İstanbul’un semt isimleri nereden geliyor?

İsterseniz günlük hayatta sıklıkla kullandığımız, İstanbul’daki muhtelif tren istasyonlarında, dolmuş ve otobüs duraklarında karşımıza çıkan, bu topraklarda yaşayan pek çok insanın bir gün mutlaka yolunun düştüğü İstanbul’un semt isimlerinin kadim kaynağına bir göz atalım. Bakalım yalnızca ülkemizin değil, dünyanın da gözbebeği olan bu eşsiz şehrin tarihî semtlerinin isimleri nereden geliyor?

DÜNYANIN en eski yerleşim yerlerinden biridir İstanbul. Tarih boyunca uğrunda savaşlar yapılmış, medeniyetlere başkentlik yapmış, olağanüstü tarihî bir dokuya sahip, Allah vergisi güzelliklerle bezenmiş yedi tepeli şehir...

Depremlerin, yangınların, savaşların gölgesinde cazibesini hâlâ muhafaza eden, bakmasını bilen için kıymetli bir mücevherdir İstanbul. Büyük şair Cemal Süreya, İstanbul’da hayatın sanki bir adım ötede durduğunu söyler. Ona göre, dünyanın en güzel şehri hemen kol mesafesindeyken, İstanbullular kendilerini yiyip yutan bir kovalamacanın içinde kaybolur giderler.

İsterseniz biz o kovalamacada kaybolmayalım ve günlük hayatta sıklıkla kullandığımız, İstanbul’daki muhtelif tren istasyonlarında, dolmuş ve otobüs duraklarında karşımıza çıkan, bu topraklarda yaşayan pek çok insanın bir gün mutlaka yolunun düştüğü İstanbul’un semt isimlerinin kadim kaynağına bir göz atalım. Bakalım yalnızca ülkemizin değil, dünyanın da gözbebeği olan bu eşsiz şehrin tarihî semtlerinin isimleri nereden geliyor?

Ahırkapı: Marmara Denizi’nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verilmiştir.

Akaretler: Avrupa yakasında, Maçka-Dolmabahçe arasında, Beşiktaş ilçesinin bir mahallesidir. Sultan Abdülaziz, Taşlık Aziziye Câmiî’nin masraflarını karşılamak amacıyla bir vakıf kurdurmuştur. Bu vakıf, gelir sağlamak amacıyla kiraya verilebilecek binalar yaptırmıştır. Projenin tamamlanması İkinci Abdülhamit’e nasip olmuştur. “Kira, irat getiren” anlamındaki “Akaret” ismi bu binalara yakıştırılarak semte Akaretler adı verilmiştir.

Aksaray: İstanbul’un Fethi sonrasında Fatih Sultan Mehmed Han, bölgenin Türkleştirilmesi talimatını verir. Bu politikanın sonucunda Fatih’in sadrazamı İshak Paşa, İç Anadolu Bölgesi’ndeki Aksaray’da yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adlarını verirler.

Aşiyan: Sözlük anlamı “kuş yuvasıdır”. Günümüzdeki ismini şair Tevfik Fikret’in burada bulunan, Farsçada kuş yuvası anlamına gelen Aşiyan isimli evinden almaktadır.

Ayrılık Çeşmesi: Anadolu yakasında, Kadıköy’den Acıbadem’e giderken Haydarpaşa’dan gelen yolla kesişen yerin bulunduğu semttir. Eskiden Trakya ve İstanbul’dan hacca gidecek olanlar burada toplanırlar ve hep birlikte yola çıkarlarmış. Hacı adayları yakınları ile burada vedalaşıp yola çıktıklarından, semte Ayrılık Çeşmesi adı verilmiştir.

Bağlarbaşı: Semt, en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer almasından dolayı Bağlarbaşı adıyla anılmaktadır.

Bağcılar: İlçe, Osmanlı döneminde Rum ahalinin yaşadığı Mahmutbey nahiyesinin köylerinden birisidir. Uçsuz bucaksız bağları ve bahçeleri nedeniyle buraya zamanla Bağcılar denilmiştir.

Bahariye: Osmanlı padişahları ve vezirler, özellikle bahar mevsiminde, Haliç kıyısında Eyüp Sultan’dan sonra gelen ve Bostan İskelesi ile Silahtarağa arasında uzanan bölgeye giderlermiş. Buraya köşkler yaptırılmış. Özellikle bahar aylarında tercih edilen bir bölge olduğu içinde “baharlık” anlamında Bahariye diye anılmış bu semt.

