OSMANLI
akıncıları 14. yüzyılda Bosna’ya şedd-i rihal etmeye başladıklarında, Boşnaklar
“Bogomil” diye adlandırılan bir Hıristiyan mezhebine tâbi idiler. Bu yüzden
bölgedeki Ortodoks ve Katoliklerden baskı görüyorlardı. Osmanlı akıncılarıyla
birlikte Bosna’ya gelen dervişler, çok kısa sürede yüzbinlerce kişinin
Müslümanlaşmasını sağladılar. Dervişlerin hakkaniyeti gözeten tavırları
Boşnakların sempatisini kazandı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1463’te bu
toprakları fethetmesinden sonra İslamî kimliğe bürünen Bosna, dört asrı aşkın
bir zaman Osmanlı idaresinde kaldı.
Bu süre zarfında Osmanlı, Bosna’yı imar ederek babalık,
koruyup kollayarak da bu coğrafyaya analık etmiştir. 1878’e gelindiğinde Bosna,
Osmanlı toprağı sayılması kaydıyla yönetim Avusturya-Macaristan’a devredildi. Bu
tarihte yetim kalan Bosna, 1908 yılında tamamen Avusturya-Macaristan’a
bırakılarak öksüz de kaldı. Avusturya-Macaristan yönetimi ve sonrasında gelen
komünist rejimle birlikte İslamî değerler, inanç düzeyinde olmasa da yaşam
şekli bağlamında aşınmaya başladı.
1992’de o vahşi savaş patlak verdiğinde, tecavüze
uğrayan ve katledilmeye başlanan Bosnalılar kapı komşuları olan Sırplar
tarafından neden böyle bir muameleye maruz kaldıklarının cevabını bulmakta
zorlanıyorlardı. Çünkü daha düne kadar hep beraber, bir arada yaşıyorlar, alışveriş
yapıyorlar, hatta kız alıp kız veriyorlardı. Neden sonra, cevabı buldular; katledilmelerinin
ve tecavüze uğramalarının tek bir nedeni vardı: Müslüman olmaları…
Bosna bu cevabı bulduktan sonra İslamî uyanış başladı.
Bu uyanışı besleyen dinamiklerden biri de hiç şüphesiz “medya”. Medyanın gücünü
fark eden ve toplum kliklerine ulaşmanın en önemli aracı olduğunu gören
Bosna’nın genç entelektüellerinden biri olan İsmet Becar, İslamî değerlerin
toplumsal damarlara nüfuzu için medya alanında çalışmalar yapan siyasal bilgiler
mezunu bir entelektüel.
Becar, ayrıca Bosna’da faaliyet gösteren bir Adalet ve
Kalkınma Teşkilatı üyesi. Bosna Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli İsmet
Becar, kurumun sosyal ve elektronik medya ağını oluşturan kişi olarak tanınıyor
ve ayrıca savaş sırasında göç eden ve daha sonra tekrar topraklarına dönen
Bosna’daki küçük bir kasabada mültecilere vaizlik ve imamlık yapıyor.
İsmet Becar, çalıştığı kurumun yayın organı olan Radyo
1’de yaptığı yayınlarla İslamî değerlerin yeniden inşasına katkıda bulunuyor. Biz
de Becar ile tüm bunları görüşmek istedik ve çok geçmeden buluştuk. Tercümanımız
Eldar Uka ile birlikte Radyo-1’e vardığımızda, Becar bizi mütevazı bir mekânda
karşıladı. İsmet Becar ile radyo yayını öncesi iki saat boyunca konuşma fırsatı
bulduk.
“Medya en büyük silahımız”
·
Siyasal bilgiler
mezunu olmanıza rağmen medya alanında çalışmalar yapıyorsunuz. Bu alana neden
yöneldiniz?
Genç insanların milletine ve devletine borcunu ödemesi
lazım. Benim dedem ve ninem, imam ailesinden geliyorlar. 4 yıl boyunca altı
çocuklarını da Bosna’nın dört bir tarafına, savaşa gönderdiler. Amcam Mustafa
21 yaşında şehit edildi. Benim, aileme karşı borcum var ve bendeki en büyük
motivasyon kaynağı da bu aslında.
Oğlumun sorduğu bir soruydu: “Baba, sen 29 yaşına
kadar ne yaptın?” En azından bu soruya verecek bir cevabım olsun diye gayret
gösteriyorum. Bazı arkadaşlarım El-Cezire’de çalışıyorlar. El-Cezire’nin Balkan
Yayın Müdürü benim de misafirim oldu. Orada çok daha büyük iş fırsatları vardı.
