Bosna-Hersek
İSLÂMİYET’İN Arap yarımadasını
aşıp dünyanın birçok köşesine ulaşmasında Müslüman olan her milletin farklı
yollarla katkısı olmuştur.
İspanya’nın,
Anadolu’nun, Balkanların, Orta Asya’nın, Kafkasların, Güney Asya’nın,
Afrika’nın ve adını sayamadığımız birçok coğrafyanın İslâm ile müşerref
olmasının altında farklı yöntem ve sebeplerle karşılaşmaktayız.
Savaşların
ve fetih yönteminin geri plâna düşmesi ile birlikte özellikle 20’nci yüzyılda İslâm’ın
bulunulan ülkede temsil edilmesi ve konum kazanması açısından bazı
şahsiyetlerin hayatî önem taşıdığını biliyoruz. Bu kişiler Batılı Şarkiyatçılar,
İslâm ülkelerinde görev yapan diplomatlar, Batılı gezginler ve tüccarlar,
Avrupa’ya giden Müslüman entelektüel, işçi, öğrenci ve tüccarlar gibi toplumun
çok farklı kesiminden oluşmaktadırlar.
Türklerin
Avrupa’da gittiği son nokta olan ve iki defa kuşatılmasına rağmen alınamayan
Viyana yani Avusturya’nın ise İslâm ile farklı zamanlarda farklı münasebetleri
olmuştur. 1529 ve 1683 yıllarındaki başarısız kuşatmalar, Avusturya’nın hem
kendi millî kimliklerinin oluşmasında gururlandıkları bir tarihî referans olmuş,
hem de Müslümanlar ile alâkalı büyük oranda da olumsuz fikir oluşmasına zemin
hazırlamıştır.
Özellikle
1683 yılındaki Türkler için başarısız fakat Avusturyalılar için başarılı olan
ikinci kuşatma, kendilerine “Avrupa’yı Türklerden koruyan millet”
statüsünü kazandırmıştır. Başarısız kuşatmayı anmak için ilk başlarda yüzyıllık
(1783 ve 1883), daha sonra ise 50 yıllık periyodlarda (1933 ve 1983) büyük
sosyal etkinlikler, konferanslar, anma törenleri düzenlenmiş; tarih enstitüleri
ve dergileri özel yayınlar hazırlamıştır.
Viyana
Kuşatması’nın 300’üncü yılında Papa İkinci Johannes Paul ise, 25 Mart 1983’te
bu yılı, Viyana’nın kurtuluşuna ithafen “Kutsal Yıl” olarak ilân
etmiştir.
***
İslâm’ın
ve Türklerin Avusturyalıların gündemlerinde daha fazla yer etmesiyle beraber,
Saray Kütüphanesi’ndeki Doğu’ya ait eserlerin incelenmesi ve araştırılması,
dillerinin öğrenilmesi için 1674 yılında Viyana Üniversitesi bünyesinde Arapça,
Farsça ve Türkçe dillerini merkeze alan Doğu Dilleri Enstitüsü (Institut für
die morgenlandischen Sprachen) kurulmuştur. İki imparatorluğun arasında
zamanla ticaretin gelişmesiyle de Osmanlı tüccarları (başta Rumlar olmak üzere
Yahudiler, Ermeniler ve Türkler) Adriyatik ve Orta Avrupa bölgelerinde ticaret
yapmaya başlamış ve bunun sonucunda da 1730 yılında, Viyana’da Müslüman
Tüccarlar Kolonisi kurmuşlardır.
Habsburg
İmparatoru İkinci Josef, imparatorluğunun sınırlarının genişlemesi sonucunda,
1781 yılında Protestan ve Evanjelik azınlıkların dinlerini rahat
yaşayabilmeleri için bazı imtiyazlar tanımıştır. Sözü edilen inanç mensupları, “kilise”
adı altında ibadet evleri açamasalar da belli bir alanda 100 hane ya da 500
kişi yaşıyorsa bir tür ibadethane açabilmişlerdir. 1782’de Yahudiler ve 1785’te
kısıtlı da olsa Masonlara da bazı özgürlükler tanınmıştır.
Fakat
ilerleyen dönemlerde ise siyâsî duruma göre bu haklarda kısıtlama yoluna
gidildiği de olmuştur.
