
BU yazımızda
I. Meşrutiyet’in ilânıyla birlikte iktidar gelen İttihatçıların dış güçlerle
olan dostluğunu sizlerle paylaşacağız...
İttihatçıların yönetim anlayışı
İttihatçılar, yönetimi
devralmak için gerekli eğitim ve deneyimden yoksundular. Daha da önemlisi,
geleneksel olarak böyle bir toplumda kendilerini önder olarak kabul
ettirebilmek için gerekli olan sosyal statüye sahip değillerdi. Ayrıca, yeni
elde ettikleri gücü nasıl kullanacakları konusunda aralarında fikir birliği de
yoktu.
Buna rağmen İttihatçılar,
büyük bir hırsla hareket ediyor, iktidarı ve devletin mâkâmlarını her türlü
kaba gücü kullanarak elde etmeyi seviyorlardı. General Liman von
Sanders'in İstanbul'a vasıl oluşundan birkaç gün sonra Türk ordusunun sevk ve
idaresinde fevkalâde ehemmiyetli bir değişiklik oldu. Kudretli ve civanmert
münevver, tecrübeli bir asker, o devrin dirayetli tek ordu kumandanı olarak
telakki edilen Harbiye Nazırı Müşir Ahmet İzzet Paşa, Balkan Harbi’nden beri
işgal ettiği mâkâmdan istifa etmiş ve yerine henüz 31 yaşındaki Binbaşı Enver
Bey geçirilmişti (Pomiankowski,1997:38).
Radikal ve köktenci kararlarla yüzlerce yıllık devlet
birikimini bir anda yok etmişlerdi. Enver Paşa, Harbiye Nazırı olduktan birkaç
gün sonra, Türk ordusundaki 2000 kadar karargâh zabiti ve yüksek rütbeli
zabitanı aynı zamanda işten el çektirmeyi öngören bir irade çıkartıp kumandan
olarak kolordulara albaylar, fırkalara yarbaylar, alaylara binbaşı ve hatta
yüzbaşılar atandı.
Zeki Velidi Togan,
İttihatçıların düşünme ve planlama yapmadan iş yapma tarzlarına şöyle dikkat
çeker:
“Akşam
üstü Enver Paşa’nın Basmacı harekâtına iştirakinin mahzurlarını 14 madde hâlinde
yazdım. Bu hususları ciddi olarak düşünmeden onun bir karar almamasını
istiyordum (Togan, 1999:332:333). Şimdi kendisini Türklerin anavatanında
hissettiğini, bura Türklerini mücadele sahasına çıkarmak istediğini söyledi. Bu
zatın çok büyük bir idealist olduğunu, hatta hayatla ve vak’alarla pek
hesaplaşmadığını ve Türkistan’ın coğrafya ve istatistiğine dair Avrupa ve Rus
neşriyatını okumamış olduğunu, o günlerde gördüm.”
(Togan,1999:335)
İttihatçıların dış odaklarla
müttefikliği
İttihatçıların bir başka
önemli özelliği, dış odaklarla, özellikle Osmanlı Devleti’ne düşman olan
unsurlarla dost ve müttefik olmalarıydı. İttihatçılar Yahudilere ve Siyonistlere hayranlık ve sempati
besleyen şahıslardı. Selanik Yahudileri ve dönmeleri, Cemiyet’in kuruluş ve
gelişiminde etkili olmuşlardı. Özellikle Emmanuel Karasu'nun, Talat Paşa ve
Cemiyet üzerindeki etkisi büyüktür. Avram Galante, Cemiyet’in Selanik şubesi
üyesi olup La Vara gazetesinin editörlüğünü yapar ve Paris'te 1907 'de
gerçekleşen 2. Kongre'ye delege olarak katılır. Moiz Kohen, Selanik İdare Meclisinin
Yahudi cemaatinin temsilcisi olup 1912 Yunan işgali sonrası İstanbul'a göç
eder.
