İsmet Becar: “Avrupa’da yeni bir İslâm Medeniyeti kurmak istiyoruz”

Biz, millet olarak gerçekten çok yorgun bir milletiz. Bir Müslüman Boşnak olduğum için çok gururluyum. Savaş sırasında bombalar atılırken Gazi Hüsrev Bey Camii, Müslümanların en değerli manevî mabetlerinden biriydi, yine öyle. Bu cami savaş sırasında yıkıldı. Hâlbuki savaşta Müslümanlar hiçbir kilisenin camına dahi dokunmamıştır. Hırvatlar 150 Boşnağı katlettiğinde ve camilerini yıktığında, Müslümanlar Saraybosna katedralinin camını bile kırmadılar.

OSMANLI akıncıları 14. yüzyılda Bosna’ya şedd-i rihal etmeye başladıklarında, Boşnaklar “Bogomil” diye adlandırılan bir Hıristiyan mezhebine tâbi idiler. Bu yüzden bölgedeki Ortodoks ve Katoliklerden baskı görüyorlardı. Osmanlı akıncılarıyla birlikte Bosna’ya gelen dervişler, çok kısa sürede yüzbinlerce kişinin Müslümanlaşmasını sağladılar. Dervişlerin hakkaniyeti gözeten tavırları Boşnakların sempatisini kazandı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1463’te bu toprakları fethetmesinden sonra İslamî kimliğe bürünen Bosna, dört asrı aşkın bir zaman Osmanlı idaresinde kaldı.

Bu süre zarfında Osmanlı, Bosna’yı imar ederek babalık, koruyup kollayarak da bu coğrafyaya analık etmiştir. 1878’e gelindiğinde Bosna, Osmanlı toprağı sayılması kaydıyla yönetim Avusturya-Macaristan’a devredildi. Bu tarihte yetim kalan Bosna, 1908 yılında tamamen Avusturya-Macaristan’a bırakılarak öksüz de kaldı. Avusturya-Macaristan yönetimi ve sonrasında gelen komünist rejimle birlikte İslamî değerler, inanç düzeyinde olmasa da yaşam şekli bağlamında aşınmaya başladı.

1992’de o vahşi savaş patlak verdiğinde, tecavüze uğrayan ve katledilmeye başlanan Bosnalılar kapı komşuları olan Sırplar tarafından neden böyle bir muameleye maruz kaldıklarının cevabını bulmakta zorlanıyorlardı. Çünkü daha düne kadar hep beraber, bir arada yaşıyorlar, alışveriş yapıyorlar, hatta kız alıp kız veriyorlardı. Neden sonra, cevabı buldular; katledilmelerinin ve tecavüze uğramalarının tek bir nedeni vardı: Müslüman olmaları…

Bosna bu cevabı bulduktan sonra İslamî uyanış başladı. Bu uyanışı besleyen dinamiklerden biri de hiç şüphesiz “medya”. Medyanın gücünü fark eden ve toplum kliklerine ulaşmanın en önemli aracı olduğunu gören Bosna’nın genç entelektüellerinden biri olan İsmet Becar, İslamî değerlerin toplumsal damarlara nüfuzu için medya alanında çalışmalar yapan siyasal bilgiler mezunu bir entelektüel.

Becar, ayrıca Bosna’da faaliyet gösteren bir Adalet ve Kalkınma Teşkilatı üyesi. Bosna Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli İsmet Becar, kurumun sosyal ve elektronik medya ağını oluşturan kişi olarak tanınıyor ve ayrıca savaş sırasında göç eden ve daha sonra tekrar topraklarına dönen Bosna’daki küçük bir kasabada mültecilere vaizlik ve imamlık yapıyor.

İsmet Becar, çalıştığı kurumun yayın organı olan Radyo 1’de yaptığı yayınlarla İslamî değerlerin yeniden inşasına katkıda bulunuyor. Biz de Becar ile tüm bunları görüşmek istedik ve çok geçmeden buluştuk. Tercümanımız Eldar Uka ile birlikte Radyo-1’e vardığımızda, Becar bizi mütevazı bir mekânda karşıladı. İsmet Becar ile radyo yayını öncesi iki saat boyunca konuşma fırsatı bulduk.


“Medya en büyük silahımız”

·       Siyasal bilgiler mezunu olmanıza rağmen medya alanında çalışmalar yapıyorsunuz. Bu alana neden yöneldiniz?

