ÜÇ bine yakın ölü, 10 binden fazla yaralı... Bu satırları yazarken bile sayı artıyor. Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Filistinlilere karşı fosfor bombası kullandığını kanıtlarıyla gözler önüne serdi. BM de 1 milyondan fazla Filistinlinin yerinden edildiğini açıkladı. İsrail’e sıfat bulmakta zorlandığımız günler…
Evet, işgalciler, katiller! Ama bunlar İsrail’i tanımlamaya yetmiyor. Çünkü hastaneleri bombalamanın, mülteci kampına bile bomba atmanın hangi sıfatla karşılanacağını saptayamıyoruz. Bu kadarla da kalmıyor zulüm. Gazze Şeridi'ne su, elektrik, gıda malzemeleri, yakıt ve ilaç temini de İsrailli zebanilerin engellemesi nedeniyle ulaştırılamıyor. İnsanlar Filistin’de her an üzerlerine bomba düşeceği endişesiyle beklerken bir yandan da susuzluk ve açıkla mücadele ediyorlar.
Yardımların ulaştırılacağı Refah Sınır Kapısı bile İsrail tarafından hedef alındı. Göçe zorladığı insanlara işaret ettiği bölgeleri de bombalıyorlar, bölgeyi terk eden kafileleri saptayıp onların da üzerine bomba yağdırıyorlar.
Bir Filistinli çocuk, bir başka çocuğun ikiye ayrılmış kafasını ağlayarak anlatıyor. Babalar evlatlarının cesetleri üzerine kapanıp feryad ediyorlar. Dünya ne mi yapıyor? Dünya yine bildiğimiz dünya. Birkaç cılız ses çıkacak gibi oluyor, menfaatler üzerinden yörüngeler her an değişiyor, her an anî virajlarla cılız seslerin büyüyüp çığa dönüşmesine ket vuruluyor. Halklar uyanık, halklar vicdanlı… Ama onların da sesi eyleme dönüşmeyen bir pasiflikte asgari etkilerden öteye geçemiyor.
Tabiî şimdilik!
Biz biliyoruz ki zalimin kazandığı görülmemiştir. Zalimin, zulümden kâr elde ettiği, kan içerek beslenip serpildiği vaki değildir. Şeytanî aldatmacalar insana zalimin bedenini devasa, keyfini de üst düzey sanrısı yaşatabilir. Fakat işin aslı hiçbir zaman öyle değildir. Bütün zalimler yaşattıkları zulmü misliyle tadacakları bir sona doğru dörtnala yol alırlar. Diyorlar ki, "Bütün bu zulmü haykırmanın kime ne faydası var?". Biz evvelâ nerede duracağımızı bilelim ki zalimin oyuncağı olmayalım. Ayrıca dünya, bütün bu katliamı tarihe savaş başlığında kaydetmeye kararlı Siyonist sevicilerle doluyken, bunun bir savaş değil, katliam ve soykırım olduğu gerçeğini her yere yazmak boynumuzun borcu.
Çünkü 7 Ekim’den bu yana İsrail’de binlerce çocuk katledildi. Evler, yollar, sokaklar, hastaneler, okullar bombalandı. Bu sadece son dönemeçte yaşananlar. Çünkü İsrail yetmiş küsur yıldır burada Müslüman kanı içiyor. İsrail bir eliyle sivillerin üzerine fosfor bombası atarken, diğer eliyle de sosyal medyada hırsızlığını ve katliamını aklamaya gayret ediyor. “Çocuk öldüren Hamas” yalanıyla dünyanın gözünü boyamaya çalışıyor. Herkes biliyor ki, çocuk öldüren de İsrail, zulmeden de İsrail, işgal eden de İsrail!
Yavuz hırsız, ev sahibini bastırmaya gayretli. İşte sırf bu gayretin boşa çıkması adına bile susmamak, her yere, dağa taşa İsrail’in bu zulmünü ve onu destekleyen şahıs/kurum ya da devletlerin zulme ortak olan çiğliğini haykırmak gerek.
Filistin ve Kudüs, tüm Müslümanların ve İnsanların sorunudur. Burada yaşanan kıyımın, işgalin ve zulmün karşısında durmamak insana dair bütün kimlik bilgilerini yerle bir eder. Böylesine canice, böylesine haksız ve böylesine azgınca gerçekleştirilen bu soykırım projesi karşısında susmak ya da zalime destek vermek, insanın canavarlaşmış olduğunu gösteriyor.
Neyse ki Filistinli kardeşlerimiz bize ölümle ölünmeyeceğini yeniden ve tekraren hatırlatmaktalar. Bunca zorluğun içinde bile hamd eden dilleriyle, bunca baskı ve zulmün ortasında Kudüs’ün mahremiyetini korumaya gayret eden yiğitlikleriyle, hem dünya insanına, hem de biz Müslümanlara ahlâk ve onur dersi veriyorlar. Onların bu hâli, zaferin ve Allah’ın yardımının yakın olduğunun da göstergesi.
İnanıyoruz ki, sebepler sebeplere eklenecek, olmazlar İlâhî kudretin inayetiyle halk olacak ve Filistin’in acı günleri Kudüs zaferiyle son bulacak!
Zalimin zulümden inşâ ettiği medeniyetler bataklıktandır. Bir müddet katı ve geçişsiz bir mukavemette göz boyasalar da eninde sonunda üzerindeki her şeyle birlikte batışa ve yok oluşa mahkûmdur.