burka takmadığı için Taliban militanları tarafından öldürüldüğü iddia edilen bir kadının fotoğrafı da işte tam bu “Şeriat kötü” algısını oturtmak için servis ediliyor.

Hayır! İslâm şeriatı asla kötü değildir! Kötü olan, o şeriatı kendi nefsine uydurmaya, oturduğu koltuğu sağlamlaştırmak için kullanmaya çalışanlardır. Belki Taliban da onlardan biri. Ama belki de en doğruyu uygulamak için çırpınacaklar. Bunu henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, ABD’nin Rusya’ya karşı kurduğu Mücahitler ordusunun daha sonra Taliban (Talebeler) adını alması ve işgal öncesi 5 yılı geçkin bir süre Afganistan’ı yönetmesi. O dönemi de dünya ile yeteri kadar entegre olmadıkları için ancak muhalif kanadın bize dayattıklarından biliyoruz.

Ama o muhalif Afgan halkı, ülkelerini Sovyet işgalinden kurtaran Taliban’dan bahsetmiyor hiç!

Velhâsıl, Taliban hakkında konuşulanlar hep tek taraflı. Buna cevap verecek olan da yeni yönetimin ta kendisi olacak. O zaman biz de “Taliban iyi” ya da “Taliban kötü” deme şansımızı kullanacağız.

Şu anda “kötü” diyebileceğimiz tek taraf ABD. Hâlâ bir ABD senaryosu olduğu konusunda ciddî iddiaların çürütülemediği 11 Eylül saldırılarının ardından, El-Kaide militanlarını kollamakla suçlanan Taliban’ı iktidardan indirip 20 yıl boyunca Afganistan’ı işgal eden ABD, sonuçlarını hiç önemsemeden, insan onurunu zedeleyici görüntülerden hiç rahatsız olmadan, -sözde- ulus devlet kurma hedefinde çuvalladığını itiraf ederek ve kaçarcasına bir anda çıktı bölgeden.

“Zannediyorduk”, “Hesap edemedik” diye biten komik cümlelerle başarısızlıklarını perdelemeye çalışsalar da Afganistan’da geçirdikleri 20 yıl boyunca sebep oldukları ölümleri tarih elbette yazacak. Tarih, spesifik birkaç haberle bugün bütün suçu yıkmaya çalıştıkları Taliban ile ABD arasındaki kıyaslamayı daha doğru yapacak. Ama bugün herkesin üzerine düşen görevler var.

Komşu olmadığımız hâlde önemli bir göç sorunu ile karşı karşıya olduğumuz, muharip olmasa bile senelerdir Afganistan’da askerî bir kuvvetle bulunduğumuz, yakın coğrafyada olmamızdan dolayı muhtemel bölgesel sorunlardan etkileneceğimiz ve hâlâ Kâbil Havaalanı’nın güvenliğini İngiltere ve ABD ile birlikte üstlendiğimiz için Türkiye’nin de alacağı kararlar, atacağı adımlar olacak elbette.

Milyonlarca insanın hayatını zulümle değiştiren ve yüz binlercesinin ölümüne sebep olan Esed ile görüşülmesi gerektiğini iddia eden muhalefet, “Taliban’la görüşülemez” diye kampanya başlatmış olsa da derhâl görüşme kanalları aranmalıdır. Resmî hükûmet olarak kabul etmek konusunda bir acelemiz olmamalı elbette, ama terör örgütü listelerinde olan PKK’yı bile her masaya oturtmaktan çekinmeyen Batı’ya inat, belki de biraz yol göstericilik ve biraz hâmilik yaparak, gerekirse Afganistan’ın imarında, ticâretinde ve teknik gelişiminde söz sahibi olacak hamlelerle Taliban’ın entegrasyonuna bile yardımcı olabiliriz.

Bence asla Taliban yokmuş gibi ya da Taliban’ı peşin peşin bir terör örgütü sınıfına koyarak yapılacak her hareket, hem Afganistan, hem de bölge için daha keskin ve kötü sonuçlara sebep olacaktır.

ABD nereye gitse ölümü götürmüş, nereden gitse kaosu bırakmıştır. Irak ve Suriye’den sonra Afganistan’da da ABD’nin pisliğini temizlemek -millî menfaatimiz ölçüsünde- bize düşecek gibi görünüyor. Allâh doğru kararlar almayı nasip etsin!