İşgal altındaki İstanbul ve Yassıada yargılamalarının benzerlikleri (2)

1960 Darbesi’nin ardından yüksek yargı organlarına getirilen seçim düzenlemeleri ile CHP’li Kemalist olmayanların buralarda görev yapmaları imkânsız hâle getirilmiştir. 1960’a kadar Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı olan Genelkurmay Başkanlığı, 1961 Anayasası ile Başbakanlık’a bağlanmıştır. 1961 Anayasası askerî vesayet düzenine göre hazırlanmış ve bu düzenin bekâsı için Anayasa Mahkemesi (AYM) kurulmuştur. Böylece AYM ile halkın seçtiklerinden oluşan Meclis’in yasama iradesinin millet adına egemenlik hakkı sınırlandırılmıştır.

BU makalenin temel amacı, 27 Mayıs Darbesi’nde Yassıada yargılamaları ile işgal döneminde İstanbul Divan-ı Harb-i Örfî (DHÖ) yargılamaları arasındaki benzerlikleri açıklamaktır.

DHÖ otoritesini, işgalcilerin ve de işgalcilerin kararlarını uygulamaktan öteye bir işlevi olmayan Osmanlı Hükûmeti’nden almıştı. Buna karşılık Yassıada yargılamasını yapan “Yüce Divan” adlı mahkemenin ise otoritesini darbecilerin oluşturduğu Millî Birlik Komitesi (MBK) ve onun arkasındaki NATO ve ABD’den aldığı görüşü yaygındır.

İşgalden sonra İstanbul’da kurulan Divan-ı Harb-i Örfî’de (DHÖ) kimlerin görevlendirileceği konusunda işgalcilerin müdahalesi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Ama DHÖ’yü kuran Osmanlı Hükûmeti, kimlerin bu mahkemede iş çıkaracağını tespit ederek görevlendirmeyi bu esasa göre yapmıştır. 27 Mayıs Darbesi’nden sonra kurulan Yassıada Mahkemesi görevlileri hakkında da NATO ve ABD’nin müdahalesi hakkında bir bilgi yoktur. 27 Mayıs darbecileri de arkalarında duran NATO ve ABD’yi memnun edecek kişileri seçip Yassıada’da görevlendirmekte titiz davranmışlardır.

“İhtilâl” kelimesini TDK Sözlüğü, “Bir ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını veya yönetim düzenini değiştirmek amacıyla kanunlara uymaksızın, cebir ve kuvvet kullanarak yapılan geniş halk hareketi, devrim, kargaşalık, düzensizlik, karışıklık, köklü değişim” diye açıklamıştır. İhtilâl kelimesine benzeri bir anlamı Türk Hukuk Lügati de vermiştir. İhtilâl terimi “halk hareketi” denilerek meşru ve gerekli gösterilmeye çalışılmıştır. Millî iradeye karşı, Meclis’e, hükûmete karşı işlenen silahlı bir suç, “halk hareketi” olarak görülmüştür. Bu sözlükleri hazırlayanların 27 Mayıs Darbesi taraftarı bir anlayışa sahip oldukları sonucuna varılabilir.

27 Mayıs Darbesi’ni yapanlar, kendilerini Cemal Gürsel başkanlığında “Milli Birlik Komitesi” (MBK) diye ilân edip darbe günü MBK’ye yasama yetkisinin verildiğini açıklamışlardı. Böylece darbeci subaylar kendilerini TBMM’nin yerine koyup, aldıkları kararları doğrudan yasa saymışlardı. 28 Mayıs’ta ise yine Cemal Gürsel başkanlığında hükûmet kurulduğunu ilan etmişlerdi. Böylece Cemal Gürsel, hem Devlet, hem Hükûmet, hem de Meclis Başkanı gibi unvanların sahibi olmuştu.

Yine MBK’nin aldığı karar ile H. Naili Kubalı başkanlığında, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, MBK’den Muzaffer Özdağ (Prof. Ümit Özdağ’ın babası), Numan Esin ve Devlet Bakanı Amil Artus’tan oluşan bir Geçici Anayasa Komisyonu kurulmuştur. Komisyonun hazırladığı geçici anayasa, “1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun” başlığıyla 12 Haziran 1960’da “1 Numaralı Kanun” olarak yayınlanmıştır. Böylece 6 kişilik bu komisyon “millet egemenliği” adına, millete rağmen hazırladığı geçici anayasayı yürürlüğe koymuştur.