İttihatçı komitacıların 1
numarası olan Dr. İbrahim Temo ve Talat Paşa başta olmak üzere Cemiyet’in
neredeyse bütün elebaşıları, Selanik Mason Locası tarafından yönetilen
masonlardı. Temo’nun kitabından bu ayrıntıyı da okuyalım: “Yüzbaşı Kâzım bana
hitaben “Doktor, sen masonluk kardeşliği
nedeniyle Talât'ın öldürülmesine rıza göstermiyorsun, dedi.” (Temo, 2013:223-224)
Yeni Mecmua ve İktisadiat Mecmuası'nda makalelerinin
yanı sıra 1915'te Weimar'da yayımlanan Türkisrus und PanTürkismus eseri
önemlidir. İttihatçı dönmelere ise iki örnek verilebilir. İlki Selanikli bir
tüccarın oğlu Cavid Bey olup Cemiyet'in 1916-1918 yılları arası merkez yönetim
burulu üyeliğini yapmıştır. Ama en çarpıcı örnek, Cemiyet'in en etkili
isimlerinden biri olan Rahmi Bey'dir. Selanik'e bağlı bir kazanın
mutasarrıflığından, 1912'de Yunanistan'ın işgalinden sonra, İzmir valiliğine
atanmıştır (Dündar, 2008:362-363).
Dr. Nazım ve diğer birçok İttihatçı, Mezopotamya
konusundaki fikirlerini açıklarken, Meclis Başkanı Ahmet Rıza, Hahambaşı'na Yahudi
göçü ile ilgili fikrini, “Her zaman
Yahudilere misafirperver olan İmparatorluğumuz, daha da fazlasını yapmalıydı.
Kapılarımızı Rusya ve Romanya'da bulunan dindaşlarınıza açıyoruz” şeklinde
izah eder. (Dündar, 2008:366:367)
Bir yandan uluslararası Yahudi sermayesi ve basının
gücünden yararlanmak ve diğer yandan da dış kamuoyunda daha demokrat, çok
kültürlü bir imaj çizmek istiyorlardı. Ahmad’ın
tesbit ve analizine göre, Yahudi cemaati, Selanik'ten Bağdat'a kadar,
İttihatçıları yürekten destekledi. Ekonomik çıkarlar ile siyasal tutum
arasındaki bu ilişkiye 1917 yılında Amerikalı bir gözlemci de dikkat çekmişti
(Ahmad,1999:30).
İngiliz Sefiri “Yahudi
İttihat ve Terakki Cemiyeti”nden ve “İttihat ve Terakki Cemiyeti”ni temsil eden
çıkarcı düzmece Masonlar ile Yahudilerin birliğinden söz etmektedir. Öte yandan
İttihatçı Yahudiler kilit bakanlıklarda müsteşar ve teknokrat olarak önemli
mevkiler işgal etmişlerdi ve siyaset üretme konusundaki rolleri muhtemelen
bakanınkinden daha fazlaydı.
İttihatçıların Ermeni
unsurlarla da yüksek düzeyde irtibat ve dayanışmaları vardı. 23 Eylül 1909
tarihli The Times’da, İttihatçıların, kabinede sürekli bir Ermeni bulunacağına
söz verdikleri bir anlaşmanın yapıldığı haberini vermektedir (Ahmad,1999:117).
6 Ağustos 1908'den sonraki
kabinelerde çoğunlukla bir Ermeni ya da Rum yer almış ve bunlar Nafıa, Orman,
Maden ve Ziraat Nazırı olarak görev yapmışlardı.
İttihatçılar, Türkiye’de Ermenilere yüksek mevkiler de
vermeye başlamışlardır. En büyük vekâletlerden Hariciye’ye Narodinghiyan Kapril
Efendi, Posta ve Telgrafa Topal Oskan Efendi’ler tayin edilmişti. Bu arada
Ermenilerden müsteşarlar, genel müdürler ve müfettişler de çeşitli görevlere
tayin edilmişti (Erdoğan, 2007:38).
