GÖÇ olaylarına
muhatap olan tarafları anlayabilmek için ona tâbi olmak durumunda olan ve
göçmen kabul eden toplumların psikososyal etkisi ve alınması gerekli tedbirleri
doğru değerlendirebilmek gerekir.
Göç
olaylarının psikososyal etkisi
Göç
olgusu birçok açıdan insanları sosyolojik ve psikolojik olarak etkilemektedir.
Bu etkinin olumlu olduğu gibi olumsuzlukları da vardır.
Göçen
kişinin göçe maruz kalma biçimi, etki biçimini ve derecesini de belirler.
Kişisel yaşam ortamını refah, huzur, özgürlük ve insan hakları yönünden arzu
edilen yönde etkiliyorsa olumlu olarak görülmektedir. Kişilerin büyük
beklentilerle çıktığı yolun sonunda terk ettiği yaşantısını arar duruma
geliyorsa, ister istemez olumsuz olarak karşılanmaktadır.
Gelenek,
görenek ve inanç yönünden kaynaşma imkânı da bu konuda belirleyici rol oynar.
İnsanların kaynaşmasına imkân tanıyan kültürel birliktelik de önemlidir. Yaşamsal
gereksinimin belirleyicisi olan ekonomik imkânlar, insanların hayata bakışını
kolaylaştırır ya da zorlaştırır.
İnsanlar
arasındaki iletişimin vazgeçilmezi olan dil birliği de önemli etkenlerdendir.
Toplum içinde yabancı hissine yol açar, gariplik duygusuna sebep olur.
Göç
olaylarından en fazla etkilenenler çocuklardır. Göçe sebep olacak herhangi bir
olayda, etkileri olmamasına rağmen, göçte en büyük mağduriyeti onlar yaşarlar.
Konunun
daha iyi anlaşılması için göç olaylarının psikososyal etkisini göçmenler ve göç
alanlar açısından ayrı ayrı irdelemekte yarar var.
Göçmenlerin
psikososyal yapısı
Göç
eden insan, ne maksatla olursa olsun, doğup büyüdüğü, yaşadığı yeri terk etmiş
olmasından dolayı duygusal bir eksilme hisseder. Geçmiş hatıralarından
uzaklaşmak ve bilhassa ailevî yaşanmışlıkların olduğu toprakları terk etmenin
getirdiği duygu eksikliği psikolojik olarak kişiyi yıpratmaktadır. Yeni yaşam
alanında, her daim terk ettiği yerle kıyaslamalar yapacaktır. Bazı konularda
pozitif kazanç elde etmiş olsa dahi sahip olduğu imkânları kendi öz vatanında
yaşayamamanın ezikliğini hissedecektir.
Göç
eden kişi, yeni tanıştığı toplumun sosyal yapısına uyum konusunda
zorlanacaktır. Alışkanlıklarını terk edip yeniye uyum kolay olmayacaktır.
Yabancılık duygusu yaşadığı yetmiyormuş gibi yerli halkın kendisine bakışının çoğunlukla
dışlayıcı olması, sahip olduğu imkânlar ne kadar iyi olursa olsun, duygu
karmaşası yaşamasını önlemeyecektir. Sürekli “öteki” muamelesine maruz kalacak,
kendi gibi yaşayabilme yönündeki alışkanlıklarını devam ettirmek istemesi ise
dışlanmasına sebep teşkil edecektir.
Bunların
yanında, yaşam şartları yerli halkın ortalama seviyesinin üzerine çıkmaya
başlarsa, “ellerinden imkânlarını gasp etmiş insan muamelesi” görmesi işten
bile değildir. “Geldiler, bizim olanı sahiplendiler, ekmeğimizi elimizden
aldılar” tepkisi kulaklarından eksilmeyecek, doğrudan olmasa dahi davranışlarıyla
her daim hissedeceklerdir.
Göç
alan ülke insanının psikososyal yapısı
Göç
alan ülke insanının oluşmuş bir yaşam standardı vardır; onun isteği dışında
etkilenmesini, yaşamsal değişikliğe uğramasını istemez.
Bilmediği,
tanımadığı insanların aynı şehirde, mahallede, hatta aynı binada görünmesi,
sahip olduklarına yeni bir ortak çıktığı duygusunu yaşatacaktır.
Bindiği
toplu taşım araçlarında oturacak yer bulamaması, girdiği alışveriş merkezlerinde
ve banka önlerinde kuyrukların uzaması, yürüdüğü cadde ve sokakların
alıştığının dışında yoğunlaşmasından rahatsız olacaktır.
Sonradan
gelenlerin genellikle ucuz işçiliğe sebep olması, iş bulma ve geçim kaygısını
körükleyecektir. Birçok beklenmeyen olumsuzluğun yanında sonradan gelen
insanların ortama uyum sağlama yerine pervasızca davranışlar sergilemeleri,
hakları olmayan şeylere (gasp, hırsızlık ve mala zarar verme gibi) el
uzatmaları da rahatsızlığın derecesini artıracaktır. İnanç, ahlâk, töre
konularında karşı davranışları bile isteye geliştirmeleri duygusal rahatsızlığa
sebebiyet verecektir.