Başsavcı atanan Ömer Altay Egesel, 10 Temmuz 1961’dan itibaren iddianamesini okumaya başlamış ve beş günde bitirmiştir. Sanıklardan Samet Ağaoğlu, iddianameyi, güzel okuma ve yazmadan yoksun (selikadan) bir metin olarak görmüştür. Başsavcı Egesel hemen her konuda Doç. Dr. Muammer Aksoy’un görüşlerinden yaptığı alıntı ile iddialarını kuvvetlendirmeye çalışmıştır. Egesel, duruşmalar esnasında Muammer Aksoy ile sınıf arkadaşı olduğunu da iftihar ederek açıklamıştır. Aksoy’un, darbe öncesinde Cumhuriyet ve Vatan gazeteleri ile Kim dergisinde yayınlanan makaleleri iddianamede yer almıştır. Yine iddianamede Hüseyin Naili Kubalı’nın makaleleri de yer almıştır. Şahit olarak çağrılan Kubalı, sekiz konuşarak mahkeme salonunda da, mahkeme heyetini ve sanıkları etkilemeye çalışmıştır. Aksoy ve Kubalı gibi isimler Yassıada’da idam kararları alındıktan sonra da basında yazdıkları ile “Acımayın!” diye telkinlerde bulunmuşlardı.

Mahkemeye DP’ye düşman olan kimseler şahit sıfatıyla çağrılmışlardır. Bu şahitlerin ortak özellikleri CHP’li olmalarıdır. İstanbul DHÖ’de Hürriyet ve İtilaf Partililer (HİP) ile Ermeni şahitlerin yerini, Yassıada’da ise CHP’liler, Ermenilere/Rumlara ihtiyaç bırakmayacak şekilde almışlardır.  

Bir başka şahit Ali Fuat Başgil ise beklenen ifadeyi vermeyince Egesel tarafından “softa” diye aşağılanmıştır. Egesel, seçimle iktidar olan DP’lileri “eşkıya”, Menderes’i de “eşkıyanın başı” diye nitelendirmiştir. İşgalcilerin mahkemesinde bile görülmeyecek şekilde her türlü sınırı aşan hakaretler sanıklara yapılmıştır. Egesel, 1954 Seçimleri’nde DP’den Balıkesir milletvekili adayı yapılmayışının intikamını bu şekilde almış olmalıdır.

Yassıada İddianamesi; İpar Dâvâsı, İstanbul-Ankara Olayları, 6/7 Eylül Olayları, Radyo Dâvâsı, Anayasayı İhlâl Dâvâsı, Bebek/Köpek Dâvâsı, Örtülü Ödenek Dâvâsı gibi başlıklardan oluşmuştur. Darbeciler bu yargılama başlıkları ile iki önemli amacı gerçekleştirmeye çalışmışlardır: Birincisi, DP yöneticilerini ve eşkıyanın başı gördükleri Menderes’i aşağılamak ve halk nezdinde küçük düşürmeye çalışmak... Zira bu amaçlarını başardıkları ölçüde meşruiyet kazanmış olacaklardı. Teslim etmeli ki, CHP seçmeni DP yöneticilerini suçlayacak ve aşağılayacak her türlü propagandayı kabul etmeye hazırdı. CHP’li seçmen özelliği taşımayan toplum kesimleri üzerinde ise özellikle dönemin önemli yayın organı olan radyodan her gün “Yassıada Duruşma Saati” başlığı ile yapılan haberler etkili olmamıştır. (1961’den başlayarak, yapılan seçimlerde CHP’nin iktidara gelemeyişi bu durumu açıklayan önemli bir örnek olmalıdır.)

Darbecilerin bu yargılamalar ile ulaştıkları ikinci önemli amaç ise, ABD’nin darbedeki yerinin ve isteklerinin örtülmesidir. Bu amaç ise doğrudan İstanbul DHÖ mahkemelerinin devamı gibidir. Çünkü İngiltere ve işgal ortakları, DHÖ ile Ermeni tehcirinin intikamını İTC’lilerden almak istemişlerdi. Bunu kısmen başarmışlardı.

ABD ise Menderes ve ekibini iki sebepten dolayı cezalandırmak istemişti: İlki, 6-7 Eylül 1955’te İstanbul ve İzmir’de Rumlara karşı başlayan toplumsal tepkilerden ve Rumların uğradığı can ve mal kayıplarından dolayı intikam almak istemiştir. Her ne kadar Menderes’in bu olayların tertibinde dâhlinin olduğu iddiası zorlama ise de ABD yetkilileri onu sorumlu tutmuşlardır. Rumların İzmir ve İstanbul’dan temelli göçlerinin hesabı da Menderes’ten sorulmuştur. Sabri Yirmibeşoğlu, anılarında 6-7 Eylül olaylarını “Özel Harp Dairesi’nin işleri” arasında göstermiş olsa da ABD yönetimi bundan ikna olmamıştır.

