İzmir İktisat Kongresi

İzmir İktisat Kongresi’nin ardından Türkiye’nin ekonomik sorunları çözülememiştir. Aksine ağırlaşmıştır. 1929’dan itibaren İstanbul, Giresun, İzmir gibi yerlerde açlıktan ölen insanların haberleri gazetelerde yer almaya başlamıştır. Dönemin şartlarında muhalif hiçbir gazetenin yaşama şansı yoktur. Bütün gazeteler ve dergiler “parti basını” durumundadır. Gazetelerde hangi başlıkların yer alacağı bile CHP’nin görüşlerine göre ayarlanmaktadır. İşte o dönemin basınında bile açlıktan ölüm haberleri çıkmış ise, ülkede yaşanan felâketin gizlenemez ve örtülemez boyutlara ulaştığının örnekleri görülmelidir.

6’ncı İktisat Kongresi’nin İzmir’de 17 Şubat 2023’te toplanacağını Maliye Bakanı Nebati ilân etti (21 Aralık 2022, AA).

Son yıllarda İzmir İktisat Kongresi’ne, zamanında sahip olmadığı anlamlar yüklenmeye devam edilmektedir. İkincisi Askerî Darbe zamanında, 1981’de yapılmıştı. Dördüncüsü Mayıs 2004, beşincisi Ekim 2013’te toplanan kongre, nihayet altıncısı ile 17 Şubat 2023’te toplanacak. Özetle altı kongrenin üç tanesi AK Parti döneminde yapılmış olacak.

İlk kongre 17 Şubat 1923 günü İzmir’de “Banka-Han” adlı binada bin 135 delegenin katılımı ile yapılmıştır. Bakan Nebati’ye göre İzmir düşman işgalinden önemli ölçüde zarar gördüğünden, kongre de burada toplanmıştır. İzmir’in işgalden büyük zarar gördüğü açıktır. Ancak işgalde sadece İzmir zarar görmüş değildir. Bütün Batı Anadolu Yunanlar tarafından yakılıp yıkılmıştır.

Böylesi kongreler elbette bir şehirde yapılabilirdi. Niçin İzmir seçilmiştir? Çünkü kongreyi dönemin İktisat Bakanlığı düzenlemiştir. İktisat Bakanı Mahmut Esat (Bozkurt) Bey İzmirlidir (Kuşadası). Mahmut Esat Bey, İzmirli değil de Manisalı ya da Afyonlu olsaydı kongre de bu şehirlerden birinde toplanmış olurdu. Bu yüzden kongrenin İzmir’de toplanmış olmasında özel bir anlam aramak beyhudedir.

Mahmut Esat Bey, CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın takdirini kazanmak için her şeyi yapmıştır. Bu kongreyi de öyle görmek isabetli olacaktır. Kongre, Sayın Bakan’ın iddia ettiği gibi “Millî Mücadele’nin ruhundan kök ve heyecan bulmuş” bir kongre değildir. Çünkü o tarihte, Lozan görüşmelerinde anlaşma sağlanamadığından görüşmelere ara verilmiştir. Dönemin Ankara Hükûmeti SSCB ile de yakın ilişkilere sahiptir. İngiltere ve müttefikleri, Türkiye’nin SSCB’ye daha da yaklaşarak Sovyet tipi bir idare kuracağı gibi yersiz bir kaygıya kapılmıştır. Oysa Batılı ülkelerin ve şirketlerin Türkiye ekonomisi içinde Osmanlı döneminden kalan ayrıcalıkları (kapitülasyonları) vardır. İzmir İktisat Kongresi ile Batılı ülkelere, Türkiye’nin Sovyet tipi bir idare kurmayacağı, özel sektörün yasaklanmayacağı, hatta Türkiye’nin ulusal sınırlarını kabul ederek saygı gösteren ülke ve şirketlere faaliyet izni (Kongre kararlarının 4 ve 5’inci maddeleri) verileceği açıklanmıştır.

Yerli ve yabancı girişimciler bu kongre kararları ile servetlerinin ellerinden alınmayacağı, komünist bir idare kurularak özel sektörün yasaklanmayacağı ve aksine kurulacak yeni devlet bankaları ile kendilerinin ihtiyaçları olan kredilerin karşılanacağı vurgulanmıştır. Yani Türkiye liberal bir ekonomiyi tercih ettiğini göstermiştir. İngiltere ve müttefiklerinin kaygıları giderilmiştir.

