İsrail bize mi saldıracak?

“Kapalı oturum” demek, “Orada konuşulanlar gizli kalacak” demek. Dışarıya aktarılamayacak, tutanaklar on yıl boyunca kimseye gösterilmeyecek. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Meclis’te konuştuğu açıklandı. Başkaları da fikrini ortaya koymuştur elbette. Kimin ne söylediğini on yıl sonra öğreneceğiz. Büyük titizlik kanun icabı. Biz bilemeyeceğiz fakat İsrail hemen her cümleyi haber almıştır. ABD’den önce mi öğrenmiştir, sonra mı, orasını bilemeyiz…

BUNDAN önceki, “YPG bize mi saldıracak?” diye sormuştu. Söz konusu örgütün asıl adı PKK idiyse de, yüksek kademeli şahsiyet, ABD’nin yaptığı sahte ayrımı kabullenmiş, iki örgütü ayrı görmeyi seçmiş ve saldırmayacağına inanmış ya da öyle görünmek istemiş, yetmez gibi bizi de inandırmaya çalışmıştı. 

Hiç unutmam, bizim bir başçavuş vardı, o da Van gölü canavarının yüzmek için suya girenlere ve tekneyle açılanlara saldıracağına inanıyordu. 

Erciş’te askerlik yapmıştım. 

Bu ayrıntının bir önemi yok ama bahsettiğim iki kişinin inandıklarının da pek kıymet-i harbiyesi bulunmuyordu, bugün de öyle. 

Biri inanması gerekene inanmıyor, diğeri inanmaması gerekene inanıyordu. 

İnanmak ve inanmamak, ne tuhaf şeyler! Şeyden kurtarıp “durumlar” diyebiliriz. 

Terör örgütünün terör örgütü olmadığını söyleyip bizi de buna inandırmaya çalışan yüksek kademeli şahsiyeti kendi parti örgütü ringden çekti. 

“Bizim için YPG terör örgütü değildir” diye açık açık söyleyebilen o muhterem zat, doğru söylüyordu. Yemin bile edebiliriz. Cümlenin kritik tarafı, “Bizim için” kısmı. 

Onlar için terör örgütü olmayabilirdi ama bizim için, ülke için, etrafındakiler için yüzde yüz terör örgütü olduğu ortadaydı. Ne kadar aklamaya çalışsa da durum değişecek gibi değildi ve değişmedi. 

*

O öyle sözler söyler de halefi ondan geri kalır mı? 

Kalmadı elbette. 

Bugünkü yüksek şahsiyet de çıktı, selefinden aldığı ilhamla, “İsrail bize mi saldıracak?” dedi. 

Hattâ, konunun iç siyasete alet edildiğini ekledi. 

Esasen öyle bir risk yokmuş ve boş yere tehlike var gibi davranılıyormuş. 

Bir anlamda yanlış alarm. 

Sahnede şarkı söyleyen birinden şarkı istemek gibi olacak ama burada belirtmeden geçemeyiz. Gerekirse, peçeteye yazıp garsonla gönderebiliriz. 

Yakında “Şurada ne işimiz var?” ve “Orada ne işimiz var?” türünden cümleler de bekliyoruz kendisinden. 

En sonunda “Burada ne işimiz var?” deyip ivedilikle evine gitmesi de çok yerinde bir davranış olur. 

*

TBMM’de İsrail saldırganlığı üzerine kapalı oturum yapıldı. 

Hazrete göre gereksiz zaman kaybı olabilir ama vaziyet onun gördüğü kadar pembe değil. Çok daha koyu, çok daha kırmızı. Hem de kan kırmızısı! 

“Kapalı oturum” demek, “Orada konuşulanlar gizli kalacak” demek. Dışarıya aktarılamayacak, tutanaklar on yıl boyunca kimseye gösterilmeyecek. 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Meclis’te konuştuğu açıklandı. Başkaları da fikrini ortaya koymuştur elbette. 

Kimin ne söylediğini on yıl sonra öğreneceğiz. Büyük titizlik kanun icabı. 

Biz bilemeyeceğiz fakat İsrail hemen her cümleyi haber almıştır. ABD’den önce mi öğrenmiştir, sonra mı, orasını bilemeyiz.

Meclis’te bulunanların her birinin pirüpak olduğunu kim iddia edebilir? 

O koltuklarda oturanların yarısına güvenim yok. 

Hiç kusura bakmasınlar. 

Bu sözden gücenenler çıkacaksa, eski usulle geri almak mümkün. 

O koltuklarda oturanların yarısına güvenim var.