Genç insanların milletine ve devletine borcunu ödemesi lazım. Benim dedem ve ninem, imam ailesinden geliyorlar. 4 yıl boyunca altı çocuklarını da Bosna’nın dört bir tarafına, savaşa gönderdiler. Amcam Mustafa 21 yaşında şehit edildi. Benim, aileme karşı borcum var ve bendeki en büyük motivasyon kaynağı da bu aslında.

Oğlumun sorduğu bir soruydu: “Baba, sen 29 yaşına kadar ne yaptın?” En azından bu soruya verecek bir cevabım olsun diye gayret gösteriyorum. Bazı arkadaşlarım El-Cezire’de çalışıyorlar. El-Cezire’nin Balkan Yayın Müdürü benim de misafirim oldu. Orada çok daha büyük iş fırsatları vardı. Ama ben, Peygamber Efendimiz’in duasıyla orada program başlatamam. Bu benim için yeterli! Biz bu inanca ve dünyayı değiştirme tutkusuna sahip olduğumuz müddetçe ailemizin verdiği bu mücadele boşa gitmeyecektir. Ben buradaki Müslüman bölgesinde yaşanması, orada kalınması için mücadele ediyorum. Mikrofon, medya bugün bizim silahımızdır. Gençleri bir arada tutmak için bundan daha büyük hissiyat olamaz.

·       Radyo-1 hakkında bize bilgi verir misiniz? Diyanet’e bağlı resmî bir kurum mu, yoksa özel bir girişim mi?

Diyanet, Radyo-1’in kurucusudur ve ilk medya kuruluşudur. Çalışma yürüttüğüm diğer kuruluşlarla Radyo-1 arasında resmî bir bağ yok. Ancak buradaki insanlarla Diyanet’teki insanlar fikir olarak birbirlerine yakınlar ve beraber faaliyet yürütüyorlar. Örneğin Radyo-1, nüfus sayımının yapıldığı dönemde bütün güney Almanya’yı gezerek diasporayla görüştü ve diasporanın sayımda bulunmaları için ikna çalışmaları yürüttü, buna yönelik yayınlar yaptı. Diyanet daha etkili olabilmek için başka medya üzerinden faaliyetler yürütmek yerine kendi yayın organını kurdu.

·       Diyanet’in sahip olduğu ya da kuruluşuna öncülük ettiği bir televizyon var mı?

Biz televizyon konusunda da çalışmalar yürütüyoruz. Ama henüz bir televizyon kanalımız yok. Kurulması için çalışmalarımız devam ediyor.

·       Radyo-1 Bosna’da nerelerde dinleniyor? İnternet üzerinden yayın yapılıyor mu?

Radyo hemen hemen bütün Bosna’da yayın yapıyor. Özellikle Bosna’daki en merkezî yerlerde, en iyi sinyal alan yerlerde şubelerimiz var, web üzerinden yayınlarımız var. Meksika’dan bile yayınlarımız takip edilebiliyor. İslam dünyasında değişik üniversitelerde okuyan çok sayıda Boşnak öğrenci var. Buralardan rahatlıkla yayınlarımıza bağlanabiliyorlar. Biz kendi değerlerimizi insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü toplumun tamamına ulaşabilecek bir ekibiz ve bu ekip, yönetim kurulundan dergicilere, muhabirlere, gazetecilere kadar tamamen genç insanlardan oluşuyor. Radyoda 17 çalışanımız var.

·       Radyoda yapılan yayınlardan bahsedebilir misiniz? Ne tür yayınlar yapılıyor?

Sabahları Kur’an-ı Kerim tilavetiyle program açılışı ve sabah programı var. Günde üç sefer Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Boşnakça tercümesiyle Kur’an ayetlerini anlatıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın protokol görüşmelerini takip ediyoruz. Boşnakların milli ve kültür enstitülerinin programlarını takip ediyoruz. “Zekâtın değeri” kampanyasını sürdürüyoruz. Tamamen gönül bağıyla yapılan hareketleri duyuruyoruz.

Biz toplumun hemen her kitlesine ulaşmaya çalışıyoruz. Konuklarımız genellikle Bosna Hersek’in akademisyenleri ve siyasetçilerinden oluşuyor.  Hepsinin ortak bir amacı var: İnsanlar arasındaki hoşgörüyü ve insanlığı topluma sunmak.

“Soykırımı unutturmamak için yayına Srebrenitsa ile başlayıp Srebrenitsa ile bitiriyoruz”

·       Radyo-1’in yayınları içerisinde sanatsal programlar, toplumsal hafızada savaşın etkilerini taze tutabilme adına şiir ve edebiyatıyla büyük bir çaba var mı?

