Boğaz’ın nâzenin
kızı: Kız Kulesi
Galata
Kulesi ne kadar eril ise, Kız Kulesi o kadar dişil… Bunu bir ben söylemiyorum,
Türk yazar, şâir ve ressamları da aynı fikirdeler. Bedri Rahmi Eyüoğlu’nun
İstanbul Destanı’ndan yıllar önce okumuştum: “İstanbul deyince aklıma kuleler gelir/ Ne zaman birinin resmini yapsam
öteki kıskanır/ Ama şu Kız Kulesi’nin aklı olsa/ Galata Kulesi’ne varır/ Bir
sürü çocukları olur…”
“İstanbul’da, Boğaziçi’nde bir garip Orhan
Veli’yim” diyen şâir de, “Elifba’mın yapraklarında/ Gemilerim, yelkenli
gemilerim./ Giderler yamyamların memleketlerine/ Gemilerim, yan yata yata/
Gemilerim, kurşun kalemiyle çizilmiş;/ Gemilerim, kırmızı bayraklı./ Elifba’mın
yapraklarında/ Kız Kulesi, Gemilerim” diyerek Kız Kulesi’ni dizelerine böyle
taşımıştı.
Ve İstanbul tutkunu Sunay Akın, “Karanlıktan korkan
çocukların/ Müzik kutusudur Kız Kulesi/ Kapağı açıldığında/ Dansa başlayan
balerin/ Hınzır martıların şakalarıyla/ Islanır elbisesi” diyerek ağırlamıştı bu
nârin, bu zarif kuleyi dizelerinde.
Etekleri
her daim ıslak, hüzünlü bir güzel olarak zamana meydan okuyarak Boğaziçi’nde
süzülen Kız Kulesi çok şeye şâhit olmuş. Yanından geçen gemiler kulağına çok
şey fısıldamış. Onunla samîmi olmadığımızdan mıdır bilmem, açmıyor sırrını
kimselere. Asırlardır orada, o denizin içinde ve bizler çok az şey biliyoruz
onun hakkında.
İlham kaynağı bu kulenin mâzisine de çok efsane,
çok menkıbe yakıştırılmış. “Hangisi doğrudur?” diye şüpheye düşseniz de, bu
hikâyelerin her biri birbirinden hisli ve yakışıyor Kız Kulesi’ne hepsi. En meşhuru ve
kabule yakını ise şu idi: Bizans Kralı, biricik kızının bir yılanın zehriyle
öleceğini öğrenir falcılardan. İnanır bu kehânete. Korkar, çâre bulmak için gecesini
gündüzüne katar. El-nihâyet, bulur bir çözüm. Denizin ortasına Antik Çağ’da
“Arkla/Küçük Kule” ve “Damialis/Dana Yavrusu” tâbir edilen, M.Ö. 410’da Atinalı
Komutan Alkibiades’in Asya’dan kopan küçük kara parçasına inşâ ettirdiği kuleye
yerleştirecektir kızını.
Bugün
Üsküdar Salacak’taki bu kulede korunacaktı Kral’ın kızı. Ormanın, çiçeğin, bitkinin
olmadığı bu ortamda yılan da olmazdı.
Bir kehanet ve bir hakîkat
Fakat
rivâyetteki kehânet, kaderin hükmünde bir an itibar kaybetmişti. Kulede yaşayan
prensese bir asker âşık olmuş, ona çiçeklerle dolu bir sepet sunmuştu gizlice.
Nereden bilsindi ki yılan çiçekleri severdi. (Üzüm olduğu da rivâyetler
arasındadır.) Prenses çiçekleri kabul etmiş ve yılanın zehri, aşk ile akan
kanına karışmıştı. Ölüm, kaçışı olmayan bir hakîkat olarak Kral’ın kızını deniz
ortasındaki bu kulede yakalamıştı. Falcıların kehâneti yerini bulurken, ölümden
kaçış olmayacağını Kral anlamış mıydı, hiç bilmiyoruz.
