İnsanın eşya ile imtihanı

Daha söz aşamasında dahi gösterişli nişan masalarından tutun da pahalı kıyafetler ve takılar... Özellikle genç kızların evlenecekleri kişiden -mesleği her ne olursa olsun iş adamı zannederek- ardı arkası kesilmeyen istekleri... Sırf bunların eksiksiz olmasından dolayı nişanlı çiftlerin kavgası veya ayrılması… Haydi mutlu son olup bir şekilde evlenen çiftlerin evliliklerinin yaklaşık iki üç yılının ağır bir borç altında ve o psikoloji ile oluşan normal tartışmalarla devam etmesi… Ve hazin son olarak boşanmalar…

İNSAN, yaratıldığı ilk günden bu yana sürekli olarak yaşamını devam ettirmek, daha kolay işler hâle getirebilmek gibi sebeplerle sürekli olarak kimi zaman ihtiyaç mahiyetinde oluşan, kimi zamansa türlü madde, araç-gereç ve eşyasını çoğaltmıştır.

Çoğu zaman var olanı geliştirmek daha kullanışlı oldu, kimi zaman akılda bile olmayanın ihtiyaçtan ötürü icadı gerçekleşti. Ama genellikle ve özellikle çağımızda, çoğu eşya, malzeme veya araç-gereç ortaya çıktıktan sonra, insanlık aslında bunlara ihtiyacı olduğuna karar verdi.

İnsanın eşya ile olan veya zaman içinde oluşan bağına baktığımızda, en az eşyanın değişimi kadar farklı bir gelişim ve değişimin olduğunu görürüz. Çünkü eşyanın icat edilegeldiği günden bugüne temel amacı, kullanıldığında insana tamamen faydalı olmaya ve yaşamını kolaylaştırmaya yönelik işleviydi. Fakat günümüzde, hattâ Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği tarihten bu yana Batılı güçlerin temel hedefi olan “aşırı tüketim oluşturma” durumu, insanın eşya ile olan bağını, ihtiyaç gibi temel gereksinim aşamasından alıp olmazsa olmaz çapındaki duygusal bir aşamaya yükseltmiştir.

Çok öteye gitmeye gerek yok. Hemen yanı başımızda duran cep telefonlarımıza bakalım, yeterlidir. İşe mizâhî yönüyle bakarsak, emin olun, Alexander Graham Bell dahi icadının bu devasa boyuta ulaşacağını tasavvur edemezdi. Bugün icat hedefinden çok öte bir amaçla alınan telefon ile insan arasındaki bağ, çoğunun arkadaş çevresi ile olması gereken bağdan daha öte bir boyuttadır. Aile içi bireylerin kitap ile haşır neşir olmak yerine cep telefonu uygulamalarını öğrenme yaşı da buna ek olarak bebeklik çağına kadar düşebilmektedir. Cep telefonunun kullanım boyutunun ne olduğunu eleştirmek bir yana, hangimiz bunun sadece “ihtiyaç”tan geliştiğini söyleyebiliriz? İşte tam da burada yepyeni bir üretim mantığı ile tanışıyoruz: Ortaya çıktıktan sonra ihtiyaç olduğunu anlamak…

Bence bugün evin tüm bölümlerinden tutun da hayatın her sahnesinde üretilen her şeyin temelini bu mantık çerçevesi oluşturur. İnsanın hayatını kolaylaştırmak için daha konforlu bir hayat tarzı sağlamak amacıyla üretilen her nesne, bir yandan da insanlığı olabildiğince ağır bir ekonomik külfet altına sokuyor.

Oturma odalarımızda duran masum televizyonlarımızı düşünelim bir de… O dönemleri yaş itibariyle görmesem de anlatılanlara göre her mahallede sayılı evde olan bugünün vazgeçilmez eşyası televizyonu izlemek için akşamları komşu ziyaretleri dönemin olmazsa olmazıymış. Zaman içinde insanlar bu durumu, kendi evlerine televizyon almaya başlamakla değiştirdiler. Derken renkli televizyonun icadı… Tam “Buna uyum sağladık” derken geniş ekranlı televizyonlar... Sonra kocaman, dev ekran LCD televizyonlar... Ardı arkası kesilmeyecek boyuttaki yenilikler, insanların buna ayak uydurmaya çalışma hızı ve beraberinde gelen borç batakları… 

Bugün evlilik çağına gelmiş hemen her erkekte aynı endişe sabittir. Evi A’dan Z’ye eksiksiz, son derece lüks ve bir o kadar da gereksiz eşya ile doldurma korkusu… Daha söz aşamasında dahi gösterişli nişan masalarından tutun da pahalı kıyafetler ve takılar... Özellikle genç kızların evlenecekleri kişiden -mesleği her ne olursa olsun iş adamı zannederek- ardı arkası kesilmeyen istekleri... Sırf bunların eksiksiz olmasından dolayı nişanlı çiftlerin kavgası veya ayrılması… Haydi mutlu son olup bir şekilde evlenen çiftlerin evliliklerinin yaklaşık iki üç yılının ağır bir borç altında ve o psikoloji ile oluşan normal tartışmalarla devam etmesi… Ve hazin son olarak boşanmalar… Sebebi, sözde eşyaların hayatımızı daha rahat ve kolay hâle getirmiş olması!

Çağ olarak her açıdan ağır zamanlardan geçiyoruz. Neye kıymet verip nereye koyacağımızı tamamen unutmak üzereyiz. İnsanlar kişilik boyutu ile değil de hâlâ ne marka giyindikleriyle ön plâna çıkıyorlarsa (çıkmaya çalışıyorsa) işte bu, insanlığın bir çeşit hezimeti! İnsanî tüm vasıfların arka plânda kaldığı, buna mukabil gündelik hayat koşuşturmasının sadece daha fazla maddeye sahip olmak gibi bir endişeden ibaret olması, en kötüsü de bunun farkındalığının olmaması, insanın eşya ile olan bağını kuvvetlendirirken fıtrî tüm taraflarını da yok edecektir.

Bugün ekonomik anlamda asgarî ücretle çalışanlar bir şekilde yetinebilirlerken, aynı ev içinde eşlerin çalışması durumunda bile bir zorluktan söz ediliyorsa, bunun temel sebebi, insanın insanla olan ilişkisinin kaybolup madde ve eşya ile olan bağının giderek kuvvetlenmesindendir. Bu sebep her ne kadar kabullenilmese de sonuç aşikârdır. 

Bugün eşyanın insan ile olan bağını anlamak, Cemil Meriç’in sözünü anlamakla eşdeğerdir: “İnsanlar sevilmek için yaratılmışlardır, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni, eşyaların sevilmesi, insanların ise kullanılmasıdır.”

İnsan olmanın ve kalmanın şuurunda olanlardan olmak ümidi ile...