BU yazımızda
İtalyanların Trablugarp’ı işgali üzerine çıkan Trablusgarp Savaşı’nı sizlerle
paylaşacağız.
Trablusgarb savaşı öncesi yaşanan
büyük gaflet
Sultan İkinci Abdülhamid’in
tahttan indirilmesinden sonra Kuloğulları Teşkilâtının kaldırılması ve askerî
kuvvetlerin silah ve cephanesiyle beraber başka tarafa alınması üzerine, fırsat
kollayan Avusturya örneğiyle cesaretlenen İtalya, Sadrazam Hakkı Paşa’nın
müsamaha ve ihmalkârlığından da istifade etti.
Hükûmetin İtalya halkı
hakkında düşmanlık beslediği iddialarını sebep gösteren İtalya, kısa müddetli
bir ültimatomla Trablus ve Bingazi’ye saldırdı.
Trablusgarp ve Bingazi’yi
o zamanki hükûmet talihsiz ve gafilce bir kararla müdafaa vasıtalarından
tamamen mahrum bırakmışken, İtalya işgal ordusu ise silah ve mühimmatı olmayan
yerli ahalinin direnişi karşısında aylarca teşebbüsünde başarılı olamadı. Bu da
ispat ediyor ki, Sultan Hamid tarafından alınan tedbirler muhafaza edilmiş
olsaydı, İtalya’nın bu kıtaları istilâsı, Dünya Harbi’ne katılmadığımız sürece
mümkün olmayacaktı.
Arnavutluk İsyanı
zirvedeyken Osmanlı Devleti’nin yeni bir sorunu daha ortaya çıkmıştı. 23 Eylül
1911’de İtalya, Osmanlı Devleti’ne Libya topraklarını istediğini belirten bir
nota göndermişti.
Dönemin Meclis
Başkanlarından Halil Menteşe’nin naklettiğine göre, İtalyanlar Traslusgarp’ın
işgalini çoktan plânlamış hâlde bu plânı hayata geçirme peşindeydiler.
Trablusgarp Harbi
esnasında İtalyan Başvekili olan Giolitti, sonradan o günleri hatıralarında
şöyle yazmıştı:
“Türkiye’ye ilân-ı harb ettiğimiz zaman birçok
faraziyat ortaya atıldı. Meselenin içyüzünü bilmeyenler bu kararın birdenbire
alınmış olduğunu zannederler. Fas meselesinin ortaya çıkması ve Fransa nüfûzunun
oraya yerleşmesi, Mısır meselesi ve İngiliz nüfûzunun orada tasdikinden sonra
Libya’yı Osmanlı idaresine bırakmamız mümkün değildi.” (Menteşe, 1986:138-139)
İttihatçı hükûmetin kumarbaz
sadrazamı ve Trablusgarp’ın kaybı
Mehmed Selahaddin’in
naklettiğine göre, İttihatçılar tarihî bir hatâya imza atarak buradaki askerleri
çekmişler ve bu bölgeyi âdeta işgale hazır hâle getirmişlerdi.
Yemen’e gönderilmek
bahanesiyle oradaki askerî kuvvetler geri çekildi. O geniş bölgede ancak iki üç
bin asker bıraktılar. Diğer taraftan top, tüfek ve askerî malzemeleri birer
bahane ile aldılar. Hâlbuki Sultan Abdülhamid Han devrinde, bölgede daimî
şekilde on beş yirmi bin asker bulunuyordu. Trablusgarp fırkasında bulunan 37
ve 38’inci Süvari Alaylarından birini de aldılar. Bırakılan bir alay süvarinin
mevcûdu da çok aza indirildi.
Yeni kurulan Millî Koloğlu
Birliklerinin kurulması için gönderilen kırk elli bini aşkın Martini ve Shneider
tüfeklerini de yenileriyle değiştirmek maksadıyla İstanbul’a getirerek yerine
yenisini göndermediler.
Kısaca nizâmî kuvvetlerden
ve her türlü müdafaadan mahrum bırakılan bu geniş bölge, düşmanın hücûmuna açık
bir hâlde bırakılarak, İtalya’nın iştahını çeker bir duruma mahkûm edildi.
Hakkı Paşa kabînesi,
Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtasında sahip olduğu tek bölge olan Trablusgarp
ile Bingazi’yi böylece her türlü savunmadan aciz, askersiz, topsuz, tüfeksiz,
valisiz, kumandansız, zâhiresiz, parasız bırakıp, önceden kararlaştırılan şartları
yerine getirerek vazîfesini tamamlamıştır (Selahaddin, 1989:38).
Dönem nâzırlarından Ahmet
Reşit Rey’in naklettiğine göre, İttihad ve Terakki Hükûmeti, Trablusgarp’ı
askersiz bırakarak İtalya’nın Trablusgarp’ı istilâsına imkân verdiği gibi,
yolsuz hareketlerle İtalyanlara bu istilânın vesilesini de hazırlamıştır. Tehlikeli
bir zarardan başka netîce vermeyeceğini bildiği hâlde harbi bir buçuk sene
uzatmış olmakla da Balkan Harbi’nin mesulüdür (Rey, 2007:208).
Arnavutluk meselesini
kördüğüm hâline getiren Sadrazam Hakkı Paşa, Trablusgarp’ın işgali sırasında da
bir büyük gaflet içersindeydi. Hakkı Paşa, jandarmaya çekidüzen vermesi için
Türkiye hizmetine alınmış olan İtalyan generalinin evinde briç oynamakla
meşgulken, İtalyan ültimatomuna dair Roma Sefaretinden gelen telgraf kendisine
getirilmiş, fakat oyuna devam etmek için zarfı açıp okumamış, nihâyet, galiba
işten haberdar olan generalin eşinin ısrarıyla zarfı açarak hakikati öğrenmişti
(Rey, 2007:167).