Bu
kulenin M.Ö. 341’de, Yunanlı Komutan Chares’in eşi için anıt mezar olarak
kullanıldığını yazar tarih kitapları.
Bunlar
romantik kayıtlar. Bir de Boğaz’ın stratejik konumuna inşâ ettirilmiş bu küçük
kara parçasının üzerindeki kule, yıllarca şehrin savunmasını yapmış. 1143 ila
1178 yılları arasında hükümdarlık yapan İmparator Manuel Commenenos, yanıp
yıkılan, rüzgârın hoyrat ellerinde defalarca hırpalanan bu kuleyi yenilemiş ve
savaş gemilerinin peşine düşmüşmüş. Sonra burası Venedikliler tarafından ticaret
ve savaş üssü olarak farklı amaçlar için kullanılmış. Ve derken tam da bu ayda,
Mayıs’ın 29’unda, İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından gemiler kızaklardan
kaydırılarak fethedilmiş. Mâzisi eski, hatıraları yüklü bu kule yıktırılarak
yeniden inşâ ettirilmiş. Savunma maksatlı olmayıp başarı ve barış toplarının
atıldığı, bir nevi gelip geçenlere Osmanlı’nın tarihi gücünün sözcülüğünü yaptığı
bir eser olarak kullanılmış.
Gemilere göz kırparmış
Yıllar
geçmiş, Kız Kulesi’nin ruhu genç, bedeni artık çok yaşlıymış. O büyük İstanbul
depremine dayanamayarak yıkılmış. 1510 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından
onarılmış. Çevresi sığ olduğundan, etrafından dünya ülkelerinin gemileri
geçtiğinden bir fener ilave ettirilmiş ve “Deniz Feneri” unvanı ile yeniden
tutunmuş Kız Kulesi hayata.
Yağ
kandillerinden oluşan bu fener, bir gün tutuşturmuş kulenin ahşap tenini. O
vakit Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, kurşun ve cam ile yenilemiş kulenin
elbisesini.
Osmanlı’nın
son asrında, hastane ve karantina alanı olarak kullanılarak o dönemin illeti
veba salgının şehre bulaşması önlenmiş.
II.
Mahmut döneminde Osmanlı-Barok tarzı ile restore edilmiş. 1857’de yeni bir
fener ilave edilmiş. Gelen geçen gemilere göz kırparmış.
Etekleri
her daim ıslak, hüzünlü bir güzel olarak zamana meydan okuyarak Boğaziçi’nde
süzülen Kız Kulesi çok şeye şâhit olmuş. Yanından geçen gemiler kulağına çok
şey fısıldamış. Onunla samîmi olmadığımızdan mıdır bilmem, açmıyor sırrını
kimselere. Asırlardır orada, o denizin içinde ve bizler çok az şey biliyoruz
onun hakkında.
1959
yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın himâyesine alınmış. Boğaz’ın deniz ve
hava trafiğini denetleyen radar istasyonuna dönüştürülmüş. 1983 ila 1992
yılları arasında Deniz İşletmeleri sahiplenmiş bu güzel, nâzenin ve bir o kadar
da mahâretli kuleyi. Ara istasyon olarak kullanılmış.
1995’te
yeniden onarılmış. Yeni kostümüyle şimdilerde daha da alımlıymış. 2000 yılında
ise belki bizlerden birine sırrını açar diye kapıları bize açılmış.
Bu
arada, son dönemde Türk filmi “Kız Kulesi Âşıkları” ve James Bond serisinin 19.
filmi “Dünya Yetmez”de (The World is Not Enough) rol almış.
Dışarıdan
çıtı pıtı, nârin bir kızı andıran bu kuleyi mutlaka yakından görmelisiniz! “Hiçbir
şey dışarıdan göründüğü kadar (ve gibi) değildir” hakîkatine şâhit olmalı ve
Marmara Denizi’nin hiç eksik olmayan rüzgârıyla meşk ederek bir fincan Türk kahvesini
gülümseyerek yudumlamalısınız. Sizi tebessümle karşılayacak, her katında ayrı
sırlar barındıran mahremiyetini sizinle dost bir edâ ile paylaşacak. Onu
bekletmeyin, olur mu?
