İsraf sarrafı

İnsan kelimeden ibarettir; çünkü dünyadaki diğer canlılardan farklı olarak üretebildiği belki de tek şey kelimelerdir. Ağzımızdan çıkan her bir kelimeyi tartarak ve düşünerek sarf etmeliyiz. Yerine getirilmeyen sözler/vaatler, insanların hayatlarına/ömürlerine mâl olabilir.

“İSRAF” kelimesinin kökeni (Arapça) “srf”dir. Anlamı “azıtma, taşırma, hâddi aşma, boşa harcama” anlamlarına gelir. İlâveten “ihmâl etme, göz ardı etme” anlamları da vardır. İnsanın dünyayı maddî olarak algılamasından mütevellit, dar bir görüş açısıyla “israf” kelimesi, yalnızca maddî şeylerin gereğinden fazla tüketilmesi olarak kullanılıyor.

Oysa insanın gereğinden fazla, ihtiyacı olmayan şeylere sahip olması ve o şeyleri kullanmaması da israftır. “Ziyan” (Farsça) kelimesinin kökeninin anlamına baktığımızda ise “zarar” kelimesi karşımıza çıkıyor. “İnsan, elindekini ziyan ederek ona zarar verir” sonucuna varılabilir. İsrafın birtakım çeşitlerini sıralamak hâsıl olursa denilebilir ki, insan, tüketemeyeceği şeyi yahut tüketmediği şeyi alırsa, o israftır. Yerine getiremeyeceği sözleri vermesi israftır. Çünkü dünya bir döngüden ibarettir. Aldığınız “şeyi” bir başka yere koyup oluşan boşluğu doldurmazsanız, o şey zayi olur. “İnsan, ağzından çıkan cümlelerin, bütün evreni dolaşıp tekrar kendine geri döndüğünü bilse, eminim çok daha dikkatli olurdu” der Albert Einstein.

İnsan sırf maddeden ibaret olmadığı için, sadece midesinin alamayacağı kadar yemeği alıp yiyemeyip de çöpe attığında israf etmiş olmaz. Çok fazla bilgi sahibi olup o bilgileri kullanmazsa da israf etmiş olur. Bilgi, acemi ellerde ziyan olur. Söz verip sözünde durmadığı zaman, ilk başta karşısındaki insanın güvenini ve ümidini zayi etmiş olur, ağzından çıkan sözü boşuna sarf etmiş olur ve kelime ziyan olur. Allah’ın Hazreti Âdem’e öğrettiği ilk şey “kelimeler” değil miydi? Öyleyse sözün ehemmiyetini idrak etmek mühim!

İnsan belki her şeyi düşünebilir, ancak insan düşündüğünden değil, ağzından çıkan kelimeden mesuldür. Mevlâna’nın bu konudaki mühim sözü şöyle: “Söz, ağızdan çıkana kadar senin esirin; ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun!”

İnsan, bir kelime kullanarak, kullandığı o kelimenin mesuliyetini almış olur. “Mesul” kelimesinin kökenine bakıldığında “sorgu” kelimesi karşımıza çıkıyor; öyleyse ağzımızdan çıkan kelimelerin mesulü olarak elbet bir gün sorgulanacağınız. Burası (dünya) insanlar için imtihan yeri ve imtihan bitince sorgu başlayacak.

Tüketimin statü olarak görüldüğü ve hızlandığı bu çağda hızlı tüketim normal bir olgu hâline evirildi. Tüketim sadece maddî şeylerin harcanması değildir. İnsan sevgi, saygı, ümit ve benzeri birçok soyut kavramın niteliğini de tüketebilir. İnsan, insanı da tüketebilir. Bir filozofun “Homo homini lupus” (İnsan, insanın kurdudur) şeklindeki sözünü anmakta yarar var. 

Son tükettiğimiz mühim kavramsa “sevgi”. Bir söz okumuştum: “İnsan bir çiçeği severse, onu her gün sular; çiçek gözüne hoş gelirse birden koparıverir.” Yani insan, çiçeğin ömrünü, güzelliğini yakından görmek uğruna heba edebilir. Sonuçta ne güzellik kalır, ne de çiçeğin bütünsel varlığı. Çağımızdaki kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddet olaylarının minik bir özeti olabilir bu. Çünkü insan, gerçekten severse sevdiğine zarar veremez, aksine onu tüm kötülüklerden muhafaza etmeye gayret eder. İnsan, severse çaba gösterir. İnsan gerçekten seviyorsa hoş görür.

Nihayetinde, biz dünyadan bir kere geçiyoruz ve mühim olan, bu geçişi güzel kılmak. Bundan dolayı insan, verdiği sözün ehemmiyetini iyice kavramalı. İnsan kelimeden ibarettir; çünkü dünyadaki diğer canlılardan farklı olarak üretebildiği belki de tek şey kelimelerdir. Ağzımızdan çıkan her bir kelimeyi tartarak ve düşünerek sarf etmeliyiz. Yerine getirilmeyen sözler/vaatler, insanların hayatlarına/ömürlerine mâl olabilir.

İnsan israftan kaçınmalı; hem maddî, hem manevî... İsrafın bir anlamı da “ihmâl” idi. İnsan, ihmâl değil, ihya etmesi gereken bir varlık olmalıdır. Esasen “yaratılmışların” en üstünü olma nişanelerinden en mühimi budur!