İzmir’de Ramazan zordur ama zor olan kıymetlidir

Sözde dâvâdaşım olanlar için çok üzülüyorum. Aslında onların da dâvâdan bîhaber olmalarına alışık olmam lâzım. Her perşembe gecesi her cuma sabahı cuma kutlaması mesajları atan bu arkadaşların bir kere bile cumanın feyzinden nasiplenemediğini biliyorum zira. Ve Allâh’a şükrediyorum; ailemin verdiği İslâm ahlâkını bir nebze de olsun kendi evimde yaşayabildiğime, daha sekiz yaşını doldurmamış kızımın sahura kaldırmadık diye bize sitem etmesine ve iftara kadar ağabeylerinin yanında su bile içmemeye özen göstermesine…

“NEREDE o eski Ramazan’lar” diye hayıflananların özledikleri, direkler arası eğlenceleri, Nurhan Damcığlu’nun kantoları, Hacivat Karagöz gösterileri midir acaba? Bence değil! Bence özlenen, ayların sultanına saygı, Ramazan’ın özüne uygun yaşama hazzı, iftar saati yaklaşırken evine yetişmeye çalışanların sokaktaki telaşı, büyük sofralarda ailecek yapılan iftarlar, sahur için hazırlanan börekler, oruca başlarken de açarken de beklenen top sesi… Camları pudra ile kamufle edilmiş lokantalar, her gece farklı bir camide kılınan teravih namazları, esnafın toplanıp piknik tadında yaptığı iftarlar, sofraya sıcak pide getirebilmek için son ana kadar fırının önünde bekleyen kalabalıklar…

Kimsenin oruca zorlandığı yoktu. Ve çeşitli vesilelerle bilirdik ki oruç tutmayan, tutamayan birçok kişi vardı çevremizde o zamanlar da… Fakat sokakta sigara içen büyükler, dondurma yiyen çocuklar görmek sıra dışı bir durumdu. Yahudi esnaf bile çaktırmadan yiyip içer, Ramazan’a değil ama çevresindeki insanlara saygı duyardı. Alkollü mekânların çoğu tadilata girerdi bu mübârek ayda; belki kendi duyduğu saygıdan belki de saygı gereği o mekânlara gitmekten vazgeçen müşterilerinden dolayı…

Velhâsıl Ramazan’ın geldiği sokaktan anlaşılır ve her yerde yaşanırdı. İster mahalle baskısı deyin bu duruma ister toplumsal saygı kültürü; demokrasinin bugünkü kadar oturmadığı memleketimde insana ve inanca saygı yerli yerine oturmuştu. Şimdi daha demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Ama ne demokrasi! Bu demokrasi gerçekten iyi bir düzen mi diye düşünüp duruyorum yitirdiğimiz saygı kültürünün arkasından ağlarken... İnsanlar kendi inançsızlıklarını yaşama özgürlüğünü kazandı da ne oldu? 

Sırf bu demokrasi ve özgürlükler yüzünden “dindar nesil” yetiştirme derdine düşmedik mi? Devleti fraktan, silindir şapkadan, eş değiştirerek vals yapılan balolardan kurtardık, marşlar ve bandolarla değil tekbirlerle şehit cenazesi kaldırmayı öğrendik de şu “dindar nesil” hedefine ulaşabilecek miyiz dersiniz?

Şükür kavuşturana! Yine özlediğimiz bir Ramazan geldi işte. Davul sesinden, ezan sesinden rahatsız olanlara inat, kâinat var olduğu sürece geleceği gibi bekleyenlere, özleyenlere, iman edenlere geldi. Her ne kadar geçen sene olduğu gibi ilk iftarımızı büyüklerimizin evinde yapamasak da iftar pidesini sıcak yeme lüksüne erişemesek de tüm ihtişamıyla, tüm bereketiyle geldi Ramazan. Hem de İzmir’e gelmemiş gibi görünse de…

İzmir’de Ramazan ve birkaç anekdot

Kısıtlamalarla kapanan mekânlar, İzmirlileri kısıtlayamıyor. Parklar, sahiller eline içkisini almış, âlem yapan genç-yaşlı “asrî” insanlarla dolu. Hiçbirinin Ramazan’la alâkası yok tabiî, çay kahve içer kadar rahatlar. Hâlbuki mübârek Ramazan’dayız. Eyvah eyvah! “Çay kahve içer kadar rahatlar” da ne demek!? Sanki Ramazan ayında sokakta çay kahve içmek normalmiş gibi… Maalesef ona da râzı hâle getirdiler bizi.

