İnsanın hayat boyu benlik damgası: “İsim”

İnsanlar isimleri ile ömür boyu anılacaklardır. Hatta yaşamları sona erse bile isimleri onlar adına yaşamaya devam edecektir. İsim zamanla kişi ile öyle bütünleşir ki kişinin isminin mânâsına uygun kişiliğe bürünebileceği bilinmektedir. İnsanın iyilikle anılması sevinç, kötülükle anılması keder verir.

İNSANIN yaşam boyu taşıyacağı ve her hâlükârda onunla anılacağı, hatta kimlik ispatının temel taşı olan kelime yani dünyaya gözlerini açtığında kendisini başkalarından ayıran değişmez sembol, ona lâyık görülen “isim”.

Konunun önemini ortaya koyabilmek için birkaç başlıkta düşüncelerimi paylaşmak istiyorum…

İsim için seçilen kelimenin önemi

Bir çocuğun dünyaya gelmesi, önce anne babanın, sonra da çevresinin sevinç kaynağıdır. Bu sevincin tescili, ona konulacak isimle gerçekleşir. Konumuzun detayına geçmeden önce, ismin ne demek olduğuna bakalım…

Kısa ve en sade anlatımıyla isim, “canlı cansız bütün varlıkları anmaya, tanımaya, ifade etmeye ve birbirinden ayırmaya yarayan kelimelerdir”. Bu tariften yola çıkarsak, bir insanı milyonlarca insan arasından ayırt edebilmenin ilk belirteci, onun ismidir.

Yaratılışı gereği eşi benzeri olmayan bir varlık olarak yeryüzü ile tanışan çocuğun, diğer insanlarla ilk kimliksel ayrıcalığı ismiyle ortaya çıkar. Bu kadar önemli olmasına rağmen hiçbir çocuğun, kendisine verilecek isim konusuna etki etme şansı bulunmamaktadır. Bu konuda etkili ve yetkili olan, öncelikle onun anne ve babasıdır. Geleneklerimiz dikkate alındığında, ailenin diğer büyükleri de bu konuda etkili ve yetkilidirler. İkinci kesimdekilerinse daha ziyade anne ve babanın danışmanı düzeyinde kalması ve onlara fikirlerinin sorulması uygundur.

Böyle bir sorumluluğu yüklenecek olan aile bireyleri, her kim olursa olsun, çok dikkatli olmak durumundadırlar. İsim babası ya da annesi her kim olacaksa, yavrunun ömür boyu taşıyacağı sembol kelimeyi özenle seçmelidir. Toplum içinde iyi anılacak, hoş karşılanacak, anlamlı ve telaffuzu kolay isimler tercih edilmelidir.

“İsim, sahibinin tanınmasını sağlayan ve kendisini diğer bireylerden ayıran en belirgin semboldür” demiştik, buna bağlı olarak, kişinin en çok duyacağı sözcük, kendi ismi olmaktadır. Bu sebeple herkes kendi isminin güzel ve anlamlı olmasını ister. 

İnsanlar isimleri ile ömür boyu anılacaklardır. Hatta yaşamları sona erse bile isimleri onlar adına yaşamaya devam edecektir. İsim zamanla kişi ile öyle bütünleşir ki kişinin isminin mânâsına uygun kişiliğe bürünebileceği bilinmektedir. İnsanın iyilikle anılması sevinç, kötülükle anılması keder verir.

Her millet, tarihiyle ve oluşturduğu kültürle vardır; onu yaşattığı müddetçe varlığını sürdürebilecektir. Sık kullandığım, “Sen atanı bil ki sen seni bilesin” diye bir cümle var. Atasını bilmeyenin kendini bilmesi ve varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Ataların, kişinin isteyip istememesi yönünde seçilme imkânı yoktur. Ancak, onların yaşantısından ders çıkararak olumluluk veya olumsuzluk ortaya çıkar; beğenilenler alınır, beğenilmeyenler ötelenir.

İsim, insanın kimliğini belirler. Bu kimlik öncelikle kültürel bir simgedir. Millet olarak sahip olduğumuz kültürü “Türk kültürü” olarak adlandırıyoruz. O hâlde isimlerimiz, Türklüğümüzü ifade ve temsil eden kelimelerden olmalıdır. Burada dikkat edilecek konu şu ki, sırf kültürümüze ait diye herhangi bir kelime çocuğa isim olarak konulmamalıdır. Bu kelimelerin toplumda yer eden algısı da önemlidir.