Önceden tamamen Boşnak edebiyatından oluşan programlarımız vardı. Yayınlarımıza edebiyatçılar, film yapımcıları katılıyor. Hatta diğer dinlerden de sanatçılar katılıyor. Savaşın ve soykırımın propagandasını Radyo-1’den daha fazla yapan bir medya organı yok. Boşnakların savaşı ve soykırımı unutmamaları için bir aylık yayınlarımızı Srebrenitsa ile başlatıp Srebrenitsa ile bitiriyoruz.

Bizim amacımız, “insanları bilinçlendirmek”. Ancak bu bilinçlendirme, başka bir topluma kin tutma yoluyla yapılmıyor, bu doğru değil. Amacımız, savaş ve soykırımı toplumun unutmasını önlemek.  

Buradaki Müslüman bölgesinde yaşanması, orada kalınması için mücadele ediyorum. Mikrofon, medya bugün bizim silahımızdır. Gençleri bir arada tutmak için bundan daha büyük hissiyat olamaz.

·       Soykırımla alâkalı ilkokul, ortaokul ve liselerdeki tarih kitaplarında herhangi bir konu bulunmuyor. Bu konuda neler söylersiniz?

Bu gerçekten doğru... Biz bunlara karşı çıkarak insanları bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Teknik olarak çok basit bir yerde yayın yapıyoruz. Bizim dinleyicilerimiz programlarımızı takip ettiklerinde, “Bu kadar basit bir teşkilatlanmayla bu kadar büyük bir program nasıl başarıyorsunuz?” diye soruyorlar. Bazı programlarda kitap salonları tanıtılıyor. Bununla okuma kültürünü ve seviyesini arttırmak istiyoruz. İnanıyoruz ki, din ve keşfi Boşnak milletinin bir potansiyeli olarak algılanabilir. Ayrıca dinleyicilerimize kitap da hediye ediyoruz.

·       Başka rakip radyolar var mı? Reyting sıralaması içindeki durumuz nedir?

Saraybosna’da 10 tane çok dinlenen radyo varsa, bizim çalışmalarımız bunlara nazaran ilk beş içerisine giriyor. Diğerlerinde program içeriği olarak denklik var, ancak onlarla teknik ve teşkilat açısından denk değiliz. Diğerleri mükemmel derecede teşkilat ve teknik ekipmana sahipler. Diyanet İşleri daha yeni yeni medyanın, insanların hayatındaki yerini kavrıyor.

·       Facebook ve Twitter’deki takipçi sayınız nedir?

Şu an 12 bine yakın takipçimiz var. Ama şu ana kadar en kaliteli promosyon bizim çalışmamız hem Bosna, hem de diaspora için. Teknik açıdan hâlâ bu müessesenin kendine ait bir aracı, bir otomobili dahi yok, biz bu problemleri aşmaya çalışıyoruz. Çünkü benim babam düşünemezdi bile kendi döneminde, günde üç kere Kur’an tilaveti yayını yapan bir radyoyu.

“Ermeni soykırımı iddiaları nedeniyle Türkiye ile soykırım konusunda işbirliği yapamıyoruz”

·       Radyoda yaptığınız programların yanı sıra Adalet ve Kalkınma Teşkilatı’nda da görev alıyorsunuz. Bundan bahsedebilir misiniz? Teşkilat olarak neler yapıyorsunuz?

Adalet ve Kalkınma Teşkilatı, küçük bir teşkilat olan Aktif Boşnak Teşkilatı’nın içinden doğdu. Yani şimdi Aktif Boşnak Teşkilatı’ndan Adalet ve Kalkınma Teşkilatı çıktı. Aktif Boşnak Teşkilatı’nı resmileştiremedik; statüde bazı değişiklikler yapmamız gerekiyordu ki devlet tarafından onaylansın. Biz de bunu yaparak Adalet ve Kalkınma Teşkilatı’nı kurduk. Teşkilat olarak nüfus sayımı sırasında ciddi çalışmalar yürüttük. Bunun yanı sıra bir de Soykırım Müzesi çalışması yapıyoruz. Bu müze sadece Boşnakların bir projesi değil.

·       Projeyi destekleyen başka kimler var? Türkiye’de böyle bir platform var mı?

Hem devlet içindeki, hem de dünyadaki buna benzer kurumlar bizi destekliyorlar. Almanya’da Boşnak Akademi Kulübü ve Boşnaklar üzerine yapılandırılan Soykırımı Araştırma Kanalı bize destek veren başlıca kuruluşlar.