*
121 yaşında mütedeyyin
bir delikanlı: Dolmabahçe Saat Kulesi
Osmanlı’nın
son yüzyılına damgasını vuran Abdulhamid Han zamanın nabzını tutan bir zât idi
ki Anadolu’nun pek çok şehrinde yaptırdığı saat kuleleri, bunun ispatıydı. Zira
mü’minin mutlaka zaman bilinci olmalıydı. İstanbul Dolmabahçe’de de bir saat
kulesi inşâ ettirmişti. Halk, namaz vakitlerini takip edebilsin, yangınlardan
haberdar olsun ve hava durumunu bilsin istiyordu. İşte bu maksatlarla Saray mimarlarından
Sarkis Balyan’a talimat vermiş ve 1890 ila 1895 yılları arasında, Bezm-i Âlem
Valide Sultan Camii ile Dolmabahçe Sarayı’nın Saltanat Kapısı arasında yer alan
saat kulesinin inşâsı gerçekleştirilmiş.
Tarih
kitaplarına maliyet bütçesi ile geçen bu kule, 1 milyon 210 bin 550 kuruşa mâl
olmuş. “Kuruşu kuruşuna” kayda geçmiş bu maliyet, zamanın sultanı Abdulhamid
Han’ın mîr-i malını hesaplı harcayışının ve kayda geçişinin ispatı hükmünde
kayıtlarda yer almış. Yani yuvarlanmamış rakamlar! Üstelik Sultan Abdülaziz
döneminde yapımı başlanan ve yarım kalan Azîziye Camii’nin taşları kullanılarak
inşâ ettirilmiş.
Bunlar görünen yüzünün şıklığı
Dolmabahçe’deki saat kulesinin. Bir de işlevselliği var tabiî. Kuledeki her
kapı ve pencerenin ikişer yanını sütunlar süslüyor, her yüzeyde kemer
kavislerinin içinde barometreler yer alıyor. Barometrelerde hava durumları
“Fırtına, Rüzgâr, Yağmur, Mütehavvil (değişken hava), Eyi Hava, Sabit Hava”
şeklinde listelenmiş. Eğer ziyaret ederseniz, aynen bu biçimde korunduğunu
görebilirsiniz.
Dolmahçe
Saat Kulesi, kıvrımlı süslemeleri, Barok ve Ampir tarzda kostümü, 27 metrelik
endâmı ile zarif bir delikanlıyı andırıyor. Donanımlı mimarisinde sahanlıktaki
renkli geometrik taşlar dikkat çekiyor. Kulenin her kenarında yer alan altışar
basamaklı merdiven, hâkimiyeti tesis ediyor. Ayrıca merdiven köşelerinde yer
alan iki katlı fıskiyeler de zarafetine zarafet ekliyor.
Bunlar
görünen yüzünün şıklığı Dolmabahçe’deki saat kulesinin. Bir de işlevselliği var
tabiî. Kuledeki her kapı ve pencerenin ikişer yanını sütunlar süslüyor, her
yüzeyde kemer kavislerinin içinde barometreler yer alıyor. Barometrelerde hava
durumları “Fırtına, Rüzgâr, Yağmur, Mütehavvil (değişken hava), Eyi Hava, Sabit
Hava” şeklinde listelenmiş. Eğer ziyaret ederseniz, aynen bu biçimde
korunduğunu görebilirsiniz.
Abdulhamid
Han tarafından terazi ve silah eklenerek tamamlanmış olan Osmanlı arması
kulenin yakasına bir mermere oyularak âdetâ broş gibi nakşedilmiş.
Bugün
hâlâ kurulan ve hem gemilere, hem de ahâliye zamanı bildiren kulenin Paul
Garnier markalı saatleri, zamanın saatçi başı Johann Meyer tarafından
Fransa’dan getirtilmiş ve yine onun tarafından makinelerin kurulumu ile
yerleştirilmiş.