İzmir İktisat Kongresi’nin önemli bir tarafı da Kemal Paşa’nın, yaptığı konuşmada, “Türk halkının, fetih yapacağım diyen serserilerin peşinde kıtadan kıtaya koşarak tükendiğini, artık bu siyasetin bırakılacağını” vurgulamasıdır. Lozan’da kesintiye uğrayan barış görüşmeleri için bunun anlamı, “İsteklerimiz kabul edilmez ise İngiltere ve müttefikleriyle asla savaşmayacağız” demektir. Bunu belirtmek için fetih yapan Türk hükümdarları “serseri” olarak nitelendirilmiştir. Oysa Türkiye topraklarının tamamı fetihle elde edilmiştir. Fetih siyaseti “serserilik” ise, Türkiye toprakları üzerinde Türklerin hak iddia etmeleri de tümüyle dayanaksız duruma gelir. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinin tümüyle serserilik olarak görülmesi, Türk tarihinin bütün kazanımlarının reddedilmesi demektir. Bakan Nurettin Nebati Bey, İzmir İktisat Kongresi’ni “Millî Mücadele ruhu ve kökü” gibi ilgisiz/münasebetsiz özelliklerle açıklamış olsa da işin gerçeği, bu kongrede belirtilen konuşmayla Millî Mücadele ruhu ve kökü mahkûm edilmiştir.

Tarihe ve özellikle Osmanlı dönemine sahip çıktığını gösteren çıkışları ile bilinen AK Parti, o tarihî mirası reddederek serserilik olarak gören bir kongreyi baş tacı ederek ve yerli yersiz tekrarlayarak benzeri görülmemiş bir çelişki örneğini ortaya koymaktadır.

Millî Mücadele’nin ruh ve kökü Misak-ı Millî idi. İzmir İktisat Kongresi’nde Kemal Paşa, “toprak için savaşmayı” serserilik diye açıklayarak, Lozan’da Türkiye’nin istekleri kabul edilmediğinde asla savaşılmayacağını vurgulamıştır. Nitekim sözünde durmuş, Misak-ı Millî içinde sayılan pek çok yeri (Kıbrıs, Adalar, Batı Trakya, Batum, Musul-Kerkük, Halep) dışarıda bırakan bir haritayı kabul etmiştir. Bu kabulün ilk resmî işareti İzmir İktisat Kongresi’nde verilmiştir.

Buna rağmen Sayın Nebati, kongre sebebiyle “Millî Mücadele’nin ruh ve kökünden” söz etmektedir. Ortada ruh ve kök mü kalmıştır? O ruh ve kök Ankara’da yok edilmiş değil midir?

Kemal Paşa’nın konuşmasında yer verdiği Misak-ı Millî ve ulusal egemenlik vurgusu da Kongre heyecanı içinde yapılan bir açıklamadır. Çünkü Misak-ı Millî doğrudan Lozan Anlaşması ile çiğnenmiştir. Türkiye’nin pek çok hakkı Yunanistan’a bırakılmıştır. Türkiye’nin sınırları Misak-ı Millî’ye göre değil, İngiltere’nin Orta Doğu siyasetine göre tayin edilmiştir. İzmir İktisat Kongresi ile Misak-ı Millî arasında hayâlî bir paralellikler kurup heyecan yapmak mânâsız bir çabadır.

Geniş katılımlı (4 bin-4 bin 500) yeni bir iktisat kongresi Hazine için israftan başka bir şey değildir. Binlerce insanın lüks otellerde birkaç gün ağırlanmasının faydasını kimse anlamış değildir. Ancak böyle tantanalı kongrelerin yapılması, Uğur Emek’in iddia ettiği gibi, bir meşruiyet arayışı mıdır? (Karar Gazetesi, 25 Aralık 2022.)

Bakan Nebati ve arkadaşları böyle bir kongreyle gerçekten meşruiyet arayışı içine mi girmişlerdir? Onlar adına böyle bir açıklama yapmak yersiz olur. Ancak Türkiye gibi özgür seçimlerin yapıldığı ülkelerde, meşruiyetin kaynağı ölü önderler değil, halk iradesidir. Darbe dönemlerinin değişmez ilham kaynağı için Kemalizm, bir meşruiyet sebebi olabilir. Umulur ki Nebati ve arkadaşlarının aklından böyle bir meşruiyet arama hevesi geçmemiş olsun.

