İyi ki varsın baba!

Ailenin kıymetini bana öğrettiğin ve böyle bir asırda bir kız çocuğuna kendisini çok kıymetli hissettirdiğin için sana minnettarım baba! Umarım seneler sonra benim de kendime ait bir hikâyem olabilir. Eğer olursa, bil ki o hikâyenin mimarı sensin.

BOZKIRIN ortasındaki küçük bir köyde bir çocuk doğar. Çiftçi bir babanın altıncı çocuğu, dördüncü oğludur. Kalabalık bir ailenin içinde göz açıp kapayıncaya kadar büyür. İlkokulunu bir öğretmenle, bir sınıflık küçük köy okulunda bitirir. O zaman ortaokul yok köyünde. Yatılı okul sınavlarına girip uzaklarda bir okula yerleştirilir. Boyundan büyük bir hasreti koyup tahta bavuluna, okumaya gider. Önce ortaokul, sonra öğretmen lisesi…

Aileden uzakta yıllarını geçirir. Bayramlar ve uzun tatiller haricinde kartpostallarla geçen yıllar… Seneler sonra çocukluklarının terk edilmiş olduğu baba evinde, camın önünde bulduğu, annesinin özenle sakladığı kartpostallar… Yıllar su gibi akıp gider. Lisesini başarıyla bitirir. Üniversite sınavına girdikten sonra yedi yılını geçirdiği şehre veda edip yollara düşer. 

Küçük bir çocuk olarak çıktığı köyüne genç bir delikanlı olarak döner. Bütün yaz ailesiyle hasret giderir. Hasat zamanı geldiğinde babasıyla birlikte kasabaya gider. Traktörden atladığı gibi gazete almaya koşar. O zamanlar üniversite tercihleri gazetelerde yayınlanırmış. Babası hasat işleriyle uğraşırken, sayfaları hızlıca çevirip sonuçlarını aramaya başlar. Heyecan, korku, telaş… Sonucu bulduğunda şaşkınlıktan donup kalmıştır. Babası koşarak yanına gelir, nereyi kazandığını sorar oğluna, “İstanbul… Hukuk Fakültesi” diyebilir sadece. Babası sevincini gizler ve der ki, “Oğlum tekrar bak, el âleme maskara olmayalım sonra”. Tekrar, tekrar ve tekrar bakar delikanlı. Sonuç doğrudur.

Seneler süren hasret, meyvesini vermiştir işte. Fakat hasret hasrete gebedir. Yine ayrılık vakti gelmiştir. Tekrar hazırlanır tahta bavul, tekrar küçük köyünü gerisinde bırakır. Beş sene boyunca kalabalık bir şehirde okumanın ve yaşamanın zorluğuyla baş etmeye çalışır. Yurttan okula, okuldan yurda gider. Üniversite de düşe kalka biter.

Avukat olmuştur artık. Bir kütüphaneciye sorarak bulduğu avukatlık bürosunda stajını bitirir. Sonrasında hemen askerliğini yapar. Kendi doğruları olan, ayakları yere basan bir adamdır artık. Annesinin uygun bulduğu bir kızla görüşmek için memleketine gider. İlk görüşte sever bu kızı. İki aile de uygun görünce evlenirler. İstanbul’a giderler birlikte. Birbirlerinin arkadaşı, ailesi, her şeyi olurlar. Önce bir oğulları olur, sonrasın da iki kızları; birkaç sene sonra bir kızları daha olur.

Bu genç adamın artık yakınında, her akşam görebileceği uzaklıkta kalabalık bir ailesi olmuştur. Uzaklarda olduğu için ailesinden alamadığı sevgiyi çocuklarında doyasıya yaşamış ve onlara yaşatmıştır. Her zaman sınırları, çizgileri, değerleri olmuştur. Başkasının yolundan değil, kendi yolundan gitmiştir. İlk olmaktan korkmamış, hep öncü olmuştur. Memleketini de hiçbir zaman unutmamıştır. Kendi memleketine ve milletine faydalı olacak sayısız işler yapmıştır. Kalbim de, aklım da şahittir ki, hâlâ yapmaya devam ediyor.

Bu hikâye, benim babamın hikâyesi… Çay sohbetlerinde anlatılanlar kadarını biliyorum sadece. Eminim, yarım asrı aşkın ömründe anlatılacak sayısız hikâyesi vardır. Fakat ben, babamın hayatıyla ilgili anlatılanlardan daha çok şey biliyorum. Gözlerindeki sevgi dolu bakışı, işini hakkıyla yapışını, adaletini ve alnındaki çizgileri biliyorum. Hepimizinkinin hayatında olduğu gibi, hasretle, emekle, zorlukla geçen bir yaşamı olmuş onun da. Hepimizin aşina olduğu, her ailede bir tutam bulabileceğiniz hikâyelerle dolu hayatı.

Bence her ailenin bir hikâyesi vardır. Her aile, okumasını bilene çok şey fısıldar. Bu hayatta aklıma, ruhuma ve kalbime en çok fısıldayan kişidir babam. Benim en güzel hikâyem babam, en güzel şiirimse annem. Söyleyebileceğim en güzel kelime, “ailem”. Bu yüzden, memleketinden çıkmış fakat memleketini içinden çıkaramamış insanlara olan saygım fazlasıyla çoktur. Olduğu yere binbir zorlukla gelen, pek fazla tatmadığı aile şefkatini kendi ailesine yaşatabilen, bu vatanın bütün evlatlarına kendi çocuğuymuş özeniyle sarılan, yaptığı işte Allah rızasını gözetebilen bütün babalara ve baba olmadan baba olan koca yürekli adamlara saygım, sevgim ve muhabbetim fazladır.

Ailenin kıymetini bana öğrettiğin ve böyle bir asırda bir kız çocuğuna kendisini çok kıymetli hissettirdiğin için sana minnettarım baba! Umarım seneler sonra benim de kendime ait bir hikâyem olabilir. Eğer olursa, bil ki o hikâyenin mimarı sensin.