İnsanların bekleyişi

“İnsan, insanların içinde insana hasret yaşar” demişti şair. Fakat bu hasret kalışa en önce kendimizi kendimizde bularak son vermeye çalışmalıyız.

“İNSANLAR, insanların içinde insana hasret yaşarlar” diyordu şair ve bunu dediği zaman takvimler elli sene öncesini gösteriyordu. Elli sene öncesinde, henüz dijitalleşmenin, yapay ilişkilerin ve birçok çatışmanın olmadığı zamanlarda bu mısra söylenmiş ve bugün biz bu hasret kalışı ve şairin bu dizesini iliklerimize kadar hissettiğimiz demlerdeyiz.

İnsanî ilişkilerin giderek sıradanlaştığı, kalabalıkların niteliğinin günden güne azaldığı, maneviyat, sorumluluk ve empati duygusunun yok oluşuna dâhil olduğumuz şu çağda hâlâ bir insanın insana yetebileceği düşüncesine tutunuyorum. 

İnsana hasret kalışların bir gün yine bir insanla son bulacağını ümit edenlerden olmak ve bu düşünce içinde her insanda bir şey aramak, bulmak veya hiç bulamamak bile bazen insana aradığının ne olduğunu gösterebiliyor.

Bazen bu hasret kalışın adı “vefa” oluyor, bazen “ahlâk” oluyor, bazen ince bir düşüncenin içinde olmak ama çoğu zaman seni anlayan bir çift göz oluyor. Bir yerden sonra insana dair tüm beklentilerin beyhude olduğunun farkına varılır ki bu noktada tüm olumsuzluklar seni sen edene, seni yok iken var edene götürür. Tüm yoklukları O’nda var bulmanın vereceği tatmin oluş ve kalbe inen huzur, tüm arayışları son buldurur. 

Ünlü düşünür Thomas Hobbes, “İnsan insanın kurdudur” şeklindeki veciz sözüyle bilinen ifadeler arasında yer alırken, bizim kültürümüzde yer alan İsmet Özel tarafından, “İnsanı insanın kurdu olarak değil, ümidi olarak görenlerdenim” şeklinde karşılanır. Çünkü insan her ne kadar fıtrat olarak kötüye ve kötülüğe yatkın olsa da biz, insanın dünyaya gelişi ile bir kalp taşıdığı ve zamanla hepsi olmasa bile birçoğunun maneviyat, hissiyat ve daha nice duyguyu taşıdığını bilir ve bunu ümit ederiz. 

Neticede kâinatta iyilik ve kötülük hep bir arada var olmuştur. Hatta değil mi ki çoğu zaman kötüler ve kötülük, iyilikten daha fazla taraf bulmuştur. Fakat bunca kötünün içinde bir yerlerde iyinin olduğunu düşünmek bile insana anlık bir huzur veriyor. Çünkü bu dünya kötülerden ibaret olmayacak kadar güzel ama hep iyilere de denk getirmeyecek kadar zor bir yer.

İnsana hasret kalışların temelinde en çok aradığımız duygulardan biri de empati duygusu. Empati, onu kurabilen insanların varlığı terapiden öte bir durum. İnsanı düştüğü yerden kaldırıp omuzlarındaki yükü hafifletiyor. Bugün yaşama adına çektiğimiz zorlukların aslında karşımızdaki çoğu insanın bize dair empati duygusu olmayışından kaynaklanıyor. Hâlbuki bir insanın gözlerinde bizi anladığına dair bir ışık yakalayabilmek, belki zorluğu ortadan kaldırmaz fakat hayatı daha çekilebilir ve yaşanabilir kılabilir.

Açıklamaya çalışacağımız her duygu, en nihayetinde bizi maneviyata götürecektir. Kalbî anlamda huzur bulamayacağımız her şey bizim kendimize yaptığımız bir kötülüktür. Karşımızdaki kimseye tebessüm etmek anlık olarak ona iyilik olurken, uzun vadede bizim kendi karakterimize işleyeceğimiz ince bir detaydır. 

Maneviyatımızı ise, bir insanla hayatımıza girmesini beklemeden kendi içimizde aramalıyız. Bazen bir şiir okuduğunuzda veya ilgilendiğiniz kitapta sizi etkileyen bir cümlede ya da üzerinde takılı kaldığınız hoş bir müzikle o rahatlığı ve içsel huzuru bulabiliriz. Hatta bunu ara ara yapmak bile kendimize yapabileceğimiz bir iyiliktir.

“İnsan, insanların içinde insana hasret yaşar” demişti şair. Fakat bu hasret kalışa en önce kendimizi kendimizde bularak son vermeye çalışmalıyız. 

Evet, her duygu adına zor zamanlardan geçiyoruz ama eğer bunu değerlendirebilirsek, daha sağlam bir duruşumuz olacaktır.