Ama ben, Peygamber Efendimiz’in duasıyla orada program başlatamam. Bu benim
için yeterli! Biz bu inanca ve dünyayı değiştirme tutkusuna sahip olduğumuz
müddetçe ailemizin verdiği bu mücadele boşa gitmeyecektir. Ben buradaki
Müslüman bölgesinde yaşanması, orada kalınması için mücadele ediyorum.
Mikrofon, medya bugün bizim silahımızdır. Gençleri bir arada tutmak için bundan
daha büyük hissiyat olamaz.
·
Radyo-1 hakkında
bize bilgi verir misiniz? Diyanet’e bağlı resmî bir kurum mu, yoksa özel bir
girişim mi?
Diyanet, Radyo-1’in kurucusudur ve ilk medya kuruluşudur.
Çalışma yürüttüğüm diğer kuruluşlarla Radyo-1 arasında resmî bir bağ yok. Ancak
buradaki insanlarla Diyanet’teki insanlar fikir olarak birbirlerine yakınlar ve
beraber faaliyet yürütüyorlar. Örneğin Radyo-1, nüfus sayımının yapıldığı
dönemde bütün güney Almanya’yı gezerek diasporayla görüştü ve diasporanın
sayımda bulunmaları için ikna çalışmaları yürüttü, buna yönelik yayınlar yaptı.
Diyanet daha etkili olabilmek için başka medya üzerinden faaliyetler yürütmek
yerine kendi yayın organını kurdu.
·
Diyanet’in sahip
olduğu ya da kuruluşuna öncülük ettiği bir televizyon var mı?
Biz televizyon konusunda da çalışmalar yürütüyoruz.
Ama henüz bir televizyon kanalımız yok. Kurulması için çalışmalarımız devam ediyor.
·
Radyo-1 Bosna’da
nerelerde dinleniyor? İnternet üzerinden yayın yapılıyor mu?
Radyo hemen hemen bütün Bosna’da yayın yapıyor.
Özellikle Bosna’daki en merkezî yerlerde, en iyi sinyal alan yerlerde
şubelerimiz var, web üzerinden yayınlarımız var. Meksika’dan bile yayınlarımız
takip edilebiliyor. İslam dünyasında değişik üniversitelerde okuyan çok sayıda
Boşnak öğrenci var. Buralardan rahatlıkla yayınlarımıza bağlanabiliyorlar. Biz
kendi değerlerimizi insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü toplumun tamamına
ulaşabilecek bir ekibiz ve bu ekip, yönetim kurulundan dergicilere,
muhabirlere, gazetecilere kadar tamamen genç insanlardan oluşuyor. Radyoda 17
çalışanımız var.
·
Radyoda yapılan
yayınlardan bahsedebilir misiniz? Ne tür yayınlar yapılıyor?
Sabahları Kur’an-ı Kerim tilavetiyle program açılışı
ve sabah programı var. Günde üç sefer Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Boşnakça tercümesiyle
Kur’an ayetlerini anlatıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın protokol
görüşmelerini takip ediyoruz. Boşnakların milli ve kültür enstitülerinin
programlarını takip ediyoruz. “Zekâtın değeri” kampanyasını sürdürüyoruz. Tamamen
gönül bağıyla yapılan hareketleri duyuruyoruz.
Biz toplumun hemen her kitlesine ulaşmaya çalışıyoruz.
Konuklarımız genellikle Bosna Hersek’in akademisyenleri ve siyasetçilerinden
oluşuyor. Hepsinin ortak bir amacı var: İnsanlar
arasındaki hoşgörüyü ve insanlığı topluma sunmak.
“Soykırımı unutturmamak için yayına Srebrenitsa ile
başlayıp Srebrenitsa ile bitiriyoruz”
·
Radyo-1’in
yayınları içerisinde sanatsal programlar, toplumsal hafızada savaşın etkilerini
taze tutabilme adına şiir ve edebiyatıyla büyük bir çaba var mı?
Önceden tamamen Boşnak edebiyatından oluşan
programlarımız vardı. Yayınlarımıza edebiyatçılar, film yapımcıları katılıyor.
Hatta diğer dinlerden de sanatçılar katılıyor. Savaşın ve soykırımın propagandasını
Radyo-1’den daha fazla yapan bir medya organı yok. Boşnakların savaşı ve
soykırımı unutmamaları için bir aylık yayınlarımızı Srebrenitsa ile başlatıp
Srebrenitsa ile bitiriyoruz.
