İran'ın yardımıyla Türkiye hedefte!

Yiyecek ekmek bulamayan Yunanistan, Fransa’dan beş tane savaş gemisini neden kiralar ve Amerika’dan 60’ın üzerinde savaş uçağını neden alır? Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti neden Fransa’ya deniz üssü kurmak için yer tahsis eder? İsrail neden Ege adalarının büyük bir kısmına füze rampaları yerleştirir?

İRAN, ABD veya İsrail ile onlarca yıldır birbirlerine dalaşır gibi yapar, ancak sonunda olan, hep Ehl-i Sünnet Müslümanlarına olur. İran bu dönemlerin hiçbirinde ciddî bir zarar görmemiştir. Öyle görünüyor ki, yine İran değil, zarar görecek olan Ehl-i Sünnet Müslümanlarıdır.

Son birkaç aylık gelişmelerin seyrine bakacak olursak, İsrail, Amerika ve Avrupa’daki şer kuvvetlerin canını fena hâlde sıkan tek bir ülke vardır ve o ülke, bütün okların çevrildiği Türkiye’dir. Başka bir ülke ise olmadığı çok aşikârdır. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı görünürdeki hedefe koysalar da esas hedef, Osmanlı bakiyesi Türkiye’dir.

Ülke içinden başlayalım değerlendirmeye. Bir yıldan fazladır 15 Temmuz 2016 sonrası evlerini ve mahallelerini, hattâ yaşadıkları şehirleri terk edip başka şehirlere taşınan Fetullah Gülen’in emir erleri, bir bir mahallelerine geri döndüler. Bizim mahalleyi de terk edenler, gerisin geri dönüp yerlerine oturdular ve çalışmalarına kaldıkları yerden daha da azimle, yeniden emir almış gibi daha pervasız bir cesaretle çalışmaya başladılar.

İçeride var olan şer odakları siyâsî olarak ve diğer alanlarda ittifakla yürümeye başladılar. Uzun süredir sesi soluğu çıkmayan malûm dernekler hiç olmadığı kadar cesaretle konuşmaya, “Hiçbir zaman böyle bir şey olmaz” diye düşündüğümüz isimleri dernek başkanlıklarına getirmeye başladılar. Ve bu sürecin devamı olarak tâ kara propagandaya yarayacak açıklamalar dahi yapmaya başladılar.

Dünya ölçeğinde ülkemizle kayıtsız şartsız birlikte hareket edeceğini düşündüğümüz ülkelerde bir el tarafından şaibeli isimler iktidarlara taşındı. Bu milletin dostu olduğunu açıkça haykıran ülke liderler, Mısır’da Muhammed Mursi ile başlayan karanlık akıbete uğradılar. Bu silsilenin en son halkası ise Sudan. “Halk ayaklanması” adı altında istedikleri iktidarı oluşturdular. Bakalım bu durum bizi ve bütün İslâm âlemini nasıl etkileyecek, yaşayacak ve göreceğiz.

S-400’ler konusunda biz dik durmaya devam edersek -ki ediyoruz elhamdülillah-, ülkemizi bekleyen en büyük tehlike Rusya’dan gelebilir. Suriye’de Rusya’nın ayak oyunlarını seyrediyoruz. Rusya’nın S-400 hava savunma sistemi ile ilgili hangi safhaya kadar teslimata gideceğini şimdilik bilmiyoruz. İlk partide bir kısım parçaları teslim edildi. Yine ikinci partide de bir kısım daha teslim edildi. Teslimat sorunsuz sürüp bitecek mi, yoksa teslimat tamamlansa dahi el altından ABD ve müttefiklerini koruyacak başka açıkların mı verileceğini bilme imkânı yok. Yahut gerçekten tam ve sorunsuz işleyen bir hava savunma sistemine mi sahip olacağız? Net şekilde güvenmek mümkün değil.

Kendi imkânlarınızla elde etmediğiniz hiçbir silah veya savunma sistemine yüzde 100 güvenme imkânı yok. En kısa zaman ne ise, o zamanda kendi savunma sistemimizi, millî uçaklarımızı ve diğer bütün ihtiyaç duyulan kara, hava ve deniz savaş araçlarını şu an üretemediğimiz müddetçe kendimizi güvende hissetmemiz mümkün olmayacaktır.