İzmir İktisat Kongresi, dönemin şartlarında meşruiyeti özgür seçimlerde, halk iradesinde değil, yapılacak Lozan Anlaşması ile dışarıda, sömürgecilerin desteğinde arama çabasının bir sonucudur. Çünkü Osmanlı’yı tasfiye etmek, sömürgeci İtilaf Devletleri’nin en büyük siyâsî hedefi olmuştur. Ankara Hükûmeti eliyle bu hedef fiilen gerçekleşmiştir. Sınır düzenlemelerinde de sorun çıkarmayacak bir Ankara Hükûmeti’ni ödüllendirmek, onu uluslararası plânda meşru görüp göstermek İtilaf Devletleri için oldukça kazançlı bir alışveriş olmuştur.

İzmit İktisat Kongresi, Levent Yılmaz’ın iddia ettiği gibi “emperyalizme karşı yapılan mücadelenin ekonomi kısmını tamamlamış” değildir (Yeni Şafak gazetesi, 22 Aralık 2022). Böyle hayâlî iddiaların ve Kemalizm övgülerinin Yeni Şafak ve benzeri gazetelerde daha çok tekrarlanması ibretliktir. İşin daha ibretlik tarafı ise, AK Parti’nin böyle hayâlî ve fuzulî işler için zaman ve para ayırmasıdır. AK Parti bereket ve çareyi eski bat bat pazarında arama takıntısını bırakmalıdır.

İzmir İktisat Kongresi’nin başkanlığını Kâzım Karabekir yapmıştır. Kongre kararları diye açıklanan maddeler büyük ölçüde Karabekir’in görüşleridir. Delegelerden birinin “Lâtin alfabesine geçilmesini isteyen teklifini” de Karabekir şiddetle reddetmiş, “bunun millî kültürümüz için bir felâket olacağını” açıklamıştır. Ancak bu açıklamaların hepsi beyhude olarak kalmıştır. Kemal Paşa, açılış konuşmasını yaparak, İtilaf Devletleri’ne lâzım gelen güvenceleri verip kongreden ayrılmıştır.

İzmir İktisat Kongresi’nin ardından Türkiye’nin ekonomik sorunları çözülememiştir. Aksine ağırlaşmıştır. 1929’dan itibaren İstanbul, Giresun, İzmir gibi yerlerde açlıktan ölen insanların haberleri gazetelerde yer almaya başlamıştır. Dönemin şartlarında muhalif hiçbir gazetenin yaşama şansı yoktur. Bütün gazeteler ve dergiler “parti basını” durumundadır. Gazetelerde hangi başlıkların yer alacağı bile CHP’nin görüşlerine göre ayarlanmaktadır. İşte o dönemin basınında bile açlıktan ölüm haberleri çıkmış ise, ülkede yaşanan felâketin gizlenemez ve örtülemez boyutlara ulaştığının örnekleri görülmelidir.

Günümüz siyâsî şartları içinde AK Parti için Kemalizm’i tasfiye ederek Türkiye’yi özgürleştirmesi mümkün olmayabilir. AK Parti’nin mümkün görmediği bir işe teşebbüs etmeyişinin de siyâsî bakımdan haklı gerekçeleri olabilir. Ancak özgürlüğün önündeki bir engeli ve her darbenin ilham kaynağı olan bir kurguyu tasfiye edemeyen bir siyâsî kadronun sabah akşam onu öven atıflar yapması, onu diriltecek hatırlatmalarda bulunması, her şeyden önce kendi kimliğini ve varoluş gerekçelerini inkâr etmektir. Kendi varoluş nedenlerini yok sayan bir kadro, kendi mahallesi ile olan bağlarını koparır. Ancak böyle bir kadroya karşı mahalleden kimsenin bağlanmayacağı da açıktır. AK Parti’nin, yirmi yılın sonunda bu konuda kendi bağlılarını rahatlatacak bir karar vermek yerine aksini gösteren söylemlere yönelmesi, kendisini siyâsî bakımdan tüketecektir. 5816 sayılı yasayı çıkaran ve Anıtkabir’i tamamlamakla övünen yeni bir Adnan Menderes örneğine Türkiye’nin ihtiyacı yoktur.

 

Kaynakça

Afet İnan, İzmir İktisat Kongresi, TTK Yayınları, Ankara 2020.

Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, İstanbul 1987.

Gündüz Ökçün, Türkiye İktisat Kongresi / İzmir 1923, Ankara 1997.

İsmail Cem, Türkiye’de geri Kalmışlığın Tarihi, İstanbul 1979.

Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisat Tarihi, İstanbul 2002.

Mehmet Kayıran / Selami Saygın, “İzmir İktisat Kongresi”, Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi, Yıl 2019, C.3, S.5, s.27-70.