Son dönem mülkî
amirlerinden Çapanoğlu Celaleddin Bey de bu anlamda şu açıklamayı yapmaktadır: “Hakkı Paşa, Trablusgarp’a hücûm edildiği
gece şevk ve zevk mezarına dalıp gitmişti. Bu kat’î nota müşarun ileyhin bizim
muhabbet ve siyâset sakatlığını altüst ettiyse de ne yazık ki devletin koca bir
iklimi elden gitti.” (Çapanoğlu, 2013:308)
İbrahim Temo, o günlerde
yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “İttihat
Hükûmetinin o kumarcı Başvekilinin cehâleti netîcesi, Trablusgarp’ın
İtalyanların eline düşmeden evvel bana yazdığı bu mühim ve tarihî mektubu o
vaktin ve Osmanlı Hükûmeti’nin bir icraat aynası olmak üzere yayınladım.”
(Temo, 2013:201)
Dönemin devlet
adamlarından Tevfik Biren de Arnavutluk ve Trablusgarp’ın Osmanlı Devleti’nden
koparılması olayının yerli aktörünün, İttihatçıların Sadrazamı Hakkı Paşa
olduğu kanaatindedir. Biren’e göre, daha evvel Hâriciye Nezâreti Hukuk
Müşavirliğinden başka herhangi bir memuriyette bulunmamış ve Roma’daki elçilik
vazîfesinden evvel ve sonra idarî işlerde vukuf kesbetmemiş bulunmasından
dolayı, siyâsî işlerde tecrübesinin azlığı ve ayrıca vazîfesiyle pek ziyâde
alâkalanmayıp işlerle ancak sathî bir sûrette meşgul olmasına ilâveten zevk ve
sefâsına düşkün oluşu ve bu sırada memleketin içinde bulunduğu nazik ve
muhataralı vaziyeti takdir edememiş bulunması yüzünden sadrazamlık mâkâmının
ehli olamayacağı anlaşılabilirdi.
İşte bu sebeplerden dolayı
Paşa’nın zamanında memleket işleri hiçbir şekilde düzeltilemedi ve halkın
hoşnutsuzluğu da gittikçe arttı (Biren, 2006:72).
Sultan İkinci Abdülhamid’in yokluğunun
bedeli
Ahmet Reşid Rey’in
kanaatine göre, Sultan Hamid, 1881 senesinden 1908 senesine kadar yirmi yedi
sene, buraları eline geçirmeye çalışan İtalyan Hükûmetinin teşebbüsünü aldığı
tedbirlerle netîcesiz bırakmıştı. İtalyan donanmasıyla ölçüşecek deniz
kuvvetimiz olmadığından, Trablusgarp ve Bingazi’nin karadan takviyesine teşebbüs
etti ve orada mühim bir askerî kuvvete ek olarak “Kuloğulları” ismiyle yerli
halktan oluşan kuvvetli bir milis oluşturdu. İcap eden noktaları kuvvetlendirdi,
müdafaa vâsıtalarını silah ve mühimmat ile güçlendirdi.
Bu tedbirler hakkında
senelerce devam eden tebligat ve takibatı ihtiva eden yüzlerce irade tezkeresi
görülse insafla teslim edilir ki, o iki kıtanın yirmi yedi sene İtalya’nın
hırsı karşısında korunabilmesi, yalnızca Sultan Hamid’in gayretinin sonucudur
(Rey, 2007:40).
Dönemin yakın şâhitlerinden
Mehmed Selahaddin, Trablusgarp’a bu kadar gafletin ardından İttihatçı hükûmet
tarafından fedai gönderilmesi olayının dahi başka emelleri içinde
barındırdığını iddia etmektedir. İtalya’nın, Trablusgarp’ın boşaltılmasıyla
kendisine teslimi ve 24 saat zarfında cevap verilmesi lüzumuna dair verdiği
nota üzerine Bâb-ı Âli’den Trablusgarp’a gönderilen bir telgrafla, “şayet İtalyanlar tecavüz ederse, karşılık
verilmeden şehrin geçici olarak boşaltılması” emredilmişti.
Hâl böyleyken, İttihat ve
Terakki Cemiyeti, “İtalyanlar ebedî düşmanımızdır” başyazılarını gazetelerine
koydurmuş, fedailerini birer birer Trablusgarp tarafına göndererek, güya
müdafaaya teşebbüs edip kasalarını doldurmak istemişlerdir (Selahaddin, 1989:39-40).
Kaynaklar
Biren
Tevfik, (2006), Bürokrat Tevfik Biren’in II. Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke
Dönemi Hatıraları, Cilt:2, İstanbul: Pınar Yay.
Çapanoğlu
Mahmut Celaleddin, (2013), Hatıralar, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Menteşe
Halil, (1986), Halil Menteşe’nin Hatıraları, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yay.
Rey
Ahmet Reşit, (2014), İmparatorluğun Son Dönemlerinde Gördüklerim Yaptıklarım,
İstanbul: İş Bankası Yayınları
Selahaddin
Mehmed, (1989), İttihat ve Terakki’nin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti’nin Yıkılışı,
İnkılap Yay., İstanbul
Temo
İbrahim, (2013), İttihat ve Terakki Anılarım, İstanbul: Alfa Yay.