İslâm topraklarında çekirge sürüsü: Dindar fenomenler

Dijital dünyanın insanoğluna “dijital hayat ve ikinci hayat kimliği” sunma becerisi ve insanların çoğunun “ikircikli kişilik” sürmeyi tercih etmesi, çekirgeleri ve ekin talan eden hâllerini “Alan memnun, veren memnun, kime ne?!” diyen ahlâksız hayat tarzlarının yaygınlaştığına işaret ediyor. Oysa vahyin bize öğrettiği ilkelerden biri şudur: İki kişinin rızası yetmez! Allah, toplum, din ve hatta devlet “Alan memnun, veren memnun, kime ne?!” diyen dili koparmazsa, bilsin ki, çekirge sürüsüdür gelen! Gökteki kara bulut gibi seyreden, yağmur müjdesi değil, ekin düşmanının yaklaştığına delalet etmektedir.

İNSANLIK tarihini üç kelime ile özetlememiz istense tereddütsüz üç kelime şunlar olurdu: Tanrı, ekmek ve özgürlük...

Devletlerin tarihinde “yıkılış” senaryosu yazılsa tereddütsüz üç durumdan/ sinopsiden söz açılırdı: Tanrı ile adatanlar, ekmek mafyası ve özgürlük afyonu…

Toplumların kendilerine yabancılaşmasının kökleri tespit edilse tereddütsüz üç “ilk” sebep bulunurdu: Bir şöhret dopingi olarak din, bir sömürü ağı olarak ekmek pazarı ve ikircikli/ münafık kişilik olarak özgürlük bağımlılığı...

İslâm tarihinin her döneminde İslâm tablosunun orijinalinin yerine benzerini koyma becerisi olan üç operasyoncu ismi zikredilseydi, bunlar şunlar olacaktı: Edebiyat, tarih ve psikoloji…

Kuşkusuz edebiyat, kutsal metne benzer metinler üreterek, tarih, vahyin tarihine benzer tarih yazımı yaparak ve psikoloji de elçi/ nebi benzeri tipolojiler türeterek orijinal İslâm tablosu yerine benzeri olan tablo koymuştur. 

Ayrıca, Müslümanların yaşadığı topraklarda “İslâm düşünce ekinine musallat olmuş çekirge sürüsü” tespiti yapılsa, üç tür çekirge sürüsü ile karşılaşılırdı: “Bir rivayette” diye başlayan “alıntıcı taklitçiler”, “Bir büyük zat dedi ki...” diye başlayan “mukallid dinciler” ve “Otorite böyle buyurdu!” diyen “simsar tebliğciler”….

Çekirge sürüsü etkisi yapan zihniyetlerle vahyin özel hayatı inşâ ayağı tamamen kemirildi

Kur’ân, vahyin yerine benzerinin konulma süreçlerinde özellikle İsrailoğulları’na özel yer verir. Çünkü İsrailoğulları tarihinde Tanrı-ekmek-özgürlük denklemiyle edebiyat-tarih-psikoloji enstrümanlarının kullanma biçimleri arasındaki etkileşim “Vahiy ekinine hasar veren tarihin kaydettiği en büyük çekirge sürüsü” örneğidir.

Kuşkusuz Hz. Muhammed’in (aleyhisselam) 23 yıl süren “vahyin inşâ süreci” dahil vefatından sonra Müslümanların tarihinde İsrailoğulları gibi vahiy ekinine dadanan “çekirge sürüsü” etkisinde birçok cemaat, örgüt, mezhep, meşrep olmuştur. Fakat modern zamanlarda bu çekirge sürüsü “dijital çekirgeler”e dönüşmüştür.

Öncelikle İslâm, Yaratıcı Rabbin kabulü merkezde olmak kaydıyla kendisini dört ana unsur (varoluş masasının dört ayağı hükmünde) üzere inşâ eder: 

Birincisi, insanın yaşadığı mevcut evren ölümlüdür ve ikinci evrende hayat devam edecektir. Yani kıyamet/ ahiret inancı… Böylelikle “İnsan hem doğarken hem öldükten sonra ruhu mevcut evrende varlığına devam eder” inancını/ kültürünü yok eder/red eder. 

