İstanbul Tablosu ne eder?

Belediyecilik hizmetlerinde, şehre hizmet ile şehrin gerektirdiği hizmetleri belediye öncülüğünde örgütlemek arasındaki fark unutuldu. Hattâ belediye başkanlığı, artık bir politik kariyer aşaması… Oysa İstanbul’un bir hâfızası, dili ve hayâlleri var. İstanbul’a konuşma imkânı verilirse anlatacağı çok şey var. Fakat İstanbul, susturularak yönetiliyor! İstanbul susunca, medeniyet de sessizleşiyor…

İMAMOĞLU, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmesini, Erdoğan’ın İstanbul’a belediye başkanı seçilmesine benzetmişti.

Sözde “Bir lider doğuyor” mottosuyla “Erdoğan karşıtlarının aradığı yeni başkan” olduğunu müjdeliyordu. Politik lunaparkta çocuksu neşeler tadında analizler yapıyordu.

Fakat bu çocuksuluğun içinde şöyle bir vehim de vardı: Halk, Erdoğan’dan kurtulmak için her türlü “yalana” sarılacak kıvamdaydı. Muhalefetin tablosu bu!

İmamoğlu’nun İstanbul’a hizmet odaklı olmadığını, İstanbul’u kendisi için “Ayna ayna, söyle bana!” masalında kurguladığını birçok davranış ve taktiğinden biliyoruz. Bir başka açıdan bakarsak, Erdoğan’ın şahsında muhafazakâr iktidara kasteden, özünde rejim karşıtlığı da içeren ve “atık solculuk” diyebileceğimiz “Geldiysen üç kere vur!” serenadındaki sözüm ona devrimci sol örgütlenmenin “kampanya süzgeci” misyonu verdiği bir figür olduğunu tespit ediyoruz.

Fatih Sultan Mehmed tablosunun “Paramız yok!” mızmızlanmasına ironi yapar nitelikteki İBB adına alımı, aslında bize bir pencere açıyor: İstanbul tablosu…

Erdoğan’ın “İstanbul’u yöneten ülkeyi de yönetir” tecrübesine vurgusu, belli ki İmamoğlu tarafından “İstanbul’u yönetmeden de ülkeyi yönetmeye talip olabilirsiniz!” şerhi ile zenginleştirilmiş oluyor.

Ancak bir de İstanbul gerçeği var!

Gerçeklerden oluşan bir İstanbul tablosu var!

Uzun yıllardır AK Parti tarafından yönetilen İstanbul’un, nasıl bir “İstanbul tablosu” olarak devredildiği de önemli. Köprüler, Avrasya gibi tüneller, yeni havalimanı gibi “flaş” projeler ile tablonun değeri yükseltildi. Ancak bir de İstanbul’da yaşam kalitesi ve en önemlisi de “Kanal İstanbul” ekseninde öngörülen gelecek senaryoları var. Bu bağlamda, “AK Parti belediyeyi mi, yoksa İstanbul’u mu kaybetti?” noktasında iyi analiz yapmalı.

İstanbul Belediye Başkanı olmak bir politikacı için neden zirve sayılmaz da ülkeyi yönetmek için sadece iyi bir sıçrama tahtası kılınır?

Şahsî kanaatim odur ki, Türkiye’nin reel politikasında “şehir politikacısı” kültürü hiç oluşmadı. Hattâ şehircilik, özel bir alan olarak da anlamlandırılmadı.

Daha da keskin bir cümle kurabilirim: Şehir kültürü ve şehircilik, sadece turizm kaynağı ve politik CV için kullanılmaktadır!

Nitekim şehirleri yönetmek için aday yapılan isimlerin çoğunda “şehircilik” deneyimi veya ufku aranmaz. Türkiye’de yerel yönetimlerle ilgili dil, davranış ve tercih sebepleri çok ama çok farklı parametre ve gerekçelere yaslanarak yürütülmüştür.

Örneğin bir “orijinal tablo” için trilyonlarca lirayı “makul” gören ve gösteren kültür, aynı duyarlılığı “paha biçilemez şehir” sahiplenilmesinde göstermez. Çünkü bizde, “Şehri yaşat ki medeniyetin yaşasın!” şiarı çoktan kayıplar listesindedir!

Belediyecilik hizmetlerinde, şehre hizmet ile şehrin gerektirdiği hizmetleri belediye öncülüğünde örgütlemek arasındaki fark unutuldu. Hattâ belediye başkanlığı, artık bir politik kariyer aşaması…

Oysa İstanbul’un bir hâfızası, dili ve hayâlleri var. İstanbul’a konuşma imkânı verilirse anlatacağı çok şey var. Fakat İstanbul, susturularak yönetiliyor! İstanbul susunca, medeniyet de sessizleşiyor…

Bu bağlamda, İstanbul’u yönetecek kişinin aynı zamanda bir “İstanbul beyefendisi” olma kuralı da unutuldu. Hizmetlerin İstanbul karakterinde ve renginde olma zorunluluğu kaldırıldı. Varsa yoksa “teknik şartname-hizmet satın alma” kanalında bu tablo boğduruldu.

Biz, artık tüketilen bir İstanbul’dan söz açabiliriz. Dayak yiyen bir şehirden ve gittikçe “kente benzetilen” bir süreçten söz açabiliriz.

Çünkü “İstanbul Tablosu” çalındı!

İBB tarafından satın alınan tablonun vaktiyle saraydan nasıl çalındığı konusu etrafında yapılan polemiklerse âdeta bir ironi…

Modern kentleşmenin hızı, karmaşıklığı ve kontrolsüzlüğü İstanbul’u da dönüştürdü. “İstanbul ve şehir” arasındaki anlam kardeşliği de koptu tabiî. Artık İstanbul, sadece bir “politik ve ticarî ada” oldu/kaldı.

O zaman soralım: İstanbul Tablosu ne eder?