SÖZÜN başında “Londra
denilince aklınıza neler gelir?” diye bir soru sorsam, hiç görmemiş olanlar
bile şehrin sembollerini sıralayabilir.
İki
katlı otobüs, kırmızı telefon kulübesi, siyah taksiler, Thames Nehri üzerindeki
köprü, “Londra’nın Gözü” isimli dönme dolap, şehrin en çok fotoğraflanan yeri
olarak bilinen “Big Ben” isimli saat kulesi... Ve bunlara ilave olarak, başta
saraylar olmak üzere tarihi binalar ile şehrin ortasındaki geniş meydanlar ve
parklar...
Bir
telefon kulübesinin, tarihî geçmişi olan bir şehri temsil eden semboller
arasında sayılması aslında biraz garip bir durum. Otobüs ve taksileri de aynı
şekilde düşünmek mümkün. Fakat ne yapalım ki öyle...
***
İstanbul'u
bu açıdan değerlendirecek olursak, pek çok eser ve unsuru tereddütsüz
sayabiliriz.
Mesela:
Simitçi arabası, kestaneci arabası, mısırcı arabası, şerbetçiler, dönerciler, Boğaz’daki
yolcu vapurları, turistik “Saltanat Kayığı”, balıkçı tekneleri ve kayıklar...
***
Bir
süre önce İstanbul'da cadde ve meydanlardaki simit tezgâhlarının kaldırıldığına
dair haberler okuduk. Simit tezgâhları rant kapısı haline gelmiş, de...
Kalabalık bir caddede veya meydanda satış yapan simitçiler çok acayip paralar
kazanıyormuş da...
Allah
Allah! Bu nasıl iştir? Adam belgesini almış, satış yapacağı yer tayin edilmiş,
izin verilmiş, vergisini veriyor... Çok kazanıyormuş diyerek böyle bir karar
alınır mı?
Lokantalar
daha çok kazanıyor; onları da kapatalım. Bankalar hepsinden çok kazanıyor;
bankaların da kapısına kilit vuralım. Varlıkta değil, yoklukta buluşalım. Simit
almak isteyenler de başka çözüm yolları bulsunlar! Ayrıca gezici simitçiler
var. Onların durumu ne olacak?
Mutlaka
bir bit yeniği olmalı. Simit sadece karın doyurmaya yarayan basit bir yiyecek
değildir. Onun kültürel yanı, besin değerinden daha fazladır.
Nitekim
meselenin aslı astarı daha sonra açıklandı. Büyükşehir Belediyesi, temizlik ve
eğitim maksatlı bir çalışma içine girildiğini bildirdi. İBB'den yapılan
açıklamada, İstanbul genelinde “1.396” kayıtlı simitçi bulunduğu, bunların 172’sinin
ana arter ve meydanlarda yer aldığı aktarılarak, “simitçilerin kaldırıldığına”
ilişkin basında yer alan haberlerin tamamının asılsız olduğu kaydedildi.
Açıklamada,
“Cadde ve meydanlardaki temizlik çalışmaları ve simitçilerin bilgilerinin
güncellenmesi için geçici olarak kaldırılmış olan 85 adet tezgâh, Eylül sonu
itibariyle eski yerlerine konulacaktır” ifadesine yer verildi.
Eğer
şehrin tanıtımını önemser ve pazarlama üzerine biraz kafa yorarsak, simitçi
tezgâhlarıyla beraber yukarıda zikrettiğimiz diğer unsurlar da şehrin
sembolleri arasında yerini alır.
Onların
haricinde elbette tarihî eserler var. Tarihî eser bakımından İstanbul kadar
zengin bir şehir az bulunur. Yakın zaman önce Kız Kulesi dünyada en fazla
fotoğrafı çekilen beşinci turist merkez oldu.
Bu
listenin ilk on noktası şu şekilde: 1-New York, Guggenheim Müzesi. 2-Roma, Trinità
dei Monti Kilisesi. 3-Barcelona, Güell Parkı. 4-Paris, Moulin Rouge. 5.
İstanbul, Kız Kulesi. 6-Venedik, Ponte dell’Accademia. 7-Monaco, Hôtel de Paris
Monte-Carlo. 8-Floransa, Piazzale Michelangelo. 9-Buenos Aires, Caminito Sokağı.
10-Budapeşte, St Stephen’s Basilica Kilisesi...
Yahya
Kemal, “Madrid’de Kahvehane” şiirinde şöyle söyler: “Madrid’de kahvehaneyi
gördüm ki havradır,/ Bir yerdeyiz ki söz
denilen şey palavradır.” (Üstadın “havra”yı burada dinî mekân değil, “çok
gürültülü yer” anlamında kullandığını belirtmekte fayda var.)
