İstanbul Maratonu’ndan İzmir Marşı’na

Mikrofondan Olimpos ruhunu üfleyenlerin kendilerini seçmeyenlere karşı hiç de kardeşçe ve dostça davranmadığı görülmüştür. Kendisinden önce alınan on beş bin işçi hakkında “Partizanca alınmıştır, ihtiyaç fazlasıdır” diyerek kovduğu hâlde onların yerine otuz bin kişiyi işe almıştır. Böylece kardeşlik, dostluk, barış ve sevgi vurgusunun kendi seçmeni ile sınırlı olduğunu göstermiştir. Ancak bütün bunları Olimpos ruhunu üfleyerek yapmıştır. Olimpos ruhu on beş bin işçi için bir kayıp ve sefaletten başka bir şey getirmemiştir.

BATI’da Rönesans ve Reform hareketleri Kilise/Hıristiyanlık egemenliğine karşı yapılmıştır. Dolayısı ile Kilise’nin/Hıristiyanlığın olmadığı bir dönemden model arama ihtiyacının sonunda, Batılı akıl, bula bula Hıristiyanlık öncesi Eski Yunan/Pagan kültürünü keşfetmiştir. Bu yüzden Batı medeniyetinde Yunan pagan kültürünün çok ayrıcalıklı bir yeri vardır. Yunanların Batı’nın şımarık çocuğu olmasının teorik nedenleri böylece oluşmuştur.

Eski Yunan tarihinden alınan örnek olaylardan biri de Olimpiyat yarışlarıdır. Tek Tanrı’yı kabul edilemez ve çekilemez bulan Batı, O’nun yerine bir seçenek olarak Yunanların çok tanrılarına yönelmiştir.

Fransız tarihçi Baron Pierre de Coubertin’in (Ö.1937) teklifiyle 23 Haziran 1894’te Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 13 ülkenin katılımı ile kurulmuştur. Komitenin kararı ile ilk Olimpiyatlar da 1896’da Atina’da yapılmıştır. Yunan mitolojisini dirilten en önemli unsurlardan biri de Olimpiyat yarışları olmuştur. Bu yarışlar nedeniyle Yunan mitolojisi bütün dünyaya spor aracılığı ile yayılmıştır.

Olimpiyatların başlangıcı hakkında değişik efsaneler vardır. Bunlardan biri de Zeus’un, Titan Kronos’a karşı aldığı büyük yenilgiden sonra kâhin Pythia, ona, tanrılar onuruna yarışlar/oyunlar düzenlenmesini tavsiye etmiştir. Bu tavsiyeden sonra Atina’da Olimpos dağında bu yarışlar düzenlendiği için adı “Olimpiyat Yarışları” olmuştur. Yunan mitolojisinde Zeus, “tanrıların ve insanların babası, en güçlü ve en önemli tanrıdır”. Roma’da Jüpiter olarak bilinir. Göklerin, şimşeklerin ve gök gürültüsünün tanrısıdır.

***

İkinci Meşrutiyet döneminde Türkiye Olimpiyat Cemiyeti kurulmuştur. 31 Ekim 1908’de Londra’da düzenlenen Olimpiyat yarışlarına ise ilk defa Osmanlı Devleti vatandaşı Aleko Mulos, jimnastikçi olarak katılmıştır. Cumhuriyet’in ilânından sonra Olimpiyat Cemiyeti yeniden düzenlenmiş ve 2 Kasım 1923’te CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Kemal Paşa’nın himayesinde ve Başbakan İsmet Paşa’nın fahrî başkanlığında Türkiye Olimpiyat Komitesi (TOK) kurulmuştur. 1924’te ise hükûmet kararı ile TOK, kamu yararına çalışan bir cemiyet sayılmıştır. Türkiye çeşitli dallarda 1924 Paris Olimpiyatlarına katılmıştır.

Olimpiyat yarışları içinde maratonun yeri şöyledir: Hikâye odur ki, Milât öncesi 490’da Atina yakınlarındaki Marathon ovasında Perslerin yaklaşmakta olduğunu haber vermek için Yunanlı bir çoban, 42 kilometre koşarak Atina’ya gelip haber vermiştir. İşte bu ovada Perslerle Yunanlar arasında yapılan savaşı Yunanlar kazanmıştır. Yenilen Persler geri çekilmiştir.

Yunanistan, 1829 Edirne Anlaşması ile bağımsız olduktan sonra Perslerin gelişini haber veren Yunan çobanın anısına 1896’da ilk defa Marathon (Maraton) koşusu düzenlenmiştir. 1924’te maraton mesafesi 42 bin 195 metre olarak kabul edildiğinden, maratonlarda bu mesafe koşulmaktadır. Tuhaftır ki, Hıristiyan Batı uygarlığı, tek tanrılı din anlayışından intikam alırken, Eski Yunan, çok tanrılı pagan (putperest) dinini bir araç olarak kullanmaktadır.

