İnsanlık ruhunun çığlığı Coronavirüs ve bir dikkatnâme

Ülkeler konvansiyonel, biyolojik, askerî, nükleer silahlarını depolarda unutup minicik bir virüsten nasıl korunacağının derdine düşecek… Hâd bilecek insanoğlu! Hâdsizliğinden masum insanların da zarara uğradığını fark edecek belki de… Siyâsî kriter edindiğimiz ve her olup biteni değerlendirirken dilimizden düşürmediğimiz “büyük güç” terennümlerimizi azaltıp dilimiz ve kalbimizle “Allah-u Ekber” (Allah En Büyüktür) nidasını çoğaltacağız.

MALÛM, Coronavirüs nedeni ile toplum olarak rutin hayat akışımızı değiştiren tedbirlerle karşı karşıyayız. Çok şükür ki, karşı karşıya olduğumuz mesele, virüsün yayılım hızı, vaka ve ölü sayısı değil.

Tedbir seviyesinde olma hâlimiz Devlet yetkililerimizin, özellikle Sağlık Bakanlığı’mızın gerçekleştirdiği başarılı yönetim esaslarına dayanıyor. Ancak yine de hassasiyetimizin ve dikkatlerimizin ölçüleceği bir dönemden geçiyoruz.

Bilindiği üzere küreselleşmenin, teknolojik gelişmelerin, bilgiye hızla erişilebilirliliğin tesiri ile iyi/kötü, güzel/çirkin, doğru/yanlış, haklı/haksız, faydalı/faydasız enforme ve dezenforme tufanına maruz kalıyoruz. 

Sosyal bilimciler bu tür durumlarda, ülke halklarının duyarlılık seviyesinin, görsel ve yazılı medya aracılığı ile edinilen bilgilerin niteliği üzerinden doğrudan ilişkili olduğunun altını çizerler.

Olağandışı durumlarda, propaganda, provokatif yayıncılık, haberde manipülasyon yani dezenformasyon, birer terör enstrümanı olarak halklar üzerinde olumsuz tesir ve negatif sonuçların çıkmasında etkin rol oynar.

Dünyada, özellikle Batı ülkelerinde, Coronavirüsün yayılımında çâresiz kalındığı, vaka sayısının yükseldiği, ölü sayısının arttığı şu günlerde, Batı medyası İslâmofobiyi körüklemekte ısrarlı.

BBC, CNN International ve New York Times gibi gazetelerde ve internet sitelerinde, cami, Türk Bayrağı, başı örtülü kadın görsellerinin üzerine “Coronavirüs” kaşesi vurularak yayın yapılıyor.

Batı, ibretten uzak eğilimlerle İslâm coğrafyalarını virüsün kaynağı olarak göstererek insanlık dışı uygulamalarını sürdürüyor. İçimizden bazı kişiler de sosyal medya hesaplarından gerek yazılı ve gerekse sözlü paylaşımlarla mücadele etmek yerine, virüsü müdafaa edercesine, toplum asayişini tehdit eden, psikolojik çöküntüyü yükselten paylaşımlarda bulunuyor.

Bu kişiler hakkında gerekli işlemler yapılıyor ve yargıya sevk ediliyorlar. Ancak bu zihniyetin varlığı, virüsten daha elim bir kaza!

***

Evet, millî şuur yoksunu yerli medyatörlerin Batılı bâtıl gazetecilerden pek farkları yok maalesef. Bu farksızlık ve farkındasızlık ise içler acısı!

Virüs tüm dünyada kol gezerken, güçlü/güçsüz, yakın/uzak dünya insanlarının canını tehdit ederken, Türkiye, tüm ülkeler arasında kriz yönetiminde ve virüsün yayılma oranındaki düşük rakamlarla en başarılı ülkeyken, Batılı bâtılcı medyatörlerin bu gayretleri büyük cüret.

Muhtemel bu cüretleri, cürümlerinden mülhem. Bazen bir yanlış, saklı bir doğruyu izhar eder. Tıpkı halk arasında, “Ateş olsan cirmin kadar yer yakarsın” sözündeki “cirim/hacim-büyüklük” ifadesinin “cürüm/suç-kabahat” şeklinde telâffuz edilmesi, tam da yerli ve Batılı haber teröristlerine gönderme yapılacak cinsten!