Bahçelievler: 1930’larda Fikret Yüzatlı isimli bir vatandaş, yüzölçümü 500 dönüm olan İncirli Çiftliği’nin sahibiydi. O dönemde Fikret Yüzatlı’nın bir arkadaşı olan Ali Galip Ersel ismindeki emlâkçının bu çiftliği satılığa çıkarmasıyla birlikte Bahçelievler’in kuruluş hikâyesi ortaya çıkmış ve bu muhit, Bahçelievler olarak anılmaya başlanmıştır.

Bakırköy: Bizanslıların “Makri Hori” dedikleri semt, 14’üncü yüzyılda Osmanlıların eline geçince “Makriköy” adını aldı. Sur içine o dönem uzakta olduğu için “uzak köy” mânâsındadır bu isim. İkinci Mahmud döneminde bölgede önemli bir fişek fabrikasının kurulduğu bilinmektedir. 1925’te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında semt, Bakırköy adını alır.

Balat: Rumca “saray” anlamına gelen “palation” sözcüğünden geldiği sanılmaktadır. Önceleri İstanbul’un Haliç kıyısındaki kapılarından birine verilen ad, sonra bütün semtin adı olmuştur.

Baltalimanı: Rumeli Hisarı’nın ötesindeki, eski adı “Fadalya” olan “Baltalimanı”, adını İstanbul’un Fethi sırasında Gelibolu’daki donanmayı hazırlayan ve kuşatma sırasında gemileri bu limana getirmeyi başaran Baltaoğlu Süleyman Bey’den aldı. Baltaoğlu Süleyman Bey, Osmanlı Devleti’nin ilk kaptan-ı deryasıydı.

Bebek: Semtin isminin nereden geldiği konusunda iki rivayet bulunuyor. Bunlardan ilki, Fatih Sultan Mehmed’in bölgeyi koruması için gönderdiği bölükbaşının “Bebek” lakaplı olması. Diğeri ise, padişahın semtteki bahçesinde gezerken yılan görüp korkan şehzadesine “bebek” demesi ve bundan sonra bahçesinin “bebek bahçesi” olarak anılması.

Beşiktaş: Bu ismin kaynağında da iki rivayet vardır. İlk görüş, semtin ismini Barbaros Hayrettin Paşa’nın gemilerini bağlamak için diktirdiği beş taştan aldığı yönündedir. Diğeri ise bir papazın burada yaptığı kiliseye Kudüs’ten getirdiği beşik taşını koyduğu ve ismin buradan geldiğine inanılmaktadır.

Beyazıt: Sultan İkinci Beyazıt’ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt, Beyazıt olarak anılmaya başlanmıştır.

Beyoğlu: Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, İslâmiyet’i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, “Beyoğlu” diye anılan Venedik prensinin burada oturmasından ileri geliyor. Son bir rivayetse, burada oturan Venedik elçisine, yazışmalarda “Beyoğlu” diye hitap edilmesinden kaynaklandığı yönünde.

Beykoz: Semtin tarihî gelişimi Milât öncesi 7OO’lü yıllara dayanıyor. Bu tarihte bölgeye deniz yolu ile gelen Traklar, Bebrik adıyla bir devlet kurmuşlar. Köy kısa zamanda gelişmiş ve Kral Amikos bu köye kendi adını vermiş. 1402 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılınca adı Amikos’tan Beykoz’a dönüşmüş. Kos, Farsçada “köy” anlamındadır. Semtte oturan ünlü kişilerden dolayı yöreye “Beykos” denildiği, ismin zamanla Beykoz’a dönüştüğü sanılmaktadır.

Bostancı: Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor.

Cerrahpaşa: Semt, buradaki câminin adını taşır. Câmiyi 16’ncı yüzyılda Sadrazam Cerrah Mehmet Paşa yaptırmıştır. Câminin mimarı Davud Ağa’dır. Cerrah Paşa camiyle birlikte çifte hamam, çeşme ve türbe de yaptırmıştır.

Cibali: Burada bulunan sur kapısı, İstanbul’un Fethi’ne katılan komutanlardan Cebe Ali Bey adıyla anılmaya başlanmıştır. Cebe Ali Bey kapısı zamanla Cibali kapısına dönüşmüştür ve semt de Cibali ismini almıştır.

