
MAKALENİN başlığı algısal
olarak ilk etapta, zihinsel olarak da ilk bakışta sorunlu görünebilir. Aynı
zamanda başlık ironi olarak da algılanabilir ama esasında sorun ciddidir ve
ciddiyetle irdelenmesi gerekir.
Hipotez
O
zaman hemen söyleyelim ve hipotezimizi ortaya koyalım: “İslâm sorunun
kaynağı ve odağı olamaz”. Peki, neden?
Hipotezin
testi ve tartışma
Bu
hipotezi test etmek, bu yargının doğruluğunu kanıtlamak ve bu sorunun (“Neden?”)
cevabını bulabilmek için çok tabiî olarak “İslâmiyet” denilen dînin asıl, öz ve
birincil kaynağına müracaat etmek gerekir. Bu kaçınılmaz bir zarûrettir. Tabiatıyla
bu kaynak, Kerîm olan Kur’ân’dır.
Âyetleri
siyâk ve sibâkından mahrum etmeden ve dahi bağlamından koparmadan, aynı zamanda
sebeb-i nüzûlü da göz ardı etmeden bütüncül olarak Kur’ân’a baktığımız zaman,
insanın aleyhine tecelli edecek, onu mutsuzluğa ve huzursuzluğa sevk edecek hiçbir
hükmün Kur’ân’da yer almadığını görürüz.
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân
en büyük değeri akla, ilme, düşünceye, öğrenmeye, öğretmeye vermiyor mu? En
büyük değeri insan onuruna, şerefine, haysiyetine, şahsiyetine vermiyor mu? Kur’ân
en büyük değeri emeğe, özgürlüğe, adâlete vermiyor mu?
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân
alabildiğine insanın irâdesine ve insanların tercihine saygı duymuyor mu?
Kur’ân alabildiğine hakkı, hukuku, doğruluğu, dürüstlüğü savunmuyor mu? Kur’ân
ahlâklı olmayı, erdemli olmayı tavsiye etmiyor mu? Kur’ân insanları birbirine
düşüren, aralarını açan, düşmanlıkları körükleyen kötü söz ve dedikoduyu
yasaklamıyor mu?
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân
insanların huzurunu bozan, kendisine zarar veren, yuvaları yıkan, toplumsal
barışı zedeleyen ve şeytanın pislikleri dediği içki, kumar gibi kötü
alışkanlıkları yasaklamıyor mu? Kur’ân kardeşliği, akrabaya sahip çıkmayı,
insanlara yardım etmeyi öğütlemiyor mu? Kur’ân fakire fukâraya, garibe
gurâbaya, öksüze yetime sahip çıkmayı teşvik etmiyor mu?
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân
çalışmayı, üretmeyi, insanlara faydalı olmayı emretmiyor mu? Kur’ân zamanı iyi
değerlendirmeyi, iman etmeyi, sâlih amel işlemeyi emretmiyor mu? Kur’ân söz
verince sözünde durmayı, emânete sahip çıkmayı, iyilik yapmayı, infak etmeyi
teşvik ve tavsiye etmiyor mu?
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân
insanlar arasında güven bunalımı yaratan yalan söylemeyi, riyâkârlığı,
münâfıklığı yasaklamıyor mu? Kur’ân kötü söz söylemeyi, lakap takmayı,
insanları aşağılamayı, insanlarla alay etmeyi, insanların şahsiyetlerini
rencide edici söz ve eylemleri yasaklamıyor mu?
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân
meşrû zeminlerde mutlu ve huzurlu bir aile yuvası kurarak aile fertlerinin aile
içi rol, vazife ve sorumluluklarını adâlet üzere dağıtmıyor mu? Anne ve
babalara iyilik ve ihsan üzere davranmayı ve onlara “Öf!” bile dememeyi
emretmiyor mu?
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân
adâletle yönetmeyi, istişâre etmeyi, şûrayı yâni ortak aklı esas almayı
emretmiyor mu? Kur’ân saltanatı yasaklamıyor mu? Yönetimde ve bilumum işlerde
emâneti ehline yâni lâyık olana verilmesini emretmiyor mu?
Nasıl
olsun ki?
Kur’ân,
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adâletle şahitlik eden
kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adâletsiz davranmaya
itmesin. Adâletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz
Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Maide, 8; DİB Kur’ân Yolu Meâli)
demiyor mu?
Hipotezin
doğrulanması
Şüphesiz
bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İnsanların ve toplumların mutluluğu ve huzuru
için Kur’ân daha ne söylesin, ne yapsın ki? Bütün bunlara bakıldığı zaman
insanların ve toplumların aleyhine olan bir şey görebiliyor musunuz?
