GÖÇ
olayı yaşantımızdan hiç eksik olmamasına rağmen, son yıllarda sık kullanılan
kelimelerden biri olarak karşımızda her daim canlılığını korumaktadır. Sosyal
medyada ve gündelik yaşantımızda yerini koruyan “göç” kelimesi, insanımızın
dilinden düşürmediği kelimelerdendir.
İnsanlar yüzyıllar boyunca yaşam şartlarını en iyi şekilde sağlayacağı,
huzur bulacağı ve günlük ihtiyaçlarını karşılayacak bölgelerde yerleşmeyi ve oralarda
yaşam sürdürmeyi istemişlerdir. Bir zamanlar yaşamsal şartları uygunken, geçen
zamanda şartların değişiklik göstermesi ve yetersizliği yeni arayışları gündeme
getirmektedir. Bu tür bir durumla karşı karşıya kalan insan toplulukları, bulundukları
yerden uzaklaşıp yaşam imkânlarının daha iyi olduğu yörelere doğru göç ederler.
“Göç” kelimesi, kısa anlamıyla “bir yerden başka bir yere
gitmektir”. Bu anlamı açacak olursak, ekonomik, dinî, siyâsî, sosyal ve diğer
sebeplerden dolayı bireylerin veya toplulukların hayatlarını idame ettirmek
üzere bir yerleşim yerinden bir başkasına gitmek suretiyle yaptıkları coğrafî
yer değiştirme hareketi olarak izah edilebilmektedir. Bu yer değiştirmenin bazı
kuş, balık ve böcek türleri, deniz kaplumbağaları gibi hayvanlarda da rastlandığını
biliyoruz. Bu demek oluyor ki, insanlarda olduğu gibi hayvanlar da göç olayıyla
iç içe yaşamayı sürdürmektedir.
Hazreti
Âdem ile Hazreti Havva’nın bilinen haram elmayı yemesiyle Cennet’ten kovulup
dünyaya göç etmeleri, insanlık tarihinin ilk göç olayı olarak bilinmektedir. Tarih boyunca karşılaşılan göçlerin en önemli nedenleri doğa olayları, afetler,
salgın hastalıklar ve kıtlıkken, günümüzde ekonomik, siyâsî, sosyal ve kültürel
nedenler öne çıkmaktadır.
En istenmeyen göç şekli, insanların savaş, hastalık, ekonomik
buhran, siyâsî gerilim, toplum düzeninin bozulması, bireysel, ailevî ya da
toplumsal olarak bulundukları vatanı veya bölgeyi terk ederek yeni bir ülkeye
veya bölgeye taşınmasıdır.
Göç olaylarında insanların en önemli yaşam gereksinimi olan
ekonomi ön almaktadır. Dolayısıyla yeterli gelire sahip olmanın yolu, bir
kazanç kapısına sahip olma çabasıdır. Daha iyi şartlarda yaşama gereksinimi, iş
ve aş olgusuyla karşıya bırakmaktadır. Bu sebeple ülke içinde veya ülkeler
arasında çeşitli göçler olmaktadır. Bunlar zamanla çözümü zorlaşan büyük
problemler ortaya çıkarmakta ve ülkelerin siyâsî, sosyal, ekonomik ve kültürel
dengelerini bozmaktadır.
Göç
çeşitleri
Göç
olayının sebepleri ne kadar çeşitliyse, yapılış nedenleri de o kadar çeşitlilik
arz etmektedir. Daha net anlaşılması için gönüllülük olup olmadığına, nüfus
politikası amaçlı olarak, mekân değişikliği sebebiyle ve insan yeteneğine göre yapılan göçler olarak
tasnif ederek izah etmenin doğru olacağını düşündüm.
Gönüllülük
olup olmadığına göre göçler
Göç
olayları, yapılma nedenlerinde gönüllülük olup olmadığına göre iki şekilde ele
alınabilir.
Gönüllü göçler: Rahat yaşam şartlarına kavuşmak
için kişinin kendi isteğiyle karar vermesidir. Bunlar çoğunlukla yurt içi
göçlerini oluşturur. Geçici veya kalıcı göç olarak iki şekilde
gerçekleşmektedir.
Geçici göçler,
daha sonra dönmek üzere, belli süreliğine bir yerden başka bir yere göç olayıdır.
Mevsimlik tarım işçilerinin göçü gibi…
Kalıcı göçler
ise, daimî yerleşmek amacıyla bir yerleşim merkezinden bir başka yere göç etmektir.
Köyden kasabaya veya şehre, şehirden bir başka şehre göç etmek, orada yerleşik
duruma geçmek olarak belirtilebilir.