Cihangir: Kanunî Sultan Süleyman’ın, Tophane ile Fındıklı arasındaki kıyıdan 300 basamakla ulaşılan yüksekçe bir yere oğlu Cihangir’in anısına yaptırdığı câmi, semte adını vermiştir.

Çatladıkapı: Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı verilen kapısı 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt, hem de kapı Çatladıkapı olarak anılmaya başlamıştır.

Çemberlitaş: Bizans’ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu’nun bulunduğu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan Çemberlitaş, semte adını vermiştir.

Çengelköy: Osmanlı döneminde bu semtte gemi çapaları
imâl edildiğinden, adı “Çengel Köyü” olarak benimsenmiştir. Zamanla Çengelköy şeklini almıştır. Bir başka söylentiye göre, Osmanlı döneminde leventlikten yetişen Çengeloğlu Tahir Paşa (sonradan kaptan-ı deryalığa kadar yükselmiştir) bu semtte oturmuş ve yörede mescit, çeşme gibi eserler yaptırmış, birçok hayır
işlerine önayak olmuş, semtin sevilen kişilerinden biri olmuştur. Semte bu sebepten onun ismi verilmiştir.

Çıksalın: Güzel manzaralı, geniş bir çevreye hâkim olan bölgeye, halk arasında “Çık, salın” denilmeye başlandı.

Dolmabahçe: Yunan mitolojisine göre Arganutların kralı İason, Karadeniz seferi dönüşünde burada karaya çıkmıştır. Bundan dolayı antik çağdaki adı İason’dur. Burada Bizans döneminde gezinti yeri olan küçük bir koy vardı, Osmanlıların İstanbul’u almasından sonra Birinci Ahmed döneminde Kaptan-ı Derya Halil Paşa bu koyu
doldurmakla görevlendirildi ve doldurma işleri İkinci Osman döneminde, 1614 yılında tamamlandı. Park hâline getirilen koy, “Hünkâr Bahçesi” adıyla anılmaya başlandı. İsmi zamanla Dolmabahçe’ye dönüştü.

Eminönü: Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi Eminlere aitti. Semt, adını burada bulunan Gümrük Eminliğinden almaktadır.

Eyüp: İlçe ismini, sınırları içinde türbesi bulunan Ebu Eyyûb el-Ensarî’den almaktadır. İstanbul’un Fethi’nden sonra Türklerin sur dışında kurduğu ilk yerleşim merkezi olan Eyüpsultan’da, başta Eyüp Sultan Câmiî olmak üzere Osmanlı döneminden kalma çok sayıda tarihî eser mevcuttur.

Emirgân: Dördüncü Murat, yöreyi, Revan Kalesi’ni çarpışmadan kendisine teslim eden Safevi Valisi Emirgûne’ye bağışlamıştır. Bir konak yaptıran Emirgûne burada yaşamış ve semt, Emirgün ya da Mirgün olarak anılmış, zamanla Emirgân şekline dönüşmüştür.

Fatih: Semt, adını İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in kendi adına yaptırmış olduğu câmi ve külliyeden almaktadır.

Feriköy: Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri’den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri’nin eşine bağışlanmıştı. Eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı.

Florya: Ünlü tarihçi Reşat Ekrem Koçu’ya göre İskender Efendi namlı bir kişi burada yaptırdığı bahçeye, doğduğu kasabanın ismini vermiştir. (Forina, Arnavutluk’ta küçük bir kasabadır.) İsim zamanla Florya’ya dönüşmüş ve semtin adı olarak benimsenmiştir.

Galata: Gala, Rumcada “süt” anlamına geliyor. Bir rivayete göre Galata’nın adı, semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca “denize inen yol” anlamına gelen Galata kelimesi düşünülerek bu isim verildi.

Horhor: Fatih’te bulunan semt, adını Horhor çeşmesinden alıyor. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmed Han, bölge civarında yürürken yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere, “Buraya bir çeşme yapın, baksanıza hor hor su sesleri geliyor” der ve buraya bir çeşme yapılır. Çeşme de, semt de Horhor ismiyle anılmaya başlar.

Kadıköy: Semtin tarihi Bakır Çağı’na kadar uzanmaktadır. Semti Megaralı göçmenler “Khalkedon” adıyla Milât öncesi 8’inci yüzyılda kurmuştur. Orhan Gazi, Khalkedon’un bir kısmını Osmanlı topraklarına katmıştır. İstanbul’un Fethi sonrasında Fatih Sultan Mehmed, bu yörenin bakımsız köy görünümünün düzelmesi için İstanbul Kadısı Hızır Bey’in buraya yerleşmesini istemiştir. Semt önceleri Kadıköyü, sonraları ise Kadıköy olarak anılmıştır.


