İyi Parti’nin Millet İttifakı’ndaki varlık sebebi

Her fırsatta olduğu gibi bir kere daha İmamoğlu’nu ortak aday yapma çabasını sürdürdü İyi Parti Genel Başkanı. Ya “Kılıçdaroğlu’na memur olacağıma, İmamoğlu’nu kendime gebe bırakmak daha iyi” diyor, ya FETÖ talimatıyla “İlle de İmamoğlu!” diyor ya da gerçekten Erdoğan’a karşı sadece onun şansı olduğunu düşünüyor. Fakat Kılıçdaroğlu’na verdiği “ita amiri” sıfatıyla gönlündeki cumhurbaşkanının mevcut yerini de herkese itiraf ederek gaf yapıyor…

TBMM yeni bir tezkere oylamasına sahne oldu. Cumhurbaşkanı’na Suriye ve Irak’a 2, Lübnan’a 1 yıl daha asker gönderme yetkisi veren tezkere, AK Parti, MHP ve İyi Parti’nin oyları ile kabul edildi. CHP ise sınır güvenliği konusundaki hassasiyetinin bir yalandan ibaret olduğunu ifşâ edercesine, HDP ile birlikte son tezkereye “Hayır” oyu kullandı. Grubu olmayan partilerin vekillerine değinmeyeceğim hiç. Zira en azından bu oylama açısından etkisiz eleman durumundaydılar.

Ancak İyi Parti-CHP arasındaki kan uyuşmazlığı bu oylamada bir kez daha kendini göstermiş oldu. Çekincelerine rağmen, bir millî güvenlik ihtiyacı olarak gördüğü meseleye, daha önce de olduğu gibi yine “Evet” diyen İyi Parti, bu defa ortağı CHP’yi ikna edememenin sıkıntısını içten içe çekiyordur bence.

Türkiye’nin güneyindeki toprakların bir terör yuvası olduğu, hattâ özellikle Suriye’de bir terör devleti kurulması tehlikesinin hâlâ devam ettiği herkesçe malûm. Terörü kaynağında kurutmak ve muhtemel bir terör devletinin kuruluşuna mâni olmak da ancak o bölgedeki askerî varlığımızla mümkün. Dolayısıyla bu tezkere gerçekten de bir millî güvenlik ihtiyacı.

Ne var ki CHP, bu açık ihtiyacı görmezden gelerek ve “gariban askerlerin yabancı ülkelerde ölmesini istememek” gibi garip bir gerekçeye sarılarak karşı çıktı tezkereye; tıpkı HDP gibi… Hâlbuki daha bir hafta önce Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne asker gönderme tezkeresine destek vermişti aynı CHP. Acaba, sadece BM koordinasyonundaki askerî operasyonlara izin ermek, Türkiye’nin tek başına yapacağı operasyonlarla büyümesinden duyulan bir korku mudur?

Normal şartlarda, Türkiye için güvenlik ve bekâ sorunu olan bir konuda bile anlaşamayan iki siyasî partinin hiçbir plâtformda bir araya gelememesi düşünülür. Ancak, muhalefetin iki büyük partisi bizi yanıltmayı, siyasetteki ittifak literatürüne yeni anlamsızlıklar katmayı sürdürüyor. Bu da bize, parti adı tartışmaksızın, muhalefetteki tüm partilerin tek hedefinin Erdoğan’ı devirmek olduğunu, devletin ve milletin bekâsı ile asla ve asla ilgilenmediklerini gösteriyor. Tabiî Akşener, CHP’ye bir gol atma niyetinde değilse…  

İyi Parti Genel Başkanı, var olan ve değiştirilmesi ilk seçimde mümkün görünmeyen bir sisteme aykırı teklifler üretmeye devam ediyor. Son olarak, cumhurbaşkanı yardımcısı pozisyonunun başbakanlık gibi icra mâkâmı olması teklifiyle sarstı akıllarımızı. “Ben Başbakan olacağım” derken bundan mı bahsediyordu dersiniz? Bence hiç de ihtimâl dışı bir düşünce değil bu Meral Hanım için. Zira Cumhurbaşkanlığı koltuğuna, siyaset geleneği dışında birini oturtma ısrarından vazgeçmiyor bir türlü.

“İta amiri” ne demek Sayın Meral Akşener?

İta amiri: “İta”; ödeme, verme anlamında… “Amir”; emir veren, astları bulunan, astlarından sorumlu, yetkili demek…

“İta amiri” ise “ödeme yetkilisi” demek olsa da “görevlendirici, iş yaptırıcı” anlamlarında da kullanılıyor.