İkincisi, İslâm, El-Kitap/ Vahiy dinidir. Yani İlâhî/ indirilen bilgi-okuma-aktarma-analiz üzere bir dindir. Böylelikle “Bir rivayette… Bir büyük zat dedi ki… Atalardan gelen…”dilini koparır atar.

Üçüncüsü, özel hayat üzere kendini inşâ eder. O nedenle İslâm asla “sözde”, “vaazda”, “sanalda”, “anlatıda”, “propagandada”, “ağızda” kalmış olmayı şiddetle reddeder. Mutlak şekilde şahsın özel hayatında bütünüyle var olmayı farz kılar.

Dördüncüsü, zulme karşı örgütlü adaleti savunur. Yani adaletin hâkimiyetini varlık sebebi bilir. Böylelikle zulmü “devlet-bayrak-vatan-millet-tarih-toplum” maskesi altında meşrulaştıracak tüm zihniyetleri, ideolojileri reddeder. Bireyde üstünlüğü takva ile devlet-toplum ölçeğinde de üstünlüğü adalet ve halka hizmette görür.

İşte modern zamanlarda “dijital çekirgeler” bu vahiy masasının dört ayağını kemiren yani vahiy ekinine saldıran türlerdir. Kuşkusuz Kur’ân’ın tamamlanması sonrasında da bu vahiy masasının toplum inşâ etme ayağını kemiren “çekirge sürüleri” oldu.

Meselâ paganist inanış olan “Ruh bu evrende varlığını sürdürür” inancı, Müslüman toplumlarda da yer yer benimsendi. Özellikle “büyük zatlar” etiketiyle ve de rüya-ruh ilişkisi kurgusuyla bu inanış sözde İslâmîleştirildi. Zulme karşı adaleti örgütlemek, gün geldi “Zulüm de olsa, zalim de olsa yönetici, Müslümanların birliği için otorite meşrudur, itaat fazdır!” gibi siyasal doktrinler geliştirildi. Ve özellikle modern zamanlarda çok daha fazla azdırılan “Özel yaşamıma bakma, sen dine bak!” veya “Müslüman’a değil İslâm’a bak!” gibi söylem ve bu çekirge sürüsü etkisi yapan zihniyetlerle vahyin özel hayatı inşâ ayağı tamamen kemirildi.


İslâm’ı yaşanan eksenden çıkarıp anlatılan ve alıp satılan bir “söylem”e dönüştüren ne varsa, orada çekirge var demektir! Onay-takip-beğeni butonunun olduğu her mecrada çekirgeler birbirini bulur! 


Bu anons, aynı zamanda “çekirge sürüsü”nün de müjdecisi!

İslâm’ı birey ve toplumu inşâ eden bir din olarak tarif eden ve yaratıcı ve âlemlerin Rabbi olan Allah’ın insana yüklediği en temel misyon olarak tarif ettiği “Müslümanın hayatı yürüyen İslâm olmak durumundadır” düsturu, bizzat insanoğlu tarafından bir yolu bulunarak değiştirilmek ve dönüştürülmek istenmiştir. Yani insan vahyin A planına karşı kendi B planını her zaman işletmiştir. B planının en kritik hamlesi ise şudur: İslâm’ı “söylem/ vaaz/ anlatı” kafesine almak... Yani İslâm’ı özel hayatı inşâ etme ve denetleme misyonundan uzaklaştırarak insanların övgü dolu sözlerinde “yüceltilmiş tören” hâline getirmek… Kuşkusuz bu törenin merkezinde “anlata anlata bitirememek” var. Bir bakıma “konuşkan dindarlık” türetilmiş olmaktadır. İnsanlar dine bağlılıklarını katıldıkları “konuşma törenleriyle” ifade etmekte ve hatta tatmin olmaktadırlar. Ancak modern zamanlarda “anlatmak” yer yer konuşmaktan çıkıp onun yerini alan tiyatro, sinema, turistik gezi rehberliği, sesli kitap ve tabii dijital mecralarda adeta besmele gibi kullanılan başlangıç cümlesi: “Kanalıma hoş geldiniz!” Aslında bu anons, aynı zamanda “çekirge sürüsü”nün de müjdecisi!