İttihatçıların himâyesiyle
Ermeni ve Rumlar birçok devlet kademesinde yer almışlardı. Osmanlı devlet yönetiminde
Ermeni asıllı 19 Paşa -ki paşalık en yüksek mevki idi- 22 bakan -ki bunların
içerisinde Dışişleri, Maliye, Hazine, Bayındırlık ve Ulaştırma da vardı-
1876'daki ilk Osmanlı parlamentosunda görev yapmış olan 4 senatör ve 10
milletvekiliyle 5 müsteşar ve Berlin, Viyana, Brüksel, Londra, Lahey ve Roma da
dahil olmak üzere pek çok yabancı başkentte vazife gören çok sayıda büyükelçi,
ondan fazla başkonsolos ve konsolos, pek çok danışman, sekreter, direktör ile 4
devlet konseyi danışmanı, taşra vilâyetlerinde çok sayıda vali ve pek çok
sayıda da başka yüksek bürokrat Osmanlı'da değişik dönemlerde vazifelerde
bulunmuşlardı. Hatta 1862 yılında Osmanlı Harbiye nezareti ve donanmasında
görevli bir general, bir de amiral vardı. 1912 senesinde Osmanlı Dışişleri
Bakanı Gabriel Noradunkyan Efendi idi (Özkan, 2016:59).
İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nin 1 numaralı kurucusu İbrahim Temo, Sultan 2. Abdülahamid’e karşı
Ermenilerle birlikte nasıl hareket ettiğini şöyle anlatıyor:
“Bu hadiseler cereyan etmekle beraber, hareket-i
milliye genişleyip fizik kanunu gereğince baskı arttıkça, hürriyet fikri de
kuvvetini artırıyordu. Bu sıralarda Ermenilerin Bâbıâli’ye baskın yapmaları
dolayısıyla vukua gelen isyan, İstanbul'u altüst etmişti. Ahali büyük bir
heyecan içinde idi. Ben de kâğıt ve kimyevî mürekkep tedarik etmiş olduğumdan o
gece sabaha kadar ben, İshak Sükûtî, Dr. İsmail İbrahim, ev sahibi Behçet ile
1000 nüsha kadar bildiri bastık.
Anlamı şu idi:
Müslümanlar ve ey Sevgili Vatandaşlarımız Türkler!
Ermeniler devletimizin en büyük mâkâmı olan ve
bütün Avrupalılarca tanınıp hürmet gören Bâbıâli'yi basmaya kadar cür'et
ettiler. Payitahtımızı sarstılar. Ermeni vatandaşlarımızın bu küstahâne
hareketleri mucibi teessüfümüzdür; lâkin hakikatte zulüm, istibdat ve
idaresizlik, bu mucibi teessür ve teessüf hadiseleri doğurmaktadır. Biz Türkler
de umum Osmanlılar gibi bu müstebid hükümetten ıslâhat ve hürriyet isteriz.
Cemiyetimiz bu maksadla çalışıyor. Biz bugün, Ermenileri tedibe çalışacağımıza
idaresizliğin, zulüm ve istibdâtın merkezi olan Bâbıâli’yi, Şeyhülislâm
kapısını, Yıldız’ı basarak bu daireleri müstebidlerin başına yıkalım, el ele
verelim, toplanalım, çoğalalım. Bizim de hürriyete, serbestiye âşık ve müstahak
olduğumuzu âlem-i medeniyete gösterelim. Osmanlı İttihât ve Terakki Cemiyeti” (Temo, 2013:50-51).
Osmanlı Bankası’nı basan
teröristlerden biri olan Ermeni komitacı Pastırmacıyan’ı dahi İttihatçılar
mebus yapmışlardı. Pastırmacıyan Efendi, azılı Ermeni komitacılarından biriydi.
Abdülhamid zamanında arkadaşları ile birlikte Osmanlı Bankası’na girerek oradan
halk üzerine bombalar atmış; sonunda yakalanmış olduğu hâlde Rus Elçiliği’nin
koruması sayesinde hiçbir ceza görmeksizin İstanbul’u terk etmiş biriydi. Bu
Pastırmacıyan Efendi’yi ve İstanbul’daki Ermeni ayaklanmalarında onun suç
ortağı olarak önemli rol oynayan Varteks Efendi’yi sırf Ermenilere bir dostluk
eli uzatmak amacıyla İttihat ve Terakki Partisi kendi kadrosundan milletvekili
seçtirtmişti (Simavi, 2006:96).