Bizim amacımız, “insanları bilinçlendirmek”. Ancak bu bilinçlendirme, başka bir topluma kin tutma yoluyla yapılmıyor, bu doğru değil. Amacımız, savaş ve soykırımı toplumun unutmasını önlemek.
Buradaki Müslüman bölgesinde yaşanması, orada kalınması için mücadele ediyorum. Mikrofon, medya bugün bizim silahımızdır. Gençleri bir arada tutmak için bundan daha büyük hissiyat olamaz.
·
Soykırımla alâkalı
ilkokul, ortaokul ve liselerdeki tarih kitaplarında herhangi bir konu
bulunmuyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Bu gerçekten doğru... Biz bunlara karşı çıkarak insanları
bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Teknik olarak çok basit bir yerde yayın
yapıyoruz. Bizim dinleyicilerimiz programlarımızı takip ettiklerinde, “Bu kadar
basit bir teşkilatlanmayla bu kadar büyük bir program nasıl başarıyorsunuz?”
diye soruyorlar. Bazı programlarda kitap salonları tanıtılıyor. Bununla okuma
kültürünü ve seviyesini arttırmak istiyoruz. İnanıyoruz ki, din ve keşfi Boşnak
milletinin bir potansiyeli olarak algılanabilir. Ayrıca dinleyicilerimize kitap
da hediye ediyoruz.
·
Başka rakip
radyolar var mı? Reyting sıralaması içindeki durumuz nedir?
Saraybosna’da 10 tane çok dinlenen radyo varsa, bizim
çalışmalarımız bunlara nazaran ilk beş içerisine giriyor. Diğerlerinde program
içeriği olarak denklik var, ancak onlarla teknik ve teşkilat açısından denk
değiliz. Diğerleri mükemmel derecede teşkilat ve teknik ekipmana sahipler.
Diyanet İşleri daha yeni yeni medyanın, insanların hayatındaki yerini kavrıyor.
·
Facebook ve Twitter’deki
takipçi sayınız nedir?
Şu an 12 bine yakın takipçimiz var. Ama şu ana kadar
en kaliteli promosyon bizim çalışmamız hem Bosna, hem de diaspora için. Teknik
açıdan hâlâ bu müessesenin kendine ait bir aracı, bir otomobili dahi yok, biz bu
problemleri aşmaya çalışıyoruz. Çünkü benim babam düşünemezdi bile kendi
döneminde, günde üç kere Kur’an tilaveti yayını yapan bir radyoyu.
“Ermeni soykırımı iddiaları nedeniyle Türkiye ile
soykırım konusunda işbirliği yapamıyoruz”
·
Radyoda yaptığınız
programların yanı sıra Adalet ve Kalkınma Teşkilatı’nda da görev alıyorsunuz.
Bundan bahsedebilir misiniz? Teşkilat olarak neler yapıyorsunuz?
Adalet ve Kalkınma Teşkilatı, küçük bir teşkilat olan Aktif
Boşnak Teşkilatı’nın içinden doğdu. Yani şimdi Aktif Boşnak Teşkilatı’ndan Adalet
ve Kalkınma Teşkilatı çıktı. Aktif Boşnak Teşkilatı’nı resmileştiremedik; statüde
bazı değişiklikler yapmamız gerekiyordu ki devlet tarafından onaylansın. Biz de
bunu yaparak Adalet ve Kalkınma Teşkilatı’nı kurduk. Teşkilat olarak nüfus
sayımı sırasında ciddi çalışmalar yürüttük. Bunun yanı sıra bir de Soykırım Müzesi
çalışması yapıyoruz. Bu müze sadece Boşnakların bir projesi değil.
·
Projeyi
destekleyen başka kimler var? Türkiye’de böyle bir platform var mı?
Hem devlet içindeki, hem de dünyadaki buna benzer
kurumlar bizi destekliyorlar. Almanya’da Boşnak Akademi Kulübü ve Boşnaklar üzerine
yapılandırılan Soykırımı Araştırma Kanalı bize destek veren başlıca kuruluşlar.
Türkiye ile ciddi bir çalışma yapılmadı. Bu tür konular, temaslar ve faaliyetler devletler arasında bir kriz oluşturabilir. Ermeni soykırımı ile ilgili Türkiye zor durumda kalabileceğinden ötürü Türkiye ile işbirliği yapamıyoruz.