Alınması
gerekli tedbirler
İnsan
hareketliliğinin olduğu hiçbir yer ve olay yoktur ki yaşam ortamını
düzenleyecek belirli tedbirler alınmadan, orada huzur ve sükûnu sağlamak mümkün
olsun. Belirlenen kurallar her ne kadar yerli halkın huzur ve güveni açısından
olması gerekiyor görünse de, göçmenlerin rahatı, huzuru ve güvenini de o derece
etkileyecektir. Bununla birlikte, göçmenlerin de geldikleri ülkelerin kurulu
düzenine uyumu gözden kaçırmamaları gerektiğini bilmek gerekir.
Genel
hatlarıyla çizmeye çalışılan göç olgusunun insanlara yaptığı etkiler göz önüne
alındığında, göç alan devletlerin alması gereken tedbirlere değinmeden olmaz.
Göç
alan devletlerin alması gerekli tedbirler şunlardır:
Her
ne şartla kabul edilirse edilsin, göçmenlerin ülke insanına uyum sağlamalarının
kolay olmayacağı düşüncesiyle gerekli tedbirleri almak gerekir. Sınırları,
yönetim biçimleri belirlenmiş ülkeler, içinde yaşayan insanların huzuru ve
güveni için belirli mevzuat içinde, kısaca kendilerince bir yaşam düzenine
sahip olarak bağımsızdırlar. Hiçbir insanî duygu ve zorlamanın bağımsızlıklarına
halel getirmesine müsaade etmemelidirler. Aksi hâlde ülkede düzen bozulur,
kargaşa ve anarşi ortamı oluşur. Hiçbir ülkenin belirlenmiş sınırları yolgeçen
hanı olamaz. Olduğu takdirde ülke olma şansını kaybeder. Bunun önüne geçmenin
en kolay yolu, gelenlerin geliş amaçlarına göre tedbir alınmasıdır. Öncelikle
bireylerin ve beraberinde getirdikleri mal varlıklarının kayıt altına alınması,
ihtiyaçlarının belirlenmesi ve yaşayacakları ortamın oluşturulmasıyla işe
başlanır.
İhtiyaçtan
dolayı davet edilen vasıflı kişilerin çalışma alanı belli olacağı için, ona uygun
yaşam alanları oluşturmak kolay olacaktır. Kolay olmayanlarsa sığınmacı,
sürgün, ilticacı ve benzeri istek dışı durumlarla ülke sınırlarından içeri
girenlerdir.
Burada
anlatılmak istenen, insanî duygular veya insan hakları olayı değildir. Plânlı
ve programlı tedbir alındığında yapılan insanî yardımlar ve her türlü destek
yerini bulacaktır. Ülkeye başıboş, kontrolsüz bir biçimde girmiş olanlara ne
kadar yardım ve yaşantılarını kolaylaştıracak destek verilirse verilsin, her
geçen zamanda daha fazlası beklenecek, elde edemeyince gayr-i nizamî yollardan,
kendi güçleriyle gidermeye çalışacaklardır. Bu durumda düzen bozulacak, orada
yaşayan insanların rahatı ve huzuru kaçacaktır. Rahatın, huzurun ve güvenin
olmadığı yerde anarşi kendini gösterecektir.
Her
ne şartta olursa olsun, ülkenin demografik yapısını etkileyecek bir biçimde,
belirli yerlerde toplulaşmalara, gettoların oluşmasına müsaade edilmemelidir.
İnsanlık tarihi incelendiğinde, bazı ülkelerin istedikleri ülke ve bölgelerde
istikrarı bozmak için göçü teşvik ettikleri görülmüştür. Nüfus hareketliliği
sayesinde toplumun huzur ve refahını bozma ve birliktelikten doğan güçlerini
kırma amacıyla göçlerin oluşmasını körükleyebilirler.
Birçok
silahlı gücün yapamadığını yapıp nüfusu oluşturan halk çoğunluğunun isteği
üzerine devletler kurulup devletlerin yıkıldığı bilinmektedir. Bu tehlike
dikkate alınarak yerleşik halkın azınlığa düşmesine etki edecek düzeyde
yığılmalara kesinlikle müsaade edilmemelidir. Bunun en bariz örneği, Kırım
yarımadasında göç yoluyla Rus nüfusun çoğunluğu oluşturması ve referandum
yoluyla Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya ilhak etmeleridir.
Demokratik
ülkelerde yerleşim yeri yönetimlerinin oy çokluğuna göre belirlendiği düşünülünce,
demokratik yapının önemi daha da artmaktadır. Kontrolsüz göç alan yerleşim
yerlerinde kendi halkını yönetmekten aciz düşmek kaçınılmaz olacaktır.
