GÖÇLERİN etkilerine
geçmeden önce, genelde insanlık, özelde bizim tarihimize etki eden göçlere göz
atmakta yarar var. Yaşadığımız dünyayı doğru anlamanın yadsınamaz gerçeği olan
göçleri hatırlarsak konuya daha kolay adapte oluruz.
Tarihte
büyük göçler
Tarihin
bilinen en eski göçünün Asya’dan dünyanın her yanına dağılan toplumlarca gerçekleştirildiği
bilinmektedir. Bu göçler Milât öncesi 10000’li yıllara dayanır. Avrupa
milletlerinin oluşmasına sebep olan, bu göçler olmuştur.
“Tarihî
göçler” denince hem millet olarak bizi, hem de dünya siyâsî ve sosyal yapısına
yaptığı etki açısından değerlendirildiğinde Türklerin Orta Asya’dan göçü,
yazılı kaynaklarda ilk yer alan göçlerdendir. Dördüncü yüzyılda Orta Asya’da yaşayan kavimlerin
şiddetli ve uzun süren kuraklık sebebiyle yurtlarını terk etmeleri,
dağıldıkları coğrafyanın genişliği ve kültürel etkileşim bakımından önemlidir.
Bu göçler esnasında doğuya, kuzeye, batıya ve güneye göç akınları olmuştur. Karadeniz’in
kuzeyinden Avrupa ve Balkanlara kadar gidip oraları yurt edinen Türkler
olmuştur. Avrupa’nın ortasında Romalılara rest çekecek kadar güçlü olan Hun
Türkleri bunlardandır.
Yine
Orta Asya’da altıncı yüzyıldan itibaren başlayan Türk göçleri, bizi
doğrudan ilgilendiren göçlerdendir. Bir kısmı güneye, Hindistan’a giderken,
asıl ağırlığı batı istikametinde olan Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzey ve
güneyinden geçerek Avrupa ve Afrika’ya yönelen boylar oluşturur. On ve on
birinci yüzyıllarda Hazar’ın güneyinden devam ederek İran, Irak ve Azerbaycan
üzerinden Anadolu’ya ve oradan Balkanlara devam etmişlerdir.
Bir de 16’ncı
yüzyıldan itibaren başlayan kıtalar arası göçler vardır. Bunun en
tipik misali, “Yeni Dünya” olarak bilinen Amerika kıtasına yapılan göçtür. Önce
İspanyol,
İngiliz, Fransız, Portekizli, İsveçli, Alman ve İrlandalı Avrupa milletlerinden başlayan göçler, Amerika kıtasını yurt edinerek sürmüştür. Yüzyıllar
geçmesine ve gittikçe azalmasına rağmense hâlen devam etmektedir. Bu
göçlerden on binlerce yıl önce, Alaska ile Rusya arasındaki Bering Boğazı’nın
buzlanması sonucu Asya’dan Amerika’ya yapılan göçleri de bilimsel
araştırmalardan öğrenmiş bulunuyoruz.
İnsanlığın
kaderinin oluşmasında önemli bir yeri olan göçlerden biri de ilk Müslümanların
Mekke’den Medîne’ye göçüdür. Bu göç sayesinde Müslümanlar devlet olma,
dinlerini rahatça yaşama imkânı bulmuşlardır. Hazreti Muhammed ve öncesinde O’na inanan
Müslümanların 622 yılında Mekke’den Medîne’ye
göç etmelerine verilen isme “Hicret”
denir. Bu
göçün İslâm tarihinde önemli bir yeri vardır. Öneminden dolayı “Hicret” adıyla
anılan bir takvim yılının başlangıcını oluşturmuştur.
Kafkas
göçleri
Özellikle Orta Asya’dan yapılan göçlerin yol güzergâhında
olan Kafkasya, birçok kültürün birbiriyle kaynaşmasına sebep olmuştur. Buna
rağmen kendi kimliklerini muhafaza eden milletler zorlu coğrafî şartlarda
yaşantılarını sürdürürken, 1800’lü yıllarda önemli bir göçe maruz kalmışlardır.
Kafkasya’nın etnik kimliğini tümden değiştirme düşüncesiyle halkları yerinden
oynatan ve zora dayanan bir göçtür. Coğrafî olarak düzenli orduların etki
edemediği dağlık bölgeler boşaltılarak bir kısmı iç bölgelerdeki düzlüklere,
diğer bir kısmı da dış göçe zorlanmıştır.
Bu göçe katılan insanların tamamına yakını, zor kullanılarak
Osmanlı topraklarına gönderilmesiyle Anadolu ve Orta Doğu’ya yerleşmek
durumunda kalmışlardır.
Balkan
göçleri
Ayrı ırktan, dinden ve mezhepten olan topluluklar Osmanlı
İmparatorluğu sınırları içinde birlikte yaşamaktayken, devletin güçlü olduğu
dönemlerde aralarında fazla problem olmamıştır. Bunda Osmanlı’nın farklılıklara
karşı hoşgörüyle yaklaşması ve asimile çalışmalarına tenezzül etmemesinin büyük
bir etkisi vardır.