Zorunlu göçler: Savaş, afet, sürgün gibi nedenlerle
bulunduğu yeri isteği dışında terk etme zorunda kalınması olayıdır. Buna baraj
ve benzeri yapılaşmalar sonucu uygulanan göçleri de ekleyebiliriz. İnsanoğlunun
en çok mağdur edildiği göç türüdür.
Mekân
değişikliği olarak göçler
Göçler,
mekân değişimi olarak ele alındığında “iç ve dış göç” olarak karşımıza çıkar.
İç göçler: Hangi
sebeple olursa olsun, ülke sınırları içinde yer değiştirmeyi işaret eder. Türkiye,
köyden şehre büyük oranlara ulaşan göçler sebebiyle bu göçlerle her daim karşılaşmaktadır.
Köylerin boşalması ve şehirlerin gereğinden fazla büyümek durumunda kalması,
beraberinde altyapı ve barınma problemlerini de getirmektedir. Türkiye, benzer problemleri
en çok yaşayan ve hâlletmeye çalışan ülkeler arasındadır.
Dış göçler: Ülke
sınırları dışına yapılan göçü ifade eder. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan
ülke insanlarının gelişmiş ülkelere göçü bu gruba girer. İş bulma güçlüğü,
ekonomik sebepler, daha iyi şartlarda yaşama isteğiyle birlikte özgürlük,
demokrasi ve insan hakları hususlarındaki sıkıntıları da aşma çabası, insanları
dış göçe başvurmak zorunda bırakmaktadır.
Birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi bu tür göçler, göç
alan ülkenin başlıca sorunları arasında yer almaktadır. Güney Asya, Orta
Doğu, Afrika ve dünyanın birçok ülkesinden Amerika ve Avrupa’ya akın edilmesini
bu kısımda sayabiliriz.
İnsan
yeteneğine göre yapılan göçler
İşçi göçü: Ülkesinde çalışma imkânı
bulamayanlar veya düşük ücretle çalışan işçiler farklı ülkelere göç
etmektedirler. Ülkemiz insanlarının 1960’lı yıllardan itibaren resmî yoldan
başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine gitmesi gibi…
Daha sonra
gayr-i resmî gidişler bu göçü takip etmiştir. Kısa süreli de olsa Suudi
Arabistan ve Libya gibi ülkelere de resmî veya gayr-i resmî olarak rağbet
edildiği görülmüştür.
Beyin göçü: Belirli bir alanda kendisini
yetiştirmiş, nitelikli meslek sahiplerini kapsayan göç türüdür. Başka ülkede iş
bulma amaçlı yapılan bu göç, terk edilen ülke adına olumsuz olmakla birlikte,
göç alan ülke için oldukça olumlu bir göç türüdür. Diğer göçlerde oldukça
zorluk gösteren gelişmiş ülkeler, bu tür göçleri özellikle teşvik etmekte ve
kapılarını sonuna kadar eğitimli ve yetenekli insanlara açmaktadırlar.
Nüfus
politikası amaçlı uygulanan göçler
Bir
ülkenin kendi sınırları içinde nüfus dengesini kendi politik amaçlarına göre
değiştirmek amacıyla uyguladığı göçlerdir.
Yurt edindirme maksatlı göçler
Bunda
Osmanlı’nın Balkanları yurt edinmesinde Anadolu’dan gönderdiği toplu göçleri örnek
gösterebiliriz. Burada fazla gönüllülük olmasa da ikna yöntemi ön plândadır.
Sovyetler
Birliği döneminde Türk yurtlarına ve Rusların azınlıkta olduğu veya hiç
olmadığı bölgelere Rus nüfusunun yerleştirilmesini de bu kategoriden
sayabiliriz.
Günümüzde
farklı ülkelerde yaşayan Yahudilerin Filistin’e göç etmesi de bu kıstasa
girebilir.
Etnik temizlik amaçlı göçler
Belirli bir
bölgeye veya ülkeye aynı din veya etnik gruptan insanların hâkim olması
amacıyla yaptırılan göçlerdir. Burada asimilasyon amaçlandığı için “Ya benden
olursun ya da bu diyarı terk edersin” mantığı hâkimdir.
Balkanlarda
yaşayan Türklerin, İmparatorluğun çöküş döneminden itibaren yaşam ve ölüm
arasında kalınmasından dolayı Anadolu’ya akın etmesi, yakın tarihimizin
unutulmayan göçlerindendir. Bu göçlerde de etnik temizliğin ön plâna çıktığı
tarihî belgelerde yerini almıştır. “Soykırım” denecek düzeyde büyük katliamlara
sebep olmuştur.
Bulgaristan
Komünist yönetiminin Türklere uyguladığı asimilasyon ve baskı yüzünden 1984-1989
yıllarında yaşattığı göç olayı da Türklerin maruz kaldığı acıklı göçler
arasındadır.