Meral Akşener, Cumhurbaşkanlığı adayları konusunda sorulan soruya, iki belediye başkanının aday gösterilmesi durumunda destekleyecekleri cevabını verdi. Yani aslında, ikisinin de Kılıçdaroğlu’ndan iyi olacağını düşünüyor kendisi için. İşin kötüsü, gönlünde yatan İmamoğlu olsa da “Kim olursa olsun!” diyecek kadar önemsiz görüyor Cumhurbaşkanlığı mâkâmını. Ancak bu konudaki kararın, o başkanların ita amiri olan Kılıçdaroğlu’na ait olduğunu söylüyor.

Yani Meral Akşener’e göre, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın ita amiri Kemal Kılıçdaroğlu imiş. Sorun yok, zira siyâsî olarak bu doğru bir tespit. Ancak sorun, bu tespitin doğruluğu zaten.

Velev ki bu iki memurdan biri, amiri tarafından aday gösterildi ve hattâ seçildi...

Seçileceği mâkâm, Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst mâkâmı olacak. Bu, eski parlamenter sistemde de böyleydi, yeni sistemde de böyle. O hâlde bugünün amiri, yarın memuruna memur olacak. Şimdi, “Erdoğan da Gül’ü göndermişti o mâkâma, o da amirken memur oldu” diyenler olacaktır tabiî. Evet, o dönemde Erdoğan’ın, protokolde Gül’ün iki altına indiği doğrudur. Ancak icra mâkâmında oturup devlete hizmet etmeyi, protokolün tepesine tercih etmişti. Ne zaman ki Abdullah Gül ayak bağı olmaya ve Anayasa değişikliği ihtimâli güçlenmeye başladı, o zaman Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştu. Amaç, o mâkâmı icra mâkâmı hâline getirmekti.

Millet İttifakı’nda ise durum bambaşka! Parti genel başkanlarından biri aday olup cumhurbaşkanı seçilirse, ne sistemin ruhu, ne de protokol açısından bir sorun olacak. Ancak konuşulanlar bambaşka bir yere götürüyor bizi. Meral Akşener’in Ekrem İmamoğlu hayranlığı çok özel bir durum alıyor her geçen gün. Geçen 30 Ağustos’ta İmamoğlu’nu Fatih Sultan Mehmet’e benzeterek gülünç duruma düşen Meral Hanım, bu defa da ablasının, İBB Başkanı’nın yüzünde “Rabbi yessir” gördüğünü anlattı. Başkasını neden ilgilendiriyorsa, ablasının ne kadar dindar biri olduğunu da anlatmayı ihmâl etmedi bu arada.

Velhâsıl, her fırsatta olduğu gibi bir kere daha İmamoğlu’nu ortak aday yapma çabasını sürdürdü İyi Parti Genel Başkanı. Ya “Kılıçdaroğlu’na memur olacağıma, İmamoğlu’nu kendime gebe bırakmak daha iyi” diyor, ya FETÖ talimatıyla “İlle de İmamoğlu!” diyor ya da gerçekten Erdoğan’a karşı sadece onun şansı olduğunu düşünüyor. Fakat Kılıçdaroğlu’na verdiği “ita amiri” sıfatıyla gönlündeki cumhurbaşkanının mevcut yerini de herkese itiraf ederek gaf yapıyor.

Neyse ki, Kılıçdaroğlu o iki başkanın üzerindeki vetoyu hâlâ kaldırmadığını bir kere daha ifade etti. Zira sistemi değiştiremeyeceklerini bildiğinden, memuruna memur olmak istemiyor. Amir olmayacak bir cumhurbaşkanı için oy istemenin zorluğunu da biliyor. Peki, ya Akşener bunun farkında mı?

Bence o da bal gibi biliyor sistemin değişmeyeceğini. Bu sistemde İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı yapıp Kılıçdaroğlu’nu Genel Başkanlık koltuğundan indirmeyi, muhtemelen aynı dünya görüşündeki iki kişi olarak ülkeyi birlikte yönetmeyi plânlıyor: “Cumhurbaşkanı İmamoğlu, -eski başbakanlık yetkileriyle- yardımcısı Akşener”…

Şimdi bunu not edin bir kenara ve Kılıçdaroğlu’nun adaylık inadını kırmayı başarabilirse olacaklarla karşılaştırın tahminlerimi.