İRFANSIZ ilim kadar, ilimsiz irfan da işe yaramıyor. İki tane
elimiz var hâlbuki. Birine bu iki sözcüğü sığdırıp diğeri ile birbirimizin
elini tutabiliriz. Ancak yalnızca rakamlarla ölçülebilen bu eğitim anlayışıyla
büyüyen çocuklara maaş bordrosundan daha ziyadesini anlatmak şimdilik pek
mümkün görünmüyor.
Gerçi haksızlık etmeyelim; filanca adamın filanca
ahbabının yanındaki zıkkımın kara kara dibi işlerinin müdürü olmak, Alman marka
bir arabaya sahip olmak ya da ne bileyim, üç beş dairesi olan bir babanın oğlu
olmak da hatırı sayılır bir saygı merhalesi bu memlekette…
“Üç beş dairesi olan bir babanın kızı olmak” demedim
dikkat ederseniz, zira bizim mahallemizde kadın olmak hep biraz hüzün… Bu
konuyu bir başka yazıda daha fazla ajite etmek isterim. Gelelim irfana…
İrfanı çok önemsiyorum; zira artık çok az insanda mevcut
olduğunu düşünüyorum. Akademik eğitim cehaleti alıyor. Ve eşeklik… Evet evet,
tahmin ettiğiniz üzere eşeklik bâki kalıyor. Bugüne dek altbilincimize
pompalanan az gelişmiş ülke hikâyeleri hasebiyle sürekli olarak ilme
odaklanmaktan, akademiden, bilginin kutsallığından falan bahsediyor, tüm
bunlara eriştikten sonra zihin dünyamızdaki hazım süreci için Cemil Meriç’in de
sık sık dile getirdiği gibi hikmetten, ferasetten falan dem vuruyorduk. Bu
aralar ise, bangır bangır gelen bir güruh daha bilgiye erişmeden, irfan yolunun
bekçisi olduğu iddiasıyla ortalıkta geziyor.
Çok af edersiniz, ama tam zamanlı bir işte maaş
bordrosuyla çalışan herhangi bir kimsenin Instagram fenomeni olmaktan daha
fazlasını başarabileceğine inanmıyorum. Bu sebeple irfan bekçilerine tavsiyem,
öncelikle kendilerine zengin bir eş bulmaları, akabinde nezih bir semtte
kahvelerini yudumlarken bu konuyu bir kez daha düşünmeleridir.
Öte yandan bir “değerler” kavgasıdır, tutturduk
gidiyoruz. Herkes kendi değer yargılarından, doğrularından bahsediyor. Bunun
üzerine saatlerce konuşuyoruz. Ancak kimse bu değerler bütünün
bireyselliğinden, asıl meselenin tüm bu farklılıkların birlikte yönetilebilmesi
mahareti olduğundan bahsetmiyor. Bu konuda ne yapılması gerektiği ile ilgili fikir
beyan edebilmem içinse, öncelikle gelecek kaygısı taşımıyor olmam ve toplum
bilinci üzerine uzun araştırmalar yapmam gerekiyor.
Oysa bu ülkedeki herkes gibi yarına nasıl çıkacağımı düşünmekten
kendimi alamıyorum. Ancak yine de bunun da yolunun eğitim anlayışının
değişmesinden geçtiğini söylemekte herhangi bir beis yok sanırım. Zira toplumun
her kesiminde süregelen bu hâdsizliği bertaraf etmek, ancak yeni bir toplum
inşâsı ile mümkün. Toplum ahlâkı oluşturabilmek ve yeni bir bilinç ile irfana
gerçekten yaklaşabilmek istiyorsak, genç beyinleri okullarda bilginin büyüsüyle
tanıştırırken, aynı zamanda etik değerlerin de bilgiyle aynı oranda bu genç
beyinlerle tanıştırılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü -en başında da dediğim
gibi- irfansız ilim kadar, ilimsiz irfanın da çok işe yaramadığını düşünüyorum.
Türk Dil Kurumu “irfan” sözcüğünü asıl olarak “bilme,
sezme” şeklinde tanımlıyor. TDK da benim gibi düşünüyor demek ki… Bilgiden
ayıramamış irfanı... Yarışan değerlerden saymamış da doğal bir kardeşliğin
sonucu olarak değerlendirmiş. TDK’nın irfana ilişkin ikinci tanımı ise şöyle:
“Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş…”
Yani TDK diyor ki, “Gerçeğe irfan ile ulaşabiliriz”. Yani
aslında hakikate… Bizim erişebilmek arzusunu taşıdığımız en nadide şey de bu
değil mi zaten? Ne demiş Hacı Bektaş-ı Velî? “İlim irfan mürşittir,
karanlıkları koğar/ İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar/ Gönüllerde
parlayan o saadet güneşi/ Şark ile garptan değil, gerçek inançtan doğar.”
Döndüm dolaştım, yine varoluş sancımın kapısını çaldım.
Neyse ki evde yok, devam edelim...
Hakikate, “irfan” denilen bu güçlü sezgi ile
ulaşabileceğimizi, irfanı bilgiden ayıramayacağımızı söyledik, “Önce bilmek
gerekir” dedik. Peki, nasıl bileceğiz?
Bu sorunun cevabının “eğitim” olduğuna inanmakla
birlikte, eğitimin yalnızca okul sıralarında gelecek nesillere enjekte edilen
bir afyon gibi değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Aile, iş, ev, sokak…
Eğitim, bunların hepsinde dönem dönem yoğrulmak değil midir? Örneğin “Kamu Spotu”
uygulamaları ülkede ciddî bir bilinç geliştirdi. Tıpkı bunun gibi, ülkedeki
herkesin erişebildiği kanallarda yapılacak çalışmalarla toplum ahlâkının inşâsı
için de temel atılabilir belki.
Benimki âcizane bir tavsiye; devamı için, lütfen yetkili
makamlara başvurunuz!