
ALTI muhalefet partisinin
yıllar süren tantanalı hazırlıkları nihayet 28 Şubat 2022 gününde
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Dönüş” diye açıklanmıştır.
Yapılan açıklamada, “Basın İlan Kurumu’nun yeniden düzenlenmesi, hâkimler
ve savcılar için ayrı kurulların oluşturulması, Adalet Bakanlığı müsteşarının
bu kurullarda olmayışı, ilkokuldan başlayacak kadın-erkek eşitliği dersinin
olması, YÖK’ün kaldırılması, TRT’nin ve AA’nın tarafsız olması, çoklu baro
yönteminin kaldırılması, AYM ve AİHM içtihatlarına uyulması, Hâkimler ve
Savcılar Kurulu üyelerinin yarısının üçte iki nitelikle TBMM tarafından ve diğer
yarısının Yargıtay, Danıştay ve Barolar Birliği tarafından seçilmeleri, devlet
kurumlarına alınacak görevliler için mülâkat sisteminin kaldırılması, seçim
barajının yüzde 3’e indirilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve merkezî
yönetimin vesayetten kurtarılması, kayyum uygulamalarına son verilmesi, yedi
yıllığına seçilecek cumhurbaşkanının tarafsız ve de partiler üstü şekilde
siyâsî sorumluluğu olmayan TBMM’nin çıkardığı yasaları veto yetkisi bulunmayan
bir kişi ya da mâkâm olarak” tarif edilmiştir. (NTV, 28 Şubat 2022)
Oldukça geniş ve değişik alanları kapsayan bu açıklamanın temeli,
başlığında da yer verildiği gibi mevcut başkanlık düzeninin (Cumhurbaşkanlığı
Hükûmet Sistemi, CBHS) yerine “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi”nin (GPS)
geri getirilmesi isteğinin yanında yerel yönetimler üzerinde merkezî yönetimin
vesayetinin ve kayyum uygulamasının kaldırılması isteği, altı muhalefet
partisinin ortaya koyduğu bildirinin temelini oluşturmuştur.
Öncelikle bu bildiri, teslim edilmelidir ki bir irtica bildirisidir. “İrtica”,
rücu’dan yani geriye dönüşten türemiş bir kelimedir, “var olanı bırakıp var
olanın öncesine dönüş” demektir. Geriye dönüş taraftarlığı olduğundan “gericilik”
diye de adlandırılmıştır. Muhalefetin oluşturduğu havanın aksine GPS, yeni bir
keşif olmadığı gibi, Türkiye için de yabancı değildir. Askerî diktatörlükler ve
kesintilerle birlikte Türkiye tarihinde (1876’dan 2018’e kadar) 142 yıl
uygulanmıştır.
GPS’nin en önemli zaafı “çok başlılığıdır”. Yürütme yetkisinin
cumhurbaşkanı ile başbakan arasında bölüşülmesidir. Bunun sonucunda geçmişte
cumhurbaşkanı ile başbakanlar arasında yetki anlaşmazlıkları ve siyâsî kavgalar
yaşanmıştır.
12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nin lideri Kenan Evren’in Genelkurmay Başkanı
olması, cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki yetki uyuşmazlığının sonunda
gerçekleşmiştir. Çünkü dönemin tarafsız ve partiler üstü Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk
Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Adnan Ersöz’ün, Başbakan Süleyman Demirel ise
Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Ali Fethi Esener’in Kara Kuvvetleri Komutanı
olmasında ısrar etmiştir. Hükûmet kararnamesini, tarafsız ve partiler üstü
Cumhurbaşkanı sayılan Korutürk imzalamadığı için Adnan Ersöz ve Ali Fethi
Esener, ilgili yasaya bağlı olarak iki ay sonra emekli edilmişler, buna
karşılık üçüncü sırada bulunan Kenan Evren 5 Eylül 1977’de Kara Kuvvetleri
Komutanı olunca kendisi için Genelkurmay Başkanlığı yolu da açılmıştır.