Kuşkusuz dijital dünya, dijitalleşme, dijital mecralar, insanoğlunun vahiy dışında kendi kronolojisinde betimlediği “Taş Devri-Cilalı Taş Devri-Maden Çağı” gibi “Yeni Çağ: Dijital Çağ” demek ve de dijital dünyanın parçası olmak aynı zamanda her katılımcıyı “dijital çekirge” yapmıyor yani insanlığın ekinine zarar veren etkide bir çekirgelik olmuyor. İnsanlığın ekinine zarar veren çekirgenin ve onun sürü hâlinde dolaşmasının bazı özellikleri, donanımları olması gerekiyor. Bu özelliklerden en önemli/ ön plana çıkanlardan birkaçını zikrederek yazımızı tamamlayalım…

Her şeyden önce “çekirge” olmanın/ vasıflandırılmanın ilk belirtisi şudur: Kazanç kapısı!

Çekirgenin bir diğer özelliği, “magazinleştirme” diline sahip olmasıdır

İslâm’ı bir kazanç kapısı yapmak, en yaygın dijital çekirge sürüsünün özelliğidir. Çünkü din, inanılmaz bir ticarî meta-sermaye imkânı sağlıyor. Çünkü din, bizzat dindarın elinde “oyun hamuru” gibi istediği şekilde şekillendirebildiği ve hatta tezgâha koyup satabildiği bir özelliğe sahiptir. Çünkü din, ona muhtaç olanların satın almaya müsait olduğu bir “sermaye” işlevi görmektedir. Ticaretin en önemli kanallarından biridir din. Nasıl tarihte “İpek Yolu” varsa, aslında ticarî yol olarak “Din Yolu” da vardır.

Ayrıca bir konuda az-çok bilgi sahibi edinenin o konuda daha az bilgi sahibi ve muhtaçlık durumu olanı bulup sömürmesi, en yaygın ticarî alanlardan biridir. Kuşkusuz bu alanda en popüler sömürü aracı din olmaktadır.

En karikatür örneğini verelim: YouTube kanalı, belirli bir abone ve beğeni-canlı katılım ölçeğine geldiğinizde size para vermektedir. YouTube kanalını kendine ticaret edinmiş birinin o abone sayısına, beğeni ve canlı takibe ulaşmak için “her yolu meşru görmek” tıynetine gireceği çok açıktır. Veya dijital mecraları bir reklâm-PR kanalı görenler “Reklâmın kötüsü olmaz!” gibi tuhaf-çarpık tekniklerle önüne geleni kendi çıkarı için istismar etmekten çekinmeyecektir. Dolayısıyla “çekirge” vasfının en belirgin ilk özelliği, “ticarileştirme” becerisidir.

Çekirgenin bir diğer özelliği, “magazinleştirme” diline sahip olmasıdır. Yani dedikodu, polemik, propaganda, tantana, izlenceyi artıracak teknikler, tecessüs, münazara-münakaşa meydanı oluşturma, reddiye-itham sözlüğünde ısrar gibi geniş anlamda “magazine etme” yöntemini kullanmasıdır. Özellikle siyaset, felsefe, spor ve din, bu yöntemin seçtiği ilk kurbanlardır. Dijital mecralarda “fenomen” olmanın da en tipik imkânlarından biri, bu “magazine etme” becerisidir.

Özellikle İslâm hakkında sözde reddiye-münazara-ilim meclisleri adı altında fesih-dinî eğlence konusu yapan binlerce “dijital çekirge” kanalları, her gün hatta beş vakit bir dinî konuyu magazine ederek ve tabii bunun gereği olan polemik-hedef gösterme gibi yöntemleri de kullanarak adeta İslâm düşünce tarihine saldıran çekirge sürüsü gibi Müslüman dünyayı “şom ağızlı, boş konuşan ve sürekli magazin konusu üreten” bir dindarlık piyasasına dönüştürmektedir. Maalesef en kötüsü/ magazine edici hastalıklı durum şudur: İslâm’ı, özel yaşamı inşâ eden hayat rehberi olmaktan çıkarıp fikir yarışmasının poligonu hâline dönüştürmek ve en tehlikelisi de “konuşkan dindarlık”ı bizzat “kulluk” diye sunan bir kültürsüzlük oluşturmaktır. 

