İste gitsin, mahsuru ne?

“Günaydın” bile demeye çekinildiğini düşünürsek, insanların birbirlerinin yüzlerine karşı iyiliklerini istediklerini bildiren cümleleri kurmalarının ne kadar zor olacağını varın, siz düşünün!

KENDİNİZ veya başkası için gönlünüzden geçenlerin olmasını ben de istesem, sizi rahatsız eder mi? Üstelik size ve başkalarına zarar vermeyecek, mutlak zararsız bir şekilde istiyorum. Sadece sizin için değil de, başkaları için de güzel şeyler istiyorum.

Meselâ, tüm hastalar iyileşsin, hayvanlar yiyeceksiz kalmasın… Peki, siz de benzer şeyler talep etmek istemez misiniz?

“Olmayacak duâya ‘Âmin’ demem” diyenler olabilir. Hani “olmaz” ama nihâî noktada iyi bir netîce olacaksa “Âmin” diyelim gitsin, mahsuru ne?

***

Şöyle bir bakındım da, neredeyse tüm inanç ve akımlarda kendisi veya başkası için iyi bir şey istemek çok olumlu karşılanıyor. “Aklından kötülük geçirirsen kötülük, iyilik geçirirsen iyilik olur” diyenden tutun da, “Evren cevap verir”, “kötülüğü/iyiliği çağırmak” yaklaşımlarına kadar pek çok anlayış…

Anlıyorum ki, hangi inanç sistematiğine/yaklaşıma sahip olursa olsun, insanlığın tecrübesi, iyiliği istemenin iyi bir şey olduğu yönünde. Müslümanlıksa bunu sistemli bir hâle bile getirmiş. Müslüman biri kötülüğü ister ve yaparsa bir günah yazılıyor. Kötülüğü ister fakat vazgeçerse tam bir iyilik yapmış gibi oluyor…

Şimdi sıkı durun, iyilik istemekle kazanılacaklar geliyor!

Diyelim ki, bir iyilik yapmak istedin. Gel gör ki, paran yok, onu yapacak bilgin, becerin yahut yetkin, imkânın yok. Size, “İyi de kardeşim, sadece yapmak istemişsin, hiçbir şey yapmamışsın. Ne yapalım yani, yapsaydın sevabını alırdın” denilmiyor. Deniliyor ki, “İyilik mi yapmak istedin? Tamam, mesele değil. Kayda o iyiliği yapmış gibi geçiyoruz”. Bu, harika bir imkân değil mi? Bence harikanın ötesinde! Aklından geçir ve kazan, aklından geçir ve kazan… Size bir yükü veya zahmeti yok!

“Ah bir imkânım olaydı da yaşlı teyzelerin, yaşlı amcaların her birine birer yardımcı robot yapıp vereydim, o robotlar onların evlerinin temizliğine yardım edeydi, alışveriş yaptıktan sonra torbalarını taşıyıvereydi” diye içimden niyet ettim. Hakikaten şartlar müsait olsa bunu da yaparım. Al sana sevap! Taş attın da kolun mu yoruldu?

“Keşke bir imkânım olsa da işsiz olup evine ekmek götürme sıkıntısı olan vatandaşlarımıza çalışabilecekleri işler kurabilseydim veya bulabileydim...” Şimdi bunu içimden geçirdim, bunun mahsuru ne?

Öyle imkânlarım olsa ki, şu hayvancağızların sıkıntılarını azaltacak şartlar oluşturabilsem…

Şu paragrafta bile kaç tane sevap kazanıyorum. Bir de bunu sürekli yaptığımı düşünün!

***

Bütün iyilikleri ben isteyince size bir şey kalmayacak diye düşünmeyin!

Az önce yapmayı istediğim iyilikleri belki siz de yapmayı istiyordunuz. Belki benden önce veya sonra istediniz, bunun bir önemi var mı? Önemli olan, iyiliği istemek. İnşallah imkânınız olur da siz benden önce yaparsınız. Tabiî iyiliği yapabilen daha çok kazanıyor. Allah bana değil, size imkân vermiş, siz de sadece niyette bırakmayıp irade göstermiş ve hayata geçirmişsiniz, ne güzel işte! Ben de sizin yaptığınız iyiliğe sevinerek, size iyiliğinizden dolayı duâ ederek, sizin iyiliğinizi isteyerek kazanmaya devam ederim.

Hele bir de iyilik üstüne iyilik yaptınız, iyilikte sınır tanımadınız… Âhirette bizi de görürsünüz artık!

Niye görmeyesiniz ki, siz bizleri unutmadıkça, kaybetmediğiniz gibi kazanıyorsunuz. “Kapatın şu Cennet’in kapılarını, benden başkası girmesin!” diyecek biri olsanız, zaten dünyadayken iyilik yapmayı bırakın, iyilik istemekten bile kaçan biri olurdunuz.

***

Şahsen sizin iyiliğinizi isteyen biri olduğumu bu yazı vâsıtasıyla öğrendiniz. Ya sizin iyiliğinizi gizli gizli isteyen insanlar için bir şey yapmaz mısınız? Belki de fırsat olmamıştır yahut “yalakalık”, “yağcılık” olarak anlaşılabilir diye içinden istemiştir. Öyle ya, dışından istemesinin size bir faydası yok ki… İmkânı olup iyilik yapabilseydi dışından yapacaktı zaten.

“Günaydın” bile demeye çekinildiğini düşünürsek, insanların birbirlerinin yüzlerine karşı iyiliklerini istediklerini bildiren cümleleri kurmalarının ne kadar zor olacağını varın, siz düşünün!

Hazreti Mevlâna diyor ki, “Ben çiçeğe su veririm. Çiçek suya kanar. Ben mest olurum”. Komşusuna, iş veya okul arkadaşına, meslektaşına, hemşehrisine, köylüsüne veya dâvâ arkadaşına kıskançlıkla bakıp kıvranan insan olmak veya onların iyiliğini isteyen bir insan olmak... Hayvanın, bitkinin yok olmasını, acı çekmesini isteyen bir insan olmak veya onların iyi şartlarda hayatlarını sürdürmelerini isteyen biri olmak…

Bakmayın, bir taraftan sizin iyiliğinizi istiyorum ama diğer taraftan da içimdeki kıskançlık, haset, kötülük, zulüm pisliklerini temizlemiş oluyorum. Bonus üstüne bonus! Bir başka ifadeyle sizin iyiliğinizi isterken, bir nevi kendime de çalışmış oluyorum.

Sözün özü, madem iyilik yapmayı istemek çok kârlı bir şey, o hâlde mütemadiyen iste gitsin, ne mahsuru var?