
“GENÇLİK” denince, akla
ilk gelen şey eğitim ve gelecektir. Gençliği nasıl bir gelecek beklemektedir ya
da gençlik nasıl bir gelecek getirecektir bize? Gençliğin bir gelecek tasavvuru
var mı? Varsa, bu tasavvur neye nasıl dayanmaktadır?
İnsanlık,
eğitim alanındaki hastalıklardan derin sancılar yaşamaktadır. Eğitimden
anlaşılması gereken ilk şey, terbiyedir. Terbiye ise neredeyse sadece iyi
terbiye edilmiş tayların eğitilmesinde kullanılır hâle geldi. Yarışlar için
sıkı bir eğitimden geçirilip yetiştirilen taylar için “iyi terbiye edilmiş at”
tanımı kullanılmaktadır.
Terbiye,
âdeta insanların eğitiminde kullanılmasına gerek duyulmayan bir kelime olarak
algılanır oldu. Oysa insanı ahlâklı, seciyeli, vicdanlı ve iradeli yapan,
terbiyedir. Eğitim, terbiye ile aynı anlama geldiği hâlde, bugün sadece öğretim
olarak kullanılmaktadır. Öğretim, insanın beyniyle ilgilidir ve onu sadece
bilgi sahibi yapar. Terbiye ise davranışları değiştirip rûha çekidüzen verir.
Bugün eğitim sistemimiz ahlâklı, karakterli, merhametli, çevresine karşı
sorumluluk sahibi ve saygılı, Rabbine karşı görevlerinin bilincinde olan
nesiller yetiştiremiyorsa, okullarda bir eğitimden bahsedebilir miyiz?
Artık
köhnemiş, kabiliyet ve kapasitesine bakmadan herkese aynı bilgileri yükleyen,
herkesi aynı bilgilerin hamalı yapan eğitim sistemini kökten kaldırıp yerine
yenisini kurmadıkça sorunlarımızı çözemeyiz! Nasıl ki eskimiş, dökülmüş bir
binanın enkazı ortadan kaldırılmadan yerine yenisi kurulamıyorsa, çağın
gerisinde kalmış, köhnemiş eğitim sisteminin sorunlarına köklü çözümler
getirmeden yenisini kuramayız.
Yeni
binanın içi yine eski eşyalarla doldurulursa, hamam yeni ve taslar eski,
ustalar eski ve sular kokuyorsa, yeni bir rûh yoksa, orada bir temizlik
yapılamaz! İyi bir temizliğin yapılabilmesi için kökten bir değişiklik
yapılmalıdır. Faydasız, fazlalık ve işlevsiz olan ne varsa, hepsi atılmalıdır.
Her
şeyden önce, eğitim sistemine rûh ve mânâ verilmelidir. Öğrencilere ve gençlere
bir ideal, bir amaç, bir gelecek tasavvuru verilmelidir. Rûhsuz, mânâsız bir
eğitim, ancak şekilcilikten ibaret olur. Önemli olan şekil değil, eğitimle
gençlere verilen özdür.
Geleceğimizle
ilgili olarak nasıl bir gençlik yetiştirilmek istendiği, en önemli meseledir.
Şu anda toplum içindeki davranışları, ahlâkî kuralları ve öğretmenine saygı
konusunda sorunları olan bir nesil yetişiyor. Acaba müstemleke tipi bir insan
modeli mi, yoksa yerli ve özgür bir insan modeli mi yetiştirmek istiyoruz?
Bilgiden
daha önemli olan şey, eğitim felsefesidir. Zayıf karakterli, her kalıba giren
insan tipi mi, yoksa iman, vakar ve tevazu sahibi, her şeyin Allah’tan
geldiğine ve O’na döneceğine inanan insan tipi mi yetiştirilecek? Her gün değişen
dünyada kendi sabit değerlerini koruyan nesiller yetiştirilebilecek mi? Bu
sistemden çıkan nesiller yine emperyalizmle birlikte olmaktan bir beis
görmemeye devam edecekler mi? Kendi rûh kökümüze, tarihimize, benliğimize
dönmeyi bir erdem olarak görecekler mi? “Küfür tek millettir, İslâm tek millet”
gerçeğini kavrayacaklar mı? Lüks, israf, debdebe, eğlence, zevk ü sefâ içinde
yaşamayı bir hayat felsefesi olarak görmekten vazgeçebilecekler mi?
Bir
yıl veya on yıl sonrasını değil, sonsuzluk, ölümsüzlük diyârı olan ahiret için de
çalışacaklar mı? Geleceklerini bu temel üzerinden tasavvur edebilecekler mi? Bu
yalan dünyanın geçici nimetlerini, durumlarını bırakıp bütün insanlığın
peşinden koştuğu mutluluk, huzur, refah, saâdet ve barışın ebedî yurdu olan
Cennet için çalışacaklar mı? Mâkâm ve menfaatleri için insanlara köle olmaktan
vazgeçip gerçek özgürlük olan Allah’a kul olmaya çalışacaklar mı?
Temel
felsefe olarak bu esaslar öğrencilere kazandırılamazsa, eğitimin bir önemi
kalmaz. Kaliteli nesiller yerine amaçsız nesiller yetiştiren bir eğitimden
vazgeçilmelidir.