Özellikle dijital mecraların “rajon”u olan beğeni-abone-takip skoru için her türlü stüdyo oyununa başvurmak ve sonuç elde edilmiyorsa her türlü İslâmî kavramı ve ilmî magazin merakı içinde takip edilecek bir dizi polemiğe dönüştürmek, artık “Allah’tan korkmayan kullar” serisini üretmeye dönüştürmüştür.

Dijital çekirge ne kadar çok zıplarsa, o kadar irileşiyor!

“Para kazanmak” ve “magazine etmek” dışında bir özellik daha var ki, çekirgeyi sürüleştiren yani çekirgelerin birbirlerini bulmasını sağlayan bir özelliktir: Politik dindarlık…

Politik dindarlık çekirgeleri sürü hâlinde ekinlere yönelten rotayı ve ekini bozma tekniği veren bir niyeti-stratejiyi betimler. İster konu din olsun, ister siyaset veya felsefe… Çekirgeler bu alanda kariyer-şöhret-ticaret adına “tutunmak” için sürekli bir politika güderler. Bu politika içinde hedef isimler seçip polemik çıkarma, daha az bulanı bulup sömürme, nabza göre şerbet tekniğiyle bir anlamda “sonuç münafığı” olacak şekilde kalıptan kalıba girmek gibi “her yol kariyer-her menzil para” stratejisindeler. Fakat güttükleri politikayı ısrarla “ilim yolu”, “sahih İslâm”, “adanmış kulluk”, “insan sevgisi standı”, “hayat koçluğu”, “evrensel rehberlik” gibi maskeleri kullanarak yürütürler.

Nitekim dijital ortamda çekirgelik yapan bu tipolojiler “Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar…”deyişindeki gibi çoğu zaman özel hayatlarında yakalanırlar. Çünkü özel hayatlarındaki gerçeklikleri ile dijital mecralarda oynadıkları roller arasında sadece makas açılmıyor, aynı zamanda çelişki ve sahtekârlık da çabuk fark ediliyor. 

O nedenle çekirgelerin özel hayatlarının çoğu dijital mecralarda geçer ve bu çekirgeler özel hayalarını sömürdükleri kitlelerden uzak tutarlar. Hatta takipçileri özel hayatlarına tanık olamayacak kadar meşgul olacakları ve tüketecekleri dijital ürün marketinginde vakit geçirirler. Yani aslında bu çekirge sürüsü aynı zamanda zaman ekinine de çok büyük zarar vermektedirler.

Kuşkusuz dijital dünyanın insanoğluna “dijital hayat ve ikinci hayat kimliği” sunma becerisi ve insanların çoğunun “ikircikli kişilik” sürmeyi tercih etmesi, çekirgeleri ve ekin talan eden hâllerini “Alan memnun, veren memnun, kime ne?!” diyen ahlâksız hayat tarzlarının yaygınlaştığına işaret ediyor.

Oysa vahyin bize öğrettiği ilkelerden biri şudur: İki kişinin rızası yetmez! Allah, toplum, din ve hatta devlet “Alan memnun, veren memnun, kime ne?!” diyen dili koparmazsa, bilsin ki, çekirge sürüsüdür gelen! Gökteki kara bulut gibi seyreden, yağmur müjdesi değil, ekin düşmanının yaklaştığına delalet etmektedir.

Ve unutmayalım: Dijital çekirge ne kadar çok zıplarsa, o kadar irileşiyor! Dolayısıyla “Çekirge bir zıplar… iki zıplar…” deyişi dijital çekirgeler için geçerli değildir.

İslâm’ı yaşanan eksenden çıkarıp anlatılan ve alıp satılan bir “söylem”e dönüştüren ne varsa, orada çekirge var demektir! Onay-takip-beğeni butonunun olduğu her mecrada çekirgeler birbirini bulur!