Esas
itibariyle bu tür listelere pek sıcak bakmam. Çoğunlukla taraflı hazırlandığını
düşünürüm. Fakat dünyadaki herkes benimle aynı fikirde değil ki. Okuyanların
büyük bir kısmı etkilenecektir.
İstanbul’daki
eserlerin tamamını düşündüğümüzde, Kız Kulesi elbette önemlidir ama gayet uzun
bir listenin sadece bir maddesidir.
***
İstanbul'un
ilk sırada gelen sembolü elbette Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii’nden
oluşan İstanbul siluetidir. Uzaktan bakılınca bol minare ve kubbelerden oluşan
siluetin unsurlarının, her biri yakın mesafeden de İstanbul’un bir sembolü
olacak nitelikte.
Tek
tek sayacak olursak, yine aynı kelimeleri kullanmak durumundayız: Topkapı
Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii, 3. Ahmet Çeşmesi ile Dikilitaş, Yılanlı
Sütun ve Alman Çeşmesi’nin yer aldığı Sultanahmet Meydanı...
***
Daha
başka neler var diye sorulursa, aklımıza gelenleri vakit geçirmeden
sıralayabiliriz...
Nuriosmaniye
Camii, Yerebatan Sarnıcı, Soğuk Çeşme Sokağı, Süleymaniye Camii, Kız Kulesi, Mihrimah
Sultan Camii, Boğaziçi ve yalılar, Rumeli Hisarı, Anadolu Hisarı, Galata Kulesi,
Yeni Cami, Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı, Beyazıt Camii ve Meydanı, Beyazıt Kulesi, Taksim Meydanı, İstiklal
Caddesi, Ortaköy Mecidiye Camii, Boğaz Köprüsü, Haliç, İstanbul surları, Yedikule,
Dolmabahçe Camii, Dolmabahçe Sarayı ve Saat Kulesi, Çemberlitaş, Kariye, Türk
ve İslam Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Askeri Deniz Müzesi, Rüstem Paşa
Camii, Küçük Ayasofya Camii, Fatih Camii, Yavuz Selim Camii, Cerrahpaşa Camii, Davutpaşa
Camii, Hekimoğlu Ali Paşa Camii, Sümbül Efendi Camii ve anıt ağaçları, Yuşa
Tepesi ve Yoros Kalesi, Zeyrek Camii, Nusretiye Camii, Kılıç Ali Paşa Camii, Laleli
Camii, Aynalıkavak Kasrı, Küçüksu Kasrı, Sepetçiler Kasrı, Hıdiv Kasrı, Tekfur
Sarayı, Malta Köşkü, Beylerbeyi Sarayı, Galata Köprüsü ve Liman, Anadolu Kavağı,
Rumeli Kavağı, Çamlıca Tepesi, Miniatürk...
Adalar;
faytonlar, tarihi eserler, balıkçılar, sokaklar... Baharda Boğaz ve Adalar'ın
her yanını kaplayan erguvanlar... Fethi Paşa, Yıldız ve Emirgân Korularındaki
Lale Bahçeleri ve Lale Festivali... Kiliseler ve havralar...
Böylesine
uzun ve esaslı bir listenin yarısı kadarına bile sahip olmayan şehirlerin
turizmden çok daha büyük pay almasını neye bağlamak gerekir dersiniz?
Dünyanın
en fazla turist çeken şehri olan Paris anıldığında, akla ilk gelen Eyfel
Kulesi, bir demir yığınından başka nedir? Tamam, güzel ve şık bir eser.
İşçiliği ve mühendisliği harika. Fakat önünde de sonunda da demirden ibaret.
Bu
sözler, kıskançlıktan ya da Paris'i küçümsemekten kaynaklanmıyor. “Eğer dünya
tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” diyen kişi, Napolyon Bonapart. Fransa'nın
eski asırlardaki liderleri listesinin en başında yer alan kişi.
***
Bir
beyit ile andığımız İstanbul şairi Yahya Kemal'in o şiiriyle sözü tamam edelim.
“Madrid’de kahvehaneyi gördüm ki havradır,/ Bir yerdeyiz ki söz denilen şey palavradır./ Dalmış gülüp konuşmaya yüzlerce farfara,/ Yorgun kulaklarımda sürerken bu yaygara/ Durdum, hazin hazin, acıdım kendi halime/ Aksetti bir dakîka uzaktan hayâlime,/ Sakin Emirgân'ın Çınaraltı'nda kahvesi,/ Poyraz serinliğindeki yaprakların sesi./ Bazen gönül dalar suların mûsikîsine/ Bazen Yesâri hatlarının en nefîsine.”