İster olumlu, ister olumsuz mânâda olsun, kişiye duyulan tepkiyi en iyi anlatmak ve anlatımı pekiştirmek için halk arasında bir söz vardır, “İsmiyle müsemma” denir. Anlamı, “ismine uymuş, ismine yakışmış, ismiyle bütünleşmiş” demektir. “Böyle bir anlamı yüklenecek olan kelimenin özenle seçilmesi doğru olur” kanısındayım. Geçiştirilecek kadar basit olmadığını anlamakta yarar var. Başka bir halk deyişi olarak, “Bir insana kırk gün deli dersen deli olur” sözü de bu iddiamızı pekiştirmektedir. Kendisine “isim” olarak verilen kelime ile kırk gün değil, nice kırk yıllar, kısaca yıllarca çağırılacak, anılacak olan kişiyi bir düşünün, ne olmaz ki? Ömrü boyunca hep duyacağı ve duymak zorunda olunan kelimenin o insanın kişiliğine ne kadar etki edebileceğini varın, siz düşünün!

Yani isim, insanın kendisini yansıtır. Kısaca isim, insanın kaderidir.

Kültürümüzde çocuğa isim verme geleneği

İsim vermenin önemini kültürel geçmişimize göz attığımızda idrak ederiz. Çocuğa isim verme geleneğinin bazı durumlarda toplandığı da görülür. Bunları şöyle ele alabiliriz:

Aile büyüklerinin isimleri ilk sırayı almaktadır. Aile büyüklerini yeni doğan çocuklar sayesinde yaşatmak isteği oldukça kabul gören bir seçenek olarak görülmektedir ve de isim mânâ ve algıda olumsuzluk taşımıyorsa hiçbir sakıncası olmamaktadır. Eğer tersi bir durum arz ediyorsa, burada durup düşünmek gerekir. Dünyayı terk etmiş bir aile büyüğüne veya yakınına saygı gösterilirken, bu dünya ile yeni tanışmış birine ileride rahatsızlık verecek bir hata ya da yanlışlıkta ısrar etmenin bir anlamı yoktur.

Tarihî şahsiyetlerin isimleri tercihler arasındadır. Bunları irdelediğimizde ilk akla gelenler, tarihe damgasını vuran devlet adamları ve millî kahramanlardır. Millî şuurun canlı tutulmasında önemli bir yeri vardır bunun. Kültür devamlılığı açısından değerlidir.

Sevilen veya ünlü olan insanların isimleri tercih edilen başka bir seçenek olarak yerini almaktadır. Bunlar film ve dizi oyuncuları, çeşitli spor dallarında başarısını ispat edenler, ses sanatçıları, sevilen siyasetçilerdir. Bu konuda karar verirken aynı maharette olan bir kişiye değil de yeni doğmuş, gelecekte ne olup olmayacağı belli olmayan birine isim verildiği unutulmamalıdır. Ayrıca, ismi alınan kişinin gelecekte de aynı derecede rağbet görüp göremeyeceği hesap edilmelidir.

Anne babaların hayat görüşlerini çağrıştıran kelimelerden oluşan isimler de oldukça rağbet görmektedir. Bu konuda aşırıya kaçılmaması tavsiye edilir. Çocuğun yetişip hayata atıldığında onu ne derece taşıyacağı ve yaşadığı ortamda nasıl bir kabul göreceği düşünülmelidir.

Son zamanlarda moda olan, anne babaların isimlerini oluşturan kelimelerden alınan hecelerin birleştirilmesi ile meydana getirilen, tamamen anlamsız ve şuursuzca verilen isimler de vardır. Bu hiçbir zaman tavsiye edilmeyen bir durumdur. Ancak oluşturulan bu kelimenin çağrıştırdığı anlam ve ses fonetiği bakımından olumluluk ifade ediyor veya Türkçede iyi bir anlam taşıyorsa “Bunun sakıncası yoktur” denilebilir.

