İtalyanların Trablusgarp’ı işgali ve Trablusgarp Savaşı

Tedbirler hakkında senelerce devam eden tebligat ve takibatı ihtiva eden yüzlerce irade tezkeresi görülse insafla teslim edilir ki, o iki kıtanın yirmi yedi sene İtalya’nın hırsı karşısında korunabilmesi, yalnızca Sultan Hamid’in gayretinin sonucudur.

BU yazımızda İtalyanların Trablugarp’ı işgali üzerine çıkan Trablusgarp Savaşı’nı sizlerle paylaşacağız.

Trablusgarb savaşı öncesi yaşanan büyük gaflet

Sultan İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra Kuloğulları Teşkilâtının kaldırılması ve askerî kuvvetlerin silah ve cephanesiyle beraber başka tarafa alınması üzerine, fırsat kollayan Avusturya örneğiyle cesaretlenen İtalya, Sadrazam Hakkı Paşa’nın müsamaha ve ihmalkârlığından da istifade etti.

Hükûmetin İtalya halkı hakkında düşmanlık beslediği iddialarını sebep gösteren İtalya, kısa müddetli bir ültimatomla Trablus ve Bingazi’ye saldırdı.

Trablusgarp ve Bingazi’yi o zamanki hükûmet talihsiz ve gafilce bir kararla müdafaa vasıtalarından tamamen mahrum bırakmışken, İtalya işgal ordusu ise silah ve mühimmatı olmayan yerli ahalinin direnişi karşısında aylarca teşebbüsünde başarılı olamadı. Bu da ispat ediyor ki, Sultan Hamid tarafından alınan tedbirler muhafaza edilmiş olsaydı, İtalya’nın bu kıtaları istilâsı, Dünya Harbi’ne katılmadığımız sürece mümkün olmayacaktı.

Arnavutluk İsyanı zirvedeyken Osmanlı Devleti’nin yeni bir sorunu daha ortaya çıkmıştı. 23 Eylül 1911’de İtalya, Osmanlı Devleti’ne Libya topraklarını istediğini belirten bir nota göndermişti.

Dönemin Meclis Başkanlarından Halil Menteşe’nin naklettiğine göre, İtalyanlar Traslusgarp’ın işgalini çoktan plânlamış hâlde bu plânı hayata geçirme peşindeydiler.

Trablusgarp Harbi esnasında İtalyan Başvekili olan Giolitti, sonradan o günleri hatıralarında şöyle yazmıştı:

“Türkiye’ye ilân-ı harb ettiğimiz zaman birçok faraziyat ortaya atıldı. Meselenin içyüzünü bilmeyenler bu kararın birdenbire alınmış olduğunu zannederler. Fas meselesinin ortaya çıkması ve Fransa nüfûzunun oraya yerleşmesi, Mısır meselesi ve İngiliz nüfûzunun orada tasdikinden sonra Libya’yı Osmanlı idaresine bırakmamız mümkün değildi.” (Menteşe, 1986:138-139)

İttihatçı hükûmetin kumarbaz sadrazamı ve Trablusgarp’ın kaybı

Mehmed Selahaddin’in naklettiğine göre, İttihatçılar tarihî bir hatâya imza atarak buradaki askerleri çekmişler ve bu bölgeyi âdeta işgale hazır hâle getirmişlerdi.

Yemen’e gönderilmek bahanesiyle oradaki askerî kuvvetler geri çekildi. O geniş bölgede ancak iki üç bin asker bıraktılar. Diğer taraftan top, tüfek ve askerî malzemeleri birer bahane ile aldılar. Hâlbuki Sultan Abdülhamid Han devrinde, bölgede daimî şekilde on beş yirmi bin asker bulunuyordu. Trablusgarp fırkasında bulunan 37 ve 38’inci Süvari Alaylarından birini de aldılar. Bırakılan bir alay süvarinin mevcûdu da çok aza indirildi.

Yeni kurulan Millî Koloğlu Birliklerinin kurulması için gönderilen kırk elli bini aşkın Martini ve Shneider tüfeklerini de yenileriyle değiştirmek maksadıyla İstanbul’a getirerek yerine yenisini göndermediler.

Kısaca nizâmî kuvvetlerden ve her türlü müdafaadan mahrum bırakılan bu geniş bölge, düşmanın hücûmuna açık bir hâlde bırakılarak, İtalya’nın iştahını çeker bir duruma mahkûm edildi.

Hakkı Paşa kabînesi, Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtasında sahip olduğu tek bölge olan Trablusgarp ile Bingazi’yi böylece her türlü savunmadan aciz, askersiz, topsuz, tüfeksiz, valisiz, kumandansız, zâhiresiz, parasız bırakıp, önceden kararlaştırılan şartları yerine getirerek vazîfesini tamamlamıştır (Selahaddin, 1989:38).

Dönem nâzırlarından Ahmet Reşit Rey’in naklettiğine göre, İttihad ve Terakki Hükûmeti, Trablusgarp’ı askersiz bırakarak İtalya’nın Trablusgarp’ı istilâsına imkân verdiği gibi, yolsuz hareketlerle İtalyanlara bu istilânın vesilesini de hazırlamıştır. Tehlikeli bir zarardan başka netîce vermeyeceğini bildiği hâlde harbi bir buçuk sene uzatmış olmakla da Balkan Harbi’nin mesulüdür (Rey, 2007:208).

