İZ bırakıyor olabilmek ne güzel. İzi olanın nefesi, nefesi olanın izi devam eder. Yaşamın benim için en önemli çağrışımı, gizemli oluşudur. Doğumdan ölüme, hastalıktan sağlığa her bir ayrıntısı gizemlerle çevreli yaşamın hangi kesitini ele alırsak alalım, altından güzel bir araştırma konusu çıkar. Şimdi bu parçalardan biri olan “çocuklarla kaliteli zaman geçirmek” konusunda fikirlerimi paylaşmak istiyorum.
Arkamızda bırakacağımız en neşeli, en samimi, pek değerli birer izdir bu anlar. Diğer yandan, çocuklarla vakit geçirirken onları izlemek, bize çok önemli şeyler kazandırabilir. Bulmacanın ilk çözülmeleri burada başlayabilir. Yürümeyi öğrenme çabaları, dil kazanımları, oyun oynamaları, yavaş yavaş büyürken yaşadıkları her bir değişim bizlere hazineler değerinde bilgiler sunar. Örneğin bir çocuk nerede doğduğunu hiç umursamadan çevresindeki dili, kendini hiç yormadan ağır ama farkında olmadan öğrenir. Biz büyükler farklı bir dil öğrenmemiz gerektiğinde ne sıkıntılar çekiyoruz, değil mi?
Çocuklarla kaliteli zaman geçirmek, zamanı kaliteli yapan en önemli şey. Zamanın çok değerli olması, bu değeri en değerli alanlardan biri olan aile için bir şeyler yapmak ve aile kavramı içinde de en hassas konulardan biri olarak artık daha da önem arz eden çocuklarla birlikte aktivitede bulunmak çok mühim.
Bu yazımda alışılagelmiş ve sürekli tekrar edilmek zorunda olunan şeyi yapmayacağım. Yani çocuklar ve zaman konusunu tartışırken günümüzde zamanı en çok tüketen zararlı alışkanlıklara, özellikle teknoloji kısmına hiç değinmeyeceğim. Zira yeterince bahsediliyor, yeterince biliniyor ve çocuklara bu yönde yapılan olumsuz baskıların çok da etki etmediğine bizzat şahit olmaktayım. Bu sefer güzel olanı parlatalım derim. Güzel aktiviteler, güzel söz ve davranışlar, rol modellerle sorumluluk alanımızda etkili çalışmalar yaparak tesiri zayıflamış tavsiye konuşmalarından daha hızlı yol alabiliriz diye düşünüyorum.
Öncelikle çocuklarla geçirdiğimiz zamanın niteliğini artırmak için aktiviteleri çeşitlendirmek faydalı olacaktır. Oyunlar, aile yürüyüşleri ya da sanat etkinlikleri gibi farklı aktiviteler, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerine katkı sağlayabilir. Ayrıca bu aktiviteler sayesinde çocukların yaratıcılığı ve problem çözme yetenekleri de gelişir. Temel bir giriş paragrafı olan bu kısma şu şekilde devam etmek istiyorum: Aktivite çeşitliliği ve kalitesini başarıya götürebilecek en etkili yol, sürece kendimizi nasıl dâhil ettiğimizdir. Bu aşamada ben, “Konuşan değil, yapan olmayı seçelim” derim.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da verim alabilmek ve sürecin istediğimiz sonucu verebilmesi için ebeveynlerin farkındalığı ve bilinci yeterli seviyede olmalı. Ebeveyn bu biliş seviyesine kendi kendilerine ve rastgele gelemez sanırım. Bu konuda eğitim sisteminin, idarecilerin konuya sahip çıkmasının, basın ve yayın organlarının aktif katılımının önemi tartışmasız büyük bir gerekliliktir. Çocuklarla vakit geçirme bir boş zaman uğraşı gibi algılanmamalı, mümkün olduğunca eğitici, kaliteli ve hem aile yuvasına, hem topluma değer katıcı bir sürece dönüştürülebilmelidir. Bu süreç aynı zamanda hem ebeveyn, hem çocuk tarafından keyifle geçmelidir ki çocuk tekrar tekrar bu süreci talep edebilsin.