Balkan coğrafyası, Avrupa kıtasında, tarihsel süreç
içerisinde her zaman jeopolitik bir bölge olarak kabul görmüştür. Böyle önemli
bir coğrafyayı yönetmek, Doğu ile Batı güçlerini kontrol edebilecek
üstünlüklere sahip olabileceği bakımından her daim iştahları kabartmıştır. Stratejik
açıdan son derece önemli olan bölgeye hâkim olmanın yolunun Osmanlı
hâkimiyetine son vermekten geçtiğine karar vermişlerdir. Öncelikle nüfus
politikasına el atmayı, bu yolla Müslüman halkı göçe zorlamakla birlikte
diğerlerini de birbirine rakip ya da düşman halklar hâline getirmeyi tercih
etmişlerdir. Bu sayede koskoca imparatorluğun yerinde devlet kurma gayretiyle
Türk ve Müslüman olan halklar baskı yoluyla yurtlarından edilmiş, milyonlarcası
Osmanlı’nın son parçası Anadolu’ya sığınmak durumunda kalmışlardır.
Göç olgusunun getirdiği etkiler
Göç
olayları genel olarak iki tarafı karşı karşıya getirir. Bunların biri, yerli
halk yani ev sahibi; diğeri, gelen göçmen yani misafirdir. Türk kültüründe
misafir olgusu önemlidir. Ev sahibi hiçbir karşılık beklemeden var olan
imkânlarını sunarak misafirini rahat ettirmekten mutluluk duyarken, misafirden
de edep ve ahlâka uygun şekilde ailenin düzenini olumsuz davranışlarla
etkilememesini bekler.
Burada
misafirin dâhil olduğu yeni ortama uyum sağlama hususunda titizliğinin
gerekliliği önemlidir. Verilenlerle yetinmeye, gösterildiği yerde istirahat
etmeye, ev sahibinin hoşgörüsüne uygun olarak imkânlardan yararlanmaya özen
göstermelidir. Kurulu düzen içinde töre, adap gibi iletişime dikkat etmeli,
gösterilen sınırlar dâhilinde geçici olan hayat sürdürülmelidir. Ev sahibinin
huzurunu kaçıracak, varlıklarına el uzatacak, aile fertlerini rahatsız edecek
her tür davranıştan uzak durulmalıdır. Aksi hâlde misafirperverliğin gerekleri
istismar edilmiş sayılacağından, gösterilen ilgiden mahrum kalınacağı bilinmelidir.
Gösterilen
ilginin insan olmaktan kaynaklandığını, dolayısıyla insanî davranış dâhilinde
hareket etmesi gerektiğinin bilincinde olmalıdır misafir.
Her ne sebeple olursa olsun, göç olayları her iki taraf için
hem olumlu, hem de olumsuz durumları beraberinde taşır. Bu olgular, göç veren ülkeler
açısından olduğu gibi, göç alan ülkelerin durumuna da beklenmedik etkiler getirebilmektedir.
Göç alan ülke açısından olumlu etkileri: Öncelikle
ekonomik, sosyal ve kültürel etkileşimin artması, göç edilen yerdeki iş gücü
ihtiyacının karşılanması, göç edilen yerdeki ekonomik kalkınmanın hızlanması, göç
ile gelen vatandaşın kendisi ile birlikte finansal birikimini beraberlerinde
taşıması, bilgi birikimlerini getirmesi, yerli halk ile göçmenler arasında
rekabet ortamının gelişime ve yeniliğe katkısı.
Göç veren ülke açısından olumlu etkiler: Göç veren ülkelerde işsizlik azalır. Nüfus azalır. Yurt dışına çıkan işçileri
ülkelerine döviz gönderirler. Göç eden insanlar gittikleri ülkelerde yeni beceriler
elde edebilirler. Kazandıkları iş tecrübeleriyle ülkelerine
döner ve katkıda bulunurlar.
Göç alan ülke açısından olumsuz
etkileri: Hızlı bir nüfus
artışına sebep olması ve dengenin bozulma kaygısı, gürültü ve görüntü gibi çevre
kirliliği yaratması, ihtiyaca cevap
veremeyecek duruma düşen kaynak, konut ve altyapı yetersizliği, kültürler arası çatışmalar sebep
olması, yoğun göç sonucu şehirlerde çarpık
kentleşmeyi ortaya çıkarması, sosyal yapıda meydana getirebileceği bozulmalar, yerli halkın göçmenleri
kabullenme ya da dışlama kaygısı… Bu yaklaşımlar ayrımcılık ve ırkçılığı
körükleyebilir.
Göç veren ülke açısından olumsuz etkiler: İş gücü kaybı ortaya çıkar. Nüfus azalır.
Eğitim ve tecrübe yoluyla bilgi ve beceri elde etmiş olan vasıflı insan kaybı
olur. Ülkede yaşayan insanların kendi yöneticilerine karşı güven kaybı oluşur. Göçmenlerin
kültürel uyum sorunu yaşaması olarak izah edilebilir.