İntifadadan tufana özgürlük: Aksâ

Yarım asırdan fazladır devam eden esaretin, kuşatmanın ve yoğun saldırıların gölgesinde hayata tutunmaya çalışan Filistinlilerin kanayan yarasına telin ve protestodan oluşan pansumanlar kâr etmeyecektir. Daha kalıcı çözümlerin ve yaptırımların alınması elzemdir.

YİNE sıcak bir gündemle beraberiz. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Nijer’deki darbe ve Azerbaycan’ın Karabağ’daki terör operasyonu sonucunda elde edilen politik kazanımı derken, Afganistan’ın Herat vilâyetinde meydana gelen ve 2 bini aşkın kişinin ölümüne neden olan deprem, ardından AK Parti’nin Dördüncü Olağanüstü Kongresi ve en sonuncusu, en acısı, Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonuna misilleme yapan İsrail’in savaş ilânı…

Mescid-i Aksâ, mukaddes mi mukaddes. Eski samimiyet ve kurbiyetlerinden, eski irşat eksenindeki gayret ve küffara kök söktüren cesaretlerinden eser kalmamış Müslümanların ilk kıblegâhı… Doğduğum günden beri esaret altında. Prangalarının çözülmesini bekleyen minberi, mihrabı ve kubbesi ile güzeller güzeli bir yapı.

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları, Mescid-i Aksâ’yı ve Filistinli esirleri savunmak amacıyla “Aksa Tufanı” isimli operasyonunu gerçekleştirdi. Bunun üzerine düğmeye basan İsrail, Gazze Şeridi’ne “Demir Kılıçlar” adlı operasyonu başlatarak Hamas’a savaş ilân etti.

Bu gelişmelerin yaşandığı saatlerde kutsalların çiğnenmesini, Mescid-i Aksâ’ya baskınlar düzenlenmesini, Filistinlilerin tutuklanmasını, yerleşim birimleri inşâsını ve Gazze’ye uygulanan ablukanın sürmesini kabul etmediklerini dillendiren İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf, “Filistin halkının yeniden devrim yaptığını ve bir devlet kurma projesine geri döndüğünü, İsrail’in ihlâllerine karşı bir çizgi çekme kararı aldıklarını” açıkladı.

MOSSAD efsanesi çöküyor mu?

Hamas, ilk kez savunma reaksiyonu gösterme yerine aksiyon aldı ve İsrail’i feci bir şekilde gafil avlamış oldu. Aksa Tufanı Operasyonu’nun “güvende” zannedilen İsrail’in imajını yerle bir ettiği muhakkak.

Netanyahu ve hükümeti, Haziran ayından beri yoğun protestoların muhatabı. Çok sayıda istifa eden üst düzey siyasetçi ve bürokrat hükümetin geleceğini tehlikeye atmışken, yaşanan son gelimeler “Netanyahu suni bir 11 Eylül peşinde olabilir mi?” sorusunu getirdi akıllara. Hamas’ın hedef gözetmeksizin gerçekleştirdiği operasyon, İsral’i Batılı müttefiklerinin gözünde yeni bir mağduriyetin başkahramanı yaptı; ardından aleni destek ve yardımlar peş peşe geldi. Bunlardan en önemlisi hiç şüphesiz “Benim yönetimimin İsrail’e desteği kaya gibi sağlam ve sarsılmazdır” diyen ABD’nin yaşlı kurdu Biden’den geldi.

İsrail, son saldırıları şimdiden avantaja çevirmiş durumda ve 40 kilometrelik dar bir alana sıkışmış hâldeki yoğun nüfuslu Gazze’yi onlarca savaş uçağıyla bombalamaya devam ediyor. Ayrıca ilk gün Lübnan’ın Kefr Şuba çiftlikleri ile Kefr Şuba tepelerini de topçu atışına tutulmuştu. Hem toprak genişliğini hayâl ediyor İsrail, hem bölgeyi kontrol altına almak istiyor. ABD’den uzaklaşmaya başlayan ve Çin’e yakınlaşan Suriye sınırlarına kadar uzanır mı, bunu zaman gösterecek.