GPS’de hükûmetler zayıftır, kısa ömürlüdür. Çünkü hükûmet olmak TBMM’de oy
çokluğuna bağlıdır. 1977 Genel Seçimlerinde hükûmet kurabilmek için TBMM’de
gerekli çoğunluğu elde edemeyen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, İstanbul
Florya Güneş Motel’de Adalet Partisi’nden 11 milletvekiliyle görüşüp çeşitli
vaatlerle onların partilerinden istifa etmelerinin sonunda hükûmet kurabilmiştir.
Halkın vermediği hükûmet yetkisi, tarafsız ve partiler üstü sayılan
Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’e verilmiş,
böylece iktidar, otel odalarında karanlık ilişkilerin sonunda elde edilmiştir.
Benzeri bir olay, 1997’de Refahyol hükûmetinin istifasından sonra
yaşanmıştır. TBMM’de çoğunluğu elinde tutan Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol
Partisi’ne (DYP) tarafsız ve partiler üstü sayılan dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel tarafından hükûmeti kurma yetkisi verilmemiştir. 28 Şubat
darbecilerinin baskısı ile DYP’den istifa ettirilen milletvekillerinden dolayı
RP ve DYP, TBMM’de çoğunluğu kaybetmiştir. Baskılara rağmen DYP’den istifa
etmeyen Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in milletvekilliği düşürülmüş,
eksik askerlik yaptığı iddiası ile yeniden askere alınmıştır. Böylece
darbecilere karşı direnmenin ibretlik bedeli bütün seçilmişlere gösterilmiştir.
Bütün bu işlemlerin sonunda 28 Şubat darbecilerinin istediği üçlü koalisyon
(Mesut Yılmaz) hükûmeti kurulmuştur.
***
Muhalefet partilerinin GPS açıklamasında “kayyum uygulamasına” son
verilmesini istemeleri ne demektir?
Bu isteklerini, tabansız SP temsilcisine okutmuşlardır. Herkes bilmelidir
ki, aslında bu istek, PKK’nın isteğidir. Yerel yönetimlerde, belediyelerde
kurduğu düzenin kayyumlar eliyle yıkılmasından şikâyetçidir PKK. PKK’lıların
yerel yönetimlerde kurdukları hegemonya ile Türkiye’ye nasıl kötülükler
yaptıkları, 2015’teki çukur olayları ile görülmüştür. “Seçimle gelen seçimle
gitmeli” söylemi PKK hegemonyasını örtme ve meşruiyet kazandırma çabasıdır.
Adıyaman’da, Batman’da IŞİD’li biri belediye seçimini kazanmış ise seçim
süresi boyunca ona karışmamak demek, IŞİD’e teslim olmakla eş anlamlıdır.
Görünen odur ki, altı muhalefet partisi, PKK terörünü “iyi terör” sayarak IŞİD
ve benzeri terör örgütlerini lânetli bir yapı olarak görmemiştir. Herhangi bir il
veya ilçede belediye seçimini kazanmak, o kişiyi seçim süresi boyunca
dokunulmaz etmemelidir. Merkezî yönetimin yetkilerinin kısıtlanmasını ve sabah
akşam denetlenmesini isteyen muhalefetin yerel yönetimlerde merkezin bu
vesayetini kaldırmayı vaat etmesi, PKK çevrelerine verilmiş siyâsî bir
rüşvettir ve Türkiye’ye suikasttır. “Yerel yönetimlerde merkezin vesayeti
olmasın” demek, “yerel yönetim” denilen idarî birimler için, başta federasyon
olmak üzere ayrılığın kapılarını aralamak demektir.
***
GPS’de hükûmetler zayıftır, kısa ömürlüdür ve bu yüzden siyâsî istikrar
yoktur. Hükûmet (iktidar) yetkisinin iki kişi (cumhurbaşkanı ve başbakan)
arasında paylaşılması siyâsî rekabet ve kavgayı kaçınılmaz hâle getirir. Aksini
iddia etmek insan tabiatına aykırıdır.
“1982 Anayasası’nda cumhurbaşkanının yetkileri çoğaltıldığı için iktidarın
iki başlı hâle geldiği” iddiası da inandırıcı değildir. Çünkü 1961 Anayasası
cumhurbaşkanının yetkilerini en alt düzeyde tutmuşken, o anayasa döneminde
Korutürk, hükûmet kararnamesini imzalamayarak Kenan Evren’e darbe yolunu
açmıştır. GPS’de iktidarın/başbakanın her zaman “Ben yapacaktım, Cumhurbaşkanı
engel oldu” gibi bahaneleri vardır. Üstelik bu bahanelerin bir kısmında haklılık
payı da vardır. Oysa hükûmet kurma işi, başkanlık düzeninde doğrudan
cumhurbaşkanı seçilen kişiye verildiği için böyle bahanelere yer bulunamaz.
