İnsanı mutlu eden gizli güç: Aidiyet hissi

Bireyin aidiyet duygusu, aileden başlayarak din, topluluk, ülke ve nihayetinde insanlık boyutuna kadar uzanır. Bu duygu, insanın kendini bir bütünün parçası olarak görmesinin yanında güvende ve değerli hissetmesini sağlar.

BAĞLILIK ve aidiyet hissi, insan psikolojisi üzerinde güçlü etkilere sahip olan önemli duygusal deneyimlerdir. İnsanın diğer canlılar ile bağlantı kurma arzusu, onu sosyal kılar. 

İnsanın bir gruba, bir topluluğa veya bir ilişkiye ait olduğunu hissetme ihtiyacı vardır. Başkaları tarafından desteklenmek, değer görmek ve ihtiyaç duyulduğunu hissetmek, insanın en temel ihtiyaçlarından birini yansıtır.

Psikolog Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi, bireyin gereksinimlerini hiyerarşik biçimde tasvir eder. Piramidin en alt basamağı temel ihtiyaçlarımızı temsil ederken, en üst basamağı nihaî ihtiyaçlardır.

Maslow, araştırmalarında insanları neyin mutlu ettiğini ve bu amaca ulaşmak için neler yaptıklarını öğrenmek istiyordu. Hümanist bir yaklaşımı olan Maslow’a göre, insanların kendilerini gerçekleştirmek için doğuştan gelen bir arzuları vardır. Ancak bu nihaî hedefle ilgilenmeden önce uyku, beslenme, güvende olma, sevme-sevilme, aidiyet ve öz saygı gibi bir dizi temel ihtiyacın karşılanması gerektiğini düşünüyordu. Maslow bu ihtiyaçların içgüdülere benzer olduğuna ve insan davranışlarını motive etmede önemli bir rol oynadıklarına inanıyordu.

Fiziksel yani piramidin en alt basamağında bulunan ihtiyaçlar, hayatta kalmamız için önemli en temel ihtiyaçlarımızı barındırır. İnsanın önce su, yiyecek ve kalacak bir yere ihtiyacı vardır. Daha sonra diğer ihtiyaçlar gelir. Buna göre karnı doyan, uyuyabilen, güven ve emniyet içinde olan bir bireyin bir sonraki ihtiyacı kendini ait hissetmek, başka bir deyişle “bireyin diğerleri ile temas kurması, diğerleri tarafından varlığının kabul görmesi ve bir mekâna/gruba ait hissetmesi” olmaktadır. 

Aidiyet duygusunun temelleri ailede atılır. Bu bir ihtiyaçtır ve insanın en temel ihtiyaç duygularından biridir. Peki, aile içerisinde bu duygu nasıl gelişir? 

Bireyin fikirlerine değer verilmesi ve ona empati duyulması önemlidir. Aile içindeki karar süreçlerine dâhil edilmesi ve duygusal destek verilmesi kendini dışlanmış hissetmemesini sağlar ve aidiyet duygusunu güçlendirir. Burada aileyi örnek verdik ama komşuluk ilişkilerinde, iş ortamında, aileye yeni katılan damat, gelin, evlât edinilen bir çocuk, bakıma muhtaç bir aile büyüğünün aileye dâhil olması durumunda da aidiyet duygusunu güçlendirmeye ihtiyaç vardır. Birey yeni bir aileye veya ortama katıldığı zaman mevcut üyelerin bu süreci sevgi ve saygı ile karşılaması önemlidir. Karşımızdaki insanın kültürel farklılıklarına ve kişisel özelliklerine saygı göstermek, aidiyet duygusunu pekiştirir.

İnsan, bir yandan özgürlüğüne düşkün olmak ister, diğer yandan tutunacak bir dal arar. Tutunabildiği kadar kendini emniyet ve güvende hisseder. İnsanoğlu bir yandan “Ellerimi bırak artık hür olmak istiyorum” dese de diğer yandan “Yanımda kal, ayrılma, sana ihtiyacım var, ait olmak istiyorum” der. Çocuk yetiştirirken de bu böyledir. Kendi ayakları üzerinde dursun, güçlü olsun diye tamamen serbest bırakılırsa, tüm kararlar çocuğun keyfine göre alınırsa, çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeden büyür. Sonuç olarak bencil, duyarsız, dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünen, duygusal zekâsı gelişmemiş bir birey olur. Kendi olmasına izin verilmezse, onun yerine “En iyisini biz biliriz” diyerek çocuk büyüten ebeveynler, kendilerine bir bağımlı yetiştirmiş olurlar. Bu kişi otuz, kırk yaşına da gelse ebeveyninin onayını almadan hiçbir adım atamaz. Kendi kurmuş olduğu ailenin kocası, babası, annesi değil de daha ebeveyninin biyolojik olarak büyümüş ama psikolojik olarak büyümemiş “bağımlı” çocuğu olarak kalır. Aşırı müsamahakâr ve aşırı otoriter ebeveynlerin çocuklarında ise aidiyet duygusu maalesef gelişmiyor.  