Eski Yunan kültürel unsurlarını benimsemekte neredeyse Yunanistan ile yarış hâlinde olan Türkiye’de maraton yarışları oldukça geç başlamıştır. Boston 1897, New York 1970, Paris 1976, Madrid 1978, Londra Maratonu ise 1981’de başlamıştır. Muhtemelen 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde, 29 Ekim 1923’ten sonra ilk defa 1973’te Tercüman gazetesi tarafından Asya’dan Avrupa’ya kıtalararası bir maraton yapılması teklif edilmiştir. Türkiye’de ilk defa CHP’li Aytekin Kotil’in İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, 1979’da İstanbul Belediyesi tarafından “İstanbul Maratonu” adıyla da düzenlenmiştir.

İstanbul Maratonu adı yerine “Avrasya Maratonu” adı kullanılmışken, son iki yıldan beri yeniden “İstanbul Maratonu” adı tercih edilmiştir.

Kış ve yaz ayları, maraton için uygun zaman değildir. Buna karşılık ilkbahar ve sonbahar ayları maraton için daha uygun bir zamandır. İstanbul Maratonu için neden Kasım ayının seçilmiş olduğunun hiçbir açıklaması yoktur. 6 Ekim 1923’te işgalci İngilizler, anlaştıkları Ankara Hükûmetine İstanbul’u bırakıp çekilmiştir. İstanbul’un Fethi olan 29 Mayıs’a yakın bir zamanda (belki Mayıs ayı başlangıcında) maratonun düzenlenmesi daha anlamlıyken, bunun yerine İngilizlerin çekilme tarihinin olduğu Ekim ayı da uygun bir zaman olabilirdi. Ancak her nedense İstanbul Maratonu için Kasım ayı seçilmiştir. Oysa 13 Kasım 1918’de İngilizler İstanbul’u işgal etmiştir. Bu yüzden İstanbul Maratonu için Kasım ayı hiç de uygun bir zaman değildir. Muhtemelen İstanbul Maratonu için tarih tespit eden irade için Türk tarihinde önemli olan bir zamanın seçilmesi bir anlam ifade etmemiştir. Ya da “İngilizleri Türkler için hayırhah dost” sayan iradeden dolayı bilinçli olarak Kasım ayı seçilmiş olmalıdır.

İstanbul Maraton güzergâhı üç kez değişmiştir. Son hâli ise 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden başlayarak Beşiktaş, Dolmabahçe, Galata Köprüsü, Eminönü, Yenikapı Meydanı (15 kilometre için) Zeytinburnu sahil yolu ve Sultanahmet Meydanı (42 kilometre için) olarak tayin edilmiştir. Maraton için başta başlangıç yerine “Start”, sonuç yerine ise “Finish” örneğinde olduğu gibi Türkçe âdeta hükümsüz, geçersiz bir dil durumundadır. Yabancı katılımcıların varlığı dikkate alınarak ve İngilizce bildikleri düşünülerek İngilizce kelimelerin de kullanılması bir ihtiyaç olabilir. Ancak Türkiye’de Türk idarecilerin düzenlediği spor yarışmalarında Türkçenin neredeyse hiçbir esamesinin olmayışı ibretlik bir olaydır.

Olimpos ruhundan söz eden idarî mâkâmların Türkçeye karşı bu tutumları utanılacak bir sonuçtur.

***

7 Kasım 2021’de 43’üncü İstanbul Maratonu yapıldı. İstanbul Maratonu’na katılanlar için oldukça zorlu bir güzergâha sahip olsa da aynı güzergâh yalnızca maratoncuların görebileceği inanılmaz güzelliklere sahiptir. Araçlarla aynı güzergâhtan geçilse bile koşarken yapılan seyrin yerini asla tutmaz. Maraton için akla gelebilecek önemli bir olumsuz taraf ise, maraton güzergâhının trafiğe kapatılması ve güzergâhı kullanan İstanbulluların ortalama beş altı saat boyunca çektiği zorluktur.

43’üncü İstanbul Maratonu için salgın tehlikesine rağmen kayıtlı 40 bin kişi koşmuştur. Kayıt dışı koşanlar da dikkate alındığında bu sayı oldukça fazladır. Türkiye’nin hemen her ilinden ve dünyanın dört bir yanından sporcuların katıldığı maraton tam anlamı ile bir insanlık festivali gibidir.

