“İSTİKLÂL yoksa Cumhuriyet yoktur.”
Biz,
dünya tarihinde Allah’ın yeryüzündeki mesajı olan İslâm’ı yeryüzüne esenlik ve
gelişim şiarı olarak yayan ve medeniyet atlasının en büyük fikir, sanat, imar
ve ticâret kıtalarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucu aklı ve inşâ
edici vicdanı olan bir milletiz.
Her
birimiz, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıfladığı ve Birinci Dünya Savaşı sonrası
üç kıtadan çekilmek zorunda kaldığı zamanlarda, medeniyetlerin beşiği, aziz
milletimizin ana kucağı, baba mirası Anadolu topraklarında verilen istiklâl
mücadelesi ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve yaşatan millî iradenin birer
neferiyiz.
İmparatorluk
dönemindeki güce ve medeniyetin etkinleştirici rehberliğine tekrar dönmeyelim
diye yüz yıldır ülkemiz üzerinde bölücü, ötekileştirici, zayıflatıcı birçok
darbe ve operasyon yapılırken, kardeş kavgalarına geçit vermeyen, ülkeyi
parçalamaya kalkan bölücüleri inlerinde boğan ve 15 Temmuz Destanı’nda olduğu
gibi demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkan aziz şehitlerimizin ve
gazilerimizin evlatlarıyız biz.
Cumhuriyetimizin
kuruluşunun 100’üncü yılı olan 2023’e “Tek
millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” inancıyla birlik ve dirlik
içinde yol alırken, bu yıl TBMM tarafından ilân edilen “İstiklâl Marşı Yılı”
münasebetiyle “İstiklâl yoksa Cumhuriyet yoktur!” bilincinde milletçe
buluşacağız!
İstiklâl
mücadelemizin özü ve sözü olan, millî kahramanlarımızdan Mehmed Âkif Ersoy’un
kaleme aldığı ve “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırtmasın!” duâsıyla
korunan, “Korkma, sönmez bu şafaklarda
yüzen al sancak/ Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!” sözleri ve
kurtuluş destanının liderliğini yapmış Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklâl Marşı’nda
en beğendiği şu sözler, bu yılın anlamını özetlemektedir: “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;/ Hakkıdır Hakk’a tapan
milletimin istiklâl!”
Peki,
bir devlet, sadece törenlerle yaşatılabilir mi? Bir bayrak, sadece uğruna
ölerek hep göklerde dalgalanır mı? Bir millet, hep tarihi ile övünerek var olur
mu? Tek vatan, “Böldürmeyiz!” sloganlarıyla bütününü korur mu?
Hayır!
Daha fazlası lâzım! Daha çok çalışmak gerekir ki en önemlisi, daha fazla
bilinçli kuşaklar yetiştirmemiz şarttır. Çünkü devletimizi bin yıllık
birikimle, bayrağımızı yüz binlerce şehit vererek, vatanımızı bin yıllık gönül
ve göz nuruyla elde ettik. O zaman bir gerçeği görmeli ve hazırlık yapmalıyız:
2021, sadece bir sayı veya yüzüncü yaş kutlamasında bir “yıl” değil, bir
bilincin, yürüyüşün, sevdanın, ufkun ve destanın milletçe bilinmesi ve
yaşatılması için harekete geçeceğimiz etkinleşme dönemidir.
Dolayısıyla
İstiklâl Marşı’nın kabulünün 100’üncü yılı kapsamında yapılacak etkinlikler,
geliştirilecek projeler, konuşmalar, konferanslar ve kaleme alınacak hatıralar,
sadece 12 Mart ile sınırlı “günlük” birer hafıza tazeleme değil, “İstiklâl
yoksa Cumhuriyet yoktur!” bilincinin bir sonraki yüzyıla nasıl taşınacağına
ilişkin bir millî seferberlik olmalıdır.
Özellikle
Cumhuriyet’in kuruluşunun 100’üncü yılı olan 2023 yılındaki “2023 Kuşağı” olan
gençlere Millî Mücadelemizi, İstiklâl Marşı’nda dillendirilen destanı, devlet
aklı ve toplum kalbini anlatmalıyız!