İttihatçı kurmay, Meclis-i
Mebusan eski başkanı Halil Menteşe, mütareke günlerinde Malta’dan İngiliz Başvekili
Lord Curzon’a yazdığı mektupta “Türk'ten daha sadık Boğazlara bekçi
bulamazsınız. Gelin eski dostluğu ihya edelim.” (Menteşe, 1986:242) diyerek
İngilizlere açıkça manda idaresi teklif etmişti. Bir başka İttihatçı kurmay
Doktor Nazım da Yunanlı komitacıların işbirliği ve yardımı sayesinde kaçak
olarak Osmanlı topraklarına girmiştir. Yunanlılarla Cemiyet'in münasebeti iyi
idi. Bunların Selanik’te bulunan komite azalarından bazıları ile görüşüldü. Doktoru
Yunanistan'dan gizlice hududa sokarak Selanik'e getirmeyi taahhüt ettiler.
Doktor Nazım’a Atina'da komitenin verdiği adres bildirildi. Yirmi beş gün sonra
Doktor Nazım, huduttaki Rum köylerinden birine getirildi. Oradan alınıp arkadaş
delaleti ile Selanik'e götürülmüştü. (Menteşe, 1986:122)
Masonların da Meşrutiyet’in
ilânı konusunda aktif rol aldıkları çeşitli kaynaklarda yer almaktadır: Tahsin Paşa’nın
naklettiğine göre, olayın arkasında Paris’ten talimat alan Selanik Mason
Cemiyeti vardır. Atina Sefareti’nden gelen mektupta da Selanik Mason Cemiyeti’nin
Paris’ten aldığı talimatla bir komite kurduğu, bu komitenin amacının Meclis-i
Mebusanı açmak ve Kanun-i Esasiyi yeniden ilân etmek olduğu istihbar ediliyordu.
(Tahsin Paşa,1990:340)
İttihatçı kurmayların Masonlarla
irtibat ve dostluğu da yüksek düzeyde idi. 1907 yılının başında,
Selânik'te ittihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Cemiyet’in kuruluş gayesi,
Sultan Abdülhamid ve idaresine karşı harekete geçip “Meşrutiyet” rejimini
kurmaktı. Cemiyet’in kurucuları dahi, çok defa Mason localarında toplanıp bu
yoldan Avrupa'daki şubeleriyle ilişki ve haberleşmeyi sağlamış oluyordu (Uzer, 1999:88).
Belge’nin anlattığına göre, Selanik, İstanbul'daki yoğun jurnalci ağının aynı
derecede etkili olamadığı, buna karşılık uluslararası topluluğun varlığını
hissettirecek kadar kozmopolit (İstanbul gibi) canlı bir kentti. Buradaki
çeşitli Mason localarının da İttihatçı kadroların yetişmesinde rol oynadığı
anlaşılıyordu (Belge, 2011:576).
Kaynaklar
Ahmad
Feroz, (1999), Modern Türkiye’nin Oluşumu, İstanbul: Kaynak Yay.
Belge Murat, (2011), Militarist
Modernleşme, İstanbul, İletişim Yay.
Dündar Fuat, (2008), Modern
Türkiye’nin Şifresi, İstanbul: İletişim Yay.
Erdoğan Fahrettin, (2007), Türk
Ellerinde Hatıralarım, Ankara: Mevsimsiz Yay.
Menteşe
Halil, (1986), Halil Menteşe’nin Hatıraları, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yay.
Özkan
İbrahim, (2016), Deli Halit Paşa, İstanbul: Ötüken Yay.
Pomiankowski
Joseph, (1997), Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü, İstanbul: Kayıhan Yay.
Sanders
Liman, (1999), Türkiye’de Beş Yıl, İstanbul: Cumhuriyet Gaz. Yay.
Simavi
Lütfi, (2006), Osmanlı Sarayının Son Günleri, İstanbul: Pegasus Yay.
Tahsin
Paşa, (1990), Yıldız Hatıraları, İstanbul: Boğaziçi Yay.
Temo
İbrahim, (2013), İttihat ve Terakki Anılarım, İstanbul: Alfa Yay.
Togan Zeki Velidi, (1999), Hatıralar, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.