Mesela köpek hakları ile ilgilenen kuruluşlar var ve bu kuruluşların inanılmaz bir bütçeleri var. Bir toplumda köpeklerin insanlardan daha çok yasal hakkı varsa o toplumu değiştirmek lazım.
·
Teşkilatın sosyal
faaliyetleri nelerdir?
Bizim derneklerimizde ve küçük enstitülerde çalışma
faaliyetlerimiz oldu. Hoşgörü projelerinde beraber çalışıyoruz. Önceden biri
birine balık getirdiği zaman hazır servis ediyordu, ama şimdi balığı tutmak
için olta getirmesi gerekiyor. Bizim insanlara ekmek, yiyecek, hayvan satma amacımız
yok, biz insanımıza “Bu devlet senindir! Bu devleti kalkındırmak, ileriye
taşımak sana düşer; senin çalışman, üretmen lazım!” felsefesini öğretmek
istiyoruz. Yani kim olursa olsun –Boşnak, Hırvat, Sırp- fark etmeksizin bunu
öğrenmelidir. Bunun için bize güç ve destek lazım.
·
Ne tür bir
destekten bahsediyorsunuz?
Aslında bize bir güç lazım; siyasiler gelip halkıyla
oturup halkıyla dertleşecek. Burada devlet enstitülerinin karşısında park yeri
göreceksiniz ve oralar gerçekten pahalı araçlarla dolu. O parlaklık Doğu Bosna’da
yaşayan insanlardan çok uzak. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in kurduğu siyasî
felsefe buna dayanmaz. Bağımsız, sivil ve sosyal örgütlerin görevi bu prensibe
yönelik olmalıdır.
“Bizi psikolojik olarak yıkmaya çalışıyorlar”
·
Sizce bu prensibin
gerçekleşmesine engel nedir, kimlerdir?
Bağımsız kuruluşlara Batı’nın finansman olması, onların
faaliyetleri en önemli engeldir. Kadın hakları konusunda çalışan kuruluşlar, bu
devlette yaşanan kanlı savaşı tam anlamıyla anlatmıyorlar. Onlar Bosna’daki örf
ve âdeti yok etmek için çalışılıyor. Mesela köpek hakları ile ilgilenen kuruluşlar
var ve bu kuruluşların inanılmaz bir bütçeleri var. Ama onların çalışmaları da boşa
gidiyor. Onların bir sorunu da bu köpeklerle alâkalı hiçbir çözümün üretilmemesi.
Bir toplumda köpeklerin insanlardan daha çok yasal hakkı varsa o toplumu
değiştirmek lazım. Bunun dışında eşcinsellik faaliyetleri ile alâkalı
kuruluşlar da var. Bunlar bizi psikolojik açıdan yıkmak için yapılan
faaliyetler.
·
Yıkıcı faaliyetlerde
medyanın payı nedir? Medya bunları özendiren yayınlar mı yapıyor?
Finansal olarak medyayı yönlendirmek kolaydır. Parası olan medyayı yönlendirir. Bu yüzden medyada bu tür faaliyetleri özendirici yayınları var. Ve biz o tür reaksiyonlara karşı durmaya çalışıyoruz. Radyo-1 olarak teknik açıdan çok gerideyiz, ancak şunu biliyoruz ki sadece pes edersek kaybederiz, aksi takdirde kaybetmeyiz. Biz eşcinselliğin Saraybosna’da olmasını istemiyoruz. Bu bizim aile prensiplerine tamamen aykırı. Ama biz anlıyoruz ki bizim mücadelemiz demokratik olmalı. Bu noktada biz baskı görüyoruz. Bu noktada kim bize destek olmak isterse bütün dünyaya kapılarımız açıktır. Çünkü bizde İslam veya gelenekten ziyade insanlık duyarlılığı söz konusudur. Biz aile kurumunu korumak için bunu istiyoruz.
“Avrupa Bosna’yı tanımalı ve Bosna’yı kendi değeri
olarak görmelidir”
·
Dünya kamuoyunun
duymasını istediğiniz, dünya veya Türkiye kamuoyunda bilinmeyen ve bilinmesini
istediğiniz bir şey var mı?
Bosna-Hersek bölgesi ile Avrupa’nın hem kültürel, hem
tarihsel olarak kopmaz bir bağı var. Bizim buradaki varlığımız, yaptığımız çalışmalar,
Avrupa’nın Hıristiyan bir Avrupa olmadığını gösterir.