Ateş olsalar, cürümleri/suçları kadar yer yakabilirler. Ki yanmak, sonsuz kaderleri olma pahasına…

Evet, böyle çetrefilli, böyle insanlık suçu işleme pahasına ekran arkasında şövalye kesilen kirli, bölücü, parçalayıcı, toplumları zehirleyen virüs zihinlilerle de mücadele etmek vazifemiz.

Biz, Haber Ajanda NET olarak, yazarlarımızın millî şuur, millî duyarlılık, millî birliktelik ve millî bütünlük çerçevesinde kaleme aldıkları yazılarına olumsuz tetikleyici, rahatsız edici, kışkırtıcı görseller seçerek servis etmekten imtina ediyoruz.

Dünyanın öbür ucunda yahut çok yakınımızda olması hiç fark etmez, insan canının risk taşıdığı böyle hassas ve böyle önemli bir durumda, kışkırtıcı, alan belirleyici, ülkeleri-şehirleri zemmedici, virüs tehdidini silaha dönüştürücü görseller paylaşmamakta kararlıyız. Çünkü bu tür görsellerin sitemiz üzerinden yayılması durumunda olası her huzursuzluk ve her tedirginlikte payımızın olmasından şiddetle kaçınıyoruz.

***

Yazarlarımız, yazılarına atfedilen görsellerin satırlarının karşılığı olmadığını, yazı içeriği ile daha yakından ve/veya tam örtüşen görsellerle yazılarının servis edilmesinin daha doğru olacağını düşünmüş olabilirler. Habercilik açısından doğru bir beklentidir…

Bu konuya temâsımız, yazarlarımızdan böyle bir tepki geldiğinden de değil, gelme ihtimâli olduğundan da…

Gayretimiz; aynı hassasiyetler çerçevesinde yol kat ettiğimizin, yazarlarımızın satırlarında gösterdikleri ihlâslı, yol ve yön tayin edici, kötülüğe rest çekip iyiliği tavsiye edici, adil, tarafsız ve ilkeli haberciliğe örnek teşkil eden üslûplarıyla görsel seçkilerimizin örtüştüğünün altını çizmek, sair medyaya rol model teşkil etmek içindir.

Evet, biz Haber Ajanda NET olarak, bu dönemde, gerçek bilgileri saklamayacağımıza söz veriyoruz. Çünkü haber alma özgürlüğü, toplumların en doğal haklarıdır. Ancak, muhalefete gönderme yapılan, bâtıl kaynakları dikkate davet eden, Türkiye merkezli tespit ve istatistiklerden söz eden yazılar için tahrik ve tehdit edici, panikletici, psikolojik sendromlara yol açıcı metin ve görsellerin yayımlanmasını insanlık suçundan sayıyoruz.

Bilinsin ki, tahrike, kaosa veya toplumu galeyana sürükleyici görsellerde kaynak sıkıntımız yok. Çünkü Telif Yasası gereği “foto stok” sitelerine aboneliğimiz mevcût. Dahası, bu tür siteler her durumu sektörel menfaate dönüştürmeyi “kazançlı çıkmak” olarak değerlendirdiklerinden, hemen görsel üretimine (!) geçmiş durumundalar!

Biz, bu virüse karşı mücadelemizde sağlıklı bilgilendirmelerde bulunarak, millî birlikteliğimizi ve toplum huzurumuzu korumaya kendimizi vazifelendirdik. Toplumumuzun bağışıklık sisteminin insanî değerler, dinî emirler ve ahlâkî prensipler ile korunabileceğine, millî şuurumuzun bir ilâç kadar ehemmiyet taşıdığına inanıyoruz. 

Çünkü insanlık için mücadele rûhu, sorunu kamçılayarak, kaşıyarak, abartarak yol almayı değil, çözüm odaklı bilgilendirmeyi, motive edici paylaşımları, paylaşımcı tedbirleri esas alır.

***

Devletin sesi ve Devlete muhalif sosyal medya sitelerinin, yazılı ve görsel haber merkezlerinin verecekleri bilgi, toplum bütünlüğünü tehdit etmemeli, psikolojik ve duygusal baskılara yol açmamalı ki karşılaşılan her türlü rutin dışı olayın üstesinden gelinebilinsin.

