İnsanlığın dijital manifestosu

Yeni nesil devlet kurgusunu fark edemezsek, parçaya hapsolup bütünü okuyamazsak, Türkiye’deki tüm siyaset sınıfları ve dolayısıyla siyasetçileri tasfiye olmaya mahkûmdur. Dijital çağda kurgulanan devlet tarifine kim daha erken entegre olursa, o yeni düzende kazanan olacaktır. Ve kazanan, ancak ve ancak akl-ı selime, kalb-i selime, hâll-i selime sahip liderdir.

TIPKI Kavimler Göçü, tıpkı İstanbul’un Fethi, tıpkı Fransız İhtilâlî gibi bir dönemden geçerek yeni bir çağ ayrılığını yaşıyor dünya.

Kavimler Göçü’nün ardından yeniden formatlanan devlet yapılanması normları İstanbul’un Fethi ile yepyeni bir yazılıma kavuşmuş, Fransız İhtilâli ise bu yazılımın da eskidiğini ortaya koymuştu.

Bugün tüm dünyayı evlerine kapatan ve son G-20 Zirvesi’ni bilgisayar ekranlarına entegre eden pandemi hâli, bugünden sonra sorulacak soruyu da kulaklarımıza fısıldıyor: “Nasıl bir devlet?”

***

Bu soruyu kendi adımıza cevaplandırmak için öncelikle dijitali ve dijitalleşmeyi nasıl anlamlandıracağımızı tartışmalıyız.

Bu yapılanmada dijital birey ile toprak arasındaki ilişki nasıl koordine edilecek ve hangi zemine oturtulacaksa, etütlerimizi tam ve net şekilde ortaya koymalıyız.

Tabiî dijital birey ile dijital toplumun sosyolojisini ve yeni nesil antropolojiyi de okumamız gerekecek. Kaldı ki, dijital toplumun hangi ahlâk kuramı ekseninde iletişim kuracağını belirlemek de oldukça önemli!

Dijitalleşmeyi bir sonuç olarak mı göreceğiz, yoksa dijitalleşmenin tamamlandığı evrenin ardından bu süreci yeni bir hayat şeklinde kavrayarak yeni bir başlangıç yapıp dijitali kendi fıtratımıza mı uyduracağız?

***

Şüphesiz “devlet” kavramını bugünkü normlarla inceleyerek yasama, yürütme ve yargı bağlamında dijital çağın gerekleriyle kıyasladığımızda, yepyeni bir kurgunun bizi beklediğini görüyoruz.

Mesele şu ki, bizi bekleyen bir kurgu var, ancak bu kurguya kendi aklımızla, kendi kalbimizle, kendi kimliğimiz ve kendi fıtratımızla nasıl müdâhil olacağımız, bu çağı kendi kurgumuza nasıl yerleştireceğimiz mühim.

Şüphesiz insanların evlerine yahut işyerlerine hapsedildiği bir yabancı dijital kurguda, toprak kıymetsiz bir “şey” hükmünde kalacaktır.

Oysa toprak, anâsır-ı erbaanın yani kadim felsefede dört temel yaşam kaynağının ilki olarak zikredilen birincil yapıdır.

Topraktan vazgeçen insan eksiktir. Ve dolayısıyla topraktan vazgeçen devlet, bu yeni çağa kendi kurgusunu kabul ettiremez.

Bu anlamda insanlığın ihtiyaç duyduğu yeni tarım devrimi, ne kadar dijital olursa olsun hayatiyetini sürdürebilmesi açısından insan için fevkalâde değerlidir.

Dijitalleşme sürecini orta kuşak paralelinde merkeze almayı amaçlayan ileri küresel aklın dışarıda bıraktığı coğrafyalarda toprak hâkimiyeti kurmak, bu bakımdan yeni nesil devlet yapılanmasında son derece dikkat çekici bir başlıktır.

***

Elbette toprak ve tarım denince bugünkü kurguda akla “köy” gelmektedir.

