
AÇLIK, yokluk, savaş ve hastalık… Her bir can düşmanı kavram, birbirini doğuruyor. Bütün huzur katili kavramlardan en yıkıcı olanı da iç savaş… Çünkü bir memlekette birbirine düşman odaklar varsa, orada hayata tutunmaya çalışanların başına gelebilecekler sadece can vermekle sınırlı kalmıyor.
İç savaşlar, kavramların ve olguların katilidir. Zamanın mateme iliklendiği topraklarda ölüm, can verişten ve nefes bitiminden öte bir kavram. Evvelâ evlerin huzurdan akşam sohbetlerini öldürüyorlar. Basit ve yalınca işe gidiş gelişleri, çocukların okul sıralarında ders saati bitimini bekleyen safiyane dertlerini katlediyorlar. Çocukları öldürmeden evvel çocukluğu öldürüyorlar. Teneffüs zili coşkusunu, sokaktaki yavru kediyi, eve gizlice getiren masumiyeti, bina aralarında koşturan minik ayakları toza toprağa karıştıran pervasızlığı öldürüyorlar.
İç savaşlarla koca bir çağı kahkahasız, tebessümsüz, manzarasız ve ruhsuz bırakıyorlar. İşte Yemen! İşte Suriye! İşte Afrika, Doğu Türkistan, Filistin, Arakan! Farklı coğrafyalar, farklı adlar, bambaşka duygular… Ama ortak payda, içten içe öldürülen insanlık. İnsanın ölümünden evvel insanlığı katlediyorlar.
Yemen’de her yıl milyonlarca insan açlığın yavaş ve sancılı ölüm yolculuğuna dâhil oluyor. Milyonlarca çocuk kana kana su içişin rüyasında bütün çocukluğunu ölüme saat sayan bir yoklukta tüketiyor. Ve bütün bu çıkmaz sokak kılıklı hayatlar, dıştan içe zerk edilen hegemonya zehriyle kan dolaşımı kirletilmiş ülke insanları tarafından mümkün kılınıyor.
Doğu Türkistan’da Çinli yamyamların işkence ritüelleriyle acı çeken, hayattan koparılan, rutinleri katledilen, tebessümleri tutsak edilen insanlar günleri ve ayları ölüm arzusuyla takvimden düşüyor.
Açlığın, susuzluğun ve kendi topraklarında aidiyetsizliğin bir başka öyküsü de Suriye’de yazılıyor. Kendi vatanında kendi devletince üzerlerine sicim gibi bomba yağdırılan bir halk, hangi köşeyi dönse eli kanlı bir örgütün tehdidiyle karşılaşıyor.
Öyle acılar, öyle sancılar var ki dünyada, gitmekle kalmak arasında hayatla ölümün devasa ayrıklığı bulunmuyor. Çoğu zaman gitmek uzun ölüme, kalmak kestirmeden can verişe benziyor. Farklı ülkelerin, değişen odakların ve yasadışı grupların çıkar hesaplaşmaları arasında sıkışıp kalanlar için sokaklar ve evler envaiçeşit ölümün sergilendiği fuarlar…
Gecenin en tatlı uykusunda, rüyasının tebessümünde yatan bütün dünya insanları bir yana, savaşla ve zulümle yatağa girenlerin topal uykuları bir yana… Bir an yok ki, açlığa emanet edilmiş gecenin tam ortasında bomba düşmesin çatılara. Bir an yok ki, çocukları parklara bağlayan yollarda köle ruhlu teröristler birbirine girmesin. Bütün bunlar ya olur ya da olacak kaygısında günleri, geceleri esir alır.
Ve yeryüzünde bütün bunlar olagelirken, dünya insanının pespaye dertleri de, Yaradan’ın mülkünü sahiplenip “Burada şucuları, bucuları istemiyorum” diye haykıran şuursuzluğu da, lükse daha fazla para harcayamadığı için Rabbine, devletine, ailesine düşman kesilen bencilliği de, hep almak, sahip olmak ve istiflemek üzere kurguladığı değersiz yaşam biçimleri de beş para etmiyor gözümde!