Başka bir konu ise, kızlara erkek ismi, erkeklere de kız ismi verilmesi meselesidir. Hangi gerekçe ile olursa olsun, çocukları yaşıtları arasında ve içinde yaşadıkları toplumda zor durumda bırakacak isimlendirmeden sakınmak gerekir. Hiçbir kadın kendisine “Bey”, hiçbir erkek de kendisine “Hanım” diye hitap edilmesinden hoşlanmaz.

Farklı kültürlerin etkisiyle sahiplenilen isimlere az da olsa rastlandığını söylemeden geçemeyeceğim. Türk-İslâm kültürünü yansıtmayacağı için zaten uygun olmayan, ileride çocukları da zor durumda bırakabilecek, tamamen olumsuz bir husustur bu. Kültür emperyalizminin ilk basamağını oluşturur isim transferi. Aynı zamanda anlam bakımından da hoş olmayanlarına rastlanılmaktadır. Birkaç örneği burada zikredelim: İçinde yaşanan zamanın veya olayların etkisinde kalarak anlık hevesleri tatmin amacıyla konulan isimler, o ismi taşıyacak olan insanı, taşıdığı mânâ ve çağrıştırdığı anlam bakımından sıkıntıya sokacağı için zor durumda bırakacaktır. Çocuklara konulan isimler yetişkinleri tatmin amacıyla konulmamalı, o ismi insanın ömür boyu kıvançla taşıyabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Bahsettiğimiz konulara dikkat çekmek için rastlanılan ve olumsuz anlam taşıyan bazı kelimeleri de burada paylaşmak istiyorum.

Belin: Şaşkın.

Dudu: Yaşlı Ermeni kadını.

Erçin: Merdiven basamağı.

Ilgın: Çit bitkisi olarak kullanılan bodur ağaç.

İlgin: Yabancı, el.

Yalım: Ateş dili, alaz, alev.

Jülide: Dağınık, perişan, karmakarışık.

Hera: Yunan mitolojisinde tanrıça.

Lara: Lâtin mitojisinde adı geçen ölüm perisi. 

Yasmin: Yasemin’in Lâtincesi.

Denis: Deniz’in Lâtincesi.

Sara: Epilepsi hastalığı.

Lena: Magdanalı kadın, bizden biri, hurma ağacı.

Bunlarla birlikte hiç kimse “satılmış”, “savaş”, “isyan”, “yosma”, “kömüş” (manda, camuz) gibi isimler ile anılmak, çağrılmak istemez.

Unutulmamalıdır ki, insanın yaşantısı boyunca çağrılacağı ismin çağrıştırdığı anlam önemlidir. Çağırılan ve ismi duyan insanların kulaklarında olumsuz algılanmamasına dikkat edilmelidir.

İsimlerin insan psikolojisine etkisi, tahmin edilmediği kadar önemlidir. Olumlu anlam içeren ve kulağa hoş gelen kelimeler ne kadar kişiyi olumlu yönde etkiliyorsa, olumsuzluk çağrıştıran kelimeler de kişiyi aynı derecede olumsuz olarak etkileyecektir.

Çocuğa isim vermede inanç faktörü

Türk toplumunun önemli bir başka kültür dairesi, İslâm’dır. Bu kültürün değerli şahsiyetleri de bizim kültür dairemizde önemli bir yer tutarlar. İnancımız olan İslâm ve onu temsil eden şahsiyetler de bizim için önemlidir. Bilinen bütün peygamber isimleri, severek ve isteyerek konulan isimler arasındadır ve vazgeçilmezlerimizden olmuştur.

İslâm Arap yarımadasından yayıldığı için Kur’ân, orada yaşayanların dili olan Arapça olarak indirilmiştir. O dil İslâmiyet’ten önce de vardı ve o millete aitti. Bundan dolayı diğer milletler için hiçbir kutsallığı yoktur. Kutsallık yükleyerek Arap kültürünü yaygınlaştırma amacından başka bir şey ifade etmez bu. Sırf dinî literatürde geçiyor diye herhangi bir Arap ismi de kullanılmamalıdır bu yüzden. Herhangi bir sahabenin ismi veya kutsal kitabımız Kur’ân’da geçen bir kelime diye çocuğu zor durumda bırakacak kelimelere dikkat edilmeli ve gerekli titizlik gösterilmelidir.

İslâmiyet çocuğa güzel isim vermeye, çocuğun ailesi üzerindeki haklarından biri olarak ilân edecek kadar önem vermiştir. Sık kullanılan ve uygun olmayan birkaç kelimeyi Arapça anlamlarıyla örnek göstermek istiyorum.