Eğitim
için bir felsefe kurmak
Okullarda
daha nitelikli, daha kaliteli öğrenciler yetiştirmek için meslek eğitimi kaliteli
ve yaygın hâle getirilmelidir. Meslekî eğitim müfredatı geliştirilerek, teorik
ve pratik dengede uygulanmalıdır. Farklı yerlerdeki işyerlerinde değil, okula
ait olan ve hemen okulların yanı başında kurulan fabrikalarda, işyerlerinde
meslek eğitimi verilmelidir. Meslek eğitimi şu anda Almanlar tarafından
geliştirilerek uygulanan bir model olan Selçuklu Türklerindeki “Ahilik” sistemi
esas alınarak yapılmaktadır. Bu bağlamda sadece sınava yönelik kuru bilgilerin,
hayatta kullanılmayana faydasız bilgilerin verildiği sistemden vazgeçip hayata dönük,
kullanılabilir ve meslekî çapta bilgiler verilmelidir.
İçinde
meslek okullarının da bulunduğu her alanda fabrikalar ve üretim tesisleri kurularak
ticaret geliştirilmelidir. Öğrenciler yeteneğine göre bu fabrikalarda
yetiştirilmeli ve istihdam edilmelidir. Meslek okullarının tamamı türlerine
göre fabrikalarla, işletmelerle, işyerleriyle bütünleştirilerek eğitim verir hâle
getirilmelidir. Buralardan mezun olan öğrenciler işsiz kalma kaygısı
taşımamalıdırlar. Öğrenciler mezun oldukları okula ait fabrika ya da işyerinde
işe başlayıp hayata atılmalıdır.
Eğitim
sistemimiz öğrencileri şahsiyet sahibi olmadan bilgi sahibi ve bilgi küpü
yapmaya çalışmaktadır. Oysa felsefe olarak, öğrenci, bilgi sahibi olmadan önce
şahsiyet sahibi olmalıdır. Gençlik rûh ve mânâ bakımından ele alınmalıdır.
Sadece maddî gelişimi değil, rûhî gelişimi de programların içine yerleştirilmelidir.
Karakter sahibi olmak, bilgi sahibi olmaktan daha önemlidir. “Değerler eğitimi”
adı altında Batı değerlerinin öğrencilerin beynine zerk edilmesinden
vazgeçilmelidir. Kendi değerlerimizin eğitimi verilmelidir.
Devletin
görevi, insanlara iş vermek değil, iş sahası açmaktır. Hâlbuki bugün ülkemizde
öğrenci, bir iş sahibi olmak ve geçimini temin etmek için üniversiteye
yöneliyor. Bunun tersi olmalıdır. İş sahibi olmak için değil, ilim öğrenmek
için üniversite okunmalıdır. Gerçek mânâda ilmî ve bilimsel çalışmalar ancak bu
şekilde yapılabilir. Eğer devlet fabrika kuracak fabrikalar açabilirse, her
alanda üretime ağırlık vererek ticareti geliştirebilirse, insanlar gelecek
kaygısı taşımadan, geçim derdine düşmeden, erken yaşlarda işsizlik endişesi
taşımadan bir mesleğe yönelecektirler.
Sadece
akademik kariyer yapmak veya hizmet sektöründe çalışmak isteyen üniversite
okursa, doğal olarak üniversite kapılarındaki yığılmalar önlenecektir. Ancak
her alanda üretim sağlanamazsa, insanlar doğal olarak hizmet sektörüne
yönelecek, devlet kurumlarının kapısında yığılmalar olacaktır. Herkes doktor,
mühendis, öğretmen olmak istediği ve meslek alanlarında çalışacak insan
bulunamadığı için yatırım, kalkınma ve refah da olmayacaktır. İşsizliğin büyüdüğü
bir ortamda özgür iradeli, şahsiyetli insan tipi yetişemez. Çünkü aç insan, önce
kendi midesini düşünür. Kendi maddî ihtiyaçlarının derdine düşen insan, gelecek
üzerinde kafa yormaz.
Dünyaya
baktığımızda, çocuklar önce bir mesleğe yönlendiriliyorlar. Yeteneklerini
ortaya çıkaracak bir süreç, bir ortam sunuluyor. Eğer çocuğun verilen meslek
alanında bir yeteneği varsa devam edip iş sahibi oluyor ve hayata atılıyor.
Meslekî alanda kabiliyeti olmadığı görülen çocuk, doğru zamanlamayla akademik
alana yönlendiriliyor. Böylece okuyup ileride iyi bir yönetici, doktor veya
öğretmen olabiliyor. Diğerleri de erkenden iş hayatına atılıp çırak, usta,
tüccar, işletmeci ve sanayici olabiliyor.
Önemli
olan, eğitimde erken yönlendirmedir. Refah, kalkınma ve huzuru sağlayacak bir
durum olan erkenden mesleğe yönlendirme, ülkemizin kaderini değiştirecek bir
modeldir. Bir ülkede üretim olmadan kalkınma ve tam bağımsızlık da olamaz.
Kalkınmanın ve tam bağımsızlığın yolu üretimden geçmektedir. Üretimde ise
öncelikli olan, zihinsel üretim ve bilimsel çalışmadır.
Sanayileşme ve üretim gerçekleştirilmeden yeni eğitim modellerinin de bir faydası olmaz. Üretim arttırılarak üniversite okumak isteyen öğrenci sayısı azaltılmadan, kaliteli ve kalifiye eleman da yetiştirilemez. O hâlde kalkınmış, tam bağımsız ve ekonomik sorunlarını çözmüş bir Türkiye için sanayileşmeye ve üretime yatırım yapılmalıdır. Bu çözüm de ancak baş döndürücü bir hızla değişen dünyada kendi temel doğrularını ve değerlerini koruyup geliştiren gençlerle mümkündür. Ancak kendi rûh köküne bağlanıp kendi toprağından beslenen fidanlar yeşerip bir orman olabilirler.