Tarihin
ilerleyen dönemlerinde, Avusturya başta olmak üzere “Tuna havzası”
diyebileceğimiz Orta Avrupa bölgesinde Boşnaklar, İslâm’ın Avrupa’da bayraktarlığını
yapan millet olarak ön plâna çıkmaya başlamıştır.
Osmanlı döneminde Viyana Kuşatması’na birçok asker veren Boşnaklar, bu sefer tarihin farklı döneminde İslâm’ın yayılmasına farklı bir yolla hizmet etmeye başlamışlardır.
***
Berlin
Antlaşması sonucunda 1878’de Bosna-Hersek’in Habsburg İmparatorluğu’na ilhak
olmasıyla, imparatorluğun ilk defa büyük bir Müslüman tebaası oldu. Bu dönemden
sonra İslâm ve Müslümanların hayat tarzları ile ilgili mecburî bir ilgi oluştu.
Viyana’da
İslâm’da Aile Hukuku, Hanefi Mezhebine Göre Evlilik ve Veraset
Hukuku adlarında Almanca kitaplar yayınlandı. 1882 yılında Bosna-Hersek İslâm
Birliği’nin kurulması ve 1887 yılında kadı yetiştirilmesi için Şeriat Kadılık
Okulu’nun (Scheriat Richterschule- Boşnk. Šerijatska Sudačka Škola) açılması,
bir taraftan Boşnakların Osmanlı ile dinî, kültürel ve siyâsî bağlarını
zayıflatırken, diğer taraftan Müslümanların bir Avrupa imparatorluğu bünyesinde
hukukî statülerinin oluşmasına da zemin hazırlamıştır.
1882
yılında çıkarılan kanun ile Boşnakların da askere alınmaya başlaması üzerine
Viyana’da bu askerler için bir cami yapılmış, müftülük mâkâmı tahsis
edilmiştir. Bu mâkâm 1918 yılına kadar faal olarak hizmet vermiştir.
İslâm’ın
kurumsallaşması ve siyâsî hakların doğması bağlamında en önemli adım ise 15
Temmuz 1912 yılında çıkarılan “İslâm Kanunu”dur (Islamgesetz).
Avusturya’da
yaşayan Müslümanlar, sorunlarını gündeme getirmek için savaş sonrasında “İslâm
Kültür Cemiyeti” adlı bir dernek kurmuşsalar da Hitler’in 1939’da Avusturya’yı
işgal etmesiyle dernek kapatılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya İslâm
Cemiyeti (1950-1962) ve daha sonrasında ise yeni bir yapılanma ile 1962’de İslâmî
Sosyal Hizmetler Cemiyeti (Moslimischer Sozialdienst- Muslimanska socijalna
sluzba) kurulmuştur.
Bu
dönemden sonra Türkiye, Yugoslavya ve Arap ülkelerinden gelen Müslümanların
artması sebebiyle, cemiyetin Avusturya Hükûmeti nezdinde girişimleri sonucunda,
1979 yılında İslâmiyet resmî bir din olarak tanınmıştır.
Bu tanıma sonucunda radyo ve televizyonlarda yılda 8 defa konuşma yapma, Müslüman çocuklar için okullarda haftada 2 saatlik din dersi, Müslümanlar için müstakil mezarlık gibi imkânlar oluşmuştur.
***
“Moslimischer
Sozialdienst”,
İslâmiyet’in Avusturya’da kurumsallaşmasında en önemli yapıtaşlarından biridir
ve bu kurumun kurulmasında en büyük pay sahibi, başta Smail Balić olmak üzere
birçok Boşnak entelektüeldir.
“İslâm
ve Batı” başlığı altında yılda 4 defa çıkarılan Der gerade Weg (Sirat-i
Müstakim) dergisi, İslâm hakkında insanları Almanca aydınlatmasının yanında,
Alman dilinde İslâmî bir literatürün oluşmasına büyük bir katkı sağlamıştır.
Dernek aynı zamanda birçok sosyal, kültürel ve dinî etkinliğin yapıldığı bir
merkez hâline gelmiş ve dünyanın birçok yerindeki İslâmî kuruluşla ilişki
geliştirmiştir.