Bugün sadece Türkiye’de değil, Avrupa ve ABD’de de salgın nedeniyle köylerine dönmeye çalışan insan manzaralarıyla dijitalleşme sürecindeki köy ve toprak kurgusunun arasında hiçbir bağıntı yoktur.

Köyden şehre göç ile şehirden köye göçün arasında hiçbir fark yoktur zira.

Öyle ya, düşünsenize, şehirler boşalıp da köyler dolduğunda, köylerden yeni şehirler mi ortaya çıkacaktır?

Şehir, nüfusun yoğun olduğu yer değildir ki… Şehir, medeniyetin tüm unsurlarının toplandığı barış ve esenlik yurdudur.

Köyü genel tarifte “toprak ve hayvan temelli üretim mahalli” olarak görmek mümkün…

Peki, köy şehirlerde bu mümkün mü?

Doğrusu köy, sadece toprak temelinde bir üretim mahalli değildir. Bugün Silikon Vadisi de kimliksel kategorisi bakımından bir köydür.

Dijital çağ, şehirdeki verimi dijital konformasyon ile daha yükseğe çıkarmanın yollarını arama çağıdır ve yeni nesil köy şehirlerde her site, her mahalle ve her semt, kendi üretim kategorisinde tüm dünyaya doğrudan açılabilecek koridorlara açılacaktır. Bu çerçevede dijital çağa müdâhil olacak kendi kurgumuzun zemini, kendi blok zincirimizin sahibi olmamızdan geçer.

Bu anlamda para da dijital olmak zorundadır. Dijital çağa kendi kurgumuzu kabul ettirmenin ilk yöntemlerinden biri de güçlü bir kripto para ağıdır.

***

Bu kurguyu yerleştirebilmemiz için sadece parçaya bakmaktan kurtulmalı ve derhâl bütüne odaklanmalıyız.

Zira son üç yüzyılda bu bütünden kopan/koparılan ecdâdın ellerinden devlet kayıp giderken, yeni kurgunun ileri küresel akıl sahipleri kendi normlarını faaliyete geçirmişlerdi.

İleri küresel akıl sahipleri, insanlığı bir kuyuya atmak hesabıyla dijitalleşmeyi bir tanrısallaştırma formuyla dünyaya arz etmektedirler.

Fıtrat üzerine inşâ edilecek bir dijitalleşme ise barışın, esenliğin, adaletin ve hak temelinde üretim ile hak temelinde kaynak ve ürün paylaşımının yapılabildiği dünyanın belirlenmesi ile mümkündür.

Batı, kendi kurgusundaki üniformal hâle getirmeye kalkıştığı dünya düzeninin hiçbir seferinde başaramadı.

Çünkü kurduğu her mekanizma çökmeye mahkûmdu.

Bugün kurduğu mekanizmanın odağında duran hazzın, nasıl birkaç günde savuşturulabilecek bir argüman olduğunu tüm dünya gördü.

Hâlbuki insan, daha fıtratı itibariyle akl-ı selime, kalb-i selime, hâll-i selime muhtaçtır.

Mutmain insan olmak için hazların dindirilmesi değil, akl-ı selimin, kalb-i selimin, hâll-i selimin gerçekleşmesi şarttır.

Değilse insan, insan değil, robottur!

***

Yeni nesil devlet kurgusunu fark edemezsek, parçaya hapsolup bütünü okuyamazsak, Türkiye’deki tüm siyaset sınıfları ve dolayısıyla siyasetçileri tasfiye olmaya mahkûmdur.

Dijital çağda kurgulanan devlet tarifine kim daha erken entegre olursa, o yeni düzende kazanan olacaktır.

Ve kazanan, ancak ve ancak akl-ı selime, kalb-i selime, hâll-i selime sahip liderdir.

Bu anlamda, karşısındaki yani rekabet hâlinde olduğu kimseleri dahi ahlâk, saygı ve gördü zemininde karşılayabilen; lakap, kulp, küçümseme ve hakaret dilinden vazgeçmek, bugünün siyasetine en öncelikli tavsiyedir.

Yeni dünya devletinin yazılımına imza atmak isteyenler hazır mı?