Mübadele göçü
İki ülkenin
anlaşarak, kendi içindeki karşı ülke mensuplarını uluslararası bir antlaşma ile
yer değiştirmesidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonucunda günümüz
Yunanistan topraklarında yaşayan Türk ve Müslümanların Türkiye’ye kabulü ve
Türkiye sınırları içinde yaşayan Hıristiyan azınlıkların Yunanistan’a
gönderilmesi, tarihimizde “Mübadele Göçleri” olarak yerini almıştır.
Sığınmacılık
Vatandaşı
olduğu veya yaşadığı ülkeden arzusu dışında sınır dışı edilen veya kaçmak
zorunda kalan kişi, başka bir ülkeye veya yere sığınma ihtiyacı
duyabilmektedir. Bu insanlar kendi ülkelerinde ırk, din, sosyal konum, siyasal
düşünce ya da etnik kimliği nedeniyle kendilerini baskı altında
hissedebilmektedirler. Benzer çeşitli sebeplerden dolayı kendi devletine olan
güvenini kaybeden, devletinin ona tarafsız davranmayacağı düşüncesini taşıdığı
için ülkesini terk edenler mevcuttur. Belirtilen sebeplerden dolayı başka bir
ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke
tarafından “kabul” edilen kişilere “sığınmacı/mülteci” denir. Bunlar genellikle yerleşmek
maksadıyla olmayıp bir zaruret nedeniyle geçici olarak oturmak üzere bir ülkeye
sığınan kişilerdir.
Kontrolsüz göç
Ne zaman,
nerede, ne yöne oluşacağı kestirilemeyen yasa dışı göçler, düzensiz ya da kontrolsüz göç olarak
nitelendirilmektedir. Bu tür göçler, küçük veya büyük gruplar hâlinde tarihin
her döneminde rastlanan göçlerdir.
Son yıllarda
ülkemizde hâddinden fazla göze çarpan bu göçlerin bir kısmı Afrika ve Asya’dan
gelip Avrupa’ya geçmek isteyen transit göçlerdir. Bunlar Avrupa’ya ulaşmak
için Türkiye’den geçen, başta Suriyeliler olmak üzere Afgan, Iraklı, Somalili,
Afrikalı ve daha pek çok farklı ülkeden gelen göçmenlerdir. Bunların bazıları ise
ülkelerindeki savaştan kaçıp emniyetli yer bulmak için yaşam mücadelesi
verenlerdir. Her ne şekilde olursa olsun, girdikleri ülkenin demografisini
değiştirmekte, yerli halkın huzurunun kaçmasına sebep olmaktadırlar. İş bulma
zorluğu çekilen ülkede ucuz işçiliğe sebep olup yerli halkı emeğinin
karşılığını alabileceği çalışma hakkından mahrum etmektedirler.
Sürgün
Bu
tür bir göç olayının en bariz örneği, Sovyetler Birliği döneminde etnik grupları
etkisiz hâle getirmek için nüfus karıştırma olayını örnek gösterebiliriz. Bu
tamamen siyâsî otoritenin emrivaki uygulaması olarak gerçekleşmiştir. Bu
göçler, tamamen zora dayalı göçlerdir. Gitmek ve ölmek arasında tek seçeneğin
sunulduğu durumlar yaşanmıştır.
1944’lü
yıllarda Stalin yönetimindeki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği himayesindeki
Kırım adasının Tatar Türklerinden arındırılması, Gürcistan’ın Ahıska bölgesinde
yaşayan Ahıska Türklerinin soykırım düzeyinde muamele görmesi sonucu Sibirya
topraklarına doğru yola çıkarılmaları, tarihin kara sayfalarında yerini
almıştır. Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonucu yeni oluşan ülkelerdeki etnik
karışıklığın en önemli sebebi, bahsi geçen göç olaylarının sonucudur.
Soykırım ve katliamlar
Soykırım, doğrudan
göçe uygun görünmese de insanların yerinden, yuvasından, en acısı da canından
edilmesi yani bu dünyadan göçü olarak ele alınırsa, insanlık için en acı ve yüz
karası olanıdır. Tarihte emperyalist ülkelerin sömürgelerinde yaşayan insanlara
sıklıkla uyguladığı bir yöntemdir. Şu an birçoğu demokrasi ve insan hakları
havarisi kesilen Batılı ülkeler bu konuda hiç de iyi bir geçmişe sahip
değillerdir.
Hitler’in
Yahudilere uyguladığı, Ermenilerin Karabağ’da Türklere uyguladığı, başta
Fransızlar olmak üzere Batılı devletlerin Cezayir, Ruanda, Myanmar gibi birçok
ülkede uyguladığı yok etme politikaları soykırım ve katliam olmuştur,
olmaktadır. Bu insanlık dışı uygulamalardan kaçıp canını kurtarmaya
çalışanların göçü ise en hazin olanıdır.