Jön Türkler, İttihat-Terakki Cemiyeti ve azınlıklar işbirliği içinde miydi? (1)

Birbirine zıt dünya görüşlerini, birbirine tenakuz oluşturan her ismi bu oluşumun içinde görmek mümkünken, bu oluşumun gerçek amacı neydi? Kimdi bunlar? Neden Paris’te kurulmuş, orada neşv ü nema bulmuş, neden Paris odaklı bir kuruluş olmuştu? Neden bu oluşum Fransız kültürünü/harsını ülkemize taşımıştı?

KENDİMCE oluşturduğum 4T sloganımı kendime telkin ederek başlayayım: “Tarihçi tarafsız tutum takınmalı!” 

Evet, bir müverrih, bir tarihçi, bir kassas, bir ravi, tarihî bir vakayı aktarırken olduğu gibi aktarmalı, ideoloji, mezhep, ırk gibi tefrikaya düşürecek mefhumları devreye almadan tarihî verileri aktarmalı. Lâkin şu yazmış olduğumuz konu; bünyesinde oldukça çetrefilli, oldukça girift, oldukça karmaşık bir yapıyı barındırdığı için elimize geçen verilerin ve müşâhitlerin anlatımları farklı zamanlarda farklı isimler tarafından farklı yorumlandıkları için tarafsızlığa muhalif bir anlatım gibi gelebilir. Öyleyse şunun altını çizmek lâzım: “Medenileri galebe ikna iledir.” Aksini savunanlar, hangi konuda olursa olsun, somut belge ve bilgilerle savunmalıdırlar.

İttihat-Terakki ve Jön Türkler konusu; müntesiplerinin çeşitliliği, çalışmalarının gizliliği, konuyu zaten muğlaklaştırıp isteyenin istediği yöne çekmesine mahal verebilir. Ama ortada somut belgeler ve tevatür iletilen rivâyetler var ise, edinilen intiba ve bilgi çok da su götürmez.

Söz konusu Jön Türkler ve halefleri İttihat-Terakkiperverler, oldukça gizemli, zıtları içinde barındıran bir oluşum… Kimine göre hain, kimine göre kahraman… Her görüş ve gruptan kişileri içine alacak kadar geniş bir yelpaze… Ahrarcı, Bolşevik, Komün üyesi, İslâmcı, Yahudi, Hıristiyan, Bektaşî, Sünnî, akı karası hepsini bünyesinde toplayan; değişik çalışmalar yapan; kimine göre Osmanlı’yı yıkan, kimine göre Cumhuriyet’i kuran kompleks, gizemli bir yapı…

Ülkemizdeki azınlıklar (ekalliyet)

Yahudi toplumu

Yahudilerin serencâmını kısaca hatırlayalım: Evvelâ İspanya’dan sürülüp İkinci Bayezid zamanında bize sığınanlar ve daha sonra da Polonya’dan gelenler başta olmak üzere ülkemizde Yahudi bir nüfusun varlığı bilinmektedir.

Tarihî vesikalara bakarak, Osmanlı’nın yıkılışında Yahudilerin rolünü inceleyelim.

ABD Dışişeri Bakanlığı belgelerinden ve Osmanlı arşivlerinden pek çok belge ve kitaptan yararlanarak, “Osmanlı Devleti’nin Yıkılmasında Azınlıkların Rolü” isimli eserde Salahi. R. Sonyel, ülkemizdeki azınlıklar ve İttihaçılarla alâkaları konusunda bakınız neler diyor:

“Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde Yahudiler, 1856 ıslahatlarla ve 1908 yıllarında yeniden dirilmeye başladılar. 19’uncu yüzyılın sonunda Alliance Israelite Universal belgelerine dayanarak, bu yıllarda Yahudiler iyice kökleşmeye başlamıştı.

1908 yılında Osmanlı’da yeni anaysa yürürlüğe girince, ‘Cavit Bey’ adlı dönmenin önderliğinde ‘Macedonia Rissorto’ adı altında ulusal bir Mason locası kurulmuştu. Bu locaya kimi İttihatçı önderler de üye olmuştu. İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Gerard Lowter, Pan-Turanistleri en çok destekleyenlerin Yahudiler olduğuna inanıyorlardı.

Türk düşmanı Fitz Maurice, 28 Ağustos 1908’de İngiltere Dışişleri Bakanı William Tyrell’e gönderdiği mektupta, 1908’den önce Doğu Anadolu’da Ermenilere çalıştığını itiraf etmişti. Osmanlı Devleti’ndeki her akımın arka sahnede nefret edilen Masonlar tarafından güdüldüğüne inanılıyordu. Genç Türkler, Masonlar ve Siyonistlerle işbirliği yapıyorlardı. Ve onların akımı dünyayı egemenlikleri altına almayı amaçlamış olan Siyonistler tarafından yaratılmıştı.