Öyleyse son sözü şiir söylesin…
***
İttekullah
Mümkünsüz bütün yazlar
o ceylan koşmaları
semaver muslukları
çimen üstü örtüler mümkünsüz
Su değmeyen dudakların kurusu zaman
ne yöne baksan evler virane
kiremit rengi düşler virane
yollar virane
Nereye gitsen yıkık gönüller
Teni buğday, kara yağız, beyaz ve sarı
Aynı arşın altında
Rabbin kulları
Elsiz bırakmışlar cümle ocağı
Nasıl gülünüyordu unuttu içim
hatıramda yok
bir neşeli yüz, bir yaralı diz
Hüzün
asırlarca uzuyor
Matemin kuyusu ondan da dipsiz
Düşlüyorum
ne zaman düşecek cemre
mevsimler lütfedip de uymuyor emre
İhtiyarlar hangi camdan gülecek
Çocuklar hangi bahçelerde çocuklaşacak
Kuşlar
ne vakit kedersiz uçacaklar
Hele böyle bir demde
öyle bir dem ki
mümkünsüz şehirleri, köyleri geçtim
evlerin kapıları ardında
mümkünsüz ocaklar
Çarpık kaldırımlar çivili minder
Afrika’dan Yemen’e uzanmış keder
Tokluk, buğulu rüya
Su, kayıp cennet düşü
Sevmek
uzak bir şehir
Minik bir el uzansa şefkatten umutlara
eller mümkünsüz
Tamah etse ucuzca bir sevgi masalına
diller mümkünsüz
Yorgun göz kapakları tam geceden kapansa
ve telaşsız, hesapsız saatlerce uyunsa
mütebessim bir bahar uykusundan uyansa
Ne fayda
‘Eyvah’ ezber olunca
yetim annece ağlar
öksüz hep taşta uyur
pamuktansa yatağı, baş koyunca taş olur
Ve bütün bu eyvahta
bahar mümkünsüz
baharı okşayan rüzgâr mümkünsüz
Baş döndüren bir yokluk öyküsüymüş bu
Vatansız, hükümsüz, varsız köşeler
Zalimin elinde zulümden bir ok
mazlumun kalbi delik deşik
ağlamaya kalksa gözler mümkünsüz
İçine hıçkırsa
tutup saklasa
kimse duymasa
susmak mümkünsüz
Gecenin örtüsü, ölmek korkusu
matemle bölünmüş beşik uykusu
Sabret
güneş doğacak
bekle, bülbül ötecek
Ah bu mağlup kalplerin
son tesellisi
gecenin bitimine serilmiş umut
gündüze emanet tüm bekleyişler
Ne var ki gece katran
siyalar uzun
bitti bitecek ama bitmiyor hüzün
Bu katrankarasında sabah mümkünsüz
sabaha çiy düşen otlar mümkünsüz
Önünde uzansa alaca mavi
denizi bölük bölük etse gemiler
dalgalar köpürse
kıyı sevinse
kenarında bir çift göz seyrediverse
Baba olsa
özlediği evlat mümkünsüz
Evlat olsa
beklediği hayat mümkünsüz
Hayat olsa
bir huzurdan memat mümkünsüz
Kimi sabahı bekler
ölmemek muştusunda
Kimi yıkık evlerin üzerinde nöbette
Bir yudum su düşünde uyutulmuş çocuklar
Anneler
Ah anneler
Annelerin bağrında kırk yamalı bir ocak
söndü sönecek
Ekmek kırıntısından cennetler düşlemişler
Ocak nasıl tütecek
Bir tas toprak içene, su berrak denilir mi
Küflü ekmek yiyene, tazesi sorulur mu
Paslı bir gün ışığı düşünce odalara
Hamd etmeyi bilene
kimliği sorulur mu
Hangi yurdun türküsü susunca yol almışlar
kim bilir
Hangi yaz gülüşüne bombalar yağmış
Savaş çığlıklarında imsak vakti girince
sabaha demir alan
güneş mümkünsüz
aydınlığa renk katan ağaç mümkünsüz
semaya dudak büken dallar mümkünsüz
Mülkün Sahibi Rabbim
Hükmün Galibi Rabbim
Senden başka merhamet eli görmedim
Senden uzak köprüler mahkûmmuş yıkılmaya
Senden uzak gönüller
Verimsiz
Çorak
Hükmü Senden bilmeyenin elinde gül de silah
Mazlumun senden başka yok yeri sığınacak
Sen değilsen kalplerin yöneldiği kıblegâh
İnsanı âdem yapan vicdan mümkünsüz
Hakkı hak bildirecek iman mümkünsüz
Ey insan
Yıkma
güç-bela tüten evlerin bacasını
bir yıkık baca yıkar dünyanın çatısını
Medeniyetler gömer bir yürekten ah
Susuz topraklar için su taşısın ellerin
açlığını dindiren ol
sızlayan midelerin
Irkı, bayrağı, rengi farklı diye zulmetme
Senin de, onun da sahibi Allah
Oldu ya
Düşersin
can verirsin
kesilir soluk
İttekullah!
Bu şiir dünyadaki bütün mazlumlar namına, zalimlere çevrilmiş bir okun ucundaki vicdanı anlatır.