Aidiyet hissinin insan psikolojisi üzerindeki etkileri nelerdir?

Özsaygı ve kendine güvenin artması

Aidiyet hissi, insanların başkaları tarafından kabul gördüklerini ve önemsendiklerini hissetmelerini sağlar. Bir yere ait olduğunu hisseden bireyler, kendilerini daha değerli ve özgüvenli hissederler. Bir aileye, çalıştığı iş yerine veya yaşadığı şehre aidiyet gibi... Bu da akabinde mutluluk ve başarıyı getirir. 

Aidiyet, sadece fiziksel bir bağlılık değil, aynı zamanda o yerin ruhuna, kültürüne ve değerlerine içten bir bağ ile bağlı olmayı da ifade eder.

Duygusal destek ve yakınlık

Aidiyet hissi, insanların duygusal destek ve yakınlık arayışını tatmin eder. Bir yere ait olduğunu hissetmek, bireyler arasında güçlü bir bağ oluşturabilir ve sosyal ilişkilerin derinleşmesine yardımcı olabilir. 

Paylaşılan deneyimler, anılar ve etkinlikler, aidiyet hissi sayesinde bireylere duygusal zenginlik ve memnuniyet sağlar. İnsanın susuzluğunu gideren temel duygudur. 

Modern dünya bizi ait olmaktan giderek uzaklaştırıyor, bir yere ait olamıyoruz. Örneğin futbol veya parti taraftarlığıyla ait olduğumuzu zannediyoruz, ancak hepsi uçucu şeyler. İnsan kendini olduğu gibi kabul eden bir ortamda tam mânâsıyla ait hissedebilir. Zaaflarıyla, kusurlarıyla, onu olduğu gibi bağrına basan bir ortamda kendisini o topluluğun bir parçası olarak görür ve kendisini oraya ait hissedebilir. Aidiyet ve mutluluk arasında çok kuvvetli bir ilişki var. 

Bireyin aidiyet duygusu, aileden başlayarak din, topluluk, ülke ve nihayetinde insanlık boyutuna kadar uzanır. Bu duygu, insanın kendini bir bütünün parçası olarak görmesinin yanında güvende ve değerli hissetmesini sağlar.

En temel anlamıyla aidiyet duygusu, kişinin kendisini bir diğerine güvenle bırakabilmesi, kendini bir yerde veya bir kişinin yanında emniyette hissedebilmesidir. Son derece elzem bir ihtiyaç olan bu duygu, hissedilmediği takdirde güvenli bir bağlanma kurulamayabilir ve kişi hayatı boyunca bu duyguyu nasıl kazanacağının yollarını araştırabilir. Bu anlamda kendini kabul ettirebilmek için kendinden ve zamanından çok fedakârlık eder, her söylenene “Evet” der, her işe koşar, çevresindekileri mutlu etmek için çırpınır, onay alma çabasındadır. Ama zaman ilerledikçe gösterdiği çabanın boş ve yorgunluğununsa kendine yoldaş olduğunu, bu şekilde yaparak değerinin anlaşılmayacağını anladığında yıpranmışlığını fark ederek pişmanlık hissedebilir.

Dayanıklılık ve stresle başa çıkmak

İnsanoğlu zor zamanlarında yaslanacak bir omuz, güç alacağı bir sığınak arar. Kendisini bir gruba, bir aileye ait hisseden kişi bu zorluklar karşısında daha güçlü olur. Çünkü tutunacak bir dalı vardır. Yalnız yaşayan veya çevresinde arkadaşı, dostu olmayan, sevincini veya üzüntüsünü paylaşacak kimsesi olmayan kişiler zorluklar karşısında daha çabuk pes ederler. 

Aidiyet duygusunun eksikliği kişiyi nasıl etkiler? 

Kişinin başkaları ile bağlantı ve iletişim kurma becerisi azaldıkça kaygı, mutsuzluk ve yalnızlık hisleri artar. Aidiyet duygusunu hissedememek, sosyal kaygının yanı sıra uyumsuzluğu da artırarak kişinin genel refahını tehdit eder. Bunun sonucunda kaygı, memnuniyetsizlik veya her şeyden şikâyet etme hâli gibi davranışsal sorunlara yatkınlık göstererek kişiyi intihar düşüncelerine dahi yaklaştırabilir. Dolayısıyla aidiyet duygusu yoksa kişinin hem zihinsel, hem fiziksel sağlığı olumsuz yönde etkilenir.

Samimiyetine güvendiğiniz, birlikte vakit geçirmekten mutlu olduğunuz, kendinizi değerli hissettiğiniz ve hissettirildiğiniz aileniz ve dostlarınız ile birlikte sağlıklı ve mutlu günler dilerim.