İsraf yükünden tasarruf kültürüne

Sadece makam sahipleri ve devlet memurları değil, sunulan hizmetler noktasında devlet malına zarar vermeden kullanmak, açık lâmbayı ya da gereksiz kombiyi kapatmak, bireysel ulaşım yerine toplu taşım araçlarını kullanmak gibi basit görünen uygulamaların 85 milyon kere çarpımından doğan tasarrufun azımsanmayacağını bilmek ve bu doğrultudaki önlemleri devam ettirmek vatandaşlık görevidir.

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, geçen ayın ortasında, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Genel Merkezi’nde düzenlenen TOBB 80’inci Genel Kurulu’na katılmış, burada bir konuşma gerçekleştirmişti. “Tasarruf kültürü yaygınlaştıkça ve toplum tarafından sahiplenildikçe cari açıktaki iyileşme de hız kazanacaktır” cümlesi, verilmek istenen mesajın ana yapısını oluşturuyordu.
O günden beri yazmak istiyordum ancak Gazze meselesi her zamanki gibi öncelikli gündem olduğundan, buna imkân bulamamıştım. Konuyla ilgili birkaç kelâm etme fırsatını kaçırmama adına yazmak istedim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkemizin küresel ekonominin seyrinden olumsuz etkilendiğini ifade eden konuşmasında, bölgemizdeki krizlerden ülkemizde yaşanan depremler ve bir yıl içinde gerçekleşen iki büyük seçime de değinmişti. İstihdamı artırmaya yönelik politikalara ağırlık verileceğini müjdeleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, enflasyonla mücadeleye de devam edileceğini ifade eden konuşmasını “Kamuda harcama, kontrol ve kesintileriyle tasarrufları artırıyoruz. Bütçedeki yatırım ödeneklerini gıda, tarım, yeşil ve dijital dönüşüm gibi öncelikli alanlara yönlendireceğiz. Ayrıca yapısal reformları hızlandırıyoruz” sözleri ile tamamlamış, Türkiye’nin hem üreterek büyümek, hem de tasarruf ederek kaynaklarını en verimli biçimde kullanmak zorunda olduğunu deklare etmişti.

Uzun konuşmayı özetlemeye çalıştım. Ama bize lâzım gelen, tasarruf kültürünü yeniden ikâme etmek. Bunu başarabilir, geçmişten günümüze sırtımızda bir yük olarak taşıdığımız israf yükünden kurtulabilirsek şayet, işte o zaman şahlanış için gerçek bir fırsat doğar. Yoksa Devlet’i yöneten en üst düzey ismin konuşmasına gelenler, lüks makam araçlarıyla otoparkları, koruma ordusuyla salonları doldurmaya devam ederlerse inandırıcılığı kaybolur.

Tasarruf, tek yönlü bir uygulama değildir. İçi su dolu, iki kulplu bir kazanın taşınması nasıl tek kulpun tutulması ile mümkün değilse, tasarrufun da belli kalemler, belli lokasyonlar ve makamlarla sınırlandırılması, büyük hayâlin başlamadan bitmesine neden olacağı apaçık bir gerçektir.

Her şeyden önce bu tedbirlere harfiyen uymak, inanmak gerekir. Hanelerimizden, mutfaklarımızdan başlayan bu alışkanlığın otellerden, kurumlara ve bakanlıklara kadar yaygınlaştırılması birinci önceliğimiz olmalıdır.

Akan dereden abdest alırken bile suyun israf edilmesine cevaz vermeyen bir dinin mensupları olarak, akla gelebilecek her kalemden tasarrufa gitmemiz gerekir. “Devlet malı deniz, yemeyen…” şeklindeki garabet bir cümleye yapışarak yol almak, öksüz, yetim ve şehit hakkı bulunan beytü’l-mâlden tırtıklamayı bırakın, israf etmek dahi büyük bir vebâldir.

Sadece makam sahipleri ve devlet memurları değil, sunulan hizmetler noktasında devlet malına zarar vermeden kullanmak, açık lâmbayı ya da gereksiz kombiyi kapatmak, bireysel ulaşım yerine toplu taşım araçlarını kullanmak gibi basit görünen uygulamaların 85 milyon kere çarpımından doğan tasarrufun azımsanmayacağını bilmek ve bu doğrultudaki önlemleri devam ettirmek vatandaşlık görevidir.

Ha bir de Siyonist Yahudi menşeli ürünleri boykota devam ediyoruz.