BOZKIRIN ortasındaki küçük
bir köyde bir çocuk doğar. Çiftçi bir babanın altıncı çocuğu, dördüncü oğludur.
Kalabalık bir ailenin içinde göz açıp kapayıncaya kadar büyür. İlkokulunu bir
öğretmenle, bir sınıflık küçük köy okulunda bitirir. O zaman ortaokul yok
köyünde. Yatılı okul sınavlarına girip uzaklarda bir okula yerleştirilir. Boyundan
büyük bir hasreti koyup tahta bavuluna, okumaya gider. Önce ortaokul, sonra
öğretmen lisesi…
Aileden
uzakta yıllarını geçirir. Bayramlar ve uzun tatiller haricinde kartpostallarla
geçen yıllar… Seneler sonra çocukluklarının terk edilmiş olduğu baba evinde,
camın önünde bulduğu, annesinin özenle sakladığı kartpostallar… Yıllar su gibi
akıp gider. Lisesini başarıyla bitirir. Üniversite sınavına girdikten sonra
yedi yılını geçirdiği şehre veda edip yollara düşer.
Küçük
bir çocuk olarak çıktığı köyüne genç bir delikanlı olarak döner. Bütün yaz
ailesiyle hasret giderir. Hasat zamanı geldiğinde babasıyla birlikte kasabaya
gider. Traktörden atladığı gibi gazete almaya koşar. O zamanlar üniversite
tercihleri gazetelerde yayınlanırmış. Babası hasat işleriyle uğraşırken,
sayfaları hızlıca çevirip sonuçlarını aramaya başlar. Heyecan, korku, telaş…
Sonucu bulduğunda şaşkınlıktan donup kalmıştır. Babası koşarak yanına gelir,
nereyi kazandığını sorar oğluna, “İstanbul… Hukuk Fakültesi” diyebilir sadece.
Babası sevincini gizler ve der ki, “Oğlum tekrar bak, el âleme maskara olmayalım
sonra”. Tekrar, tekrar ve tekrar bakar delikanlı. Sonuç doğrudur.
Seneler
süren hasret, meyvesini vermiştir işte. Fakat hasret hasrete gebedir. Yine
ayrılık vakti gelmiştir. Tekrar hazırlanır tahta bavul, tekrar küçük köyünü
gerisinde bırakır. Beş sene boyunca kalabalık bir şehirde okumanın ve yaşamanın
zorluğuyla baş etmeye çalışır. Yurttan okula, okuldan yurda gider. Üniversite
de düşe kalka biter.
Avukat
olmuştur artık. Bir kütüphaneciye sorarak bulduğu avukatlık bürosunda stajını
bitirir. Sonrasında hemen askerliğini yapar. Kendi doğruları olan, ayakları
yere basan bir adamdır artık. Annesinin uygun bulduğu bir kızla görüşmek için
memleketine gider. İlk görüşte sever bu kızı. İki aile de uygun görünce
evlenirler. İstanbul’a giderler birlikte. Birbirlerinin arkadaşı, ailesi, her
şeyi olurlar. Önce bir oğulları olur, sonrasın da iki kızları; birkaç sene
sonra bir kızları daha olur.
Bu
genç adamın artık yakınında, her akşam görebileceği uzaklıkta kalabalık bir
ailesi olmuştur. Uzaklarda olduğu için ailesinden alamadığı sevgiyi
çocuklarında doyasıya yaşamış ve onlara yaşatmıştır. Her zaman sınırları,
çizgileri, değerleri olmuştur. Başkasının yolundan değil, kendi yolundan
gitmiştir. İlk olmaktan korkmamış, hep öncü olmuştur. Memleketini de hiçbir
zaman unutmamıştır. Kendi memleketine ve milletine faydalı olacak sayısız işler
yapmıştır. Kalbim de, aklım da şahittir ki, hâlâ yapmaya devam ediyor.
Bu
hikâye, benim babamın hikâyesi… Çay sohbetlerinde anlatılanlar kadarını
biliyorum sadece. Eminim, yarım asrı aşkın ömründe anlatılacak sayısız hikâyesi
vardır. Fakat ben, babamın hayatıyla ilgili anlatılanlardan daha çok şey
biliyorum. Gözlerindeki sevgi dolu bakışı, işini hakkıyla yapışını, adaletini
ve alnındaki çizgileri biliyorum. Hepimizinkinin hayatında olduğu gibi,
hasretle, emekle, zorlukla geçen bir yaşamı olmuş onun da. Hepimizin aşina
olduğu, her ailede bir tutam bulabileceğiniz hikâyelerle dolu hayatı.
Bence
her ailenin bir hikâyesi vardır. Her aile, okumasını bilene çok şey fısıldar.
Bu hayatta aklıma, ruhuma ve kalbime en çok fısıldayan kişidir babam. Benim en
güzel hikâyem babam, en güzel şiirimse annem. Söyleyebileceğim en güzel kelime,
“ailem”. Bu yüzden, memleketinden çıkmış fakat memleketini içinden çıkaramamış
insanlara olan saygım fazlasıyla çoktur. Olduğu yere binbir zorlukla gelen, pek
fazla tatmadığı aile şefkatini kendi ailesine yaşatabilen, bu vatanın bütün
evlatlarına kendi çocuğuymuş özeniyle sarılan, yaptığı işte Allah rızasını
gözetebilen bütün babalara ve baba olmadan baba olan koca yürekli adamlara
saygım, sevgim ve muhabbetim fazladır.
Ailenin kıymetini bana öğrettiğin ve böyle bir asırda bir kız çocuğuna kendisini çok kıymetli hissettirdiğin için sana minnettarım baba! Umarım seneler sonra benim de kendime ait bir hikâyem olabilir. Eğer olursa, bil ki o hikâyenin mimarı sensin.