İP ve SP odağında bir muhalefet ölçümü

Necip Fazıl’a atfedilen şu sözün gereğini inşallah bu “partiler” de yerine getirir ve utançla hatırlanacak bir siyâsî tarih ortaya çıkmaz: “Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demeye kalkmayın, köprü yıkılır, suda boğulursunuz. Ve herkes sizi ‘ayının yeğeni’ diye hatırlar.”

SON zamanlarda birileri iliklemeye doğru başlanmış düğmelerin devamını yanlış iliklemeye çalışıyor. Gerçi herkesin rahatlıkla görebileceği bu çarpıklığı “Körler bile gördü” bağlamında biz de gördüklerimizle anlatalım.

Bir partinin kurucularından olmam hasebiyle, yaşadıklarımdan yola çıkarak bir şeyler söylemem lâzım. Parti kurma fikriniz, niyetiniz, misyonunuz ve vizyonunuz mevcut herhangi bir parti tarafından temsil edilmiyorsa, parti kurmanız doğrudur ve ilk düğmeyi doğru iliklemişsiniz demektir. Meselâ bir başka partiyi iktidara getirmek veya bir başka partinin misyonunu hayata geçirmek için parti kurulmaz. Eğer öyle bir arzusu olan varsa, gider, o partiye üye olur, saflarına katılır ve orada onu yapar.

Eğer mevcut bir partinin mensubuyken bir başka partiyi iktidara getirmek veya misyonunu hayata geçirmek için çalışılıyorsa, işte o zaman iliklenen düğmeler yamuk olur ve orası burası açılır. Böyle bir kimse, “Kıyafetim var, kimse içimi görmez, soğuktan korunurum” dese de herkes her şeyi görür ve soğuktan korunamadığı için o kişi hasta olur. Eğer böyle yapmaya devam ederse hazin bir son onu bekler.

Kim kimi iktidara getirmeye çalışıyor?

Yutmamız beklenen numara, gerçeği gizleyen paket şu: “‘Altılı Masa’ namıyla meşhur partiler iktidara gelecekler ve HDP’nin oylarına muhtaçlar. Bu yüzden de köprüyü geçinceye kadar seslerini çıkarmıyorlar.”

Gerçek yani paketin içindeki ise tam tersi. Hemen şimdi ispatlayalım.

Eğer belediyelerde HDP’siz seçimi kazansalardı, HDP’nin eline ne geçecekti? Kocaman bir “hiç”! HDP ile seçime girince HDP ne kazandı? Kadrolarda ciddî paylar kaptılar. Kaynağım, CHP’lilerin ses kayıtları.

Peki, İP yerel yönetim seçimlerinde CHP’ye onca destek verdi de kaç büyükşehir veya il belediyesi aldı? Kocaman bir “hiç”! Aynı şey SP için de geçerli. İP’in ve SP’nin desteklediği belediye başkanları Diyarbakır Annelerini ziyaret ettiler mi? HDP’lileri ettiler ne yazık ki!

CHP, güya “HDP’yi gücendirmemek için” onun talebi gibi görünen her şeyi yapıyor. Fakat ne hikmetse CHP’li belediye başkanlarını seçtirmek ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı yaptırmak için adeta çırpınan ve ilkelerini yemek masasındaki kebaplara yazıp yiyen İP ile SP’ninse taleplerini ve ilkelerini yok sayıyor.

Meselâ SP, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı. Sayın Kılıçdaroğlu, eğer seçilirse ertesi gün yürürlüğe koyacağını söylüyor. Suriye’ye asker gönderme oylamasında İP’in durumu neydi öyle? CHP güya HDP’nin hatırına, hem de HDP ile beraber “Asker gönderip teröristleri etkisizleştirmeyelim” dedi. Aynı masada oturduğu İP ise “Evet” oyu verdi. Kim kim ile ortak, sanırım fazla ispata gerek yok.

Bunlardan da anlaşılıyor ki, İP, SP ve diğerleri, öncelikle HDP’nin misyonunu hayata geçirmeye çalışıyor ve bunu, CHP’yi iktidara getirerek yapıyorlar. Siz de bu şekilde filmi başa sararsanız, aralarındaki protokolün HDP’nin istediği protokol olduğundan tutun da, özerk yönetim başlığından belediye kaynaklarının terör örgütüne aktarılmasına dek pek konuya göz yumulmasını içeren bu kurguda aslında gerçeğin böyle olduğu konusunda hak vereceksiniz.

Bir başka ifadeyle, “Altılı Masa’nın iktidara gelişi için HDP kritik parti” değil, “HDP’nin iktidara gelişi için Altılı Masa kritik” demeliyiz. Pazarlamayı ve paketlemeyi öyle yaptılar ki, HDP hem iktidara gelecek, hem de Altılı Masa takımına fırça çekecek. Böyle bakınca cidden bir komedi çıkıyor ortaya. Eşkıyanın hem yol kesmesi, hem de “Neden paraları kendiniz toparlayıp tıpış tıpış getirmiyorsunuz?” diye dayak atması gibi... Bu kafayla hem çok soyulurlar, hem de çok dayak yerler.