Bu noktada, örneğin ben kitap okumalarını sürekli tavsiye etmek yerine her fırsatta karşılarında kitap okumaya çalışıyorum. Bunlar standart, her biri birbirine benzeyen okumalar değil tabiî. Okumayı aşılamak adına renklendirmeye çalışıyorum. Örneğin, bazen ses tonumun alçalıp yükseldiği sesli okumalar, bazen okuduğum bir bölümden etkilendiğim kısmı paylaşarak, bazen de okumaktan ne kadar keyif aldığımı heyecanla ve çeşitli duygularla ifade ederek ortama kitap kokusunun ve sevgisinin sinmesini sağlıyorum. Aile gezisine çıktığımızda mümkünse büyük bir kitap merkezine uğrayıp çocukların kitaplar arasında kaybolmasını ve orada zaman geçirmelerini sağlamaya çalışıyorum. Ankara gibi büyük bir şehirde çok şükür kitap konusunda güzel imkânlar var. Belli merkezlerde oldukça büyük kitap satış alanları var.
İletişim ve kaliteli zaman
İletişim de kaliteli zaman geçirmenin bir parçasıdır. Çocuklarla yapılan sohbetler, onların düşüncelerini, duygularını ve hayâl güçlerini ifade etmelerine yardımcı olur. Bu noktada, ebeveynlerin çocuklarını dinlemeleri ve onlarla empati kurmaları büyük önem taşır. Dinlemek, çocuğun kendisini değerli hissetmesini sağlar ve aradaki bağı güçlendirir.
Evet, geldik iletişime. Açıkçası “iletişim” kelimesi en korktuğum, en çekindiğim ve zorlandığım konuların başında geliyor. İletişim kelimesi başlı başına bir evren. Gözlerimizle ne ilettiğimiz, sesimizin tonu, beden dilimiz ve konuşma içeriğimiz gibi birçok alan, karşıya nasıl bir kimlik ve nasıl bir mesaj iletmekte olduğumuzun altını çizer. Konu hakkında çalışma yapan ve mesleği bu konu üzerine olan istisna grubu geçersem, insanların büyük bir çoğunluğu (ben de dâhil) pek de başarılı değil bu konuda. Kendimizi geliştirmek konusunda ise ne bir gayretin, ne de bir heyecanın sahibiyiz. Bu biraz da eğitim sisteminin ve idarecilerin bu konudaki bilgi ve yönlendirme eksikliğinden kaynaklanıyor tabiî. Bu aşamada çocuklarla geçirilen zaman içerisinde iletişim o kadar hassas bir konu oluyor ki anlatamam.
Çocukluk döneminden ergenliğin bitişine kadar olan kısma kadar çocuk beyni çevresinden aldıklarıyla çok hızlı bir şekilde etkileşime geçer ve kalıcı kimliğinin altyapısı inşâ olur. Maalesef toplumun ve ailelerin bu konudaki bilinçsizliği bu hassas inşâ zamanına pozitif katkı yapmak yerine kalıcı zararlar verebiliyor. Toplumların geneli iletişimde sınıfta kalıyor. İster lisans mezunu kesim, ister ilkokul mezunu, ister bir inşaat alanı, ister bir kamu binası olsun, görülen şey, iletişimden çok uzak konuşma ve beden dili ile karşıya ne verildiğinden habersiz, yürüyen bir trafik gürültüsünü andırıyor.
Bulunduğum çevreden bahsedersem, okul zamanı dışında çocuklara bakış açısı şu şekillerde: “Şimdi bunu nasıl oyalasak? En iyisi, dışarı salayım gitsin”, “Kendini ne sanıyor bu, çocuk aklıyla çok bilmişlik yapıyor”, “İşin gücün aylaklık, zaten senden bir şey olmaz”, “Nefes bile almak yok! Çok çalış, çok çalış, çok çalış, sonra bana teşekkür edeceksin. Şimdi çilesini çek, sonra hem çok iyi bir üniversite hayatın, hem çok kazandığın bir işin olacak”.