Türkiye ile ciddi bir çalışma yapılmadı. Bu tür konular, temaslar ve faaliyetler devletler arasında bir kriz oluşturabilir. Ermeni soykırımı ile ilgili Türkiye zor durumda kalabileceğinden ötürü Türkiye ile işbirliği yapamıyoruz.  

Mesela köpek hakları ile ilgilenen kuruluşlar var ve bu kuruluşların inanılmaz bir bütçeleri var. Bir toplumda köpeklerin insanlardan daha çok yasal hakkı varsa o toplumu değiştirmek lazım.

·       Teşkilatın sosyal faaliyetleri nelerdir?

Bizim derneklerimizde ve küçük enstitülerde çalışma faaliyetlerimiz oldu. Hoşgörü projelerinde beraber çalışıyoruz. Önceden biri birine balık getirdiği zaman hazır servis ediyordu, ama şimdi balığı tutmak için olta getirmesi gerekiyor. Bizim insanlara ekmek, yiyecek, hayvan satma amacımız yok, biz insanımıza “Bu devlet senindir! Bu devleti kalkındırmak, ileriye taşımak sana düşer; senin çalışman, üretmen lazım!” felsefesini öğretmek istiyoruz. Yani kim olursa olsun –Boşnak, Hırvat, Sırp- fark etmeksizin bunu öğrenmelidir. Bunun için bize güç ve destek lazım.

·       Ne tür bir destekten bahsediyorsunuz?

Aslında bize bir güç lazım; siyasiler gelip halkıyla oturup halkıyla dertleşecek. Burada devlet enstitülerinin karşısında park yeri göreceksiniz ve oralar gerçekten pahalı araçlarla dolu. O parlaklık Doğu Bosna’da yaşayan insanlardan çok uzak. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in kurduğu siyasî felsefe buna dayanmaz. Bağımsız, sivil ve sosyal örgütlerin görevi bu prensibe yönelik olmalıdır.

“Bizi psikolojik olarak yıkmaya çalışıyorlar”

·       Sizce bu prensibin gerçekleşmesine engel nedir, kimlerdir?

Bağımsız kuruluşlara Batı’nın finansman olması, onların faaliyetleri en önemli engeldir. Kadın hakları konusunda çalışan kuruluşlar, bu devlette yaşanan kanlı savaşı tam anlamıyla anlatmıyorlar. Onlar Bosna’daki örf ve âdeti yok etmek için çalışılıyor. Mesela köpek hakları ile ilgilenen kuruluşlar var ve bu kuruluşların inanılmaz bir bütçeleri var. Ama onların çalışmaları da boşa gidiyor. Onların bir sorunu da bu köpeklerle alâkalı hiçbir çözümün üretilmemesi. Bir toplumda köpeklerin insanlardan daha çok yasal hakkı varsa o toplumu değiştirmek lazım. Bunun dışında eşcinsellik faaliyetleri ile alâkalı kuruluşlar da var. Bunlar bizi psikolojik açıdan yıkmak için yapılan faaliyetler.

·       Yıkıcı faaliyetlerde medyanın payı nedir? Medya bunları özendiren yayınlar mı yapıyor?

Finansal olarak medyayı yönlendirmek kolaydır. Parası olan medyayı yönlendirir. Bu yüzden medyada bu tür faaliyetleri özendirici yayınları var. Ve biz o tür reaksiyonlara karşı durmaya çalışıyoruz. Radyo-1 olarak teknik açıdan çok gerideyiz, ancak şunu biliyoruz ki sadece pes edersek kaybederiz, aksi takdirde kaybetmeyiz. Biz eşcinselliğin Saraybosna’da olmasını istemiyoruz. Bu bizim aile prensiplerine tamamen aykırı. Ama biz anlıyoruz ki bizim mücadelemiz demokratik olmalı. Bu noktada biz baskı görüyoruz. Bu noktada kim bize destek olmak isterse bütün dünyaya kapılarımız açıktır. Çünkü bizde İslam veya gelenekten ziyade insanlık duyarlılığı söz konusudur. Biz aile kurumunu korumak için bunu istiyoruz.

“Avrupa Bosna’yı tanımalı ve Bosna’yı kendi değeri olarak görmelidir”

·       Dünya kamuoyunun duymasını istediğiniz, dünya veya Türkiye kamuoyunda bilinmeyen ve bilinmesini istediğiniz bir şey var mı?

Bosna-Hersek bölgesi ile Avrupa’nın hem kültürel, hem tarihsel olarak kopmaz bir bağı var. Bizim buradaki varlığımız, yaptığımız çalışmalar, Avrupa’nın Hıristiyan bir Avrupa olmadığını gösterir.  