İP ve SP, HDP’yi iktidara getirmese ne kaybeder? Yukarıdaki benzetmeden yola çıkarsak, paraları ceplerinde kalır, bir de dayak yemezler.

Bir misal verelim: AK Parti İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan hükümet olarak iktidar partisi değil miydi? Peki, kendi getirdiği bu İstanbul Sözleşmesi’ni neden iptal etti? İptal etme gerekçesi SP ile aynıdır. Çünkü eşcinselliği ve ailenin parçalanmasını cesaretlendiren durumlar içeriyordu. Hemen bir imza ile Cumhurbaşkanımız iptal etti. Eğer HDP ve CHP’yi SP iktidara getirmezse, en basitinden İstanbul Sözleşmesi tekrar gündeme getirilmeyecek. Yani SP, seçime bile girmese kârlı bir durumda. Hem de o düştüğü tuhaf durumlardan saygı kazanarak kurtulmuş olacak.

Ya İP?

Bırakın HDP ile CHP’yi iktidara getirmeyi, İP, seçime girmese bile neler kazanacak neler. Her şeyden önce askerimizin, Mehmetçiğimizin teröristler önünde, terör devleti çabalarının karşısında, Mavi Vatan’ı mavi plaja dönüştürmeye çalışan Yunan hayâllerinde “aşılmaz sıradağlar” gibi dimdik durmasına engel olan güçlere izin vermeyecek. Sayın Akşener’in Ülkücülük damarı sadece teşkilat binasında değil de her yerde tutsa ve HDP’nin misyonuna destek vermek yerine engel olsa keşke!

Partiler birkaç koltuk için mi kurulmuşlardır?

Birinin ceketinin cebinden para sarksa, ondan habersiz ve izinsiz alıp kendi cebinize atar mısınız? Yemeğin içinde domuz eti olsa, “O da hayvan, bu da hayvan” deyip yer misiniz? Eminim, yapmazsınız. Fena mı olurdu üç beş kuruş fazlanız olsa, yemekte bol et yeseniz? Yapmazsınız, çünkü ya “Haram” dersiniz ya da ilkelerinize terstir. Eğer bunlara uymaz da öylesine yaşarsanız, siz, siz olmazsınız. İşte bu partiler de ya kuruldukları ve halka ilân ettikleri ilkelerle/misyonla hareket etmez, bir iki bakanlık, bir iki cumhurbaşkanı yardımcılığı için kendileri olmaktan vazgeçerlerse, o partilere gerek yoktur.

Dolayısıyla o partilere mensup olmak, bir iki kişiyi bakan etmek veya bir kişiyi cumhurbaşkanı yardımcısı yapmak için uğraşmak demek olur. Dolayısıyla ortada İP ve SP değil de “bir iki kişiye bakanlık alıp HDP misyonunu iktidar etme” partileri olmuş olurlar. Ki insanın gönlü, “Vaziyet bu kadar mı kötü?” diye hüzne kapılmaktadır. Birkaç bakanlık olmasa kaç yazar? Fakat tarih çok kötü şeyler yazar. Çocukların, torunların da hatıralardan yüzleri kızarır.

HDP dürüst mü?

HDP’nin her şeyi açık açık söylemesi dürüstlük müdür? Bu bir şekilde güdülen misyonu hayata geçirme tekniğidir. Hiçbirimizin kabullenemeyeceği meseleleri normalleştirmek için yapılan bir yöntemdir. FETÖ de farklı bir yöntem kullanıyordu. Saçma sapan fetvalarla mensuplarının inançlarını boşaltarak yapıyordu bu işi. FETÖ’ye göre ne olduğunu belli etmemek için alkolden tutun da vücudunu kullandırtmaya kadar her şey yapılabilirdi. Böyle bir Müslümanlık var mı? Müslümanlar “zaferden değil, seferden sorumlu” olduklarına inanırlar. Amaca ulaşmak için her türlü pisliği yapacağım, öyle mi?

HDP’nin dürüst olmadığına dair birkaç misâl verelim: Kendisi güya demokrasiyi savunuyor, uzantısı olduğu PKK ise köylerde, mahallelerde silah zoruyla HDP’ye oy verdiriyor. Ailelerin rızası olmadan çocuklarını terörist yapmak için dağa götürüyor. Dağa götürdükleri kızları metres olarak istismar ediyorlar. Dürüstlük denen şey bu mu? Yani mesele dürüstlük değil, aziz milletimizi millet yapan, aziz eden değerleri yok etmek.

CHP ne istiyor?

CHP misyonunu hayata geçirmek için başka ne yapabilirdi ki? Eğer misyonu millet menfaatine olsa millet niye oy vermesin? Biz manyak mıyız ki başımıza belâ olacak değil de hizmet verecek bir partiyi iktidara getirmeyelim?