Emevîler Avrupalıları kendi din ve kültürleriyle
benimsedi, oraları zenginleştirdi. Bunun için Avrupa ve İslam ayrı ayrı
düşünülmemelidir. Avrupa Bosna’yı tanımalı ve Bosna’yı kendi değeri olarak
görmelidir.
Biz, millet olarak gerçekten çok yorgun bir milletiz.
Bir Müslüman Boşnak olduğum için çok gururluyum. Savaş sırasında bombalar
atılırken Gazi Hüsrev Bey Camii, Müslümanların en değerli manevî mabetlerinden
biriydi, yine öyle. Bu cami savaş sırasında yıkıldı. Hâlbuki savaşta
Müslümanlar hiçbir kilisenin camına dahi dokunmamıştır. Hırvatlar 150 Boşnağı
katlettiğinde ve camilerini yıktığında, Müslümanlar Saraybosna katedralinin
camını bile kırmadılar. Avrupalılar bize o hoşgörüyü göstermedi.
·
Sizce Bosna Doğu’ya
ait bir yer midir, Batı’ya ait bir yer mi?
Bosna hem Doğu’da, hem Batı’da olan bir köprüdür. Ne Doğu,
ne de Batı onsuz yapabilir. Bu köprünün amacı, Doğu ve Batı arasındaki
ilişkileri düzeltmektir. Biri Paris’teki Eyfel Kulesi’ni bombalasa bütün Avrupa
ona karşı gelirdi. Çünkü o, bütün Avrupa ülkelerinin simgesidir. Mostar Köprüsü
de öyle görülmelidir. Savaşta hasar gören Saraybosna Camii de dünyanın kültürel
mirasları arasına girmelidir.
Avrupa bu mirası korumasa da biz, Boşnaklar olarak
bugüne kadar nasıl koruduysak bugünden sonra da öyle koruyacağız. Bu konuda
Avrupa’dan beklentimiz var ama bağladığımız bir ümit yok. Artık hiç kimseye
umut bağlamayacağız! Çünkü tarih bize bunu böyle öğretti. Biz burada bu
değerleri korumayı başardık. Bunu bir sefer yapabildiysek bir kere daha
yapabiliriz. Bizim de amacımız, bu hissiyatı halkımıza yerleştirebilmek.
“Havalimanına Aliya’nın adını veremiyoruz”
·
Sözünü ettiğiniz
hissiyat yeni nesilde bulunuyor mu?
Gençlerin düşünce dünyalarını medya şekillendiriyor. Onların
televizyonları, medyaları yok. Yani kendi değerlerini taze tutacak hatırlama
programları yok. Bosna’ya mâl olmuş kişiliklerin isimlerini havalimanı gibi
yerlere veremiyoruz. Nasıl Kosova’da Adem Yaşari Havalimanı varsa, buradakinin
adı da Aliya İzzetbegoviç Havalimanı olmalı ama “İki millet rahatsız olmasın”
diye havalimanımıza onun ismini veremiyoruz. Dayton Antlaşması buna engel
oluyor. Biz bunun mücadelesini veriyoruz burada.
Değerli olan tek şey var: Ya mücadele eder ve kazanırsınız
ya da savaşmaz, kaybedersiniz. Ama Allah sonuçta dediğini gerçekleştirecek.
Allah bize vadediyor “Doğru yolda savaştığınız müddetçe kaybetmezsiniz” diye.
“Savaşta ambargo ne ise, siyaset sahasında şu an
Dayton odur”
·
Dayton Antlaşması’nın
başka engellemeleri var mı?
1995’te imzalanan bu anlaşma konusunda hiç kimse değişmesi için bir çaba sarf etmiyor. Dayton, Avrupa’nın ortasında Müslümanlar için siyasî bir anlam taşıyor. Bosnalılar Avrupa’da İslamî bir kitle, bu bizim hem en büyük trajedimiz, hem de en büyük gururumuz. Biz Avrupa’da İslam medeniyetini kurmak istiyoruz, bu konuda Müslümanlardan yardım bekliyoruz. Dayton, insan haklarına engel bir sistemdir. Dayton, demokrasinin önünde bir engeldir. Yüz bin Hırvat ile 1 milyon Boşnak siyasal olarak aynı oranda temsil ediliyor. Bu durum bizim demokratik hakkımız olan çoğunluğun yönetmesi hakkını elimizden alıyor. Savaşta silah ambargosu neyse, siyasal olarak şu an bizim için Dayton odur.