İnsanlarımız neden evde kalmıyor?

Çalışmadığı her gün eskiye giden, çalışmadığında işini kaybedecek ve maişetini temin etmekte zorlanan kişilere “Evde kalın” tavsiyesi fantastik gelmektedir. Bu durumu bir tarafa koyarak, yetkililerin “Evden dışarı çıkmayın, kendinizi izole edin” tavsiyelerine insanların farklı tepkiler vermelerini Kohlberg’in Ahlâkî Gelişim Teorisi çerçevesinde analiz edebiliriz.

KOVİD-19 ülkemizde hızla yayılmaya devam ediyor. “Bizi pek etkilemeden geçecek” diyen uzmanların tezleri çöktü, “İtalya gibi olur muyuz?” endişeleri daha çok yaşanır hâle geldi. Tespit edilen vaka sayıları ve bu hastalıktan vefat edenler günbegün artıyor.

Dünya geneline baktığımızda, Çin’den ABD’ye uzanan bir çizgide, kuzey yarımkürenin orta kuşağı virüsün en çok yayıldığı yerler olarak karşımıza çıkıyor.

John Hopkins Üniversitesi’nin Kovid-19 İzleme Merkezi’nin 28 Mart 2020 tarihli aşağıdaki haritasında da görüleceği üzere, virüsün yoğunlaştığı yerlerin Immanuel Wallerstein’in Dünya Sistemleri Teorisi’ndeki merkez-çevre olarak yaptığı sınıflamada tamamen merkez ülkeler olduğu görülmektedir. Yani buralar gelişmiş ve sermayenin merkezi olan bölgeler…

 

Şekil 1. Koronavirüs Yayılım Haritası (John Hopkins Üniversitesi, 28.03.2020)

***

Türkiye de coğrafî konumu itibariyle bu global salgından nasibini aldı. Önümüzde kritik günler bizi bekliyor. Birçok ülkeye göre daha hazırlıklı olduğumuz söylenebilir ve sağlık sistemi olarak altyapımızın güçlü olması bir avantaj olabilir. Lâkin Akdeniz kuşağında yer alan İtalya ve İspanya gibi ülkelere benzer şekilde, fiziksel mesafe konusundaki alışkanlıklarımız, virüsle mücadelede bir dezavantaj gibi görünüyor.

Toplumumuzun son yıllarda bireycilik eğilimleri artsa da biz hâlâ kolektivist yönü ağır basan bir kültürel alışkanlığa sahibiz. Yani sosyal hayat önemli bizim için. Ailemizle, akrabalarımızla, arkadaşlarımızla paylaşmayı seviyoruz. Sevinçlerimizi, hüzünlerimizi sosyal olarak yaşıyoruz. Bu sebeple “sosyal izolasyon” tavsiyesine bireycilik eğilimlerinin fazla olduğu ülkelerdeki insanlar daha kolay uyabilir ama bu bize zor geliyor.

“Dışarı çıkmayın, evde kalın” tavsiyesine yine ekonomik sebeplerle uyamayanların olduğunu da kabul etmek gerekir. Çalışmadığı her gün eskiye giden, çalışmadığında işini kaybedecek ve maişetini temin etmekte zorlanan kişilere “Evde kalın” tavsiyesi fantastik gelmektedir.

Bu durumu bir tarafa koyarak, yetkililerin “Evden dışarı çıkmayın, kendinizi izole edin” tavsiyelerine insanların farklı tepkiler vermelerini Kohlberg’in Ahlâkî Gelişim Teorisi çerçevesinde analiz edebiliriz.

Kohlberg, ahlâkî gelişim evrelerini altı basamağa ayırarak incelemektedir. Bu basamaklar aşağıdan yukarıya doğru şu şekildedir: (1) İtaat ve ceza eğilimi, (2) saf çıkarcı eğilim, (3) kişiler arası uyum eğilimi, (4) kanun ve düzen eğilimi, (5) sosyal sözleşme eğilimi ve (6) evrensel ahlâk düzeyi…

Altıncı düzey, ahlâkî gelişimin son aşaması olmaktadır.

