SAĞLIK Bakanı Fahrettin Koca’nın
resmî açıklamasına göre, Türkiye, Covid-19 salgını ile savaşında ilk aşamayı
geçti. İlk günlerde, kendi ülkesini İtalya ile kıyaslama cehaletini göstererek
felâket tellallığı yapanlar umduklarını yaşayamadılar; çok şükür!
İtalya,
İspanya, Fransa gibi Avrupa devleri ummadıkları vefat sayıları ile
karşılaştıklarında, herkes Almanya’nın vaka/ölüm oranındaki başarısını
konuşuyordu. Hâlâ dünya ortalamasının altında olsalar da gün geçtikçe
Almanya’nın bu imrenilen oranları da değişti ve Türkiye ile kıyas edilme
şanslarını kaybettiler.
İngiltere’nin, ilk etapta “toplumsal bağışıklık
kazanılması amacıyla virüsün kontrollü yayılması” stratejisi izleme
kararı ise, bugün 30 bine yaklaşan vefat sayısıyla salgının en çok zarar
verdiği ülkeler sıralamasında Avrupa’da birinci, dünyada ikinci sıraya
yükselmesine sebep oldu.
Bazılarının
her fırsatta ve her konuda örnek göstermeye çalıştığı Avrupa’nın küçük ama
refah düzeyi yüksek ülkelerinin çoğu da bu salgın mücadelesinde sınıfta
kaldılar. Dünyada da salgının yayıldığı ülkelerde durum çok farklı değil.
6
Mayıs itibariyle dünya genelinde yüzde 7,01 oranında ölümle sonuçlanan bu
salgının, 50 binin üzerinde vaka görülen ülkelerdeki vaka/ölüm oranlarını
yüksekten düşüğe göre sıralamak istiyorum şimdi:
Fransa
yüzde 18,83 < Belçika yüzde 16,42 < İngiltere yüzde 14,96 < İtalya yüzde
13,87 < İspanya yüzde 11,75 < Kanada yüzde 6,66 < Brezilya yüzde 6,57
< İran yüzde 6,41 < ABD yüzde 5,87 < Çin yüzde 5,58 < Almanya yüzde
4,16 < Peru yüzde 2,82 < Türkiye yüzde 2,71 < Rusya yüzde 0,92.
Yukarıdaki
oranların bize anlattığı çok şey var aslında. En çok vaka görülen 14 ülke
arasında vaka sayısına göre sekizinci sırada olmamıza rağmen vaka/ölüm oranında
Rusya’nın ardından en iyi durumda olmamız çok net bir başarı.
(Rusya
ve Çin ile ilgili vaka ve ölüm sayılarındaki güven endeksinin de düşük olduğu
malûmunuz.)
İlk
günlerden itibaren düşük test sayılarıyla vurulmaya çalışılan Sağlık Bakanlığı
1,25 milyon test yaparak da önemli bir başarıya imza attı. Amerika, Rusya ve Almanya’daki
test sayıları dudak uçuklatsa, İtalya ve İspanya’daki test sayılarına
yaklaşmamıza çok az kalmış olsa da sonuç odaklı test yani filyasyon sistemi ile
doğru yolda olduğumuz sonucuna varabiliyoruz.
Yoldan
geçene test yapmak yerine riskli grubu hedef alarak yapılan bu çalışma, salgını,
toplam gün sayısına baktığımızda diğer ülkelerden daha önce kontrol altına
almamıza yardımcı oldu.
Birçok
ülke, yoğun bakım yatağı konusunda acze düşmüşken, bizim kapasitemizin yarısını
bile Covid-19 vakalarıyla doldurmamış olmamız da bir diğer başarı öyküsü.
Alınan
tedbirler kapsamında ve her türlü kötü senaryoya karşı, faydalanılabilecek
yoğun bakım ünitesi sayısını arttırmamıza rağmen bunların çoğuna ihtiyaç
duyulmadığını biliyoruz.
Entübe
hastalar için gerekli olan solunum cihazı konusundaki çabalarımızın da diğer
ülkelere yarayacağı şimdiden belli oldu sayılır. Salgının en yüksek noktaya
ulaştığı günlerde bile bin civarında solunum cihazı kullanan ülkemiz, yeni
cihazların Avrupa ve Amerika’ya ihracını rahat rahat değerlendirebilir artık.
***
Her
konuda, siyâsî sebepler barındıran anlamsız istatistik ve sıralamaları çarşaf
çarşaf yaymayı görev edinen muhalefetin bu gerçek verileri görmezden gelmeye
devam etmesine şaşırmadık elbette. İtalya’ya benzememize umut bağlayanların
çâresizce Uganda’ya sarıldıklarında da gülmüştük biz. Aramızdaki gerginliklere
rağmen İsrail’e tıbbî malzeme yardımında bulunmamızın ardında da insanî
gerçekleri göremeyip ikiyüzlülük arayanlara kahkaha atıyoruz…
Erdoğan
ve ilgili bakanların açıkladığı “yeni normal” şartlarına geçiş programını
ilgiyle takip ediyoruz.
Herkes
gibi biz de sahile çıkıp dolaşmayı, dostlarla birer çay içmeyi özledik. Birbirimize
sarılabilmek için belki üç dört ay daha geçecek ama tedbirlere uymaktan
vazgeçmezsek o günler de gelecek Allâh’ın izniyle...
***
Bu
normalleşme programında beni rahatsız eden tek konuyu da yazmadan
geçemeyeceğim: Üniversiteye giriş sınavları…
Hükûmet,
her ne kadar süreyi uzattığını, barajı düşürdüğünü, sınavın ilk dönem
konularıyla sınırlı olacağını müjdelemiş olsa da, sınava girecek öğrencilerin
hazırlanma sürecini bir ay kısaltarak psikolojik bir baskı unsuruna da sebep
olmuş durumda.
Evet,
normal tarihin bir hafta sonrasına sarkmış olsa da, ilân edilen son tarihten
bir ay erken çekilmiş bir sınav takvimi var önümüzde. Nasıl olsa Temmuz’da
sınava gireceği hesabıyla kendine program yapmış olan öğrenciler, bugünden
kendilerini “sınavzede” olarak görmekte haklı olabilirler. Bu sınav sonucunda
zaten başarısız olacak yüz binlerce öğrencinin bir bahanesi olacak artık. Ve bu
bahane, 2023 seçimleri için bence bir sorun teşkil edecek.
Her
ne kadar ülke olarak normalin dışında bir dönem geçiriyor olsak da gençlerin
damarlarında delice akan kan, bu dönemin mecburiyetlerini henüz hazmedememiş
olabilir. Aman dikkat!