CHP yönetiminin misyonu hiçbir zaman milletin menfaati olamadı maalesef. Çünkü partinin kurumsal kültür yapıtaşları sorunlu. En basitinden şu örnek önemli: Kendilerine oy verirseniz harikasınız, vermezseniz kötüsünüz, suçlusunuz. Öyle bir kültür var ki, onlara göre onların iktidara gelmesi, milletimize bir lütuf. Onların millete hizmet etmesini söylemek, onlara “Uşaksınız, hizmetkârsınız” demektir. Ki bu bir hakarettir. Onlar tatil yaparlar. Kayağa giderler. Kayağa giderken deprem bölgesine uğrama lütfunda bulunurlar. İngilizlerle balık yerler. Kişi başı binlerce TL tutan sofralara otururlar. Biz halka da ara sıra süt dağıtırlar. Çünkü gelişip onları anlayabilmemiz için süt içmek şarttır.

Seçim, olmazsa olmazdır onlara göre. Gelin görün ki, kendi partilerinde seçim yapmaz, il ve ilçe teşkilatlarına kayyum atarlar. Hukuka inanırlarsa da kendi işlerine gelecek her türlü hukuksuzluğu yaparlar. Örneğin Muharrem İnce imza topladı. İmza atanların imzalarını çektirdiler. Dolayısıyla hukuk da, demokrasi de katledilmiş oldu. CHP yönetimlerine göre “yalan söylemek ve iftira atmak siyasetin gereğidir” ve bunları hakkıyla yaparlar. Eğer bunlar için ispat isteyen olursa en son seçimlerdeki vaatleriyle yaptıklarını karşılaştırsınlar, yeterli olacaktır.

Tüm bunlar şu anlama geliyor: Dile getirdikleri, vaat ettikleri, “Olması lâzım” dedikleri hiçbir şeyi yapmazlar ve yapmayacaklar. Herkesi yapıldığına inanmaya zorlayacaklar. Karşı çıkanları da Yılmaz Özdil’e, Muharrem İnce’ye, Mustafa Sarıgül’e, dürüst, ahlâklı, ilkeli Solculara yaptıkları gibi yapacak ve mahvetmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar. Onlara yaptıkları sadece muhalefet imkânlarıyla yapabildikleriyken, Allah muhafaza, iktidar falan olurlarsa akla hayâle gelmeyecek şeyler yapabilirler. Çünkü olumsuz bir şey yapmanız gerekmiyor, iftira ve yalanla sizi “yapmış gibi” gösterebilecek kapasiteye sahipler. Meselâ, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir bakanlığa proje sunmuyor ama ne yapıyor? “Hükümet projeyi onaylamayarak bize engel oluyor” diyor. Bu tür örnekleri çoğaltmak öyle mümkün ki…

İP ve SP seçmeni son kararı verecektir

Hâsılıkelâm, Necip Fazıl’a atfedilen şu sözün gereğini inşallah bu “partiler” de yerine getirir ve utançla hatırlanacak bir siyâsî tarih ortaya çıkmaz: “Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demeye kalkmayın, köprü yıkılır, suda boğulursunuz. Ve herkes sizi ‘ayının yeğeni’ diye hatırlar.”

İP ve SP yönetimleri diyebilirler ki, “Bunların yapacaklarını anladık ve misyonlarını hayata geçirmelerine payanda olmak istemediğimiz için ağzımıza sürülen sahte birkaç bakanlık balına ilkelerimizi değişmedik ve zararın neresinden dönülürse kârdır’ deyip ayrıldık”. Söz konusu yönetimlerde bunu diyebilecek birileri olduğuna dair ümidimi kesmek istemem. Onlar söylemese bile İP ve SP mensuplarının söyleyeceklerinin varlığı daha büyük bir ihtimâl bana göre. Tepe yönetimlerini kendi ilkeleri karşılığında söylenen birkaç bakanlık vaadiyle baş başa bırakacaktır seçmenleri.

AK Parti kurucularından biri olarak şunu memnuniyet ve mutlulukla söyleyebiliyorum: Partili bir bakanımız, milletvekilimiz, belediye başkanımız bir hata yaptığında, “Bizim kuruluş değerlerimize ve aziz milletimize verdiğimiz sözlere göre bu yaptığınız hatalıdır ve düzeltilmesi gerekir” diyebiliyoruz. Benim 2001’den bugüne kadar yaptıklarım ve söylediklerim dahi bunun birer ispatıdır. Aynı şekilde, AK Parti kültürü de bunun ispatıdır. Niçin vatandaşımız 21 seneden beri iktidarda tutsun ki aksi hâlde? Milletimizin AK Parti’ye bir borcu mu var ki her seçimde iktidara getiriyor? Verilen sözlerin tamamına yakını hayata geçiriliyor. Yapılamayan içinse özür dileniyor. Çünkü vatandaşımız anlayışlı, hakperest.

Diğer parti yönetimlerine ve mensuplarına da dürüstlüğü ve ilkeli olmayı kesinlikle tavsiye ediyorum. İnanılmaz keyifli!