Abdülhamid’e canları sıkılmış olan kimi Yahudiler de Mason locasına katılmıştı. Makedonya Mason Locası Başkanı Emmenuel Carraso, Padişah’ı tahttan indirenlere, İttihat ve Terakkicilere yardımcı olmuştu. Muhalefet mensuplarının 21 Kasım 1911’de Hürriyet ve İtilâf Partisi altında birleşmiş olmalarını Fitz Maurice, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak girmiş olduğu hareketlerdendi. İttihatçı Yahudiler, başlıca bakanlık, müsteşarlık ve teknokrat önemli görevlerde bulunuyorlardı. Bu Yahudi ögelerinden Emmenuel Salem, Meclis’e sunulacak yeni yasa tasarısını hazırlıyordu. Daha önce Tarım Bakanlığı’nda müsteşar olan Ezecihel Sasun (Bağdat milletvekili) Ticaret Bakanlığı’na nakledilmişti. Nesim Rusov Mâliye Bakanlığı’na, ‘chef de cabinet prive’ (özel kabîne şefliğine) getirilmişti. Vitali Stroumsa, Mâlî Devrim Yüksek Konsey üyesiydi. Samuel Israel adlı Yahudi de İstanbul polisinin siyâsî bölüm başkanlığına getirilmişti. Enver Paşa, 23 Ocak 1913’te hükûmet darbesi yaparken bunlarla birlikteydi.”[i]

Ülkemizde bulunan Yahudi, Rum ve Ermenilerle “millet” sistemine göre uyumla yaşayan Osmanlı zayıflayınca, bu azınlık güruh neden ve kimlerden yardım alarak bizi sırtımızdan vurdular? İttihatçılarla bağlantı kurdular mı? Diğer bir azınlık olan Ermeniler hakkında neler söylemişler?

Ermeniler

“17’nci yüzyılın başlarında birçok Ermeni, İran’dan kaçarak Osmanlı’ya sığınmıştı. 1607’de bin aileden oluşan Ermeniler, İzmir’e yerleşmişlerdi. Buna karşın Osmanlı Devleti’nin zayıfladığı bu dönemde Ermeniler de Rumlar gibi kurtuluş için gözlerini Ortodoks-Hıristiyan olan Rusya’ya dikmişlerdi. 1667’de Çar Aleksi Mihailoviç, Ermenilere Rusya’nın ipek ticâreti tekelini vermişti. Deli Petro da Türklere karşı girişeceği ve İran’a, Orta Asya ve Hindistan’a yayılma siyasetinin uygulanmasında Ermenileri kendi müttefikleri olarak görüyordu.

Yıllarca Avrupa’da kalmış olan Karabağlı İsrail Ori adlı bir Ermeni, 1701’de Rusya’ya giderek Petro’yu Rus koruyuculuğu altında bağımsız bir Ermenistan kuracağını söylemişti. 1722’de Petro Kuzey İran’ı geniş ölçüde istilâya başlayınca, Ermeniler ve Gürcüler sevinmişlerdi. Ancak Osmanlı Devleti’nin diplomatik ve askerî baskısı sonucunda Çar’ın İran’ın Hazar bölgesinden geri çekilmesi üzerine, Rusya’nın Hıristiyan müttefikleri olan Ermeniler güç durumda kalmıştı. Buna karşı Deli Petro, Ermenilere 1724’te yayımladığı bir emirle Rus İmparatorluğu içinde özel ayrıcalık hakları ve onları koruma sözü verdi. Ama yerine getirmedi.

O sırada Rusya, Orta Doğu yoluyla Çin-Pasifik’in sahillerine kadar genişlemeyi, Osmanlı topraklarını ele geçirmeyi amaçlıyordu. Bu ihtiraslarını tatmin etmek için Osmanlı uyruğu olan ama kendi dindaşları olan Rumları, Slavları ve Anadolu’daki Ermenileri Osmanlı’ya karşı kışkırtmaya başlamıştı.[ii]

Sonyel’in yazdıkları, bizim de ileride bahsedeceğimiz başka kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilerle örtüşüyor.

“İngiltere’nin Anadolu Başkonsolosu C. W. Wilson, 16 Haziran 1880’de, İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi George. J. Goschen’e gönderdiği ilginç ve gizli bir yazıda Gregoryen, Romen-Katolik ve Protestan olmak üzere üç mezhebe ayrılmış Ermenilerin çoğunlukla birbirleriyle anlaşamadıklarını, ortak amaç için birleştiklerini yazmıştır.

1876 yılı Eylül ayında Balkan sorunlarıyla uğraşmakta olan Osmanlı yönetiminin zayıf durumundan yararlanan Ermeni Gregoryen toplumunun önderleri, Ermeni halkını Osmanlı’ya karşı kışkırtmaya başlamışlardı.

1896 yılı Ağustos ayında Ermenilerin Osmanlı Bankası’na baskınından sonra Rusya ve İngiltere de Osmanlı Devleti’ni bölme tehdidinde bulununca, Abdülhamid, Ermenileri yatıştırmaya çalıştı. Ancak 1897 yılı Türk-Yunan Savaşı’ndan sonra yüreklenen Ermeniler eylemlere başlamış, birçok olay çıkarmış, Kürt aşiret mensuplarının eşlerini ve çocuklarını işkence ile öldürmüşlerdir.

