ÖNCEKİ dönem Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş “CHP demleniyor” dediği için disipline sevk edildi.
Partiden ihracı isteniyor. Hem de kesin ihraç. Belki kısa süreli uzaklaştırma ile yetinmeye karar verirler.
Hangi ceza uygun görülürse görülsün, eski başkanın yapacağı yorumu şimdiden tahmin etmek mümkün. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diyecektir.
Kim duysa hak vereceğini söyleyebiliriz. (Yoksa millet bu sebeple mi köyleri terk edip şehirlere koştu?
Bu konuyu sosyologlar çok iyi izah eder. Sanayileşme, tarım toplumu gibi kavramlarla konuşarak herkesin anlayabileceği kıvamı bulurlar.
Köyden köye kovulmamak arzusunun bu olgu ile bir alakası olmadığını da rahatlıkla çıkartırız o açıklamalardan. Fakat biz burada demlenme konusuna eğilmekle yetinelim.
Demlenme ifadesi son zamanlarda çok kullanılıyor. Aslında kast edilen “Demleşme”. Dilimizde “çay demleme” var, sağlığa zararlı olan müskiratı bardaktan yahut şişeden içip de “demlenmek” var.
Öte yanda ise adı “DEM” olan bir parti var. Ortak hareket etmeyi, aynı yolda yürümeyi, yakınlaşmayı ve nihayet benzeşmeyi dile getirmek için “demlenme” ifadesi tercih ediliyor ama o partinin kısa adı başka bir şey olsaydı, kimsenin aklına demlenmek gelmeyecekti.
Bir de başka tarafına bakalım. “Firkatin nâriyle gönlüm yan olur, püryan olur/ Varlığın zevk-ü sefadır, yokluğun giryan olur” sözleriyle başlayan şiir, merhum Osman Hulûsi Efendi’ye ait. İlahi formunda besteleyen ve söyleyen Mustafa Demirci. Can Bonomo da güzel seslendirmiştir. Nakarat kısmı “Dem bu demdir”in çokça tekrarından oluşur.
Mustafa Kutlu’nun “Dem bu demdir” isimli kitabı vardır.
Günün, anın kıymetini bilmek gerektiğine işaret eden “Dem bu demdir” ve “Dem bu dem” ifadeleri, hayatın anlamını kavramak, iyi değerlendirmek isteyenler için son derece faydalı olsa gerek.
Dün geçmiş, geride kalmış… Yarının gelip gelmeyeceği, bizim görüp göremeyeceğimiz şüpheli. Geriye bir tek bugün kalıyor.
Bilebilene, anlayabilene ve kıymetini bilerek gereğini yerine getirene ne mutlu.
Fakat bütün bunların eski başkanını ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk eden partinin işin bu tarafıyla ilgilendiği yok. Ve demlendiklerini kabul etmeye de niyetleri yok.
O zaman o iddiayı dile getirenlerin yaptığı, düpedüz iftiraya girer.
Acaba gerçekten öyle mi? Demli olduğu bilinen birini parti bünyesine alıp aday göstermek, hapisteki eski eş başkanı ziyaret etmek, işledikleri suç sebebiyle görevden alınanlar için canhıraş tavırla savunmaya geçmek, hemen koşup yanağını yanağına değdirmek, meydanlara çıkıp kısık sesle bağırmak, kayyum konusunda kanunları bilmiyormuş gibi davranmak, seçimde CHP adaylarına destek verdikleri için Dem Parti mensuplarına kıyak geçmek…
Karşımızda böyle bir tablo var. Bu tablo ne klasik resme girer, ne modern resme benzer.
Sonra da “Biz Cumhuriyeti kuran partiyiz”, “Biz Atatürk’ün partisiyiz”, “Ben Atatürk’ün koltuğunda oturuyorum” diye caka satmak.
Bunlar birbirine uymuyor. Uymasını geçtik, tamamen zıt.
Satılan o cakaya müşteri çıkmaz. Kimse para ödeyip satın almak istemez.
Şimdi Dem Parti başkanı isyan bayrağı açmaktan bahsediyor.
İsyan bayrağı açanlarla kucaklaşan CHP yönetimi, acaba ne yaptıklarının farkında mı?