Arnavutluk meselesini kördüğüm hâline getiren Sadrazam Hakkı Paşa, Trablusgarp’ın işgali sırasında da bir büyük gaflet içersindeydi. Hakkı Paşa, jandarmaya çekidüzen vermesi için Türkiye hizmetine alınmış olan İtalyan generalinin evinde briç oynamakla meşgulken, İtalyan ültimatomuna dair Roma Sefaretinden gelen telgraf kendisine getirilmiş, fakat oyuna devam etmek için zarfı açıp okumamış, nihâyet, galiba işten haberdar olan generalin eşinin ısrarıyla zarfı açarak hakikati öğrenmişti (Rey, 2007:167).

Son dönem mülkî amirlerinden Çapanoğlu Celaleddin Bey de bu anlamda şu açıklamayı yapmaktadır: “Hakkı Paşa, Trablusgarp’a hücûm edildiği gece şevk ve zevk mezarına dalıp gitmişti. Bu kat’î nota müşarun ileyhin bizim muhabbet ve siyâset sakatlığını altüst ettiyse de ne yazık ki devletin koca bir iklimi elden gitti.” (Çapanoğlu, 2013:308)

İbrahim Temo, o günlerde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “İttihat Hükûmetinin o kumarcı Başvekilinin cehâleti netîcesi, Trablusgarp’ın İtalyanların eline düşmeden evvel bana yazdığı bu mühim ve tarihî mektubu o vaktin ve Osmanlı Hükûmeti’nin bir icraat aynası olmak üzere yayınladım.” (Temo, 2013:201)

Dönemin devlet adamlarından Tevfik Biren de Arnavutluk ve Trablusgarp’ın Osmanlı Devleti’nden koparılması olayının yerli aktörünün, İttihatçıların Sadrazamı Hakkı Paşa olduğu kanaatindedir. Biren’e göre, daha evvel Hâriciye Nezâreti Hukuk Müşavirliğinden başka herhangi bir memuriyette bulunmamış ve Roma’daki elçilik vazîfesinden evvel ve sonra idarî işlerde vukuf kesbetmemiş bulunmasından dolayı, siyâsî işlerde tecrübesinin azlığı ve ayrıca vazîfesiyle pek ziyâde alâkalanmayıp işlerle ancak sathî bir sûrette meşgul olmasına ilâveten zevk ve sefâsına düşkün oluşu ve bu sırada memleketin içinde bulunduğu nazik ve muhataralı vaziyeti takdir edememiş bulunması yüzünden sadrazamlık mâkâmının ehli olamayacağı anlaşılabilirdi.

İşte bu sebeplerden dolayı Paşa’nın zamanında memleket işleri hiçbir şekilde düzeltilemedi ve halkın hoşnutsuzluğu da gittikçe arttı (Biren, 2006:72).

Sultan İkinci Abdülhamid’in yokluğunun bedeli

Ahmet Reşid Rey’in kanaatine göre, Sultan Hamid, 1881 senesinden 1908 senesine kadar yirmi yedi sene, buraları eline geçirmeye çalışan İtalyan Hükûmetinin teşebbüsünü aldığı tedbirlerle netîcesiz bırakmıştı. İtalyan donanmasıyla ölçüşecek deniz kuvvetimiz olmadığından, Trablusgarp ve Bingazi’nin karadan takviyesine teşebbüs etti ve orada mühim bir askerî kuvvete ek olarak “Kuloğulları” ismiyle yerli halktan oluşan kuvvetli bir milis oluşturdu. İcap eden noktaları kuvvetlendirdi, müdafaa vâsıtalarını silah ve mühimmat ile güçlendirdi.

Bu tedbirler hakkında senelerce devam eden tebligat ve takibatı ihtiva eden yüzlerce irade tezkeresi görülse insafla teslim edilir ki, o iki kıtanın yirmi yedi sene İtalya’nın hırsı karşısında korunabilmesi, yalnızca Sultan Hamid’in gayretinin sonucudur (Rey, 2007:40).

Dönemin yakın şâhitlerinden Mehmed Selahaddin, Trablusgarp’a bu kadar gafletin ardından İttihatçı hükûmet tarafından fedai gönderilmesi olayının dahi başka emelleri içinde barındırdığını iddia etmektedir. İtalya’nın, Trablusgarp’ın boşaltılmasıyla kendisine teslimi ve 24 saat zarfında cevap verilmesi lüzumuna dair verdiği nota üzerine Bâb-ı Âli’den Trablusgarp’a gönderilen bir telgrafla, “şayet İtalyanlar tecavüz ederse, karşılık verilmeden şehrin geçici olarak boşaltılması” emredilmişti.

Hâl böyleyken, İttihat ve Terakki Cemiyeti, “İtalyanlar ebedî düşmanımızdır” başyazılarını gazetelerine koydurmuş, fedailerini birer birer Trablusgarp tarafına göndererek, güya müdafaaya teşebbüs edip kasalarını doldurmak istemişlerdir (Selahaddin, 1989:39-40).


Kaynaklar

Biren Tevfik, (2006), Bürokrat Tevfik Biren’in II. Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke Dönemi Hatıraları, Cilt:2, İstanbul: Pınar Yay.

Çapanoğlu Mahmut Celaleddin, (2013), Hatıralar, Ankara: Türk Tarih Kurumu

Menteşe Halil, (1986), Halil Menteşe’nin Hatıraları, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yay.

Rey Ahmet Reşit, (2014), İmparatorluğun Son Dönemlerinde Gördüklerim Yaptıklarım, İstanbul: İş Bankası Yayınları

Selahaddin Mehmed, (1989), İttihat ve Terakki’nin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti’nin Yıkılışı, İnkılap Yay., İstanbul

Temo İbrahim, (2013), İttihat ve Terakki Anılarım, İstanbul: Alfa Yay.