BATI’da Rönesans ve Reform
hareketleri Kilise/Hıristiyanlık egemenliğine karşı yapılmıştır. Dolayısı ile Kilise’nin/Hıristiyanlığın
olmadığı bir dönemden model arama ihtiyacının sonunda, Batılı akıl, bula bula Hıristiyanlık
öncesi Eski Yunan/Pagan kültürünü keşfetmiştir. Bu yüzden Batı medeniyetinde
Yunan pagan kültürünün çok ayrıcalıklı bir yeri vardır. Yunanların Batı’nın
şımarık çocuğu olmasının teorik nedenleri böylece oluşmuştur.
Eski Yunan tarihinden alınan örnek olaylardan biri de Olimpiyat
yarışlarıdır. Tek Tanrı’yı kabul edilemez ve çekilemez bulan Batı, O’nun yerine
bir seçenek olarak Yunanların çok tanrılarına yönelmiştir.
Fransız tarihçi Baron Pierre de Coubertin’in (Ö.1937) teklifiyle 23 Haziran
1894’te Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 13 ülkenin katılımı ile kurulmuştur.
Komitenin kararı ile ilk Olimpiyatlar da 1896’da Atina’da yapılmıştır. Yunan
mitolojisini dirilten en önemli unsurlardan biri de Olimpiyat yarışları
olmuştur. Bu yarışlar nedeniyle Yunan mitolojisi bütün dünyaya spor aracılığı
ile yayılmıştır.
Olimpiyatların başlangıcı hakkında değişik efsaneler vardır. Bunlardan biri
de Zeus’un, Titan Kronos’a karşı aldığı büyük yenilgiden sonra kâhin Pythia, ona,
tanrılar onuruna yarışlar/oyunlar düzenlenmesini tavsiye etmiştir. Bu
tavsiyeden sonra Atina’da Olimpos dağında bu yarışlar düzenlendiği için adı
“Olimpiyat Yarışları” olmuştur. Yunan mitolojisinde Zeus, “tanrıların ve
insanların babası, en güçlü ve en önemli tanrıdır”. Roma’da Jüpiter olarak
bilinir. Göklerin, şimşeklerin ve gök gürültüsünün tanrısıdır.
***
İkinci Meşrutiyet döneminde Türkiye Olimpiyat Cemiyeti kurulmuştur. 31 Ekim
1908’de Londra’da düzenlenen Olimpiyat yarışlarına ise ilk defa Osmanlı Devleti
vatandaşı Aleko Mulos, jimnastikçi olarak katılmıştır. Cumhuriyet’in ilânından
sonra Olimpiyat Cemiyeti yeniden düzenlenmiş ve 2 Kasım 1923’te CHP Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı Kemal Paşa’nın himayesinde ve Başbakan İsmet Paşa’nın
fahrî başkanlığında Türkiye Olimpiyat Komitesi (TOK) kurulmuştur. 1924’te ise
hükûmet kararı ile TOK, kamu yararına çalışan bir cemiyet sayılmıştır. Türkiye
çeşitli dallarda 1924 Paris Olimpiyatlarına katılmıştır.
Olimpiyat yarışları içinde maratonun yeri şöyledir: Hikâye odur ki, Milât
öncesi 490’da Atina yakınlarındaki Marathon ovasında Perslerin yaklaşmakta
olduğunu haber vermek için Yunanlı bir çoban, 42 kilometre koşarak Atina’ya
gelip haber vermiştir. İşte bu ovada Perslerle Yunanlar arasında yapılan savaşı
Yunanlar kazanmıştır. Yenilen Persler geri çekilmiştir.
Yunanistan, 1829 Edirne Anlaşması ile bağımsız olduktan sonra Perslerin
gelişini haber veren Yunan çobanın anısına 1896’da ilk defa Marathon (Maraton)
koşusu düzenlenmiştir. 1924’te maraton mesafesi 42 bin 195 metre olarak kabul
edildiğinden, maratonlarda bu mesafe koşulmaktadır. Tuhaftır ki, Hıristiyan
Batı uygarlığı, tek tanrılı din anlayışından intikam alırken, Eski Yunan, çok tanrılı
pagan (putperest) dinini bir araç olarak kullanmaktadır.