Devletimiz, şu dünya siyâsî literatüründe “beş büyük güç” olarak adlandırılan ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa’dan çok daha başarılı ve çok daha güçlü. Hazmedilemeyen de bu gerçeklik!

“Vatan, millet, hürriyet ve gelecek şuuru taşıyanlar için ideal tanım çerçevesinde yol almak insaniyet, virüs zihinliler içinse insanlık suçudur” diyor ve ekliyoruz: “Devletimiz bizlerin sağlığını, huzurunu, ihtiyaçlarını karşılayacak güçtedir. Virüs zihinlilerin evhama ve paniğe sebep olan tazyiklerinden zihinlerimizi koruyalım ve birbirimizi koruma noktasında öngörülen tedbirlere riayet edelim!”

“Bir şey olmaz” demeden, tedbirsizliğimizle içimizden birinin göreceği hasar ve zararın mesuliyetine girmeden birbirimizi koruyalım.

Unutmayalım, “tedbir kuldan, takdir Allah’tan”

***

Allah-u âlem, dünya genelinde bu yaşananlar insanlık için büyük bir ibret levhası…

Kim bilir, belki de insan rûhunun çığlığına bir cevap bu virüs…

Hissiz, duygusuz, bencil ve birbiri üzerinde üstünlük testleri gerçekleştiren, robotlaşan insanlığın insanlığına rücû etme çığlığı…

Gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüs ile rûhların ihmâli telâfi olacak belki de...

İnsanlık, insanlığını hatırlayacak.

Eşyanın etrafında ettiği tavaflardan, birbirinin gözlerinin içine bakmayı unuttuğu zamansızlıklardan, fikretmekten, fehmetmekten, zikretmekten alıkoyan koşuşturmacalardan arınacak insanlık…

Bir süre kendiyle, yaşama nimeti ve ölümün haberiyle buluşacak…

Telâşlar bir parça durulacak. Ömürlere sabır, kanaat ve sebat ikâme olacak.

İnsanı insan kılan insanî hassasiyetler, aldanarak veya aldatılarak göç ettiği materyalist dünyadan aslî rûhuna dönecek.

Allah’ın, insanlığın hizmetine karşılıksız sunduğu dünyayı yeniden satın alma gafletine düştüğü gerçeğiyle yüzleşecek insan!

Hâd bilecek, hâddini bilecek! Ya Yaratana meydan okumanın, kıyamet senaryoları yazmanın, insanlığın sonunu getirme plânları yapmanın beyhude çabasında boğulacak yahut ayıkacak!

Anlayacak acziyetini, yetersizliğini ve her şeyden üstün “En Büyük Gücün” varlığına, ölümünün eşiğinde Firavunca kani gelecek!

İnsanlık, kulaklarını tıkadığı ölümün pek uzakta olmadığı gerçeğini hatırlayacak ve ölümlü dünyada “bir hoş sedâ” bırakma gayretinin daha insanî olduğunu anlayacak…

Birbirini ezmeyi, yıkmayı, çiğnemeyi, ötelemeyi değil, korumayı, kayırmayı, birbiri için duâ etmeyi, paylaşmayı, bölüşmeyi başaracak yeniden insanlık.

Kocaman evlerin, yepyeni eşyaların, şıkır şıkır giysilerin, mâkâm ve mevkilerin virüsün kendisi değil, söylentisiyle bile baş edemediğini fark edecek.

Ülkeler konvansiyonel, biyolojik, askerî, nükleer silahlarını depolarda unutup minicik bir virüsten nasıl korunacağının derdine düşecek…

Hâd bilecek insanoğlu! Hâdsizliğinden masum insanların da zarara uğradığını fark edecek belki de…

Siyâsî kriter edindiğimiz ve her olup biteni değerlendirirken dilimizden düşürmediğimiz “büyük güç” terennümlerimizi azaltıp dilimiz ve kalbimizle “Allah-u Ekber” (Allah En Büyüktür) nidasını çoğaltacağız.

Böylece biz, Türk milleti olarak, Allah’ın yardımını umarak tedbirlerimizle, duâlarımızla, ye’se kapılmadan üzerimize ne düşüyorsa onu yapmaya amâde olacağız!