Emevîler Avrupalıları kendi din ve kültürleriyle benimsedi, oraları zenginleştirdi. Bunun için Avrupa ve İslam ayrı ayrı düşünülmemelidir. Avrupa Bosna’yı tanımalı ve Bosna’yı kendi değeri olarak görmelidir.

Biz, millet olarak gerçekten çok yorgun bir milletiz. Bir Müslüman Boşnak olduğum için çok gururluyum. Savaş sırasında bombalar atılırken Gazi Hüsrev Bey Camii, Müslümanların en değerli manevî mabetlerinden biriydi, yine öyle. Bu cami savaş sırasında yıkıldı. Hâlbuki savaşta Müslümanlar hiçbir kilisenin camına dahi dokunmamıştır. Hırvatlar 150 Boşnağı katlettiğinde ve camilerini yıktığında, Müslümanlar Saraybosna katedralinin camını bile kırmadılar. Avrupalılar bize o hoşgörüyü göstermedi.

·       Sizce Bosna Doğu’ya ait bir yer midir, Batı’ya ait bir yer mi?

Bosna hem Doğu’da, hem Batı’da olan bir köprüdür. Ne Doğu, ne de Batı onsuz yapabilir. Bu köprünün amacı, Doğu ve Batı arasındaki ilişkileri düzeltmektir. Biri Paris’teki Eyfel Kulesi’ni bombalasa bütün Avrupa ona karşı gelirdi. Çünkü o, bütün Avrupa ülkelerinin simgesidir. Mostar Köprüsü de öyle görülmelidir. Savaşta hasar gören Saraybosna Camii de dünyanın kültürel mirasları arasına girmelidir.

Avrupa bu mirası korumasa da biz, Boşnaklar olarak bugüne kadar nasıl koruduysak bugünden sonra da öyle koruyacağız. Bu konuda Avrupa’dan beklentimiz var ama bağladığımız bir ümit yok. Artık hiç kimseye umut bağlamayacağız! Çünkü tarih bize bunu böyle öğretti. Biz burada bu değerleri korumayı başardık. Bunu bir sefer yapabildiysek bir kere daha yapabiliriz. Bizim de amacımız, bu hissiyatı halkımıza yerleştirebilmek.

“Havalimanına Aliya’nın adını veremiyoruz”

·       Sözünü ettiğiniz hissiyat yeni nesilde bulunuyor mu?

Gençlerin düşünce dünyalarını medya şekillendiriyor. Onların televizyonları, medyaları yok. Yani kendi değerlerini taze tutacak hatırlama programları yok. Bosna’ya mâl olmuş kişiliklerin isimlerini havalimanı gibi yerlere veremiyoruz. Nasıl Kosova’da Adem Yaşari Havalimanı varsa, buradakinin adı da Aliya İzzetbegoviç Havalimanı olmalı ama “İki millet rahatsız olmasın” diye havalimanımıza onun ismini veremiyoruz. Dayton Antlaşması buna engel oluyor. Biz bunun mücadelesini veriyoruz burada.

Değerli olan tek şey var: Ya mücadele eder ve kazanırsınız ya da savaşmaz, kaybedersiniz. Ama Allah sonuçta dediğini gerçekleştirecek. Allah bize vadediyor “Doğru yolda savaştığınız müddetçe kaybetmezsiniz” diye.

“Savaşta ambargo ne ise, siyaset sahasında şu an Dayton odur”

·       Dayton Antlaşması’nın başka engellemeleri var mı?

1995’te imzalanan bu anlaşma konusunda hiç kimse değişmesi için bir çaba sarf etmiyor. Dayton, Avrupa’nın ortasında Müslümanlar için siyasî bir anlam taşıyor. Bosnalılar Avrupa’da İslamî bir kitle, bu bizim hem en büyük trajedimiz, hem de en büyük gururumuz. Biz Avrupa’da İslam medeniyetini kurmak istiyoruz, bu konuda Müslümanlardan yardım bekliyoruz. Dayton, insan haklarına engel bir sistemdir. Dayton, demokrasinin önünde bir engeldir. Yüz bin Hırvat ile 1 milyon Boşnak siyasal olarak aynı oranda temsil ediliyor. Bu durum bizim demokratik hakkımız olan çoğunluğun yönetmesi hakkını elimizden alıyor. Savaşta silah ambargosu neyse, siyasal olarak şu an bizim için Dayton odur.