Eski Yunan kültürel unsurlarını benimsemekte neredeyse Yunanistan ile yarış
hâlinde olan Türkiye’de maraton yarışları oldukça geç başlamıştır. Boston 1897,
New York 1970, Paris 1976, Madrid 1978, Londra Maratonu ise 1981’de
başlamıştır. Muhtemelen 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde, 29 Ekim 1923’ten sonra
ilk defa 1973’te Tercüman gazetesi tarafından Asya’dan Avrupa’ya kıtalararası
bir maraton yapılması teklif edilmiştir. Türkiye’de ilk defa CHP’li Aytekin
Kotil’in İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, 1979’da İstanbul Belediyesi
tarafından “İstanbul Maratonu” adıyla da düzenlenmiştir.
İstanbul Maratonu adı yerine “Avrasya Maratonu” adı kullanılmışken, son iki
yıldan beri yeniden “İstanbul Maratonu” adı tercih edilmiştir.
Kış ve yaz ayları, maraton için uygun zaman değildir. Buna karşılık ilkbahar
ve sonbahar ayları maraton için daha uygun bir zamandır. İstanbul Maratonu için
neden Kasım ayının seçilmiş olduğunun hiçbir açıklaması yoktur. 6 Ekim 1923’te
işgalci İngilizler, anlaştıkları Ankara Hükûmetine İstanbul’u bırakıp
çekilmiştir. İstanbul’un Fethi olan 29 Mayıs’a yakın bir zamanda (belki Mayıs
ayı başlangıcında) maratonun düzenlenmesi daha anlamlıyken, bunun yerine
İngilizlerin çekilme tarihinin olduğu Ekim ayı da uygun bir zaman olabilirdi. Ancak
her nedense İstanbul Maratonu için Kasım ayı seçilmiştir. Oysa 13 Kasım 1918’de
İngilizler İstanbul’u işgal etmiştir. Bu yüzden İstanbul Maratonu için Kasım
ayı hiç de uygun bir zaman değildir. Muhtemelen İstanbul Maratonu için tarih
tespit eden irade için Türk tarihinde önemli olan bir zamanın seçilmesi bir
anlam ifade etmemiştir. Ya da “İngilizleri Türkler için hayırhah dost” sayan
iradeden dolayı bilinçli olarak Kasım ayı seçilmiş olmalıdır.
İstanbul Maraton güzergâhı üç kez değişmiştir. Son hâli ise 15 Temmuz
Şehitler Köprüsü’nden başlayarak Beşiktaş, Dolmabahçe, Galata Köprüsü, Eminönü,
Yenikapı Meydanı (15 kilometre için) Zeytinburnu sahil yolu ve Sultanahmet
Meydanı (42 kilometre için) olarak tayin edilmiştir. Maraton için başta
başlangıç yerine “Start”, sonuç yerine ise “Finish” örneğinde olduğu gibi
Türkçe âdeta hükümsüz, geçersiz bir dil durumundadır. Yabancı katılımcıların
varlığı dikkate alınarak ve İngilizce bildikleri düşünülerek İngilizce
kelimelerin de kullanılması bir ihtiyaç olabilir. Ancak Türkiye’de Türk
idarecilerin düzenlediği spor yarışmalarında Türkçenin neredeyse hiçbir
esamesinin olmayışı ibretlik bir olaydır.
Olimpos ruhundan söz eden idarî mâkâmların Türkçeye karşı bu tutumları
utanılacak bir sonuçtur.
***
7 Kasım 2021’de 43’üncü İstanbul Maratonu yapıldı. İstanbul Maratonu’na
katılanlar için oldukça zorlu bir güzergâha sahip olsa da aynı güzergâh
yalnızca maratoncuların görebileceği inanılmaz güzelliklere sahiptir. Araçlarla
aynı güzergâhtan geçilse bile koşarken yapılan seyrin yerini asla tutmaz.
Maraton için akla gelebilecek önemli bir olumsuz taraf ise, maraton güzergâhının
trafiğe kapatılması ve güzergâhı kullanan İstanbulluların ortalama beş altı
saat boyunca çektiği zorluktur.
43’üncü İstanbul Maratonu için salgın tehlikesine rağmen kayıtlı 40 bin
kişi koşmuştur. Kayıt dışı koşanlar da dikkate alındığında bu sayı oldukça
fazladır. Türkiye’nin hemen her ilinden ve dünyanın dört bir yanından
sporcuların katıldığı maraton tam anlamı ile bir insanlık festivali gibidir.
43’üncü İstanbul Maratonu’nda da sonuç değişmedi. Beyazlar yenildi, Siyahlar
kazandı. Ugandalı Victor Kiplangat, 2 saat 10 dakika 23 saniye ile birinci,
Kenyalı Robert Kipkemboi 2 saat 10 dakika 25 saniye ile ikinci ve Ugandalı
Solomon Mutai ise 2 saat 10 dakika 25 saniye ile üçüncü olmuştur. Buna karşılık
Millî Atlet Hüseyin Can ise 2 saat 16 dakika 2 saniyelik sonucu ile Türkiye
rekoru kırmıştır.