121
yıldır Dolmabahçe Sarayı’nı ve denizi gözleyen kule, pek çok tarihin yakın şâhidi
olmuş. Aynı zamanda tarihte devlet adamlarının halk ile buluşmalarına ve özel
kabullerin gerçekleştirilmesine ev sahipliği yapmakla da bilinen kule, yakın
tarihimizde paralel yapı örgütünün Gezi Parkı ihânetlerinden sonra, zamanın İstanbul
Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun halk ile buluşmasına da sahne oldu. Üşenmeyiniz
efendim, İstanbul’daysanız, İstanbul’a yolunuz düşerse onu mutlaka ziyaret
ediniz! Yakışıklı, birikimli bir delikanlı ile tanışacaksınız. Sizi ağırlamakta
kusur etmeyecek kadar zarif olduğunu unutmayınız!
*
Saraylı bir
beyzâde: Yıldız Saat Kulesi
Saraylı
bir kule: Yıldız Saat Kulesi… Ayakları sağlam basan, mütevazı duruşuyla
ağırbaşlı bir beyzâde gibidir. Beşiktaş’ın Yıldız semtindeki Yıldız Sarayı
Kompleksi’nde bulunan Hamîdiye Camii’nin bahçesinde yer alması nedeniyle “Hamîdiye”
adıyla da anılır. O da mütedeyyindir ve namaz vakitlerini dakikası dakikasına
bildirmekle mükelleftir. Yani bu maksat için inşâ edilmiştir. Mimarı, Sarkis
Balyan’dır.
20
metre yüksekliğindeki aşağıdan yukarı doğru incelen zarif bünyesi üç kattan
oluşur. II. Abdulhamid Han tarafından 1889 ila 1890 yılları arasında Osmanlı ve
Neo-Gotik tarzda yapılmış ağırbaşlı kule, sağlam duruşunu sekizgen kaidesinden
alır. Giriş kapısı üzerinde bulunan II. Abdulhamid Han’ın tuğrası, Sultan’ın vakte
ve ibadete verdiği değerin izahı gibidir.
Dört
cepheli ve üç katlı kulenin ilk katında dört adet yazıt, ikinci katında bir
termometre ve barometre, en üst katında ise saat odası bulunur. Kule, sivri ve
dilimli kubbesi ile saraylı bir edâya sahiptir.
Yön
tayinine de memur olan kulenin kubbe üzerinde bir pusula bulunur ki kule, tek
başına havanın ve zamanın nabzını tutarak mü’minlerin ibadet ve etrafını
kuşatan coğrafyalardan ne denli mes’ul olduklarının altını çizer sükûnetiyle.
Sessizce sözünü söyleyen bir hâl vardır daima üzerinde.
Beşiktaş’ın
Yıldız semtindeki Yıldız Sarayı Kompleksi’nde bulunan Hamîdiye Camii’nin
bahçesinde yer alması nedeniyle “Hamîdiye” adıyla da anılır. O da mütedeyyindir
ve namaz vakitlerini dakikası dakikasına bildirmekle mükelleftir.
Osmanlı’nın
son yüzyıl tanığı olmanın onurunu taşır. Çok gün görmüş, çok çileye şâhit
olmuş, çok “Âmin!” işitmiş olmanın ağırlığını hissettirir yanı başında
kendisine yârenlik edene.
İşte
şâhit olduğu ıstıraplardan sadece biri: 21 Temmuz 1905 yılında, II. Abdulhamid
Han’a karşı Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından Hamîdiye Camii önünde
düzenlenen suikast girişimi...
Bir
parça hüzün varsa yüzünde, bilinsin ki şâhit olduğu ihânetlerin çetelesindendir!
Görmeli, Yıldız Sarayı’nın o efsunlu atmosferinde bulunmalı, parkında çay yudumlamalı, Hamîdiye Camii’nin şadırvanında buz gibi su ile abdest alıp Yıldız Saat Kulesi’ne bakarak namaz vaktini gözlemelisiniz! Sırrından sır, ihlâsından ikram devşirmelisiniz! Meselâ geç kalmadan, bu yaz onu görmek için yollara düşebilirsiniz…