İnsanların yaptıkları fillerin gerekçesine bakarak onların hangi düzeye ait olduklarını değerlendirebiliriz.

Meseleyi daha somutlaştırmak adına bir Temel fıkrası anlatalım… Temel, arabayla giderken kırmızı ışıkta geçmiş. Polis çıkmış karşısına, arabayı durdurmuş ve “Kırmızı ışığı görmedin mi, neden geçtin?” demiş. Temel de, “Işığı gördüm ama sizi görmedim” cevabını vermiş. Yani kırmızı ışıkta durmak ya da durmamak, onun için ceza ile ilişkili!

Bu da Kohlberg’te ahlâkî gelişimin ilk aşamasını ifade ediyor…

***

Kovid-19’la ilgili olarak Devletin en tepesinden bu işin uzmanlarına kadar herkes, “Evde kalın, mümkünse dışarı çıkmayın” tavsiyelerinde bulunuyor. Dışarıdan bakıldığında da virüsten korunmak için gerçekten şu an yapmamız gereken en önemli katkı bu olacak. Bu tavsiyeyi dikkate almayı Kohlberg’in altı aşamasına uyarlarsak, karşımıza şöyle bir manzara çıkıyor:

1. Aşama: “Dışarı çıkınca ceza yazılmıyor, evde kalınca ödül de verilmiyor. Ben bu yüzden çıkıyorum. Ceza yazılırsa çıkmam.”

2. Aşama: “Ben kendi çıkarıma bakarım. Yapacaklarım var, kendimi düşünürüm, ona göre çıkarım ya da çıkmam.”

3. Aşama: “Etraftakilere ayıp olur, onlar çıkmıyorsa ben de çıkmayayım. Onlar çağırırsa da gideyim. Etrafımdakiler beni kötü bilmesinler.”

4. Aşama: “Kanunlar, kurallar önemli. Ona uymak lâzım.”

5. Aşama: “Toplumsal işleyişe zarar vermemek lâzım. Ben uymazsam, başkaları da uymaz ve bundan ben de dâhil herkes zarar görür.”

6. Aşama: “Dışarı çıkmanın başkaları için de, kendim için de yanlış olacağını düşünüyorum. Doğru olan neyse onu yapmam gerekir.”

Altıncı modelde sonuç değil, niyet önemlidir. Altıncı aşamada birisi dışarıya çıkar ve bunu, “Ola ki dışarıda yardıma muhtaç birisi vardır, herkesin evinde kaldığı bir zamanda ona yardımcı olacak kimse olmayabilir, insanlara yardım etmek de büyük bir erdemdir” niyetiyle yaparsa, tavsiyeye uymadığı hâlde yüksek düzey bir ahlâkî olgunluk sergilemiş olur.

Bir toplumda ahlâkî gelişimin her aşamasında insan bulunur. Ancak araştırmalar daha çok yoğunlaşmanın “dördüncü aşamada” olduğunu ortaya koymaktadır. Altıncı aşamaya ancak toplumdaki insanların pek azı (yüzde 5-10 civarı) çıkabilmektedir. Ahlâkî gelişimde yaş, tek başına belirleyici değildir. İleri yaşta olan biri birinci aşamada olabileceği gibi, genç bir kimse de üst aşamalarda olabilmektedir.

***

Kohlberg’in yaklaşımı bazı eleştirilere maruz kalsa da toplumu anlamak için bize ipuçları vermektedir. Kovid-19’la mücadelede insanların altı aşamadan birine göre hareket ettiğini düşünürsek, “Evde kal” tavsiyelerine bir kısmının uymamasını da anlayabiliriz. Bu noktada çoğunluğun uyacağı bir davranış için yasal düzenlemeler gerekir. Ama işin içerisine herkes dâhil olsun isteniyorsa, bu noktada da birinci düzeyi esas alacak bir düzenleme gerekli olacaktır. Eğer sokağa çıkanlara bir yaptırım uygulanırsa, evde kalmak o zaman mümkün olacaktır. Herkesten altıncı düzey bir ahlâkî olgunluk beklemek zordur.