Kalamış: Eski ismi Yunanca “sazlık ve kamışlık” anlamında Kalamis iken zamanla Kalamış şeklini almıştır.

Kandilli: Antik Çağ’daki adı Ekhaia’dır. Dördüncü Murat’ın Revan seferinden dönüşünde bu semtteki köşkte doğan şehzadesi Mehmet için yedi gece yakılan kandillerden dolayı semte Kandilli Köy adı verilmiş, zamanla Kandilli şeklini almıştır.

Kartal: Bizans dönemindeki adı Kartalimen’dir. Semt zamanla Kartal ismiyle anılmaya başlanmıştır. Bir başka söylenti de, küçük bir balıkçı köyü olan semtte yaşayan ve çok sevilen Kartelli isimli balıkçıdan dolayı önceleri “Kartelli’nin köyü” olarak anılan semtin adının zamanla Kartal’a dönüştüğüdür.

Kazlıçeşme: Burada bulunan bir çeşme, semte ismini vermiştir. Bu çeşmenin üzerinde, alçak kabartma olarak kaz figürleri vardır. Bir söylentiye göre, İstanbul’un Fethi sırasında baş gösteren su sıkıntısında uçuşan kazlar takip edilmiş ve buradaki su kaynağı bulunmuştur. Sonraları bu su kaynağı üzerine bir çeşme inşâ
edilmiştir. Günümüze kadar birçok restorasyon yapılan çeşme hâlen semtte bulunmaktadır.

Karaköy: Bizans devrinde Hasköy ve Karaköy arasındaki bölgede Karai Musevileri oturmaktaydılar. Semt Osmanlı döneminde de “Karailerin oturduğu semt” mânâsında Karaköy olarak bilinmektedir.

Kağıthane: Fatih Sultan Mehmed devrinde kâğıt imâl edilen imalathanelerden dolayı semt Kağıthane adını almıştır.

Levent: Osmanlı Padişahı Üçüncü Selim döneminde, Nizam-ı Cedid askerleri için kurulan Levend Kışlası semte adını vermiştir.

Maçka: Adının Farsça Masgâh’tan (Nişangâh) geldiği söylenmektedir. Zamanla Maçka’ya dönüşmüştür. Bir diğer söylenti ise, Fatih Sultan Mehmed’in 1461 yılında Trabzon’u fethinden sonra Trabzon’dan buraya gönderilen Maçkalılardan dolayı
semte Maçka adının verildiğidir.

Okmeydanı: İstanbul’un Fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’in otağ kurduğu yerdir. 1490 yılında Fatih’in burada on dokuz sınır taşıyla sınırları belirlenen çok geniş bir alana Tekke-i Tirendezan (Okçular Tekkesi) yaptırmasıyla semt Okmeydanı olarak anılmaya başlanmıştır.

Pendik: Semtin Bizans dönemindeki ismi, “her tarafı surlarla çevrili” anlamına gelen Pantikion ya da Pentikion’dur. “Duvar” anlamına gelen pendik kelimesinin de bu eski isimlerden doğduğu sanılıyor. Bazı kaynaklarda da Pendik, “beş burun” anlamını taşıyor. Ural dağlarından gelip bu bölgeye yerleşenlerin Farsça “beşinci köy” anlamında “Penchdeh” ismini kullandığı da rivayet edilmektedir.

Samatya: Bizans devrinde bu bölge “kumluk arazi/yer” mânâsında “Pshamatos-Psmathia” olarak biliniyordu. Adının söylene söylene Samatya olarak değiştiği tahmin edilmektedir.

Sarıyer: İlçenin ismi sırasıyla Simas’tan Skletrinas’a, daha sonra Mezarburnu, Altın Yar, Sarı Lira Yer ve Sarıyar’a, son olarak da Sarıyer’e dönüşmüştür. Sarıyer isminin altın ve bakır çıkarılan maden mahallesi ile şifa suyu arasındaki yarlardan geldiği bilinmektedir.

