İnsanlığın hiç eksik olmayan derdi: Göç (3)

Burada bahsedilenleri hem göç alanlar, hem de göçmenlerin huzur ve mutlulukları için çoğaltabiliriz. Yeter ki beklentiler karşılıklı ve birbirlerini rencide etmeyecek düzeyde olsun. Gösterilecek titizliğin tek gayesi, insanlığın barış içinde yaşaması olmalıdır.

GÖÇ olaylarına muhatap olan tarafları anlayabilmek için ona tâbi olmak durumunda olan ve göçmen kabul eden toplumların psikososyal etkisi ve alınması gerekli tedbirleri doğru değerlendirebilmek gerekir.

Göç olaylarının psikososyal etkisi

Göç olgusu birçok açıdan insanları sosyolojik ve psikolojik olarak etkilemektedir. Bu etkinin olumlu olduğu gibi olumsuzlukları da vardır.

Göçen kişinin göçe maruz kalma biçimi, etki biçimini ve derecesini de belirler. Kişisel yaşam ortamını refah, huzur, özgürlük ve insan hakları yönünden arzu edilen yönde etkiliyorsa olumlu olarak görülmektedir. Kişilerin büyük beklentilerle çıktığı yolun sonunda terk ettiği yaşantısını arar duruma geliyorsa, ister istemez olumsuz olarak karşılanmaktadır.

Gelenek, görenek ve inanç yönünden kaynaşma imkânı da bu konuda belirleyici rol oynar. İnsanların kaynaşmasına imkân tanıyan kültürel birliktelik de önemlidir. Yaşamsal gereksinimin belirleyicisi olan ekonomik imkânlar, insanların hayata bakışını kolaylaştırır ya da zorlaştırır.

İnsanlar arasındaki iletişimin vazgeçilmezi olan dil birliği de önemli etkenlerdendir. Toplum içinde yabancı hissine yol açar, gariplik duygusuna sebep olur.

Göç olaylarından en fazla etkilenenler çocuklardır. Göçe sebep olacak herhangi bir olayda, etkileri olmamasına rağmen, göçte en büyük mağduriyeti onlar yaşarlar.

Konunun daha iyi anlaşılması için göç olaylarının psikososyal etkisini göçmenler ve göç alanlar açısından ayrı ayrı irdelemekte yarar var.

Göçmenlerin psikososyal yapısı

Göç eden insan, ne maksatla olursa olsun, doğup büyüdüğü, yaşadığı yeri terk etmiş olmasından dolayı duygusal bir eksilme hisseder. Geçmiş hatıralarından uzaklaşmak ve bilhassa ailevî yaşanmışlıkların olduğu toprakları terk etmenin getirdiği duygu eksikliği psikolojik olarak kişiyi yıpratmaktadır. Yeni yaşam alanında, her daim terk ettiği yerle kıyaslamalar yapacaktır. Bazı konularda pozitif kazanç elde etmiş olsa dahi sahip olduğu imkânları kendi öz vatanında yaşayamamanın ezikliğini hissedecektir.

Göç eden kişi, yeni tanıştığı toplumun sosyal yapısına uyum konusunda zorlanacaktır. Alışkanlıklarını terk edip yeniye uyum kolay olmayacaktır. Yabancılık duygusu yaşadığı yetmiyormuş gibi yerli halkın kendisine bakışının çoğunlukla dışlayıcı olması, sahip olduğu imkânlar ne kadar iyi olursa olsun, duygu karmaşası yaşamasını önlemeyecektir. Sürekli “öteki” muamelesine maruz kalacak, kendi gibi yaşayabilme yönündeki alışkanlıklarını devam ettirmek istemesi ise dışlanmasına sebep teşkil edecektir.

Bunların yanında, yaşam şartları yerli halkın ortalama seviyesinin üzerine çıkmaya başlarsa, “ellerinden imkânlarını gasp etmiş insan muamelesi” görmesi işten bile değildir. “Geldiler, bizim olanı sahiplendiler, ekmeğimizi elimizden aldılar” tepkisi kulaklarından eksilmeyecek, doğrudan olmasa dahi davranışlarıyla her daim hissedeceklerdir.

Göç alan ülke insanının psikososyal yapısı

Göç alan ülke insanının oluşmuş bir yaşam standardı vardır; onun isteği dışında etkilenmesini, yaşamsal değişikliğe uğramasını istemez.

Bilmediği, tanımadığı insanların aynı şehirde, mahallede, hatta aynı binada görünmesi, sahip olduklarına yeni bir ortak çıktığı duygusunu yaşatacaktır.

Bindiği toplu taşım araçlarında oturacak yer bulamaması, girdiği alışveriş merkezlerinde ve banka önlerinde kuyrukların uzaması, yürüdüğü cadde ve sokakların alıştığının dışında yoğunlaşmasından rahatsız olacaktır.