Aleyna: “Üzerimize” demektir, özel bir anlamı yoktur.

Ünzile: İndirilmiş.

Bade: Şarap, içki.

Eflal: Yara, zarar, bozukluk.

Efra: İşi gücü olmayan adam. Boş dolaşan kişi, kuruntulu, vesveseli adam.

Sude: Ezilmiş, dövülmüş, sürülmüş, terleyen, boyalı, sürmeli.

İrem: Allah’ın sevmediği yalan cennet.

Merza: Hastalıklar, illetler, hastalar.

Minel: “-den, -dan” ekidir, özel anlamı yoktur.

Halk arasındaki yanlış bir algıya örnek verecek olursak, “Merza”, “Meleklerin kraliçesi” olarak biliniyor. Fakat Merza, “mariz” kelimesinden gelir. Melek ile hiç alâkası yoktur. “Minel”in anlamı ise “Cennet’teki inci tanesi” olarak geçiyor. Oysa tek başına hiçbir anlamı olmayan bir ektir.

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Kur’ân’da geçen birçok kelimenin, asıl anlamlarından da uzaklaştırılarak, olumlu ifadelerle teşvik edildiği görülmektedir. Bu türden olanların ilk okuyuşta iyi ve güzel gibi görünse de aslında olumlu anlam taşımadıkları görülmektedir.

Farklı bir konu

Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav), isim konusunda her zaman hassas davranmış, insanların anlamlı isimlerle anılmasını tavsiye etmiştir. Bizzat fiilî olarak gösterdiği titizliğin yanı sıra, “Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağırılacaksınız; bu sebeple çocuklarınıza güzel adlar koyunuz” şeklindeki sözlü uyarısı da bunda etkin rol oynamıştır.

Peygamberimiz (sav), her kelimenin isim olarak konulmaması gerektiğini tavsiye etmekle birlikte, olumsuzluk çağrıştıran sahabe isimlerini dahi değiştirmiştir. “Hakem” ismini Allah’ın bir ismi olduğu için, “Hubab”ı şeytan veya bir yılan cinsinin adı olduğundan, “Şihab”ı da alev gibi yanmayı ifade ettiğinden beğenmemiş, onları bu sebeple değiştirtmiştir. Meselâ “Berre” kelimesi “iyi insan, kusursuz kimse, günahsız” demekken, “Berra” ismini bencilliğe ve kibre yönelme kaygısıyla “Zeynep” ismine çevirmiştir. En önemlisi de, torunlarına verilen isimleri değiştirdiği ve olumlu çağırışım yaptıran ve anlamlı isimler verdiği, hadis kitaplarında zikredilmektedir. Şöyle ki; Hazreti Ali ilk oğluna “Harb” ismini vermek istemiş, Peygamberimiz bu isme rıza göstermediği için “Hasan” ismi konulmuştur. İkinci oğluna da yine “Harb” ismini vermek istediğinde Hazreti Peygamber mani olmuş, “Hüseyin” olmasını istemiştir.

Sonuç yerine

Türk-İslâm kültüründe isim verme konusunda çarpıcı bir örnek ile bu konuyu bağlamak istiyorum.

Tarihimize baktığımızda, isimler çoğunlukla özenli seçilmiş ve aynı ismi taşıyan önceki insanların şahsiyetleri de hesaba katılmıştır. Peygamber Efendimizin (sav) isimlerinden Ahmet ve Mahmut sıkça ad olarak verilmişken, doğrudan İslâm Peygamberini çağrıştırdığı için saygı duyulan “Muhammed” ismi Türkçeleştirilmiş ve “Mehmet” olarak değiştirilmiştir. Bir adım daha ileri gidilerek, kahraman askerimize de “Mehmetçik” denilmiştir.

İsim verilen kişinin, o ismi ne derece doğru taşıyabileceği hesaba katılmalıdır. Hiç kimse peygamberinin ismini söylerken kelimenin önünde veya sonunda olumsuz yahut hakaret içeren anlamda bir kelimeyle kullanılmasını istemez.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ister millî, ister dinî olsun, çocuğa verilecek isim belirlenirken kendi kültür dairemizde kalma ve geniş düşünmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.