Ermeniler, Osmanlı Devleti zayıf bir durumda iken tedhişlerini sürdürmüş, 1905 yılı Temmuz ayında Abdülhamid’i öldürmeye çalışmış ama başaramamışlardı. Bu arada Ermeni âsilerinin önderleri, Jön Türklerle işbirliği yapma kararı almışlardı.

23 Temmuz 1908’de Osmanlı Anayasası yeniden yürürlüğe girince Ermeniler, öteki milletler gibi özellikle İstanbul’da heyecanlı gösteriler yapmışlardı. 1808-1809 yılına kadar İttihat-Terakki ile Ermenilerin işbirliği iyi sürmüştü. Taşnak-İttihatçı işbirliği devam ederken, Ermeniler Osmanlı’nın dengesini bozmada Ruslara yardım ediyorlardı. Jön Türkler ile işbirliği yapmalarının sebebi, bir iki Ermeni ili kurmak istemeleriydi. Yeni anayasanın yürürlüğe girmesi ile Ermeniler daha iyi duruma gelmişlerdi.”[iii]

İttihatçılar ve azınlıklarla işbirliği içinde miydi?

İttihatçılar konusunu yazmak, okumak ve araştırmak, deniz suyu içmeye benziyor. İçtikçe susuzluğunuz bitmiyor, bilâkis tuz yakıyor, susuzluğunuz artıyor. İşte İttihatçıları yazmak da öyle! Araştırdıkça sorular artıyor, istifhamlar çoğalıyor: Jön Türklerin başat isimleri dolayısı ile İttihat ve Terakki’nin başat isimleri neden geneli ile öldürüldü? (Eceli ile ölen yok denecek kadar az.) Neden bu isimler birine göre kahraman iken, bazılarına göre hainler? Mithat Paşa ile Enver Paşa neden kimilerine göre vatanperver, kimilerine göre vatan haini?

Bu iki isim remzinde genel olarak Jön Türkler ve İttihatçıların hepsi belge, hatırat ve tevatür haberlere göre tenakuz oluşturan, farklı kutuptan farklı yorumlar alan şahsiyetler.

Evet, İttihatçılar kimlerdi? Vatanperverler miydi, hainlerden oluşan bir çete miydi?

Jön Türkleri ve halefleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin öne çıkan isimlerini hatırlayalım: Mehmed Âkif, kısa süre de olsa Mustafa Kemal, İbrahim Temo, Namık Kemal, Ali Rıza, Derviş Vahdettin, Said Nursi, Enver Paşa, Mithat Paşa, İshak Sukuti…

Birbirine zıt dünya görüşlerini, birbirine tenakuz oluşturan her ismi bu oluşumun içinde görmek mümkünken, bu oluşumun gerçek amacı neydi? Kimdi bunlar? Neden Paris’te kurulmuş, orada neşv ü nema bulmuş, neden Paris odaklı bir kuruluş olmuştu? Neden bu oluşum Fransız kültürünü/harsını ülkemize taşımıştı? Okullarda Fransız hocalar, sokakta Fransızca hâkimiyeti ve hattâ hukuk dili bile niçin Fransızca olmaya başlamıştı? Yoksa İttihatçılardan daha önce Fransızların Osmanlı’ya kültürel çıkarma yapmalarından sonra mı İttihatçılar onlarla temasa geçmişlerdi? Ülkemizde yaşayan gayr-i Müslüm vatandaşlarla alâkaları neydi? Kimine göre Bolşevik, kimine göre August Comteci, kimine göre Yahudi sever, kimi İngiliz muhibbi, kimine göre milliyetçi, kimine göre İslâmcılardı, neden? Ermenilerle dirsek teması olduğu açık ama bu bir açılım mıydı?

Bazı isimler bilinmesinin rağmına Abdulgani Girici’nin Adana’daki Ermeni mezalimi hatıralarında anlattığına göre, Cemal Paşa ve Enver Paşa’ya suikast düzenlendi. Enver Paşa, Adana’da Ermeniler tarafından öldürülmek istendi. İttihatçılar azınlıklarla işbirliği içinde olmasına rağmen, Adana’da Enver Paşa’yı neden Ermeniler neden öldürmek istemişlerdi? Mithat Paşa neden öldürülmüştü? Kâmil Paşa kimine göre İttihatçı ise, neden İttihatçılar onu alaşağı etmek istediler? Yahudi tebaa ve Ermeni vatandaşlar Abdülhamid’den kurtulmak için mi İttihatçıları destekliyorlardı?



[i] Salahi Ramazan Sonyel, “Osmanlı Devletinin Yıkılmasında Azınlıkların Rolü”, Türk Tarih Kurumu

[ii] A.G.E.

[iii] Salahi Ramazan Sonyel, “Osmanlı Devletinin Yıkılmasında Azınlıkların Rolü”, Türk Tarih Kurumu