Evet, çok çalışanlar iyi yerlere geldiler ama bunlardan çok azı geldikleri yeri iyi bir yer olarak bıraktılar ve çok azı mutlu olabildi. Yüzü gülen bir doktor, işine âşık bir öğretmen, halkın arasına karışabilen bir yönetici, terazisi hassas bir esnaf bulmak zorlaştı. Yine çevremde gördüğüm en üzücü şeylerden biri, komşuluk ilişkilerinde en sıkıntılı olan kısmın iyi okumuş ve iyi bir yerlere gelmiş, boyunları bükülmeyen, egoları tavan yapmış ve genel olarak toplumu beğenmeyen kişiler. Yani konu ister iletişim olsun, ister çocuklarla kaliteli zaman geçirme, çoğu kişi doğru bir yol edinemiyor.
Olumsuzluk aynasını yine çok tuttum, kusura bakmayın. Bense çocuklar ile birlikteyken ses tonumun onları kıracak seviyeye çıkmaması için gayret ediyorum. İletişimde çok usta değilim ama bildiğim bir şey var; çocuklar hissettiklerini çok açık yansıtırlar, onları okumak yeterlidir bu açıdan. Onlardan aldığım geri bildirimleri takip ederek iletişimimi düzenlemeye çalışıyorum. Oyun oynarken, bir tavsiye verirken ya da bir konuda uyarırken aynaya ne yansıdığına dikkat etmeye çalışıyorum. Mutlaka sınırı geçtiğimiz noktalar olabiliyor, orası da hatalarımızı görmek açısından önemli alanlar sonuçta. “Benim çocuğum, onunla ne istersem yaparım” tuzağına düşmeden, özür dileyebiliyor ve tatlı bir şekilde gönül alabiliyor muyuz, bu çok önemli. Zira onlarla geçirdiğimiz bu anlar aynı zamanda onların da kendi aileleri ile geçirecekleri zamana ayna tutar.
Düşünsenize, çocuğunuzu öyle bir yetiştiriyorsunuz ki sizin tam bir kopyanız olup çıkıyor. Kişilik olumlu özelliklerle dolu olsa bile buna hakkımız yok. Zira dünyaya her gelen insan farklı bir renk katmalı hayata. Çocukları fotokopi makinesi yapmayalım, ne olur!
Çocuklarımız ilerde kendi yuvalarını kurduklarında aileleriyle nasıl vakit geçirmeliler? Cevabı biliyorsanız, şu an neyi bekliyorsunuz, vakit kaybetmeden onlarla kaliteli zaman çalışmaları konusunu geliştirmeye başlayın!
Çocuklarımın bana zihnen ve kalben uzak olmasına asla dayanamam. Dengeyi kurmaya çalışıyorum. Zira ön lob olan mantık kısmı onlarda çok gelişmediği için doğru kararlar alamayabilirler. Onun tersi olarak duygusal beyin olan limbik kısım daha aktif olduğu için tüm olaylara aşırı duygusal tepki verebilirler. Ne beni esir alacakları bir seviyede onların yakınında olmalıyım, ne de bana ulaşamayacakları bir uzaklıktan onlarla iletişim kurmalıyım. Bir baba ve anne olarak tam da cana yakın bir yerde durmalıyım. Elimden geleni yapmaya ve bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Onların gelişimlerine yapacağım ufacık bir katkı belki de onların geleceğine çok büyük ve çok önemli bir etki sağlayacak.
İletişimde gözler de çok önemli. Gözler kimi zaman ateş saçar, kimi zaman sevgi ile gönülleri serinletir. Çocukların en etkilendiği kısımlardır gözler. İletişimin her alanında göz temasından bahsedilir zaten ama konu çocuklar ise bu göz temasının içeriği ayrı bir önem arz ediyor. Çocuklar göz teması uzmanıdırlar; en iyi eğitimi onlardan alabiliriz. Tüm benlikleriyle, o anki tüm duygularıyla ve direkt olarak bakarlar. Çok özel bir şeydir bu ve bunu büyüklerin yapabilmesi zordur. “Gözler kalbin aynasıdır” derler. Kalp ve göz uyumu ile başarılmayacak şey yoktur. O hâlde kalbimizi iyileştirip çöplerden arındırmalıyız. Böylelikle her seferinde ailemize, özellikle çocuklarımıza daha temiz bir bakış ve daha temiz bir dünya sunabiliriz.
