İrfan gafleti yendi

Bir taraf “Kazandık” havasındaydı fakat diğer taraf “Kazanmak zorundayız” edasıyla kenetlendi ve tam bir gaflete girmedi. Zira aziz milletin irfan ve saklı tercihi bu gaflete müsaade edemezdi. Böylece bu aziz milletin bu kadar gafleti istemediğine dair irfan ve idrake sahip olduğuna şahit olduk. Evet, çok az miktarda gaflet vardı ama irfan, gafletten öndeydi.

GAFLET, bir toplumun en tehlikeli yanıdır. Düşmanın sağdan yaklaştığının göstergesidir. İnsanlık bu kelimeyi tek tipleştirdikçe gafletin de derecesi artırmıştır. Bu aziz toplum, sürekli olarak dinamik bir hayatı seçtiği için dinginlik aşamalarında gafletle karşılaşabilmiştir.

Gaflete yenilmenin en bariz yolu ise gafletin tek tip algısıdır. Gaflet en basit bakışla üç ana gruba ayrılabilir: Birincisi, hukukî işlemlerde kolayca kandırılabilecek derecede saflık, dikkatsizlik ve ihmalkârlığı ifade eden terim yönüdür. İkincisi, “zabt” sıfatını yok eden kusurları gösteren bir ifadedir. Sonuncusu ise dünya veya ahiret hayatı için gerekli olan bir şeyin önemini kavrayamama hâlini ifade eden ahlâk ve tasavvuf terimi olmasıdır.

Sonuncusu, aslında en önemlisidir. En önemlisi bu olduğu için yazı konusunun doğal olarak bu olduğu düşünülebilir. Ancak gündeme dair konulara bakan yönüyle gafletin birinci anlamına odaklanacağız. Hangi hâller gaflete girer, ona bakacağız. Yani saflık, dikkatsizlik ve ihmalkârlığı ifade eden yönlere… (Üçüncü karşılığı hakkında ise ihtiyaç durumunda ilerleyen günlerde tartışabiliriz.)

Son günlerin en büyük meselesi sanırım seçimdi. “Buradaki gaflet nedir?” denildiğinde üç ana kavramın ortaya çıktığı görülür: Seçim sürecinde çoğu kişi göründüğü gibi değildi. Toplumun büyük kısmı genele göre hareket etti, sahtekârlar ise “-mış” gibi yaptılar. Detay bilen bazı mürekkep yalamışların kafaları ise karışıktı.

O zaman konumuzla ilgili olan gaflet terimine bakalım: “Bir şeyi yeterli ölçüde dikkat ve özen göstermediği için unutmak, dalgınlıkla veya unutmadığı hâlde terk ve ihmâl etmek, aldanmak, fark etmemek, boş bulunmak” gibi anlamlara gelen gaflet, şeytanın sağdan yaklaştığının da göstergesidir.

Kazanma ve kaybetme, millî iradenin tercihine bağlıdır. Çıkan sonuç, herkesin kabul etmesi gereken bir durumdur. Ancak seçimle ilgili büyük yanılgı ve gafletin kaynakları vardır. Çünkü yarışan iki aday arasındaki fark, gafletin en önemli nedenlerinden biridir. Bu durum Okçular Tepesini hatıra getiriyor. Kazanılan savaş bu yanılgı ile kaybedilmişti. Bugün Türkiye’deki seçimle ilgili olarak da bu durumun göründüğü yönünde algılar oluşmuştur. Ancak aziz milletimiz bunu bertaraf etti. Büyük orandaki katılımla, ilkinde tam olarak kesinleşmeyen seçim nedeniyle Okçular Tepesindeki gibi bir gaflete izin verilmedi.

Son aşamaya gelmiş, kazanma uğruna her şeyi göze almış bir zihniyetin her hileyi yapabileceğini fark edememe gafleti ise işleri sıkıntıya sokabilirdi. Burada da sandık görevlileri ve bazı seçmenler dikkatlerini sandıklardan ayırmadı ve netice olumlu oldu. 

Canhıraş bir şekilde kazanma isteği olanların her yolu mubah saydıkları bir 15 gün yaşandı ve bitti. Kazanmayı isteyenlerin adeta gözleri dönmüştü. Bu aşamada aziz millet yine gaflete müptelâ olmamıştır.

Bir taraf “Kazandık” havasındaydı fakat diğer taraf “Kazanmak zorundayız” edasıyla kenetlendi ve tam bir gaflete girmedi. Zira aziz milletin irfan ve saklı tercihi bu gaflete müsaade edemezdi. Böylece bu aziz milletin bu kadar gafleti istemediğine dair irfan ve idrake sahip olduğuna şahit olduk. Evet, çok az miktarda gaflet vardı ama irfan, gafletten öndeydi.