Demek
ki sorun İslâmiyet’te yâni Kur’ân’da değilmiş. Böylece “İslâm sorunun
kaynağı ve odağı olamaz” hipotezimiz test edilerek doğrulanmış oluyor. Ama
ortada bir sorun var!
Sorunun
kaynağı
“O
zaman bu sorun nereden kaynaklanıyor ve İslâm toplumları neden bu durumda?”
Sorusu ister istemez karşımıza çıkıyor. Şurası bir gerçekliktir ki, pratikte
büyük sorunlarımız ve yaşanan Müslümanlıkta çok büyük açmazlarımız ve
çıkmazlarımız vardır. Bunun temel parametreleri ve temel sebebi de Kur’ân’ın
deyimiyle Müslümanların Kur’ân’ı “mehcûr (terkedilmiş, kendi hâline
bırakılmış)” bırakmış olmalarındandır. Başka bir deyişle, Müslümanların
Kur’ân’a rağmen pratikte Kur’ân’sız bir hayat yaşamalarındandır. Bu durumda
şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Demek ki sorunun kaynağı Kur’ân değil, bizâtihî
Kur’ân’a kulak vermeyen Müslümanların kendileriymiş.
Nasıl
olmasın ki?
Aklı
kullanmamak Müslümanlarda. Bilim ve teknoloji üretmemek Müslümanlarda. Zamanı
israf etmek Müslümanlarda. Miskinlik, tembellik, yan gelip yatmak
Müslümanlarda.
Nasıl
olmasın ki?
Mezhep,
meşrep, etnik kavgalar Müslümanlarda. Cemaat, tarikat kavgaları Müslümanlarda.
Dünyevîleşme tutkusuyla din imparatorluğu kurmak isteyenler Müslümanların
içinde. Din tâcirliği yapanlar Müslümanların içinde.
Nasıl
olmasın ki?
Kendilerini
Mehdi, Mesih, Peygamber, Kâinat İmamı ilân edenler ve bunlara körü körüne inanan
yığınlar Müslümanların içinde.
Nasıl
olmasın ki?
Gavslar,
kutuplar, hazretler, şefaat ederek müritlerini cennete gönderme iddiasında
bulunan şeyhler, şeyhleri karşısında meyyitleşmiş (ölüleşmiş diriler) müritler
Müslümanların içinde.
Nasıl
olmasın ki?
El-Kaide,
DEAŞ (IŞİD), Boko Haram, Taliban gibi yapılar hep Müslümanların içinden çıkıyor
ve sorun üretenler hep Müslümanların içinde.
Nasıl
olmasın ki?
El
kesmeler, kol kesmeler, kelle uçurmalar, adam kaçırmalar, şiddet, kadın
cinâyetleri, kan dâvaları hep Müslümanların içinde.
Nasıl
olmasın ki?
İslâm’a
ve Kur’ân’a aykırı olan saltanat sistemleri, krallıklar, prenslikler,
diktatöryal yönetimler, baskıcı rejimler hep Müslüman ülkelerde.
Demek
ki sorunun kaynağı, hayat kitabı Kur’ân’ı bir türlü hayatına taşıyamayan, bunun
yerine hâriçten ilâveler ve ulamalarla dîni tanınamaz ve yaşanamaz hâle
getirerek eklektik bir yapıya kavuşturan, son derece sâde ve kolay olan
İslâmiyet’i ritüellere ve şekilciliğe boğarak âyinsel ve törensel bir hâle
getiren, dîni masallara, hikâyelere, menkıbelere boğarak İslâmiyet’i dönüştüren
(!) ve yaşanamaz hâle getirenler, bizâtihî Müslümanların kendileriymiş.
Sonuç
Bütün
bu analiz ve mülâhazalardan sonra rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, “İslâm
(Kur’ân) sorunun kaynağı değil, bilâkis çözümün kaynağıdır”. Yeter ki
özelde Müslümanlar, genelde de insanlar Kur’ân’ın hükümlerine tâbi olsunlar.
Çünkü bu hengâmede insanlığın gerçek kurtuluşu ve huzuru bu anlayıştadır.
O zaman ey insanlar, ey Müslümanlar! Gerçekten kurtuluşa ermek ve huzur bulmak istiyorsanız, aslınıza, neslinize dönün! Aslınız, nesliniz, yaşanan Müslümanlık değil, Kur’ân’daki İslâm’dır.