NATO ne işe yaramıştır bugüne kadar, bilen var mı?
Fransa Cumhurbaşkanı Makron, iki buçuk yıl kadar önce
“NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” demişti.
Durmuş bir saatin, günde iki defa doğruyu gösterdiğine
iyi bir örnekti Makron’un bu tespiti.
Fransa, yıl 1949’dan bugüne yani kuruluşundan beri
NATO üyesi.
Kurucu üyelerden biri “Ölmüştür” diyorsa, diğerlerinin
aksini ispatlamak için gayrette bulunması gerekir.
Bulundular. Makron’a baskı yaparak…
Avrupa ülkelerinin NATO’yu savunmak için artık ABD’ye
güvenemeyeceğini belirterek, “askerî özerkliğini” kazanması gerektiğini savunan
Makron, sözünü geri almak durumunda kaldı.
Aslında, “Savunulması gereken Avrupa mıydı, NATO mu?”
diye düşünülebilir.
Avrupa’nın NATO’yu savunmasından çok, NATO’nun
Avrupa’yı savunması önemliydi belki de.
*
Makron, bu sözünün üstünden bir yıl geçtikten sonra,
geçen yılki Münih Güvenlik Konferansında fikrini
değiştirdi ve “NATO’ya inanıyorum” açıklamasında bulundu.
İster inan, ister inanma.
Mal ortada.
NATO dedikleri kuruluş, ABD’nin oyuncağı
hâline gelmiş.
Hangi maddesinin nasıl işletileceği, ne
zaman devreye sokulacağına tek başına karar veriyor.
Ötekiler de “Bize dokunmayan yılan bin
yaşasın” deyip umursamıyorlar.
Rusya’nın Ukrayna hamlesinden sonra
“Üçüncü dünya savaşı çıkar mı?” endişesi yaygınlaştı.
Niye çıksın?
Veliaht Prens Franz Ferdinand, bir Sırp
milliyetçisi tarafından Saraybosna’da köprü üstünde vurulmadı ki.
Avusturya ve Çekoslovakya’nın Alman
işgaline uğradığını da söyleyemeyiz.
Sadece şu oldu:
Rusya, Ukrayna’nın doğusunda iki bölgeyi
tanıdığını ilân etti.
Zaten o bölgeler Rus askerlerinin işgali
altındaydı.
Batılılar istedikleri kadar “Aman işgal
etme!” desin.
Ukrayna’nın tamamına çökse, Avrupalılar ve
ABD kılını kıpırdatmaz.
NATO üyesi olmayan Ukrayna’yı savunmak
için kendi askerlerinin hayatını riske atarlar mı?
Putin, sonraki hamlelerin sinyalini vermiş
ve elindeki nükleer güçten bahsetmişken üstelik…
Cevap gelsin: Hiçbir Batılı ülke, Ukrayna
için o riske girmez.
*
İşgal, Putin için rutin hâle geldi.
“Ukrayna diye bir ülke yok zaten. Orası
bizim bir parçamız” derken, yüzünde hiç de şaka yapar gibi bir ifade yoktu.
Bir süre sonra pastanın tamamını götürmeyi
kafasına koyduğunun da işareti bu cümle.
Yemeğini niye yarım bıraksın bir ayı?
Buradaki “ayı” ifadesini hakaret anlamında
kullanmadığımı belirtmek gerekir.
Rusların sembolüdür o hayvancağız.
Kendileri seçmiş, ben yakıştırmadım.
Karnı tokken zarar vermez, durup dururken
saldırmaz ama açsa, sinirli olur ve son derece tehlikelidir.
Rusya Kırım’ı işgal edip dünyanın gözü
önünde yuttuğu zaman kimden ne tepki gördü ki yolundan vazgeçsin?
Putin başta olmak üzere, bütün kulağı
kesik Rusların eski günleri çok özlediği belli.
Sovyetler Birliği dönemindeki ihtişamı tekrar
yakalamak için elinden ne gelirse yapar, yapacaktır, yapıyor zaten.
Birkaç gün önce, gerginliği azaltmak için Baydın ile
Putin’in bir masada buluşması gerektiğini düşündüler.
ABD’lilerin ortaya koydukları şart neydi?
“İşgal etmeme” şartı…
Tam bir kara mizah örneği!
ABD’lilerin olan bitene ne kadar yanlış baktıklarını
açık seçik ortaya seriyor.
O iki bölgeyi Rusya’nın çoktan eline aldığını bile
görmüyorlar. Ya da görmezden geliyorlar.
“Tiyatro” dedikleri bu mudur yoksa?
*
Nükleer riskini kimse göze alamayacağı için sıcak
çatışmaya vardırmazlar.
Soğuk savaş yöntemleri de çoktan aşıldı.
O hâlde buna “ılık savaş” diyebiliriz.
Tam bu tanımı başlığa çekmeyi düşünüyordum ki
karşımdaki ekranda Hulki Cevizoğlu söyleyiverdi.
“Aşk olsun” dedimse de duymadı sanırım.
O programa bakmıyor olsaydım, oradan almış da kullanmış
konumuna düşecektim.
*
Putin, işgal ettiği yerlere “O topraklar bir zamanlar
bizimdi” diye bakıyor.
Biz de aynı gözle bakabilir miyiz?
Kafamıza göre davranıp bir zamanlar bizim olan
topraklara askerimizle, tankımızla girip el koyabilir miyiz?
Hiç ihtimâl yok.
Ayrıca niyet de yok.
Öyle bir yöntem makul bulunacak olsa, Romalılar da
harekete geçme hakkına sahip görürler kendilerini, Moğollar da…
Tarihte büyük imparatorluklar kurmuş kim varsa,
“Bütüüün oralar buralar, bir zamanlar bizimdi” deyip yürüyebilir.
*
“NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” derken Makron
haklıydı.
Bugünse daha çok haklı olduğu ortada.
Sadece beyin ölümü değil…
“Çoklu organ yetmezliği” de iyi bir tanım. Bütün
organların iflâsı...
Daha ilerisi de şu:
Eğer NATO’nun bir gönlü olsaydı, gönül ölümü de
gerçekleşecekti bugün itibariyle.
Sadece bir ülkenin keyfine kaldıysa, ortada bir
örgütten, bir birlikten, beraberlikten bahsedilemez de o yüzden.
Batı dillerinde “gönül” kelimesinin karşılığının
olmaması da önemli bir ayrıntı tabiî. Gözden kaçırmayalım. Kâlp başka, gönül
başka.
Şimdi Ukrayna halkı, istedikleri kadar “Nerede bu
NATO?” diye dövünsün dursun.
“Ahanda yettim” diye bir cevap duyamayacaklar.
Ukrayna diye bir ülke olmadığını savunan Putin,
kafasına estiği şekilde davranacak.
Bu kadarla yetinmeyip şiir yazmaya bile kalkabilir:
“Ne ülkeler işgal ettim, zaten yoktular…”