Bırakın alkol zıkkımlanmayı, çocuk hâlimizle sokakta sakız çiğnemeyi bile ayıp kabul ettiğimiz bir kültürün torunları bugün, geçmişinden, kültüründen, ahlâkından ve nüfus cüzdanlarına sıkışıp kalmış dinlerinden çok uzak. Ramazan’da oruçlu olmak, oruçlu değilsen bile bunu fark ettirmemek normal iken İzmir’de oruçlu olmamak ve bunu alenen göstermek normal olmuş, yazık! Bu yeni bir durum değil aslında ama her geçen gün daha da keskinleşerek devam ediyor maalesef.

Bu konuda hayret etmediğim hatta akıbetleri için çok da üzülmeyeceğim bir kitle var. Ama önceliğim kendileri için üzüldüğüm ve nasıl bu kadar duyarsız olduklarına hayret ettiğim grup.

Kendisini milliyetçi olarak tanımlayan, siyasal azınlıkta olmanın ruhsal ezikliğine rağmen AK Parti, MHP, Erdoğan ve Bahçeli’nin taraftarı olmaktan gocunmayan kitlenin bile İzmirlisi, İzmir’in bu “asrî” kültürsüzlüğüne uyum sağlamış. Onlarcası arkadaşım ama Ramazan onların bile umurunda değil.

Orucun ilk günü... Sabah yanıma yaklaşan iş arkadaşım, “Kahvaltı yaptın mı? Fırından bir şey ister misin?” diye soruyor. Oruç tutamayanı üzmemek adına, direkt “Oruçluyum ben” demek yerine dolaylı olarak anlatmayı öğrenmişiz ailemizden, “Bayramda artık inşâallâh” diyorum. Bu cevabımın üzerine “Ha! Ramazan başladı mı ya?” diye soruyor.

Bir diğeri cebinden sigara çıkarıp ikram ediyor. Nazikçe geri çevirip gene dolaylı yoldan orucu hatırlatıyorum. Yüzünde hiçbir mahcubiyet ifadesi olmadan, “Allâh kabul etsin” deyip kendi yakıyor sigarasını, çayının şekerini karıştırırken…

Alnı secde görmemiş, ailesinden de İslâm ahlâkı almak nasip olmamış arkadaşlarla yaşadığım bu diyaloglar çok zoruma gitmiyor aslında. Onlardan beklentim yok zira. Ama -sözde- dâvâdaşım olanlar için çok üzülüyorum. Aslında onların da dâvâdan bîhaber olmalarına alışık olmam lâzım. Her perşembe gecesi her cuma sabahı cuma kutlaması mesajları atan bu arkadaşların bir kere bile cumanın feyzinden nasiplenemediğini biliyorum zira. Yılın 11 ayını -çok şükür- sağlıkla geçiren bu arkadaşların, 11 ayın Sultanı’nda ülser olduğunu öğrenince bir kez daha üzülüyor insan! Tamam, oruç sağlıklı insana farz, hastaysan tutma tabiî! İyi de “Oruç için mazereti olan bu arkadaşların namaz için mazereti ne ki?” diye düşünmeden de edemiyor insan. “Bana ne! Her koyun kendi bacağından…” deyip geçemiyorum. Çünkü biliyorum ki birçoğu ailesinden abdesti-namazı, orucu, helâli-haramı öğrenmiş. Onlar için özellikle duâ ediyorum, Allâh hidayet versin diye. Ve Allâh’a şükrediyorum; ailemin verdiği İslâm ahlâkını bir nebze de olsun kendi evimde yaşayabildiğime, daha sekiz yaşını doldurmamış kızımın sahura kaldırmadık diye bize sitem etmesine ve iftara kadar ağabeylerinin yanında su bile içmemeye özen göstermesine…

20, 30, 40 yıl önceki Ramazanların özlemiyle bir kez daha hayırlı Ramazanlar diliyorum…