43’üncü İstanbul Maratonu’nda da sonuç değişmedi. Beyazlar yenildi, Siyahlar kazandı. Ugandalı Victor Kiplangat, 2 saat 10 dakika 23 saniye ile birinci, Kenyalı Robert Kipkemboi 2 saat 10 dakika 25 saniye ile ikinci ve Ugandalı Solomon Mutai ise 2 saat 10 dakika 25 saniye ile üçüncü olmuştur. Buna karşılık Millî Atlet Hüseyin Can ise 2 saat 16 dakika 2 saniyelik sonucu ile Türkiye rekoru kırmıştır.

Bu yıl maratonun başlangıç yerine (kendileri “start alanı” diyor) CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve İP Genel Başkanı Akşener de partilerinin il başkanları ile birlikte getirilmişler. Maraton başlama saati beklenirken, maratonun cazgır sunucusu her beş on dakikada adı geçen parti liderlerinin isimlerini tekrarlayarak azınlık da olsa bir grup sporcuya defalarca alkışlattı. Böylece bütün dünyada güya siyasetin dışında bir faaliyet alanı sayılan maraton, siyaset için istismar edildi.

Her nasılsa “Rabbi yessir yüzlü” sayılan İBB Başkanı İmamoğlu ise yaptığı konuşmada “Olimpos ruhundan” söz etti.

Olimpos ruhu ne demektir? “Barış, kardeşlik, sevgi ve saygı” diye bu ruh açıklansa da işin gerçeği öyle değildir. Maratona katılan ülkeler, hatta maratoncular arasındaki büyük hırs, elbette kardeşlik ve saygının yerini almaktadır. Zaten böyle bir hırsı olmayanların 42 kilometre boyunca koşmanın verdiği zahmetlere katlanması mümkün değildir. Zorluklara katlanmanın en önemli nedeni olsa da hırsın her zaman saygıyı ve kardeşliği barındırdığını söylemek gerçekçi değildir.

Mikrofondan Olimpos ruhunu üfleyenlerin kendilerini seçmeyenlere karşı hiç de kardeşçe ve dostça davranmadığı görülmüştür. Kendisinden önce alınan on beş bin işçi hakkında “Partizanca alınmıştır, ihtiyaç fazlasıdır” diyerek kovduğu hâlde onların yerine otuz bin kişiyi işe almıştır. Böylece kardeşlik, dostluk, barış ve sevgi vurgusunun kendi seçmeni ile sınırlı olduğunu göstermiştir.

Ancak bütün bunları Olimpos ruhunu üfleyerek yapmıştır. Olimpos ruhu on beş bin işçi için bir kayıp ve sefaletten başka bir şey getirmemiştir.

Hükûmet ile belediyenin farklı partilerde olduğu zamanlarda spor faaliyetlerine daha çok siyasetin gölgesi düşmektedir. Yerel yönetimler sporu, siyasetlerinin bir aracı olarak kullanmaktadırlar. Sporun ruhuna oldukça aykırı bir sonuç oluşmaktadır bu yüzden. Spor güzergâhının düzenlenmesi de bu durumu açıklayan ibretlik bir örnektir. Maratonun başlangıç-bitiş yerinde ve güzergâhta CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın binlerce fotoğrafı asılmışken, halkın yüzde 52 oyu ile seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir tek fotoğrafı asılmamıştır. Belli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir çeşit intikam alır gibi davranılmıştır.

Güzergâhtaki bazı yerlerde kulakları sağır eden bir gürültüyle İzmir Marşı çalınmıştır. Uluslararası bir spor yarışması olan İstanbul Maratonu, CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın reklâmı için bir araç olarak kullanılmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi’ndeki savaşlar ve Enver Paşa için yazılmış Kafkasya Marşı’nı tahrif ederek “İzmir Marşı” diye, hem de uluslararası bir spor yarışmasında saatler boyunca bir ayin gibi çalmak, saygısızlık kadar bir gelişmemişlik örneğidir ayrıca…

***

Kafkas İslâm Ordusuna… 

Kafkasya dağlarında çiçekler açar

Altın güneş orda sırmalar saçar

Bozulmuş düşman yel gibi kaçar

Kader böyle imiş ey garip ana

Kanım helâl olsun güzel vatana

Kafkas dağlarında oturdum kaldım

Şehit olanları deftere yazdım

Öksüz yavruları bağrıma bastım

Kader böyle imiş ey garip ana

Kanım helâl olsun güzel vatana

Türk oğluyum ben, ölmek isterim

Toprak diken olsa yatağım yerim

Allah’tan utansın dönenler geri

Kader böyle imiş ey garip ana

Kanım helâl olsun bu güzel vatana

Kafkasya dağlarına bomba koydular

Türkün sancağını öne koydular

Şanlı zaferle düşmanı boğdular

Kader böyle imiş ey garip ana

Kanım helâl olsun güzel vatana.