Bu yıl maratonun başlangıç yerine (kendileri “start alanı” diyor) CHP Genel
Başkanı Kılıçdaroğlu ve İP Genel Başkanı Akşener de partilerinin il başkanları
ile birlikte getirilmişler. Maraton başlama saati beklenirken, maratonun cazgır
sunucusu her beş on dakikada adı geçen parti liderlerinin isimlerini
tekrarlayarak azınlık da olsa bir grup sporcuya defalarca alkışlattı. Böylece
bütün dünyada güya siyasetin dışında bir faaliyet alanı sayılan maraton,
siyaset için istismar edildi.
Her nasılsa “Rabbi yessir yüzlü” sayılan İBB Başkanı İmamoğlu ise yaptığı
konuşmada “Olimpos ruhundan” söz etti.
Olimpos ruhu ne demektir? “Barış, kardeşlik, sevgi ve saygı” diye bu ruh
açıklansa da işin gerçeği öyle değildir. Maratona katılan ülkeler, hatta
maratoncular arasındaki büyük hırs, elbette kardeşlik ve saygının yerini
almaktadır. Zaten böyle bir hırsı olmayanların 42 kilometre boyunca koşmanın
verdiği zahmetlere katlanması mümkün değildir. Zorluklara katlanmanın en önemli
nedeni olsa da hırsın her zaman saygıyı ve kardeşliği barındırdığını söylemek
gerçekçi değildir.
Mikrofondan Olimpos ruhunu üfleyenlerin kendilerini seçmeyenlere karşı hiç
de kardeşçe ve dostça davranmadığı görülmüştür. Kendisinden önce alınan on beş
bin işçi hakkında “Partizanca alınmıştır, ihtiyaç fazlasıdır” diyerek kovduğu
hâlde onların yerine otuz bin kişiyi işe almıştır. Böylece kardeşlik, dostluk,
barış ve sevgi vurgusunun kendi seçmeni ile sınırlı olduğunu göstermiştir.
Ancak bütün bunları Olimpos ruhunu üfleyerek yapmıştır. Olimpos ruhu on beş
bin işçi için bir kayıp ve sefaletten başka bir şey getirmemiştir.
Hükûmet ile belediyenin farklı partilerde olduğu zamanlarda spor
faaliyetlerine daha çok siyasetin gölgesi düşmektedir. Yerel yönetimler sporu,
siyasetlerinin bir aracı olarak kullanmaktadırlar. Sporun ruhuna oldukça aykırı
bir sonuç oluşmaktadır bu yüzden. Spor güzergâhının düzenlenmesi de bu durumu
açıklayan ibretlik bir örnektir. Maratonun başlangıç-bitiş yerinde ve güzergâhta
CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın binlerce fotoğrafı asılmışken, halkın yüzde 52
oyu ile seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir tek fotoğrafı asılmamıştır.
Belli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir çeşit intikam alır gibi davranılmıştır.
Güzergâhtaki bazı yerlerde kulakları sağır eden bir gürültüyle İzmir Marşı
çalınmıştır. Uluslararası bir spor yarışması olan İstanbul Maratonu, CHP Genel
Başkanı Kemal Paşa’nın reklâmı için bir araç olarak kullanılmaktadır. Birinci
Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi’ndeki savaşlar ve Enver Paşa için yazılmış
Kafkasya Marşı’nı tahrif ederek “İzmir Marşı” diye, hem de uluslararası bir
spor yarışmasında saatler boyunca bir ayin gibi çalmak, saygısızlık kadar bir
gelişmemişlik örneğidir ayrıca…
***
Kafkas İslâm Ordusuna…
Kafkasya dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşman yel gibi kaçar
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım helâl olsun güzel vatana
Kafkas dağlarında oturdum kaldım
Şehit olanları deftere yazdım
Öksüz yavruları bağrıma bastım
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım helâl olsun güzel vatana
Türk oğluyum ben, ölmek isterim
Toprak diken olsa yatağım yerim
Allah’tan utansın dönenler geri
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım helâl olsun bu güzel vatana
Kafkasya dağlarına bomba koydular
Türkün sancağını öne koydular
Şanlı zaferle düşmanı boğdular
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım helâl olsun güzel vatana.