Sonradan gelenlerin genellikle ucuz işçiliğe sebep olması, iş bulma ve geçim kaygısını körükleyecektir. Birçok beklenmeyen olumsuzluğun yanında sonradan gelen insanların ortama uyum sağlama yerine pervasızca davranışlar sergilemeleri, hakları olmayan şeylere (gasp, hırsızlık ve mala zarar verme gibi) el uzatmaları da rahatsızlığın derecesini artıracaktır. İnanç, ahlâk, töre konularında karşı davranışları bile isteye geliştirmeleri duygusal rahatsızlığa sebebiyet verecektir.

Alınması gerekli tedbirler

İnsan hareketliliğinin olduğu hiçbir yer ve olay yoktur ki yaşam ortamını düzenleyecek belirli tedbirler alınmadan, orada huzur ve sükûnu sağlamak mümkün olsun. Belirlenen kurallar her ne kadar yerli halkın huzur ve güveni açısından olması gerekiyor görünse de, göçmenlerin rahatı, huzuru ve güvenini de o derece etkileyecektir. Bununla birlikte, göçmenlerin de geldikleri ülkelerin kurulu düzenine uyumu gözden kaçırmamaları gerektiğini bilmek gerekir.

Genel hatlarıyla çizmeye çalışılan göç olgusunun insanlara yaptığı etkiler göz önüne alındığında, göç alan devletlerin alması gereken tedbirlere değinmeden olmaz.

Göç alan devletlerin alması gerekli tedbirler şunlardır:

Her ne şartla kabul edilirse edilsin, göçmenlerin ülke insanına uyum sağlamalarının kolay olmayacağı düşüncesiyle gerekli tedbirleri almak gerekir. Sınırları, yönetim biçimleri belirlenmiş ülkeler, içinde yaşayan insanların huzuru ve güveni için belirli mevzuat içinde, kısaca kendilerince bir yaşam düzenine sahip olarak bağımsızdırlar. Hiçbir insanî duygu ve zorlamanın bağımsızlıklarına halel getirmesine müsaade etmemelidirler. Aksi hâlde ülkede düzen bozulur, kargaşa ve anarşi ortamı oluşur. Hiçbir ülkenin belirlenmiş sınırları yolgeçen hanı olamaz. Olduğu takdirde ülke olma şansını kaybeder. Bunun önüne geçmenin en kolay yolu, gelenlerin geliş amaçlarına göre tedbir alınmasıdır. Öncelikle bireylerin ve beraberinde getirdikleri mal varlıklarının kayıt altına alınması, ihtiyaçlarının belirlenmesi ve yaşayacakları ortamın oluşturulmasıyla işe başlanır.

İhtiyaçtan dolayı davet edilen vasıflı kişilerin çalışma alanı belli olacağı için, ona uygun yaşam alanları oluşturmak kolay olacaktır. Kolay olmayanlarsa sığınmacı, sürgün, ilticacı ve benzeri istek dışı durumlarla ülke sınırlarından içeri girenlerdir.

Burada anlatılmak istenen, insanî duygular veya insan hakları olayı değildir. Plânlı ve programlı tedbir alındığında yapılan insanî yardımlar ve her türlü destek yerini bulacaktır. Ülkeye başıboş, kontrolsüz bir biçimde girmiş olanlara ne kadar yardım ve yaşantılarını kolaylaştıracak destek verilirse verilsin, her geçen zamanda daha fazlası beklenecek, elde edemeyince gayr-i nizamî yollardan, kendi güçleriyle gidermeye çalışacaklardır. Bu durumda düzen bozulacak, orada yaşayan insanların rahatı ve huzuru kaçacaktır. Rahatın, huzurun ve güvenin olmadığı yerde anarşi kendini gösterecektir.

Her ne şartta olursa olsun, ülkenin demografik yapısını etkileyecek bir biçimde, belirli yerlerde toplulaşmalara, gettoların oluşmasına müsaade edilmemelidir. İnsanlık tarihi incelendiğinde, bazı ülkelerin istedikleri ülke ve bölgelerde istikrarı bozmak için göçü teşvik ettikleri görülmüştür. Nüfus hareketliliği sayesinde toplumun huzur ve refahını bozma ve birliktelikten doğan güçlerini kırma amacıyla göçlerin oluşmasını körükleyebilirler.

Birçok silahlı gücün yapamadığını yapıp nüfusu oluşturan halk çoğunluğunun isteği üzerine devletler kurulup devletlerin yıkıldığı bilinmektedir. Bu tehlike dikkate alınarak yerleşik halkın azınlığa düşmesine etki edecek düzeyde yığılmalara kesinlikle müsaade edilmemelidir. Bunun en bariz örneği, Kırım yarımadasında göç yoluyla Rus nüfusun çoğunluğu oluşturması ve referandum yoluyla Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya ilhak etmeleridir.

Demokratik ülkelerde yerleşim yeri yönetimlerinin oy çokluğuna göre belirlendiği düşünülünce, demokratik yapının önemi daha da artmaktadır. Kontrolsüz göç alan yerleşim yerlerinde kendi halkını yönetmekten aciz düşmek kaçınılmaz olacaktır.