Son söz
Çocuklarla kaliteli zaman geçirmek, onların sağlıklı gelişimleri ve ebeveynlerle olan ilişkileri açısından kritik öneme sahiptir. Aktif katılım, etkili iletişim ve çeşitli etkinliklerle dolu bir zaman dilimi, hem çocukların mutluluğunu arttırır, hem de aile içindeki bağı kuvvetlendirir.
Kendi uyguladığım bir başka kaliteli zaman içeriğini daha paylaşmak istiyorum: Sadece çocukların değil, evin hanımının da arada doya doya gülmeye ihtiyacı var. Çocukları yuvanın ne kadar güzel bir yer olduğunu benimsemesini arttırırken, hayatın ebeveynlere yüklediği bazı yükleri boşaltmak cihetinde topraklanmaya ihtiyacı var. Bu pozitif şarj ortamını ise en iyi şen kahkahalar sunabilir. Onları hazırlıksız yakalayarak, başımdan geçen bir olayı oyunlaştırıp anlatarak, bir fıkra ile veya bir aile oyunu sırasında verdiğimi veya verdirdiğim anormal tepkilerle güldürmeye çalışırım. Şen kahkahalar her ev ortamında olmayabilir. Hastası olan, borcu veya çeşitli büyük sıkıntısı olan evler olabilir. Bu evlerde da yapılabilecek en iyi şey, birbirine sımsıkı sarılıp sıcak bir manyetik alan sağlamaktır. Çocuklarla vakit geçirme aktiviteleri her zaman oyun tarzı olmamalı tabiî.
Çok önemli bir hususu en sona sakladım: Aile içi kaliteli zaman geçirme yollarından biri de sorumluluk öğretisi veya paylaşımıdır. Hayat sadece bir oyun yeri olsaydı keşke, o zaman her şey daha kolay olurdu. Lâkin aynı zamanda bir mücadele alanı. Bu anlamda eğlenirken öğretmek gerekiyor. Beraber yatak toplama oyunu, berber, sofra kurmaca, kullanılan giysi ve eşyaları yerlerine yerleştirme, gelecekte ortak kullanıma sunulacak bir şey için harçlık biriktirme gibi sorumluluk oyunları ya da öğretileri eğlendirirken, çocukların zihinlerine çok önemli katkılarda bulunacaktır. Bu kısmı özellikle ihmâl etmemeliyiz.
Başta dediğim bir şeyi burada tekrar edeceğim: Teknolojiye, cep telefonu ve sanal dünyaya hiç girmek istemiyorum. Evlerimizin içine öyle bir yerleşti ki bu cihaz ve dünyalar, yasaklar getirme, kavgalar etme, bilmem hangi mücadelelerle ev içinde pazarlık yapma süreçlerinden bahsetmek şu an benim uzmanlık alanım değil. Zira ben de bir sanal dünya tutsağı sayılırım. Dört dörtlük bir baba değilim. Sadece elimden geleni yapmaya ve biraz daha bilinç kazanmaya çalışıyorum. Çocuklarımla bu konuda bir kavgaya değil, anlaşmaya varmaya çalışıyorum. Teknoloji ve sanal dünyaya alternatif dünyalar oluşturmak adına bir çabanın sahibi olmaya devam edeceğim.
Sözlerimi noktalarken, temennim, bir gün insanlığın kendini toparladığı, birlikte güzel bir dünya inşâ etmeye başladığı ve çocuklar için güzelliklerle, sevgiyle ve bilgiyle dolu bir zemin kurmaya çalışılan bir sabaha uyanmak.
Sevgiyle kalın efendim…