1971
yılında Smail Balić’in girişimleri sonucunda Avusturya Eğitim, Sanat ve Bilim
Bakanlığı’na 1912 İslâm Yasası ve dinî azınlıkların tanınması için 1874 yılında
çıkarılan yasaya istinaden İslâmiyet’in dinî bir cemaat (Islamische
Kultusgemeinde) olarak tanınması için dilekçe verildi ve Moslimischer
Sozialdient, uzun uğraşların sonucunda Avusturya İslâm Cemaati
Başkanlığı’na (Islamische Glaubensgemeinschaft in Österreich-İGGiÖ)
dönüşmüş oldu.
Bu
kuruluşların vücût bulması, aynı zamanda Avusturya ya da genel mânâda Avrupa’ya
özgü bir İslâm’ın, “Avrupa İslâm’ı” diye tanımlayabileceğimiz bir akımın da
önünü açtı. Birçok Avusturyalı insanın da aynı zamanda kendilerine daha yakın
olduğunu düşündükleri İslâm’ın kapısını araladığı söylenebilir.
***
Smail
Balić, Avrupa’da “Avrupa İslâm’ı”nın öncüsü ve savunucularından bir olarak
görülmektedir.
Smail
Balić’in Die Kultur der Bosniaken (Boşnakların Kültürü), Der
unbekannte Bosnien (Bilinmeyen Bosna), Der Islam im Spannungsfeld von
Tradition ve heutiger Zeit (Gelenek ve Bugünün Çatışma Alanında İslâm), Der
İslâm Europakonform? (İslâm Avrupa’ya Uyumlu mu?), Der vergessene Islam
und Euro-Islam (Unutulan İslâm ve Avrupa İslâm’ı), Islam für Europa,
Neue Perspektiven einer alten Religion (Avrupa için İslâm-Eski Bir Dinin
Yeni Perspektifleri), Katalog der türkischen Handschriften der
Österreichischen Nationalbibliothek: 1864-1994 (Avusturya Millî Kütüphanesindeki
Türkçe El Yazması Eserler Kataloğu 1864-1994) gibi kitap çalışmaları ve
Avrupa’ya özgü bir İslâm’ın oluşmasına katkı sağlayan birçok makalesi
bulunmaktadır.
Balić,
eserlerinde Avrupa’nın çoğulcu ve demokratik yapısı ile İslâm’ın
çatışmayacağını, İslâm’ın hoşgörülü, dünyaya açık ve uzlaşmacı olduğu tezini
savunmaya çalışmıştır. Avusturya’daki birçok farklı dinî cemaatle uzun yıllar
ilişki kurarak İslâm’ı tanıtmayı ve önyargıları kırmayı hedeflemiştir.
1920
yılında Mostar’da doğan Balić, Saraybosna İlâhiyat Fakültesi’nden sonra Viyana,
Leipzig ve Breslau şehirlerinden Türkoloji, Arabistik ve Slavistik dilleri
tahsil etti.
1962
yılında bir yıl Kuveyt’teki bir lisede Almanca öğretmenliği yapan Balić,
1963-1984 yılları arasında Avusturya Millî Kütüphanesi’nde kütüphaneci olarak çalıştı
ve çalışmalarından ötürü Avusturya Devleti tarafından birçok onur ödülüne lâyık
görüldü. Türkiye’de çok tanınmayan ve dilimize çevrilmiş eseri bulunmayan
Balić’in, “Katalog der türkischen Handschriften der Österreichischen
Nationalbibliothek:1864-1994” adlı eseri, Almanca olarak Türk Tarih Kurumu
tarafından 2006 yılında basılmıştır.
Balić,
2002 yılında Viyana’da, arkasında büyük eserler bırakarak ve birçok Avrupalının
İslâm’la müşerref olmasına vesile olarak 82 yaşında hayata gözlerini yumdu. İslâm’ın
Avrupa’da kök salmasında Balić ve adını sayamadığımız, Rabbine kavuşmuş birçok
yazar, Şarkiyatçı ve entelektüelin mekânı Cennet olsun.
***
Smail
Balić’i, hayatını ve mücadelesini kısa bir yazı ile Türk insanına tanıtmaya
çalıştık. Umarız ileride kendisi ve eserleriyle alâkalı daha detaylı çalışmalar
yayın hayatımıza kazandırılır.
Baki selâmlar…