İran-İsrail ekseninde gizli savaş devam ediyor

Her iki tarafa yönelik saldırılarda faillere yönelik somut deliller olmasa da, saldırıların ardışıklığı, her saldırının kendinden önceki saldırıyla benzerlik taşıması ve önceki saldırıya cevap niteliğinde olması, sürekli karşılıklı hedeflerin saldırıya uğraması, İran’a yönelik saldırıların arkasında İsrail’in ve İsrail’e yönelik saldırıların da arkasında İran’ın olduğu düşüncesini güçlendiriyor.

İRAN ve İsrail arasında son iki yıldır adı konulmamış gizli bir savaş yaşanıyor. Kimi zaman suikastlar, kimi zaman ise sabotajlarla gerçekleşen savaş, son zamanlarda gizli bir deniz savaşına dönüşmüş durumda.

İran’ın nükleer anlaşmaya dönmesinin konuşulduğu günler olan Nisan 2020’de İsrail için büyük öneme sahip su tesisleri, siber saldırıya uğradı. İran kabul etmese de İsrail, saldırıyı İran’ın yaptığını iddia etti. Olaydan 15 gün sonra İran’ın en önemli ekonomik tesislerinden Shahid Rajaee Limanı’nın bilgisayar sistemleri siber saldırıya uğradı. Bu sefer İran saldırıdan İsrail’i sorumlu tuttu.

2020’nin Haziran ve Temmuz aylarında İran’ın sanayi, enerji, tıbbî ve nükleer tesislerinde yangın ve patlamalar gerçekleşti. Natanz Santrifüj Montaj Tesisi vuruldu.

Saldırılar soğumadan, bu kez Kasım 2020 sonunda İran’ın nükleer programının mimarı olarak bilinen Muhsin Fahrizade, son derece profesyonel bir yöntemle Tahran yakınlarında suikasta uğradı. Fahrizade Suikastı’ndan birkaç gün sonra İsrail istihbarat örgütü MOSSAD’ın önemli yetkililerinden biri olduğu söylenen Fahmi Haravi, Tel Aviv’de suikast sonucu hayatını kaybetti.

Karşılıklı bu suikastların sonucunda saldırıların bir süre duracağı düşünülse de Şubat 2021’de, Umman Körfezi’nde İsrail’e ait bir kargo gemisinde patlama meydana geldi. 15 gün sonra bu kez İranlı bir kargo gemisi benzer saldırıya uğradı. 25 Mart’ta İsrail’e ait bir kargo gemisine füze atıldı. Yaklaşık 10 gün sonra Kızıldeniz’de casuslukla suçlanan bir İran gemisi saldırıya uğradı.  

Özellikle Fahrizade ve Haravi suikastlarından sonra denizlerde meydana gelen saldırılar ve sabotajlar, İran ile İsrail arasında adı konulmamış bir deniz savaşı olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda son olarak İsrail’e ait bir ticarî gemi, Umman açıklarında 30 Temmuz’da saldırıya uğradı. 

Bu olaydan önce İsrail, Suriye’de son derece stratejik bir yer olan Kusayr bölgesindeki El-Dabaa Havaalanı’na yönelik saldırıda bulundu. Umman Körfezi’ndeki İsrail gemisine yapılan saldırının bu saldırıya cevap niteliği taşıdığı yorumları da kamuoyuna yansıdı.

Birleşik Krallık Deniz Ticareti Operasyonları Kuruluşu ve Savunma Bakanlığı, saldırının gece saatlerinde, Hint Okyanusu’nda, Umman’ın Mesire adasının kuzeydoğusunda gerçekleştiğini, saldırıda mürettebattan biri İngiliz, diğeri Romanya vatandaşı iki kişinin öldüğünü duyurdu. Bu arada saldırıdan 5 gün sonra Batı medyası, İran destekli güçlerin bir gemiye el koyduğunu açıklayarak, Umman Körfezi’ndeki deniz seyir yollarının güvenliğinin tehdit altında olduğu yorumunda bulundu.

İngiltere, ölen vatandaşları nedeniyle BM ve Uluslararası mahkemelerde İran aleyhine dâvâ açacağını duyurdu. Fakat yapılan saldırıların arkasında İran’ın olduğuna dair somut bir delil ortaya konulmadı. Bu nedenle İngilizlerin dâvâ tehdidini, İran’a karşı uluslararası kamuoyunu harekete geçirmek amacıyla yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Her iki tarafa yönelik saldırılarda faillere yönelik somut deliller olmasa da, saldırıların ardışıklığı, her saldırının kendinden önceki saldırıyla benzerlik taşıması ve önceki saldırıya cevap niteliğinde olması, sürekli karşılıklı hedeflerin saldırıya uğraması, İran’a yönelik saldırıların arkasında İsrail’in ve İsrail’e yönelik saldırıların da arkasında İran’ın olduğu düşüncesini güçlendiriyor.   

Bu durum daha ne kadar devam eder, tahmin etmek güç. Fakat her iki tarafta da değişen hükûmetlere rağmen saldırıların devam ediyor oluşu, tarafların politikalarında bir değişiklik olmadığını gösteriyor. Bu da önümüzdeki günlerde benzer saldırıların devam edeceği anlamına geliyor.