ABD için ikinci intikam nedeni ise, 1957 Genel Seçimleri’nden sonra Menderes hükûmetinin ihtiyaç duyduğu krediyi ABD’den alamayınca SSCB’ye müracaat etmiş olmasıdır. İşte ABD yönetimi, SSCB’ye yapılan müracaatı ibret-i âlem olacak şekilde bir intikam nedenine dönüştürmüş olmalıdır.

27 Mayıs Darbesi’ndeki ABD izini şu olaylardan da gözlemek mümkündür: Yassıada duruşmalarında hemen her mesele dâvâ konusu yapılmıştır. Ancak Menderes hükûmetinin Kore’ye asker göndermesi, Türk halkını hiçbir şekilde ilgilendirmeyen Kuzey-Güney Kore savaşında 800’den fazla Türk askerinin hayatını kaybetmesi Yassıada’da dâvâ konusu edilmemiştir. Eğer bu mesele dâvâ konusu edilmiş olsaydı, darbeciler ABD’ye karşı bir siyâsî çizgiye evrilmiş olacaklardı. Oysa darbeciler gece yarısı bildirilerinde, “NATO’ya, CENTO’ya ve dış taahhütlerimize bağlıyız” diyerek ABD’ye teminat vermişlerdi. Menderes ve hükûmetleri “Amerikancı” diye bilinmelerine rağmen, askerî bir darbeyle devrilmelerine ABD asla tepki göstermemiştir. Aksine, darbe idaresini meşru saymış, iyi ilişkilerini onların döneminde arttırarak sürdürmüştür.

ABD için 6-7 Eylül Dâvâsı ve SSCB’den kredi alma girişiminin dışındaki dâvâ konularının bir önemi yoktur. Çünkü ezanın Arapça yerine Türkçe okunması, yolsuzluk hikâyeleri veya tahkikat komisyonunun kurulmasının bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Bu konuları darbeciler önemli göstererek millete karşı işledikleri suçu örtmeye çalışmışlardır.

27 Mayıs Darbesi’nden sonra askerî bir vesayet düzeni kurulmuştur. Askerî yargı her seviyede varlığını anayasa ile korumuştur. Asker üyelerin çoğunlukta olduğu Millî Güvenlik Kurulu ile seçilmiş hükûmetin üzerinde askerî bir idare mâkâmı ihdas edilmiştir. Meclis, milletvekilleri ve senatörler diye iki kısımdan oluşturulmuştur. Halkın seçtiği senatörler geçici olarak görev yaparken, 27 Mayıs darbecileri “tabiî senatör” adıyla ömür boyu senatör olmayı garantilemişlerdir. Darbeciler tabiî/doğal senatör sayılırken, halkın seçtikleri suni/yapay duruma düşürülmüştür.

1960 Darbesi’nin ardından yüksek yargı organlarına getirilen seçim düzenlemeleri ile CHP’li Kemalist olmayanların buralarda görev yapmaları imkânsız hâle getirilmiştir. 1960’a kadar Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı olan Genelkurmay Başkanlığı, 1961 Anayasası ile Başbakanlık’a bağlanmıştır. 1961 Anayasası askerî vesayet düzenine göre hazırlanmış ve bu düzenin bekâsı için Anayasa Mahkemesi (AYM) kurulmuştur. Böylece AYM ile halkın seçtiklerinden oluşan Meclis’in yasama iradesinin millet adına egemenlik hakkı sınırlandırılmıştır. Diğer yüksek yargı organları gibi 1990’lara gelinceye kadar AYM’ye CHP kökenli kimselerin atanmaları sağlanmıştır.

27 Mayıs Darbesi’nden sonra askerler, siyâsî ve hukukî alandaki ayrıcalıkları ile yetinmemiş, ekonomik ayrıcalıklar da kazanmışlardır. Bunun için OYAK kurulmuştur. Darbeciler ve onların tayin ettiklerinden oluşan kurucu meclisin çıkardığı bir kanun ile OYAK ve Ordu Pazarı yapılanmıştır. Bunun için ABD PX ve İngiliz NAAF kurumları örnek alınmıştır. OYAK, yasaya göre MSB’ye bağlı ve özel hukuk hükümlerine tâbi, malî ve idarî bakımdansa özerk olan tüzel bir kişilik sayılmıştır. OYAK’ın ilk genel kurulundan itibaren faâl ortakları arasında Kazım Taşkent ve Vehbi Koç bulunmuştur. Böylece Türkiye’de büyük sermaye çevreleri ile OYAK ortaklığı ayrıcalıklı bir duruma gelmiştir.