Biliyorsunuz, Rusya’nın Çin’e sattığı S-400’ler fırtınaya kapılıp gemide zarar görerek imha edilmişti. Sanki Çin’e giden S-400’lerin zarar gördüğü ve yerine yeni füzeler üretilmeye başlandığı haberi, bizim için bir ön hazırlık gibi duruyor. Bu haber basına öyle bir düştü, sonra uçup gitti. Gerçeğin ne olduğunu bilme ihtimâlimiz yok. Bugünden yarına S-400 üretip zarar görenlerin yerine konulamayacağını köydeki çoban da bilir. Bunu bilmek için ekstra bilgiye ihtiyaç da yok. Çünkü Rusya’nın dünya ölçeğinde güveninin sarsılmaması adına bulunmaz fırsatı oluşturmuş oldular. Bu ve benzeri birçok ihtimâli akıldan çıkarmamak gerek. Ve unutmamak gerekir ki, Rus mavzeri ile ayı avlamaya gidecek avcıların, en azından ellerinde mavzer çalışmazsa diye bir baltayı eksik etmemeleri gerekir. Yoksa canlarından olmaları an meselesidir. Maazallah, ne olur ne olmaz…

Bir maskeli balo mu var?

Biz Amerikan filmlerinin Hollywood’da çevrildiğini zannediyorduk, ancak uzun yıllar boyu yaşadığımız tecrübelerle öğrendik ki, Hollywood’da çevrilen filmler ABD’nin ve diğer emperyalist ülkelerin dünya ölçeğinde çevirdikleri milyar dolarlık prodüksiyonların yanında çok amatör ve komik kalıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde, iddia edildiğine göre Suriye için Putin’le görüşen ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun, açıklama yaptığı sırada ağzı kulaklarında idi. “Paylaşamayacağım somut adımlar attık” derken keyifli bir yüz ifadesine sahipti. Herhâlde, “Türkiye ile ilgili konuştuk” diyecek hâlleri yoktu. Her şey bir yere kadar! ABD, İsrail, İngiltere ve AB üyelerinin tamamını birden karşısına almaya Rusya’nın da gücünün yetmeyeceği aşikârdır. Bundan sonra olacak olanlar, tehir de olsa, kaza da olsa, S-400 teslimatından sonra aklımıza hiç gelmeyecek şeyler dahi olsa sadece bir plânın şıkları olmaktan öteye gidemez. Yahut baştan beridir Rusya da ikili oynuyor olabilir mi? Öyle ya, bizler kafamızda yüzlerce tilki dolaştırıp kuyruklarını birbirine değdirmeyecek kadar şeytanlıkları pek bilemeyiz. Yapımız böyle şeylere müsait değil.

Rusya böylece hem S-400’leri vermiş, hem de esas kimin yanında durduğunu ispatlamış olur. Bir taşla bir sürü kuş vurmak buna denir. Hem de Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasının yolu açılmış olur. Sonra başıboş şekilde ortalıkta dolanan NATO üyesi Yunanistan’la çatışmaya girecek bir Türkiye’yi NATO’dan çıkarmak ve NATO ülkelerinin müdahale etmesi gerekçesi de böylece sağlanmış olabilir.

Neredeyse Suriye’de her şeyin sonuna gelindiği izleminin okunduğu bir zamanda bütün emperyalist ülkelerin donanmaları ve uçak gemileri ile taşınan hava unsurları neden Akdeniz’i doldurdu? İngiltere’nin Kıbrıs’a yığdığı orantısız hava gücü neye alâmettir? Yiyecek ekmek bulamayan Yunanistan, Fransa’dan beş tane savaş gemisini neden kiralar ve Amerika’dan 60’ın üzerinde savaş uçağını neden alır? Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti neden Fransa’ya deniz üssü kurmak için yer tahsis eder? İsrail neden Ege adalarının büyük bir kısmına füze rampaları yerleştirir?

Bu ve benzeri hazırlıkların hiçbiri, ne Suriye, ne de İran’ı açıklamaya kâfidir!

Firasetli olmak, gözümüzü dört açmak, bir an bile gafil olmadan, “Su uyur, düşman uyumaz” düsturu gereğince ve her an Allah’ın (cc) yardımı ile hazır olmaktır bize düşen…