“BU Kur’ân Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz
onlara hakikî hâkim olamayız. Ne yapıp edip, bu Kur’ân’ı ortadan kaldırmalı ya
da Müslümanları ondan soğutmalıyız” anlamındaki bu sözü, İslâmiyet ve Türk
düşmanlığı ile tanınan İngiliz devlet/siyâset adamı William Ewart Gladstone, Sömürgeler
Bakanı olduğu sıralarda Kur’ân’ı eline
alarak İngiliz Avam Kamarası’nda sarf etmişti…
Mevcût
durumun korunması, “statik” olarak tanımlanır. Statik, kendi içinde tamamen
hareketsiz kalmayı ve sâbit durumda devamı kapsar. Statükonun kaynağı bu statik
durumdur. Mevcûdun muhafazası ve devamını istemektir.
Sadece
hareketin zaman içerisindeki gelişimi kinematik bir özelliktir. Toplumsal,
sosyal veya siyasal olayların makro durumu dinamik bakışla incelenir. Dinamik
analizde toplum, sosyal ve siyasal olayların zamanla gelişimi ve olayların
nedeni de incelenir.
Mevcût
durumun korunması eylemsizlik içerirse dinamik ölçekte de incelenebilir.
Dinamik durum, olayları harekete geçirmek ve istendik sonuç elde etmek için
yapılır. Nihâyetinde etki-tepki ile sosyal, siyasal ve toplumsal olayların ya denemesi
ya da doğrudan uygulaması yapılır.
Joe
Biden, isminde “Hüseyin” var diye farklı hissedilen ve 15 Temmuz hain darbe
girişiminde ABD Başkanı olan Obama’nın yardımcısıydı. 15 Temmuz’da başarılı
olamayan Joe Biden ve ekibi, bağımsız ve NATO müttefiki bir ülkede yönetimi
değiştirmekten bahsetti. “Müttefiklik” bir kenara düşmanca davranıyor.
Darbelerin arkasında olan bir ülkeye “müttefik” demek kanına dokunuyor artık bu
aziz milletin.
Biden,
15 Temmuz’da başaramadığı işini yeniden başarmak istiyor. Bağımsız bir ülkenin
yönetimini değiştirmek istemesini söylemesi başlı başına bir skandaldır!
Üstelik bunu “içerideki adamlarıyla” yapacağını da ifade ediyor. İçerideki
adamlar, bir gruplaşmış yapıdır.
Biden’in
değiştirmek istediği durumun perde arkasında, ilk paragrafta yazılan Gladstone’nin
ifadesi, Lord Curzon ve Winston Churchill
sendromu olabilir mi?
Lord Curzon’un “Türkleri
Kur’ân’dan ayırmadıkça bu adamları yenmenin imkânı yoktur” sözü ile Winston
Churchill’in “Türkler Müslüman’dır,
dolayısıyla insan sayılmaz” sözü neyi amaçlamışsa, Biden de aynı şeyi
amaçlıyor olabilir mi?
Covid-19, dijital teknoloji, sosyal medya ve sanal ekonomiyi
ellerinde tutanlar Joe Biden’i destekliyor olabilirler. Ancak Amerikan halkının
“millî iradesi”, “Biden” dedi. Dijital teknoloji ve sosyal medyacılar Allah’a
(cc) isyan bayrağı açtılar. 78 yaşındaki birini işte bunun için başkan
seçtiler.
Peki, Türkiye ne yapmalıdır?
Türkiye Gezi, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz’u atlattı. Yine
atlatır. Ancak Biden, güç ile başaramadığı “darbe” girişimini, fikrî kanaldan
girerek yapmak istiyor. Fikrî yönden “içerideki adamları”, bazı siyâsileri
paravan olarak kullanıyorlar.
Türkiye para ve mâkâm gibi kinematik ve statik durumu hızla
terk edip dinamik yapıya geçmelidir. Dinamik yapının inşâsı içinse ilim/bilim,
sanat ve hikmet sahiplerinin etkinliği aktör olmalıdır. 2023 sonrası çok geç
olacaktır. Bunun için en azından bürokrasi ve kamuda ilim, bilim, sanat ve
hikmet sahiplerinin akademik yansıması “fikrî ürün”ü ortaya koymalı ve Meclis de
bunu uygulamalıdır.
İngiliz ajan Vambery, Sultan Abdülhamid’i devirmek için, “Abdülhamid karşısında olanları
birleştirmemiz gerekiyor” demişti.
Joe Biden de benzer bir pozisyona kendisini konuşlandırdı.
Seçilen kişi Amerika Başkanı, ancak yazımızda sık sık İngiliz
adamların sözleri geçti. Bu karışıklık oluşturmasın, DEAŞ’ı kuran Joe Biden idi.
Oysa DEAŞ, bir İngiliz projesiydi.
Türkiye; Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail’in Doğu Akdeniz, Suriye, Irak ve Ege üzerindeki emellerinin hepsini boşa çıkarmayı başardı. 50 yıllık Amerikan projesi olan FETÖ’yü 15 Temmuz’da durdurdu. Başkan değişti ama Batı’nın amaç ve emelleri hiç değişmedi. Batı sömürmeye devam etmek isterken, “içerideki adamları” da Gladstone, Curzon ve Churchill’in hedeflediklerini gerçekleştirme derdine düştü.