Göç alan ülke tarafından, sınırlarından giren her bir insanın kayıt altına alınması, barınacakları yerlerin değişmeyecek şekilde belirlenmesi ve günlük yaşantılarını sürdürebilecek düzeyde ihtiyaçlarının giderilmesinin yanında yerli halkın yaşam düzeylerini sarsacak iş bulma ve çalışma hayatına katılmalarına müsaade edilmemelidir. Bu maksatla sığınmacı ve ilticacılara mümkün olduğu kadar sınır dışında kalabilecekleri ortamlar oluşturulması, sınırdan içeri girmiş olanların sınıra en yakın yerde barınacakları mekânların oluşturulup orada kalmaları için her türlü güvenliğin alınması, her ne şekilde olursa olsun gelenler arasında ayrımcılığa yer verilmemesi, boş olan insanların kontrolsüz bırakılması, keyfî ve isterik davranışları artıracağı düşünülerek gündelik hayatlarında meşgul olacaklar ortamlar oluşturulması, yetişkinler için el becerilerini geliştirebilmeleri veya mesleklerini devam ettirebilmeleri açısından küçük ve basit üretim merkezlerinin oluşturulması, çocuklar için yaş gruplarına uygun olarak çocuk kulüpleri ve eğitim merkezleri oluşturulmasının yanında psikolojilerini olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlardan korunmaları, kesinlikle köy, kasaba ve şehirlerde istedikleri gibi serbest dolaşma ve ikâmet etme imkânı verilmemesi, yetenek, beceri ve uyumları dikkate alınarak ülke içinde yerli halk ile kaynaşmaları, iş hayatına katılmaları istendiğinde dahi kayıt ve kontrolün ihmâl edilmediği bir sistemin kurulması önemlidir.

Uzun vadeli kalacaklarınsa liyakate dikkat edilerek yetişmiş insanların beceri ve yeteneklerinden ülkeye katkı sağlamalarına imkân verilmesi, toplumla uyum konusunda eğitimlerin verilmesi, kendi ülke insanının yaşantısına olumsuz etki etmeyecek şekilde vasıflı işçilerin istihdamının yapılması, yetişkinlerin dil eğitimleriyle uyum süreçlerinin kolaylaştırılması, çocukların ülke çocuklarıyla uyum içinde olmaları için hızlandırılmış dil kurslarının verilmesi, yaşlarına uygun eğitim imkânlarından yararlanması gibi imkânlar sağlanmalıdır.

Milletler topluluğu olarak göç olaylarının düzenlenmesi

Göç ve göçmen olgusu, insanoğlunun var olduğu süreçte olmuştur ve olmaya devam edecektir. Göçmenlerin insan olduğu ve kutsal bir cana sahip oldukları hiç akıldan çıkarılmamalıdır. Empati yaparak insanlar kendilerinin de o durumda olabileceklerini düşünmelidirler. Hor görme ve aşağılama, onlara yapılacak en ağır darbedir.

Milletler topluluğu olarak mümkün olduğu kadar göçün hızını kesecek tedbirlerin alınması, mecbur kalındığı takdirde de insanca yaşama ortamı sunulması yönünde birlikte çaba gösterilmelidir. İnsanların istekleri dışında ülkelerinden ayrılmalarına sebep olan her türlü tertibi bozacak düzeyde ciddî yaptırımların olması sağlanmalıdır.

Göçmenlere düşen görevler

Bu ana kadar bahsedilen konuların yer bulmasının başında topluma uyum konusunda azamî özenin gösterilmesi önemlidir. Burada en etkili yöntem, göçmenlerin kendi yaşam şartlarını ve kabul görmelerini kolaylaştırmak için kendi otokontrol sistemlerini kurmalarıdır. Aksi hâlde kurunun yanı sıra yaşın da yanması kaçınılmazdır. Bir atasözümüzün işaret ettiği gibi, “Dâhil olduğu toplumdakiler kör ise, gözünü yum da geç”.

Buradan çıkarmamız gerekenlerse şunlardır: Göçmenlerin hâl ve hareketleri, süregelen toplum yaşantısını zora koşmamalı. Can ve mal güvenliği hususunda şüpheye yer vermemeli. Toplumsal değerleri rencide edecek tavırlardan uzak durulmalı. Gelenek, görenek, âdet ve inanç konularında zıtlıkların yaşanmasından kaçınılmalı. Ülkü bütünlüğünü olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlardan sakınılmalı. Ev sahiplerini azınlığa düşürecek düzeyde belli bölgelerde toplanmaktan imtina edilmeli. İçine girdikleri toplumun dilini konuşma konusunda gerekli gayret gösterilmeli.

Yukarıda bahsedilenleri hem göç alanlar, hem de göçmenlerin huzur ve mutlulukları için çoğaltabiliriz. Yeter ki beklentiler karşılıklı ve birbirlerini rencide etmeyecek düzeyde olsun. Gösterilecek titizliğin tek gayesi, insanlığın barış içinde yaşaması olmalıdır.