Bu
bağlamda Sebilurreşad dergisinin Mart sayısının TBMM himayesinde özel ve etkin
bir sayı olarak bu farkındalığa hizmet etmesi çok önemli ve tarihî bir
kayıttır.
“İstiklâl
yoksa Cumhuriyet yoktur!” bilincini güncellemek ve gelecek için devlet aklı ile
toplum kalbini bütünleştirmek için milletçe İstiklâl Marşı’nın ruhunda buluşmak
çok önemlidir. Bu buluşmayı zayıflatacak geçmişten gelen bazı bilgi ve davranış
kirliliğini de temizlemek gerekir.
Özellikle
ülkemiz üzerinde hesap yapan küresel güçlerin yüz yıldır aramıza soktuğu fitne
tohumları o kadar boy verdi ki güven kaybına uğramış sosyal kesimler, politik
rekabeti hasımlığa çevirmiş örgütler, halkına darbe yapmayı marifet sayan zihniyetler,
ülkesini düşmanlara şikâyet etmeyi alışkanlık edinmiş aydın geçinen tipler,
ülkeyi bölmek isteyen terör örgütleri gibi onlarca huzursuzluk kaynağı, güç
kaybına neden olan fay hatları oluşturmuştur.
Bu
tablo içindeyken gençlerimize Cumhuriyet’in hangi fedakârlıklarla kurulduğunu,
yaşatıldığını ve gelecekte de bağımsız, güçlü ve etkin bir ülke kalmak adına
nelerin yapılması gerektiğini anlatırken odaklanmamız gereken bir algı, anlayış
kadrajı var: Hepimiz Cumhuriyet’in ve onu inşâ eden tarihin birer parçasıyız.
Ne Kurtuluş Savaşı döneminde, ne de gelecekte kimsenin kimseye üstünlüğü,
ötekileştirilmeye maruz kalacak derecede farkı vardır.
Düşmanların
istediği ve gerçekleştirmek için çabalamaktan vazgeçmediği kahramanlarımızı
karşı karşıya getirmek, milletimizi kendi içinde din, dil, ırk ve yaşam tarzı üzerinden
kamplaştırmak gibi tuzaklara düşmemeliyiz. İnsanın, devletin, savaşın olduğu
yerde hatalar, politik çekişmeler ve hatta ciddi iç kavgalar yaşanabilir; ancak
bunların hiçbiri geleceğimizi tehdit edecek nefret söylemlerine, kahramanlarımızı
birbirine kırdırmaya, gelecek plânlarında birliği ve dirliği zedelemeye zemin
yapılamaz. Çünkü her birimiz “İstiklâl’in yüzüyüz”. Her birimiz, “İstiklâl’in
yüzü benim!” diye haykırabilmeliyiz. Her şehrimiz, kurtuluş destanından
bugünlere kadar her alanda istiklâle hizmet etmiş kahramanlarını tespit etmeli
ve gençlere anlatmalıdır.
İstiklâl
Marşı’nın kabulünün 100’üncü yılı anısına TBMM tarafından ilân edilen “İstiklâl
Marşı Yılı” etkinleşmesinde “istiklâl” kavramını Kurtuluş Savaşı Destanı ve
sonrasındaki bağımsızlık mücadelesi olarak kavramak, “marş” demekle milletin
özünü dillendirmek ve bu sesin gerçek tercümanı ve kahramanı olan Mehmed Âkif
Ersoy’u eserleri ve mücadelesi ile birlikte gençlerimize öğretmek gerekir.
Kuşkusuz “Korkma!” diye umut ufku çizen, “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” diyerek bağımsızlık haykıran bu aziz milletin tüm şehit, gazi ve isimsiz kahramanlarına bir minnet ve vefa borcumuz var: “İstiklâl’in yüzü sensin!” seslenişinde bütünleşmek ve gelecek için de “İstiklâl’in yüzü benim!” sorumluluğunda yürümek…