“Tarafsız ve partiler üstü cumhurbaşkanı” söylemi de bir fantezidir.
Gerçekle ilgisi yoktur. Akıl dışıdır. Bir kişinin tarafsız ve partiler üstü
olması demek, hiçbir fikrinin olmaması demektir. Hiçbir fikri olmayan biri
nasıl cumhurbaşkanı olacak, gerektiğinde nasıl hakemlik yapacaktır? Tarafsızlık
ve partiler üstü olma iddiası, geçmişte emekli olan generallerin ve yüksek
yargı mensuplarının tekaüt günlerini CHP’de geçirmesi demektir. Atatürkçü
(Kemalist) olmak, taraf olmak demektir. Muhalefetin istediği tarafsızlık böyle
bir şey olmalıdır. Kemalizm sınırları içine hapsolan bir irade, hem irade
olmaktan çıkmış, hem de tümüyle tarafsızlığını kaybetmiş demektir.
GPS bir vesayet düzenidir. Özellikle askerî ve adlî (jüristokrasi) bir
vesayettir. Askerî ve adlî vesayetlerle seçilmişlerin kıskaca alınması,
seçilmişlerin iktidarına bu odakların ortak olmasıdır. Vesayet odaklarının
istemedikleri adaylar seçim kazandığında partileri kapatılarak, darbeyle hükûmetleri
devrilerek ya da milletvekillerinin zorla istifa ettirilmesi ile TBMM’de sayı
çoğunluğunu kaybetmeleri ve iktidardan uzaklaştırılmaları demektir. Türkiye
tarihinde bunun örnekleri çoktur.
***
Başkanlık (CBHS) Sistemi ile tüm seçme ve seçilme hakları garanti altına
alınmıştır. Seçilemeyenlerin iktidara ortak olmaları ya da iktidara ayar
vermeleri engellenmiştir. İşin bu tarafı iledir ki, başkanlık düzeni, seçme ve
seçilme hakkının eksiksiz kullanılmasıdır. Milletin egemenlik hakkının
gerçekleşmesidir.
Altı muhalefet partisi, başta yoksulluk, işsizlik, Suriye/Irak kaynaklı
terör, AB ve ABD ile giderek çıkmaza giren ilişkiler gibi temel konularda
hiçbir görüş ortaya koymamıştır. Hedef olarak, idarî bakımdan Türkiye için
geriye dönüşü, irticayı bir amaç olarak seçmiştir. GPS ile Türkiye’nin geçirdiği
142 yıllık tecrübeyi yok saymıştır.
İrtica isteği, CHP için anlaşılabilir bir hedeftir. Yüz yıldan beri hiçbir seçim
kazanamamış bir partinin yüzde 51 ile Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini kazanma
ihtimâli yoktur. Merkezden ve sağdan devşirdikleri ile yeniden vesayet düzenine
dönüşü temin etmek, CHP için neredeyse kutsal bir hedef hâline gelmiştir. Çünkü
o vesayet düzeninde CHP her zaman “hiçbir seçimi kazanamadığı hâlde” iktidarın
ortağı olmuştur. Ancak onun devşirmelerinin siyâsî çıkarları uğruna irtica
düzeni olan vesayet idaresini sahiplenmeleri ise siyâsî bir intihardır!
Görünüşe göre seçimlerde muhalefetin başkanlık düzenini değiştirecek bir
sayı çoğunluğu elde etmesi mümkün değildir. İrtica istekleri ise havanda su
dövmek gibidir. Nafile bir çabadır. Başkanlık düzeninin eksikliklerini telâfi
edilerek yola devam etmek, Türkiye tarihinin getirdiği bir sonuçtur. Tabanı
olmayan ve ömründe tek başına bir muhtarlık seçimini bile kazanmamış olanların
irtica hevesleri Türkiye’yi yolundan döndüremez!