Ama Netanyahu önderliğindeki yönetimin hükümet politikasından devlet politikasına doğru evirilmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İsrail basınına göre, ölü sayısının 600’ü, yaralı sayısının ise 2 bini aştığı bilinirken, abluka altındaki Gazze Şeridi’nden saldırıların başlamasından bu yana bini aşkın Filistinli can vermiş durumda. Ve ne yazık ki ölenlerin dörtte biri yine masum çocuklar. Hamas, elinde rehin tuttuğu yaklaşık 750 İsrailli esire güvenerek hareket mekanizmasını güçlü tutuyor. “Savaşın seyri nasıl değişir?” noktasında kimse iyimser değil ve tarih de veremiyor. Gazze şimdiden ölü bir şehri andırıyor. Taş taş üstünde bırakmamaya yemin eden ve orantısız güç kullanan İsrail yönetimi, sivillerin yaşaması için gerekli olan tüm şartları kısmış durumda; ulaşım, sağlık, gıda, enerji ve en önemlisi su kesilmiş durumda.

Bu drama rağmen Arap Birliği, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını görüşmek üzere henüz toplanmadı!

Çoklu cephe savaşları

Tüm bunlar olup biterken, “demir gök kubbeyi” vadeden ABD başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Çin, İran ve Rusya, Ortadoğu’nun oyun kurucuları olarak yoğun diplomasi yürütüyorlar. Bunlardan en ilginci, Rus lider Putin’den geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sıklıkla dile getirdiği “1967 sınırlarına dönülmesi” meselesini “Artık Filistin Devleti’nin kurulmasının zamanı gelmiştir” şeklinde bir açıklamada bulundu Putin. Bu çıkış İran, Azerbaycan, Rusya ve Türkiye’nin meseleye aynı perspektiften baktığının işareti.

Suriye’de, Lübnan’da, Ukrayna’da, Ege açıklarında, Karabağ’da denenen çoklu cephe savaşları, ateşi ve barutu seven Ortadoğu topraklarına geri dönmüş durumda.

Küreselcilerin dayatması “pandemi” ile yeniden belirlenmeye çalışılan enerji ve ticaret rotaları olarak yeni ve alternatif ticarî yollar ve limanlar gündemde tutunmaya devam ediyor.

“İsrail-Hamas Savaşı daha büyük bir kriz ve kaosun habercisi olabilir mi?” derseniz… Devam etmesi hâlinde “Evet, mümkün” denilebilir. Hatta arz ve talep dengesindeki tedirginlikten dolayı doğalgaz metreküp fiyatlarında yüzde 20’lik bir artışa şimdiden neden olmuş durumda.

“Gazze ve Batı Şeria ablukadan, Mescid-i Aksâ ise esaretten nasıl kurtarılır?” sorusuna cevap aramadan evvel, Hamas ile Filistin Devleti’nin aynı düzlemde buluşması gerekiyor. Çift başlılığı ortadan kaldıracak adımlar, enaniyetin bir kenara bırakılmasından geçiyor. Gazze ve Batı Şeria yönetimlerinin meseleye bakışı ortadayken, bu bağlamda ilerlemek şimdilik ne yazık ki mümkün görünmüyor.

“Allah’ın yardımı ne zaman?”

Demir kılıçların çekildiği, tufanı ve soykırımı andıran görüntülerde yüzlerce kişinin aynı anda ölüme gittiği yerleşim birimlerinde, bölge halkı 5’inci günün sonunda ağır top mermileriyle ölmese de abluka ve ambargo sonucunda açlık ve susuzluktan ölecektir. O yüzden intifadadan tufana giden seçeneği öncelediler.

Senelerdir Müslümanların kendi topraklarındaki protesto ve cılız sesleri ne İsrail’e ulaşıyor, ne de onları durdurabiliyor. İstanbul Yenikapı’da HÜDA-PAR ile Saadet Partisi’nin ortak mitinginin de sonuç almakta etkin olacağını düşünmüyorum. Ama Gazze’de, Batı Şeria’da sıkışıp kalan bir avuç Filistinlinin her şeye rağmen başta Türkiye’den ve diğer Müslüman ülkelerden beklentisi devam ediyor.

Yarım asırdan fazladır devam eden esaretin, kuşatmanın ve yoğun saldırıların gölgesinde hayata tutunmaya çalışan Filistinlilerin kanayan yarasına telin ve protestodan oluşan pansumanlar kâr etmeyecektir. Daha kalıcı çözümlerin ve yaptırımların alınması elzemdir.

Müşrikler tarafından yapılan işkenceler dayanılmaz bir hâl aldığında, Allah’a el açan Mekkeliler gibi, “Meta nasrullah”[i] nidası ile sesleniyor ve ebabil kuşlarını bekliyorlar. O kuşlar geldiğinde ne demir gök kubbe, ne demir kılıçlar mani olacak bu inayete.

 



[i] “Allah’ın yardımı ne zaman?”