Silivri: İlçenin adı ile ilgili antik ve güncel kaynaklarda birbirinden farklı bilgiler bulunmaktadır. Şehrin adı antik kaynaklar ve yazıtlarda bazen İyon lehçesiyle “Selübria, Selümbria, Selübrie”, bazen de Dor lehçesiyle “Sahumbria” şeklinde yazılmaktadır. Güncel kaynaklarda daha çok “Selymbria” veya “Selybria” şekline rastlanmaktadır. Bu ad Srabon’un şehrin mitolojik kurucusunun adı olarak bildirdiği “Selüs” (Silus, Silur, Silis) ismi ile Trak dilinde şehir anlamına gelen “bria” sözcüğünün birleşiminden ortaya çıkan “Selüs’ün Şehri”nden gelmektedir. Bununla beraber Milât öncesi 7’nci yüzyılda Yunanlı Komutan Silir tarafından “Silivria” adı ile kurulduğu da iddia edilmektedir. 

Sütlüce: Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesinde bakırdan bir kadın heykelinden su akar, bu suyun kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır oldu.

Şaşkınbakkal: Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenler burada bir bakkal dükkânı açıldığını görürler. Burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala “şaşkın bakkal” yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt, Şaşkınbakkal olarak anılmaya başlanır.

Şile: Kentte yerleşim yaklaşık Milât öncesi 5000 yıllarında başlamıştır. Şile ismi, Mercanköşk olarak bilinen bir dağ çiçeğinin Yunanca adından gelmektedir. 

Şişli: Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve “Şişçilerin Konağı”nın zamanla değişikliğe uğrayarak “Şişlilerin Konağı” hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.

Tahtakale: Sözlük anlamı “kale altı”dır. “Taht-el-kale”nin bozulmasıyla Tahtakale’ye dönüşen semtin, Mercan ya da Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının aşağı kotunda yer aldığı için bu ismi aldığı tahmin edilmektedir.

Taksim: Osmanlı zamanında sucuların, suyu halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı. Adını 19’uncu yüzyılda kurulan su dağıtım şebekesinden almıştır. Maslak-Mecidiyeköy-Şişli yönünden gelen içme suyu burada toplanır ve dört yöne dağıtım (taksim) yapılırdı.

Teşvikiye: Sultan Abdülmecit’in bir mahalle kurulması için teşvikte bulunduğu, bu semtin adının da bu nedenle Teşvikiye olarak kaldığı rivayet edilmiştir.

Tophane: İstanbul’un Fethi’nden sonra Fatih Sultan Mehmed bu bölgeye büyük bir tophane inşâ ettirmişti. Osmanlı döneminde topların döküldüğü bu bina hâlen mevcuttur.

Unkapanı: Kapan, Osmanlı döneminde “pazaryeri, satış yeri, kontrol yeri” anlamına gelmekteydi. İstanbul’un alınmasından sonra kente gelen gıda maddeleri belirli yerlerde teslim alınır ve İstanbul kadısına bağlı esnaf temsilcileri tarafından denetlenirdi. Çeşitli gıda maddelerinin bu tür trafiğinin yoğun olduğu yerlere “kapan” denilirdi (yağ kapanı, bal kapanı gibi). Şehre gelen unlar bu semte indirilip depolandığı için yöreye Unkapanı isminin verildiği bilinmektedir.

Ümraniye: Semtin ilk adı “Yalnız Selvi”dir. Tarihî kaynaklara göre Ümraniye’ye ilk yerleşenler Frigyalılardır. Çam ağacına önem atfeden Frigyalılar, Küçük ve Büyük Çamlıca’dan başlayarak Alemdağ ve Kayışdağı’na kadar bütün araziyi çam ormanlarıyla donatmışlar. Arapça kökenli “ümran” sözcüğünden gelen Ümraniye’nin anlamı, “kalkınmış, gelişmiş, bayındır” yer demektir.

Üsküdar: Antik çağlarda buraya Hrisopolis (Altın Şehir) denirdi. Yörenin bu adla anılması çeşitli biçimlerde yorumlanıyor. Günbatımında evleri karşı yakadan yaldızlı gibi göründüğü için Üsküdar’a “Altın Şehir” adının verildiği de söylenmektedir. Üsküdar ismi, kimi kaynaklara göre Farsça “ulak” anlamına gelen “eskudari”den türemiştir. Kimi kaynaklara göre ise Bizans devrinde “skutari” denilen asker kışlaları şehrin bu yakasında yer aldığı için, semt “Skutarion” diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar’a dönüşmüştür.