Göç
alan ülke tarafından, sınırlarından giren her bir insanın kayıt altına
alınması, barınacakları yerlerin değişmeyecek şekilde belirlenmesi ve günlük
yaşantılarını sürdürebilecek düzeyde ihtiyaçlarının giderilmesinin yanında yerli
halkın yaşam düzeylerini sarsacak iş bulma ve çalışma hayatına katılmalarına
müsaade edilmemelidir. Bu maksatla sığınmacı ve ilticacılara mümkün olduğu
kadar sınır dışında kalabilecekleri ortamlar oluşturulması, sınırdan içeri
girmiş olanların sınıra en yakın yerde barınacakları mekânların oluşturulup
orada kalmaları için her türlü güvenliğin alınması, her ne şekilde olursa olsun
gelenler arasında ayrımcılığa yer verilmemesi, boş olan insanların kontrolsüz
bırakılması, keyfî ve isterik davranışları artıracağı düşünülerek gündelik
hayatlarında meşgul olacaklar ortamlar oluşturulması, yetişkinler için el
becerilerini geliştirebilmeleri veya mesleklerini devam ettirebilmeleri
açısından küçük ve basit üretim merkezlerinin oluşturulması, çocuklar için yaş
gruplarına uygun olarak çocuk kulüpleri ve eğitim merkezleri oluşturulmasının
yanında psikolojilerini olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlardan korunmaları,
kesinlikle köy, kasaba ve şehirlerde istedikleri gibi serbest dolaşma ve ikâmet
etme imkânı verilmemesi, yetenek, beceri ve uyumları dikkate alınarak ülke
içinde yerli halk ile kaynaşmaları, iş hayatına katılmaları istendiğinde dahi
kayıt ve kontrolün ihmâl edilmediği bir sistemin kurulması önemlidir.
Uzun vadeli
kalacaklarınsa
liyakate dikkat edilerek yetişmiş insanların beceri ve yeteneklerinden ülkeye
katkı sağlamalarına imkân verilmesi, toplumla
uyum konusunda eğitimlerin verilmesi, kendi
ülke insanının yaşantısına olumsuz etki etmeyecek şekilde vasıflı işçilerin
istihdamının yapılması, yetişkinlerin dil eğitimleriyle uyum süreçlerinin kolaylaştırılması,
çocukların ülke çocuklarıyla uyum içinde olmaları için hızlandırılmış dil
kurslarının verilmesi, yaşlarına uygun eğitim imkânlarından yararlanması gibi
imkânlar sağlanmalıdır.
Milletler
topluluğu olarak göç olaylarının düzenlenmesi
Göç
ve göçmen olgusu, insanoğlunun var olduğu süreçte olmuştur ve olmaya devam
edecektir. Göçmenlerin insan olduğu ve kutsal bir cana sahip oldukları hiç
akıldan çıkarılmamalıdır. Empati yaparak insanlar kendilerinin de o durumda
olabileceklerini düşünmelidirler. Hor görme ve aşağılama, onlara yapılacak en
ağır darbedir.
Milletler
topluluğu olarak mümkün olduğu kadar göçün hızını kesecek tedbirlerin alınması,
mecbur kalındığı takdirde de insanca yaşama ortamı sunulması yönünde birlikte
çaba gösterilmelidir. İnsanların istekleri dışında ülkelerinden ayrılmalarına
sebep olan her türlü tertibi bozacak düzeyde ciddî yaptırımların olması
sağlanmalıdır.
Göçmenlere
düşen görevler
Bu
ana kadar bahsedilen konuların yer bulmasının başında topluma uyum konusunda
azamî özenin gösterilmesi önemlidir. Burada en etkili yöntem, göçmenlerin kendi
yaşam şartlarını ve kabul görmelerini kolaylaştırmak için kendi otokontrol
sistemlerini kurmalarıdır. Aksi hâlde kurunun yanı sıra yaşın da yanması
kaçınılmazdır. Bir atasözümüzün işaret ettiği gibi, “Dâhil olduğu toplumdakiler
kör ise, gözünü yum da geç”.
Buradan
çıkarmamız gerekenlerse şunlardır: Göçmenlerin hâl ve hareketleri, süregelen toplum
yaşantısını zora koşmamalı. Can ve mal güvenliği hususunda şüpheye yer
vermemeli. Toplumsal değerleri rencide edecek tavırlardan uzak durulmalı.
Gelenek, görenek, âdet ve inanç konularında zıtlıkların yaşanmasından
kaçınılmalı. Ülkü bütünlüğünü olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlardan
sakınılmalı. Ev sahiplerini azınlığa düşürecek düzeyde belli bölgelerde
toplanmaktan imtina edilmeli. İçine girdikleri toplumun dilini konuşma
konusunda gerekli gayret gösterilmeli.
Yukarıda
bahsedilenleri hem göç alanlar, hem de göçmenlerin huzur ve mutlulukları için
çoğaltabiliriz. Yeter ki beklentiler karşılıklı ve birbirlerini rencide
etmeyecek düzeyde olsun. Gösterilecek titizliğin tek gayesi, insanlığın barış
içinde yaşaması olmalıdır.